Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
——— 29-5-939 BT 29 Mayıs 1939 ( TAN ABONE BEDELİ Türkiye Zi Ecnebi — 1400 Kr. 4 Sene 2800 Kr. 7850 » 86 Ay 1500 ? 400 » 8 Ay 800 * 150 » 1 Ay Ü, © Milletlerarası posta ittihadına dahil Olmiyan memleketler için abone bedeli müddet sırasiyle 30, 16, 9, 8,56 liradır. Abone bedeli peşindir. Âdres değiştirmek 25 — kuruştur, Cevap için mektuplara 10 kuruşluk Pul ilâvesi lâzımdır. a Şuurlu Okuyucu edeni memleketlerde mesel ha- line gelmiş bir söz vardır: Dana hangi gazeteyi okuduğunuzu Söyleyiniz, size kim olduğunuzu söy- Yeyim.” Derler, Her okuyucu kendi kanaatlerine Bun, kendi fikirlerine tercüman *lan gazeteyi sever, onu okur, onu enir. Muhafazakârın gazetesi baş- , İnkılâpçının gazetesi başka - dir, kad tesi başkadır. O, ka- dar ki bir evde babanın okuduğu ga- Zete ile ananın okuduğu gazete başka ı"!'kl(lıı-. Bazan çocuğun okuduğu Zazete de başka olur. Okuyucu, gazetenin fi- lerine, temayüllerine göre kendi SBazetesini seçer ve ondan başka ga- Zete okumaz. Binaenaleyh bir oku - Yüucuyu okuduğu gazeteye göre teş - temek daima mümkündür. a - Av_ 4ĞT ıslîtmya dahili harbi esnasında Yugoslavyada halkın büyük bir kıs- Mi hükümetçilere taraftarmış. Fa - kat Yugoslav hükümeti totaliter kom ima hoş görünmek için, bir gün Sazetelere Frankonun aleyhinde bu- Hnmamayı ve hükümetçileri müda- f'_l ttmemelerini tebliğ etmiş. Bü - Üün gazetel, hükümetin bu ini âYynen tatbik etmişler. Yalnız halkın ve fikirlerine vakıf olan Politika fâzetesi hükümetin emrini Franko - hffll aleyhinde hulunmamak, — fakat hukaMçiler aleyhinde de hiç birşey Nıı.î']"amak suretiyle tatbik etmiş ve , G Lodnağa 13- a Çaöklüştmaa Ğ af in bu ağız değişikliğini Bören Yugoslav okuyucuları derhal 9litika gazetesine geçmişler. O gü- he kadar 70 bin nüsha satan Politi - & Din satışı bu hâdise Üzerine 150 n nüshaya çıkmış ve diğer gazete- kerde müthiş bir üdşüklük görülmüş. hç şiıde gazetelerin — okuyucuları Nüz bu derece şuurlu sayılamaz, d Bizde bir gazete düne kadar şid- bt “e,müdafaa ettiği fikir ve siyaseti 'd?nhire değiştiriverir. Bir kutup- di _!_îleki kutuba geçer, dün beyaz *diğine bugün siyah demekten Çe- ı'llnez_ Fakat okuyucu yine o gaze- Yİ almakta devam eder. ğ Hattâ daha garibi, okuyucunun hendl!_ine yapılan hakarete bile e - Mmiyet verdiği pek az vakidir, Ü Gn_zeteciliğin en basit kaidelerin- 1 © biri de okuyucunun his ve fikir- üt rencide etmemek, onun izzeti a ı)i.yıe oynamamaktır. Halbuki biz ir gazete faraza yahudi düşmanı- İı, Yahudilere 'küfür eder durur. Saz t bakarsınız, türkçe gazete oku- Üi Yahudi vatandaşlar yine o gaze- okumakta devam ederler. Azeteler, insanlar gibidir. Sabit, hibi Yyen ve malüm bir karakter sa- olmaları lâzımdır. Okuyucu, ga- Sİni bu karakterine göre seçmeli- hı. Gazete karakterini değiştirip o- .:"Clısunu aldattı mı, okuyucu ©o €teyi elinden atmak suretiyle ce- ihi vermelidir. N t&i'xde gazete ve gazetecilik karak- l ancak bu suretle teessüs edebi - y Glıete, kariine vaat ettiğini ver- bi”" bir vazife ve bir vicdan boörecu elidir. Kİİ'I'qlıyudu Kurulacak Büyük Santral Ktmahya (TAN) — Büyük elektrik et:'ilînın. şehrimizden beş kilo- © ötedeki *Dumlu köyünde ku- ç as1 