Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Gâlatasaraylıların Meşhur “Pilâv,, 1 Çok EğlenceliGeçti Neşeli, d Fatı Galatasaray Tisesinden me- zun olanlar, her sene yap- mayı âdet edindikleri toplantıyı dün de tekrarladılar. Her sene ol- duğu gibi, bu sene de, bermutat " mektebin tarihi tamburu çalındı. Sıra haline giren dolgun yaşlı ve olgun başlı Galatasaraylılar, mek- tebin konferans salonuna çıktılar. İlk söz, mektebin en yaşlı mezu- nu Bay Muhtara verildi. Bu ak saçlı, ak sakallı yetmiş beşlik genç, mektepten diplomasını henüz al - mış bir talebe dikliği, dinçliği ve neşesile konuşuyordu. Evvelâ, yaşlı ve genç arkadaşlarını, büyük öl- müşlerin hatıralarma hürmeten, bir dakika süküta davet etti. Koca salonu dolduran bütün Galatasa- raylıları ayağa kaldırıp putlaştıran bu ihtiram vazifesinin tamamlanı- şından sonra, Bay Muhtar İsfendi- yaroğlundan, tarihe mal olmuş eski yıllarım hatıralarını dinledik, Nük- teli sözleri ikide birde, kahkaha ve alkış tufanlarile kesilen Bay Muh- tar İsfendiyaroğlu: “— Vaktile, dedi, sofralarında çatal, bıçak görülen ilk mektep Galatasaraydı. O devirde, sofraya otururduk. Bir arkadaş, karavana- daki yemeği, arkadaşlarının tabak- larına taksim ederdi. Arslan payı da, bittabi daima müvezzie düşer- 'di, Akşam üzerleri, kahvaltı olarak ellerimize birer dilim ekmek ve- rirlerdi. Bu ekmekleri, katıksız yi- yemiyorduk. Dışarı çıkmak ta müm kün olmadığı için, katık tedarik e- demiyorduk. Bizi bu katık ihtiya- cından, meşhur Celâl Muhtar kur- tarmıştı: Mektebe, ince ince ke- Genç ihtiyar bütün mezunlar bir Arada pilâv yediler,konuştular: Âbideye çelenk koydular “Pilâv gününde,, tambura futbolcüler, biribirlerile yumruk, yumruğa dövüşmekte devam e- derlerdi ve bittabi, bu tehlikeli o- yun da mektep idaresi tarafından sis eden bir bayrak gibidir ve ha- kikaten bu renkler, o günden son- Ta, onu seven, onu sayan, onun et- rafında toplanan her Galatasaray- hya uğur Retirmiştir. Size Galata- saray formasını ilk defa giydiğimiz günün şerefli tarihini de söyliye- yim: 8 Kânunuevvel, 1908.. — Ben, ilk zamanlar, ikide bir- de patlryan topu'yamar, maçlardan sonra formaları yıkatır, ütületir, klübün maç davetiyelerini yazar - dım: Bu davetiyelere bastığımız mühür de bende dururdu: Biraz bunlardan kinaye, biraz alay için, biraz da yüksek teveccühlerinden olacak, arkadaşlarım, bana daima: “Reis!,, derlerdi.. Ve ben, bu sıfatı bilâ fasıla 15 sene taşıdım. Galata- saray gibi, yüksek bir Oocağa, on . beş sene hizmet etmiş bulunmakla müftehirim. Ben biraz evvel, bu kürsiye Ga- latasaraylılık rabıtasini takviyeye hizmetkâr olacak sözler söylemek üzere çıkmıştım. Fakat ben sözle- rimle sizlerin bağlarınızı takviye edeceğime, sizler, gözlerinizle be- nim bağlarımı takviye ettiniz: Si- ze söz söylemiş gibi değil, âdeta sizleri dinlemiş gibiyim ve içimde, sizleri dnlemenin, dost bakışlarını- zın sıcaklığını kalbimde duyma - peynirlerin incecik dilimlerini bi- >ze 'yirmişer paradan satardı. Bu sayede, o da müstefit oluyordu, -biz de! Zaten Bay Celâl Muhtar üs- tadımız, böyle ince görüşlerden il- ham alan teşebüslerinde, mektep- ten çıktıktan sonra da muvaffak V oldu.” d M - Bay Muhtar, kaşığa, ” of İinin sıkmngı ne ae şönret kazanan meşhur milyoneri- mizi iğneliyen bu zarif nükte, u- zun alkışlara lâyık görüldü, Hele, pilâva dair darbımeselleri okurken, toplantı - nın neşesi son haddini bulmuştu. Bay Muhtardan sonra kürside, Ali Samiyi gördük. Ali Sami: “— Bizce, dedi, Türk sporundan konuşulurken, Galatasaraydan, ve Galatasaraydan konuşulurken Türk sporundan bugün de, yarın da mut- laka bahsolunacaktır. Türkiyede, futbol topuna ilk ayak sallıyan Türk, Galatasaraylı Fuattır. Onun top oynadığı devirde, Türkler, he- nüz futbol oynıyanlar arasında de- ğil, futbol seyircileri arasında bi- le yer almamışlardı. Ve o devirde futbolü oynamak bir ayıp, bir cü- — -rüm sayılıyordu. Bu itibarla, Bay Fuat, ceza görmekten, hakaret gör- mekten, tıpkı eski yıllarm recim- edilen günahkâr kadınları gibi ta- — gşa, tükrüğe tutulmaktan kurtul - e ğ mak için, kendine: — “Bobi,, adını takmak mecbu- riyetinde kalmıştı. Ondan bir müddet sonra, ben, — Galatasaray lisesinde, bir futbol ta- — kimi kürmayı düşündüm. Böyle bir klüp kurmak, hafi bir cemi- yet kurmak kadar tehlikeli bir ha- reketti. Fakat cesur, daha doğru- su cüretkâr ârkadaşlarımızın teş- vikile, bu, teşebbüsü, müsbet bir — karara bağladık. Kurduğumuz klü- be iki isim münasip görülüyordu: Odaks, veya “Kartal"”.. Fakat biz, birisi “cüret” mâna- sına gelen, diğeri de bir çikolata “Mmarkasından mülhem olan bu iki ismi de beğenmedik ve ilk maçı- — Miza isimsiz çıktık. O takım, Tür- Ü. kiyede, meydana çıkan ilk munta- — zam futbol ekipi idi. O günden ev- vel, futbol, Galatasaray bahçesin- de, 200 kişi tarafından oynanan a- cayip bir oyundu. Bazan top orta- — dan tamamen kaybolduğu halde, İ |» Sahaya çıkışımızdan - sonra, bi- ze “Galatasaray,, adını, Galatasa- rayda okuduğumuzu öğrenen se- yirciler taktılar. Fakat biz, bu is- min şüyuundan çekiniyorduk. Çün- kü © devirde, “saray,, gibi neta- meli bir kelimeyi kullanmak, hay- li tehlikeliydi. Spor yazıları yazan gazeteler < den rica ettik: Bizim takımdan, “Galatasaray,, yerine “bir diğeri,, diye bahsetmiye başladılar. Buna rağmen, halkın bize taktığı “Gala- tasaray,, ismi, hüviyetimize — ya- vıştı ve bir daha bizi bırakmadı. llk formalarımızın rengi kır- mızı beyazdı. Fakat, Türk bayrağı renginde formalar giyerek, sahaya çıkmamız, nazarı dikkati celbediyordu. Her birimizin peşin- de hafiyeler dolaşmıya başlamıştı. Takipten, cezadan korunmak için, bu formayı değiştirmek mecburi- yetinde kaldık. İkinci seçtiğimiz formanın rengi Fenerbahçenin şim- diki renklerinden mürekkepti. Fa- kat biz o formayı giydiğimiz gün İena bir mağlübiyete uğradığımız için, o renkleri de uğursuz saydık ve ,yeni bir forma seçmek üzere çarşıya çıktık: O zamanlar spor eş- yaları satan bir mağaza sahibi, ö- nümüze kumaşlari yığdı: “— Beğenin beğendiğinizi se- çin!” dedi. Ne tuhaftır: O gün, sarı ve kır- mızı renkli iki kumaş topunun te- sadüfen biribirine karışması, bi« ze formamızı buldurdu: Bu iki ay- dınlık ve tatlı rengin biribirine ka- rışmasile hasıl olan nefis manzara hepimizi birden cezbetmişti. Hep birden: “— Bulduk: Sarı - Kırmızı!,, diye haykırdık. O gün o kumaşları bize çok pa- halıya mal olmasına rağmen aldık: Ve bir hafta