ve on kilometre uzağından "la:ın _Por_suk çayının o köye akıtıl- heym lrfıl_xanlarmm tetkik eden fen B ti işini bitirmiş, Ankaraya dön- Ür. Heyetin müsbet bir netice- ardığı söyleniyor. lldîrsuk suyu Dumlu köyüne akı. agl takdirde, şehrimiz önündeki da sulanmış olacaktır. Ye v '__ ae —— elemi duyduktan sonra kud- retli ve devamlı hamlelerle i- leriye atılan milletleri birbi- rine yaklaştıran siyasi ve his- si bağların üstünde bir bağ ile Mısırı İrandan ve İranı Mısır dan ayrılamaz bir hale sokan düğün, bana yeni İranı ya- kından tetkik etmek fırsatını verdi. Anladım ki bu İranın kendi hakikatlerine uymıyan neşriyat karşısındaki hassa - siyeti.pek haklı ve yerindedir. Çre> biz büyük ?ğm:un_ ener- mıştır ki bu enerji kendisine asır- ların kaybettirdiğini kazandıracak ve onun işaret ettiği istikamette u- mumi temayüllerine en uygun İs- tikbali bülacaktır. İran, bana evvelâ Dârâyı izah etti. Sonra Hayyamı asla tekzip etmeyen bir iklim içinde Firdevsi- nin terennümüne lâyık bir çehre gösterdi. Dârâyı izah etti, diyorum. Zira çocukluğumdanberi içimde bir te - reddüt vardı: Tarihe mi inanmalıydım, fari- si hocama mı? Tarihin sayfaları yüzde yüz er- kek bir İranın portresini çizer, Fasi risi hocam ise bütün fars hocaları- mız, divan şairlerimiz veya farsça konuşmak, divan okumak iddia - sında bulunan münevverlerimiz gi bi dişi ve yayvan bir ahenkle ko- nuştuğu bir dili bize bu erkek İra- nın dili gibi göstermekte 1srar e- derdi. ç İran tarihinin kahramanlarmı hayalimde canlandırdığım zaman bu dili onların ağzına takmağa bir türlü tahammül edemezdim. Çün- kü o anda Dariyüs, Sirüs ve Rüs - tem Zâl farisi hocamın yırtık cüp- pesine bürünür gibi olurdu. İrana gidip İranlıların arasına karışınca hem fars hocalarımızın müştere - ken işledikleri büyük cinayeti an- ladım, hem de Avrupalı ressamın fırçasına hükmeden muhayyele - nin kötülüğünü. İranlı, dilini tari- hine uygun erkek bir gırtlakla ko- nuşuyor. Ferâceli Saadabat muğ- beçesini terennüm etmiş gazelci - lerle Firdevsiyi ayni ahengin kalı- bında aramamalıyız. İranlı, akar suya “âğââbi revân” demiyor “Abravan” diyor. Bir gırtlak ki “kef” i bilmiyor, yalnız “kaf” la konuşuyor. Bir dil ki “E” si “ü” sü yok “O” su var. Ve fırçaların ressamlar bir başka İran tahayyül ederek oynat- mağa başlamalılar. Yeni İran ka - rakterini, Salkım söğütlerin ince dallarına gül koklatan — Esfahan bahçelerinden değil, karlı kara ka- ya yığınlarını gönüllerin bulutsuz, kasırgasız ve sissiz kalmayan irti- falarına ulaştıran ve kiremit renk- li tepelerin üstünde firüzeli çakıl- Ayni kültürle yetişip ayni TAN lar üstünden çağlayarak, kayna * yarak akan nehirlerin kenarların- da ot ve nebat yaratmıyan bir yal- çın iklimden alıyor. * Bugün yanıbaşımızda erkek, sert, hareketli ve atılgan bir İran var. Kaçarların kalyan ve kabak dumanları ile sersemleştirip kına- lr elleri zilli çalparalı serbazlarla uyuşturdukları ve keyifleri esince albay Liyakofun kazaklarına kam- çılattıkları nesiller tarihe karış - mıştır. Yanıbaşımızda içtimai sıh- hati ve terbiyesi yerinde, zekâsını bileyen bir millet var ki yirminci asrın, medeniyetine Orta Asyada hergün yeni bir hız vermeyi milli bir gürüur edinmiş bulunuyor. En