sonra, hemşiremin diktiği sarı kırmızı formalarımızı giyerek yaptığımız ilk maçta, par- lak bir zafer kazandık: Bu zafer, Türk futbolcülerinin, ecnebilere karşı kazandığı ilk zaferdi. Ve o zaferin neşesile müştereken Hük - mümüzü verdik: “— Barı - Kırmızı, üğürlü renk- tir!,, Hakikaten, Sarı kırmızı forma Türk futbolünün hakimiyetini te- A CA ae ait ğ, ManaTanmna rum: Bana, kaybettiğim bir çok yılları yeniden kazandırdığınız i- çin, sizlere müteşekkirim!” Bu derece mütevazi ve bu de- rece samimi sözlerin, ne uzun bir alkışla sona erdiğini tahmin eder- siniz. Sahneye çıkan en genç me- zun Orhanın, Galatasaraylı büyüklerine, arkadaşları namına teşekkür edişini müteakıp, söz, Er- cüment Ekrem Taluya verildi. Er- cüment Ekrem: “—- Ben, dedi, bugün, iki mü- zipliğe birden uğramış bulunuyo- rum: Hiç bir hazırlığım olmadığı halde, ısrarla bir kaç söylemiye çı- karıldım. Halbuki benden evel, en genci de, en yaşlısı da, sporcusu da, talebesi de söyledi. Hem onların hepsi de, birer söz ustası idiler. Bana söyle- nebilecek hiç bir şey bırakmadı - lar. Bu itibarla, şimdi, altından yumurtaları alınmış kuluçka tavu- ğuna döndüm: Bu birinci muzip- lik.. Ankaradaki Galatasaraylılar, be- ni kendi namlarına da pilâv yemek üzere buraya gönderdiler. Halbuki, bu sabah mektebe girince gördüm ki, beni kendi namlarına gönderen- ler, buraya benden evvel gelmiş- ler! Sordum: “— Dayanamadık, kendimiz de geldik!,, dediler: Bu da ikinci mu- ziplik! Şimdi, aklıma bir fıkra geliyor: Yobazın biri, bir gün, söz söyle- mek üzere kürsüye çıkmış. Yutkun- muş, yutkunmuş, fakat tek lâkırdı söylememiş. Nihayet dayanamamışlar: — Yahu, demişler, neden susu- yorsun, konuşsana? Softa: — Aklıma söyliyecek bir şey gelmiyor! deyince: — Yahu, demişler, aklına söyli- yecek söz gelmiyorsa, kürsüden in- mek te mi gelmiyor? Vâkıa, benim aklıma, kürsüden inmek geliyor ama, inmiyeceğim- Zira söylemek istediğim — şeyler var: Gelecek seneye ne olacağımız belli değil, Bu :itibarla, hazır fır- sat bulmuşken konuşayım da, içim- de ukte kalmasın. çe | 29-5-939 ——— TAN Dün sabah Ankaradan gelir- ken, trende .yaşlı bir dostu- ma rastgeldim. Sordu: — Nereye? — İIstanbula.. Pilâv yemiye! — Ankarada pilâv yok mu? — Var, ama, bizimki değil., — Sizinkine kuş mu konduru - yorlar? — Kuş kondurmuyorlar ama, bizim pilâvım, bir çok hususiyetle- ri vardır: Evvelâ, bizim pilâv bir semboldür: Ufak pirinç tanelerinin, tıpkı Galatasaraylılar gibi birleşip, besleyici, yaşatıcı bir kül haline gelmesi bakımından! Sonra bizim pilâv, bir hayat, kuvvet, sıhhat ve neşe anasıdır: Bak, memlekette yüz binlerce soy- adı var ama; “Kocamaz,, soyadını almayı, bir Galatasaraylı akıl etti: Çünkü Galatasaraylı, — hakikaten “Kocamaz!,, Nitekim, biraz evvel yetmiş beşlik Muhtar Isfendiyar- oğlunu gördünüz: Şurada, nasıl 22 yaşında bir nöbetçi gibi dimdik du- ruyordu? Ben, sözlerimi oturarak söyliye- cektim ama, doğrusu ondan utan- dım! ” Sözü pilâva bırakmadan evvel, bir noktaya daha dokunmak iste- rim: Adını bilmediğim birisi, “Ga- latasaray” kelimesini beğenmemiş, Saray kelimesile, demokrasi ara - sında bir tezat varmış. Halbuki, Galatasaraylıların ne kadar de - mokrat olduklarımı, her yıl tekrar- ladıkları şu toplantı bile ne tekzip- kâr ve fiili bir belâgat ve kudret- le teyit ediyor değil mi? Hem ben, Galatasaraylılar arasındaki ba- K ğin, bir isimle koparılabileceğini umanlara şaşarım' Zira Galatasa - raylılık, bizim dimağlarımıza, ruh- larımıza, hattâ gidalarımıza karış- Geçiren İlk Anadoluyu ve İstiklâl Savaşının Altın Sayfalarını Milli Edebiyatımıza Şiir Kitabı: Yazan : Haftanın € Eski HAYA/ lüks — kitabıdi Mecmuasının Bütün kitapt değerli şairi larda arayın! M. FARUK YA 300 sayfa, GÜRTUNCA kuruştur. Ana Kalbi, Vahşet, Bu Kız Kim? İste İstiklâl Savaşımızdan Bu kitabın resimlerini kıymetli san'atkâr MÜNİF FEHİM yapmıştır. # Kitapta Münif Fehim'in bir tablosu mıştır. Meselâ şurada, aranızda, Raif Külbastı adında koyu bir Ga- latasaraylı oturur. Sarı kırmızı ren- ge ve bu ocağa, ocağın mensupları- — ha, âdeta kara sevda İle bağlı olan bu arkadaş, bütün yıl, öğlen, ak- | şam, havuç yer.. Neden bilir misi- niz? Ortasından kesilen havucün içindeki renkler Sarı kırmızıdır da ondan! * İ Sp Srskmsat Eremiameku— larla bölüne bölüne, uzun alkışlar | arasında sona erdi. Sonra, dışarda- ki Galatasaraylıların gönderdikleri telgraflar okundu. Büyüklere ta - zim telgrafları çekilmesi kararlaş- tı. Atatürkün cenaze merasimine ait renkli bir film ve geçen sene pilâv gününü gösteren bay:a bir film seyredildi ve Galatasarayin ta- rihi pilâvının büyük bir neşe, son- suz bir iştiha içinde yenilişini mü- teakıp, Galatasaraylılar, muazzam bir tabur halinde, Taksime kadar giderek, Cümhuriyet âbidesine çe- lenk koydular. Bu neşeli gün de, onu yaşıyanlar da unutulmaz bir hatıra birakarak sona erdi. O ka- dar ki, Taksimde dağılan Galata- saraylılar, gelecek pilâv gününe ne kadar zaman kaldığını, samimi bir sabırsızlıkla hesaplamıya bile başlamışlardı. Selim Tevfik BLÜM HABERLERİ W Merhum Amiral Mustafa mahdu- mu ve deniz kurmay albayt Ruhi Develilioğlunun dayısı ve Hüsamet- tin Kavalalınım kayınpederi emekli deniz albayı Tevfik Gökmen vefat etmiştir. Bugünkü pazartesi “saat 11.30 da Beyoğlu İstiklâl caddesi Saka Salim çıkmazında Sağlık apar- tımanından cenazesi kaldırılarak öğ- le namazını Mmüteakip Ağacamiinde cenaze namazı kılındıktan sonra Fe- riköy makberesine defnedilecektir. Mevlâ rahmet eylesin, ERAR ST A E ee Kasaplar Ana Caddelerden Kaldırılacak Zabıtai belediye talimatnamesine göre, şehrin ana caddelerinde kasap dükkânlarının bulunmaması icap et- mektedir. Halbuki talimatnamenin bu maddesi şimdiye kadar tatbik e- dilememiştir. Şehrin imarına büyük bir faaliyetle devam edildiği şu sı- ralarda talimatnamedeki bu madde- de tatbik'edilecek ve ana caddelerde- ki bütün kasaplar, kısmen piyasa ma- hallerine, kısmen de bulundukları semtlerdeki yan sokaklara alınacak- lardır. 1939 Ağustos ZİRAAT “M. Faruk Gürtunca,, yatçılarımıza, genç talebelerimize hararetle tavsiye ederiz. Tevzi yeri: İnkılâp Kitabevi, Her kitapçtda bulunur. 