hurda teferruatı ile yalnız milli şe- finin eseri olan bu millet arasında bir ay yaşamak ve bu memlekette bir ay dolaşmak bana milleti uğ - runda herşeyi göze almış kültürlü, cesur ve zeki bir insanın zorluklar ve imkânsızlıklar arasında tek ba- şina neler yapabileceğini bir daha isbat etti. Tüfeği bir buçuk asırdanberi unutmuş bir İranda dört — buçuk yılda birbirinden mükemmel do - kuz modern tüm yaratılmıştır. Madenleriyle, sıcak ve soğuk sulariyle, şehirlerinin caddeleri ve dağ başlarındaki patikalariyle bir- likte' yabancılara kaptırılmış olan bir İranda bugün şoseler birbirin- den güzeldir. Tabiatin medeniyet karşısındı_ı bütün manialariyle çık- tığı bir mıntakada bir hamlede bir Tıransiraniyen yapılmıştır. Bir Ma zendiran vilâyeti vardır ki bütün şoseleri ya asfaltlanmıştır, ya as - faltlanmaktadır ve her dağının üs- tüne İsviçrenin en modern otelle - rinden daha gözalıcı, daha konfor- lu üç turistik otel kurulmuştur. Da ha dün kadının badem şekeri gibi satıldığı ve umacı gibi saklandığı bir diyarda kadın bütün medeni haklara ve hürriyetlere kavuştu - rulmuştur. Her evlinin tek kadını vardır ve kadın yalnız büyük şe- hir ve kasabalarda değil Horasa - nın veya Lorestanın en kuüytu köy- lerinde dahi karakebelere bürün - meden dolaşır. I ranlı çocuk Avrupanın çocu- 4 ğu olmuştur, Tahranda ge- çit resmi yapan motörlü tümler, Orgeneral Orbay ve general'Vey - gand gibi muasır askerliğin büyük lerinden nasil hayranlık topladıy- sa 47 bin genç mektepli de Emce- diye stadyomunda dünyanın her tarafından gelen fevkalâde heyet- leri tıpkı öyle hayran etmişlerdir. Vezareticenk bize son sistem 300 Amerikan tankı göstermiş ve tepe- ıtı_ıizden 75 avcı tayyaresi geçirmiş d Vezareti Ferheng, altı bini er- kek, 9 bini kız izci gösterdi ve sporcularla düz — mekteplilerden, subaylardan; muhtelif memleket - ler münevverlerinden ' mürekkep â;alirında İran Parlâ ti Nizamettin Nazif, bu yazısında, Tan okuyucularına, büyük düğün münasebetile İrana yaptığı son seyahatin intıbalarını ve "MODERN İRAN,, 1 anlatıyor : Pehlevi Inkılâbının Göz Kamaştıran BF BüyükEseri ” Yeni İRAN ——— Yazan : Nizamettin Nazif aRE YN e Y L: methal kısmı bir seyirci yığını önünde üç bin kız “Dariyüs” ün memleketine hoş geldin Kleopatra” adlı bir baleyi yüksek bir sanat kabiliyetiyle ek- zeküte etti. Metihte hiç bir rekor kurma - dan sadece bir hakikati tesbit için söylemeliyim: Bin beş yüzü eski İran, bin beş yüzü eski Mısır kıyafetine bürü - nerek karşımızda bir balenin bir - birinden karışık figürlerini ahenk- le başaran bu atletik vücutlü üç bin kızı sahneye — çıkarabilmek Moskova ve Berlin operaları direk törleri için bir ideal olabilir. Tereddi devirlerinin İranında tiyatro meçhuldü. Bugün de meç- huldür. Fakat yakın bir istikbal İranda mükemmel bir artist kad- rTosu ile büyük bir opera bir ope - Tet ve bir resmi sanat tiyatrosu gö recektir. Tahranda muhteşem bir opera yapılmaktadır. Mükemmel bir konservatuvar Avrupanın muhtelif sanat merkez- lerinden bir çok genç müzisyen, komediyen, ve kantatris olma - ğa hazırlanmaktadır. Din lâyık olduğu mevkie yük - seltilmiş, mutaassıp Ahund sarık - larının milli bayrağa gölge vurma- sına imkân ve ihtimal bırakılma - mıştır, Din adamları kadrosu dikkat - le süzgeçten geçirilmiş, cahil ve yobaz lâyık olmadığı mevkiden u- zaklaştırılmıştır. Medeni İranda münevver din adamı jaketi muşki ve külâhı bü- lend (1) ile gardenpartilerde görü- nür. ödern İrandan bahsederken endüstrideki inkişafı unut - mak mümkün olamaz. Bilhassa şe- ker ve kumaş fabrikaları ve gittik çe tekemmül eden petrol endüstri- si memleketin iktısadi ibresini u- mumi refah istikametine — süratle yaklaştırmaktadır. Hayat ucuzdur. Devamlı ve sanksiyonları şiddetli bir kontrol, barlardan basit lokan- talara kadar ihtikâr temayüllerini kovalamakta ve hayat pahalılığına .imkân bırakmamaktadır. İstanbu- lun en büyük barından daha zevk- le döşenmiş, cazı örkestrası ve ser- visi harikulâde bir restoranda mö- nü azami yar'ım liradır. kurulmuştur. * Petrole, gümüş ve altınla kara havyara, halıya sahip olan ve bir milyon altı yüz elli bin kilometre murabbat tutan topraklarının mü- him bir kısmı münbit ovalardan mürekkep İranda çok dikkatli bir işletme elbette yarın daha büyük medeni hamleler yapılabilmesini mümkün kılacaktır. Pehleyi inkılâbınm — kültürlü salvetleri İranda — milliyetperver bir matbuatın da doğmasına sebep olmuştur. Tahranda bugün altısı Farsça ve ikisi Fransızça olmak ü- zere sekiz gündelik gazete vardır. Eski Tahranda her sefaretin bir gazetesi olduğu düşünülecek olur- sa kadroları şuurlu Rizai münev - verlerden mürekkep olan bu disip- linli gazetelerin memlekette- ne milliyetperver bir efkârı umumiye yaratmakta oldukları anlaşılır, Bu efkârı umumiyenin Saada - bat paktına âzami dikkat ve bil - hassa Türk komşuya karşı âzami bir dostluk düymakta — olduğunu söylersem İran matbuatının Türk matbuatına ne derece müvazi bir neşriyat rotası çizmekte bulundu- ğu anlaşılır. Bu dahi — Alâhazreti hümayunun eseridir. O Alâhazreti hümayun Rıza Şah Pehlevi ki her heyeti huzurunda dört dakika ala- koyarken bizi daima 45 dakika, bir saat yanından ayırmamıştır ve ne zaman AÂtatürkten bahsedilse göz yaşlarını tutamamaktadır. Türkiye Cümhüuriyeti vatanda- şı; şark hudutlarında hummalı hamlelerle hergün bir parça daha muasır medeniyetin oğlu olan bir İran vardır. Bu İran asırların uyu- tucu örtüsünü yırtmış, bir zaman- lar Bistun kayaları önünden kal - kıp bir nefeste Salaminlere ulaşan kadim İranın savlet insiyakına bü rünmüştür. Bu hali ilen İran geri- ye ve fenaya bir daha dönmemek üzere şahlanmış bir attır ki gem- leri şuurlu bir Şehsuvarın sağlam bileklerine sarılıdır. Böyle bir şe- fin sevgisine muhatap — olmak ve böyle bir milletin dostu olmak Tür kiyemizin ne büyük saadetidir. B ir Fransız gazetecisinin yaz - dığı makale üzerine bu İra- nın derhal sefirini geriye çağırt - GÖPÜŞLERP Eski ve Yeni Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel Cemiyetlerin tekâmülünde, eski ile yeninin çarpışması, içtimai terakkinin zaruri bir kanunudur. Bir evvelki nesil daima bir sonraki nesle nisbetle muhafazakârdır. Yeni nesil, hayatın değişen şekillerine ve icap - larına kolaylıkla intıbak eder. Çün- kü kendisi değişen hayatla beraber büyür, inkişaf eder, Evvelki nesil, es- ki düşünüşlerinin, itiyatlarının tesi- ri altındadır. Daima mevcut değişik- liğe karşı içinde bir reaksiyon vardır. Kafası yeniliği kabul etse dahi, mev- cudu muhafaza insiyakı, tahteşşuu - runda kuvvetle yaşar, bu sebeple ye- ni hareketlere kolaylıkla intıbak e - demez. İnsan cemiyetleri kurulalıbe- ri, tekâmül bu seyri takip etmiştir. Muhafazakârları bu insiyakların- dan dolayı tahtie edecek değiliz, Fa- kat onların yeni hareketleri, yürü - yüşleri durdurmalarına “yeni” hiç | bir cemiyetin tekâmülünde müsaade etmemiştir. Aksi, duruşu, ve mahvo- luşu intaç eder. Tekâmülde durmak ve gerilemek yoktur. Tekâmül mü - t di bir değişme, mü di bir ilerlemedir. x Meclis müzakerelerinde, mektep- lerde verilen temsillerde, çocukların sahneye çıkarken makyaj yapmala - rını tenkit edenler oldu: Ve bu ze- minde hazin bir hikâye dinledik. Bir sahnede, müellifin canlandırdığı bir tipe, mana ve ifadesini verirken, o rolün icabettirdiği elbiseyi giymek, o tipe benzeyecek eşkâli almak za - ruridir. Sahneye çıkan çocuk o an İ- çin kendi değildir, rolünün kahrama- nıdır. Eğer, süslü genç bir kâdın rolüne çıkıyorsa, veya ihtiyar rolüne çıkı - yorsa, kendisine bu şekli verecektir. Çocuğun sahneye çıkarken bu kalıba j dökülmesi, onun namus ve ha)ye- ) tinden hiç bir şey götürmez. Eğer çocuk sınıfa boyannrik. bir mektep çocuğuna yaraşan , sadeliği bozacak bir şekilde giriyorsa, bu mu- vaheze edilebilir; FFakat sahne haya- tın dışındadır, — çocuğun - muvakkat bir zaman için, rolünün itabı boyan- ması, meclis müzakerelerinde yer a- lacak mühim bir hâdise değildir. * Z Muhafazakâr bir babanın, kızıııuî boyanmış görmeğe tahammül ede - memesi de tabit bir hâdisedir. Böyle düşündüğü için kendisini tenkit ede- cek değiliz. Bu düşünüş onun için ne kadar normalse, hayatın ileriye doğ- ru akan seyri içinde, muhafazakâr - A hğin kuracağı duvarı yıkmak ta ye—'. ni neslin borcudur. Mecliste tenkit ö dildiği için, mektep temsillerinde ta- i lebenin makyaj yap menet - mek (çok mühim bir hâdise olma - makla beraber) yeninin, eski önündeı baş eğmesi olur. | Çocuklarımızı modanın, süs've tu- valetin esiri olmaktan kurtarıp, ilim | ve irfan kaynaklarından kıfalarınıî ışık almış, cemiyete faydalı unsurlar olarak yetiştirmek istiyorsak, sahne- de makyaj yapan çocuğa karşı değil, hayatta boyanıp, cemiyetin lııeııdiuq_Ş yüklediği vazifeleri ihmal eden, sa - dece bir kukla gibi yetişen çocuğa ve insana karşı cephe alalım. Yüzünün : boyasından evvel, içinin boyasını si- ş N lelim, Kafası, şuuru, benliği, morali kuvvetli, iradesi sağlam insanın, yü- ğ züne hangi boyayı sürseniz o yine karakter ve faziletinden hiç bir şey kaybetmeyen İnsandır. y — — masındaki sır İranı görünce kendi- liğinden anlaşılıyor. En temiz hakikatin yoluna gir- miş olan İran yalandan nefret edi- ÇA yor. Ve bu İranın nefreti asla u - fak bir ceza değildir. Eğer öyle ol- — saydı bir Paris matbaasında dör- — düncü sınıf bir kalemin işlediği ha- tayı, büyük Avrupa devleti Fransa — en şerefli askeri olan — Veygandı Alburz yaylasına kadar yollava - rak unutturmak zahmetine kat - lanmazdı, Fransa, Şehinşah tara - — fından affedilişini, bu büyük şefin babalığın yüksek saadeti tattığı — günlerde gösterdiği bu ince dikka- — ee ae A te borçludur. B iökakarca V : (1) Jaket atay ve silindir. *