300 sayfa, ipm dikiş, mukavva cild. Yalnız 50 kuruştur. ——_ MOSKOVADA açılacak olan 'biiyiik milli edebiyatımıza geçen en güzel şiirler.. ANADOLÜU Milli edebiyatın, tasannudan uzâl içten duygularla yazılmış, her sat) rında memleket kokan en güzel Şi kitabıdır. ANADOLU Yalnız içindeki özlü memleket $ irlerinin güzelliğile değil, tab'ında& nefaset ile Türk matbaacılığının di muvaffak olmuş bir eseridir. ANADOLU Bugünkü Türk şiirinin, Türk dili nin en özlü varlığı olarak yarili kalacak bir eserdir. nın bu kitabını bütüt edebiyatseverlere, edebi” ayı zarfında SERGİSİ Sovyet Rusyada olduğu gibi dünya rak telâkki edilmektedir. Birinci mevki İkinci — *, Turist » der saat gezinti masrafları dahildir. Birinci mevki: İkinci Turist » ” İNTU alâka uyandırmıştır. Bu senenin en mühim hâdiselerinden Odesa - Kief - Moskova —| Şehirleri arasında 20 günlük seyahat için: Bu fiyatlarda vapur, tren, otel, yemek, ve otomobille günde dör- 21 Temmuz grup seyahatına iştirak edecekler için Giriş ve çıkış vizeleri meccanidir. Fazla malümat istiyenler Galatada 6 nct Vakıf Hanımda Şarki Karip Mümessilliğine müracaat edebilirler. özmüüün TELEFON : 4018 nın her tarafında da çok büyük biri ola- a| T.L. 420.54 T.L. 230.35 T.L, 140.73 T.L. 388.26 T.L. 213.64 T.L. 134,03 RİST Otomobil ve Kamyon l Kazaları Onniğin idaresindeki hususi oto- mobil Büyükdereden Istanbula ge- lirken Zincirlikuyu civarında Yuva- kim isminde bir gencin idaresindeki 293 numaralı motosiklete çarpmıştır. Yuvakim kolundan yaralanmıştır. Bir Motör Tutuştu Haliç Fenerinde sahilde tamir edi- len Deniztaş motörü içinde yapılan oksijen kaynağından sıçrayan kıvıl- cımla motörün mazot deposu tutuş- muş, ise de ateş büyümeden söndü- rülmüştür. Balıktan Zehirlendi Beyoğlunda Karanfil sokağında o- turan 20 yaşında Sami Eminönü, Ba- hkpazarında yediği balıktan zehirlen miş, Cerrahpaşa hastanesine kaldı- rılmıştır. SA Bi gL Devlet Şürası İçin Seçim Ankara, 28 (Tan Muhabirinden) — Devlet Şürasında“açık bulünan bi- rinci daire reisliği ile üç azalık hak- kında intihap yapılması için Başve- kâlet tezkeresi Millet Meclisine gön- derilmiştir. ——— Sındırgında Kuraklık Sındırgı (TAN) — Havalar kurak gittiği için bu sene Sındırgıda tütün müşkülâtla ve az ekilmiştir. Herkes yağmur bekliyor ve kuraklıktan do- ANKARA RADYOSU Türkiye Radyodifüzyon — Postalâf' Türkiye Radyosu Ankara Radyof” Dalga Uzunluğu 183 Kes. 120 EV” 1639 m. - T. A. ©. 19,74 m. 15195 Kes.. 20 Kd' T. A. P. 83170 'm. 9456 Kes. 20 B* Pazartesi, 29. 5. 1939 12.30 Program, 12.35 Türk müziği - Fi 18.00 Memleket saat Âyarı, ajans ve Mö” teoroloji haberleri, 13.15 - 14 Müzik (H" fif Mmüzik) PL 18.80 Program. 18.35 Miüzik (Oda müzi” ği) PI, T9.00 Konuşma (Doktorun saâ ; 19.15 Türk müziği (Karışık program - ğ sıl heyeti), 20.00 Memleket saat Ayarlı ir jans ve meteoroloji haberleri, 20.15 * müziği: İdare eden: Mesut Cemil, Ankf' Radyosu küme heyeti. 2100 Konust” 21.15 Esham, tahvilat, kombiyo - nüküt n Ziraat Borsası (Fiat), 21.25 Neşeli PİAT| lar - R. 21.30 Konuşma: Folklör (HA” Bedi Yönetgen). 2145 Müzik — (Virtü0t lar) P. 22.00 Müzik (Küçük orkestfâ Şef: Necip Askin), 1 — Walther Schf’â,_ Akşam üzeri (hazin parça), 2 — Zi g rer - Eşkiya operetinden - Potpuri, $ . Hans Stlip - Marş, 4 — Carl Robreht - T zat operetinden « Potpuri, 5 — J. Stra” ü (Cenup çicekleri), 28.00 Son ajans habtf” leri ve yarınki program, 23.15 - 24 Mü: (Cazband) P. ! g ken ve bu yüzden, buradan iki k“fr metre uzaktaki İskeçeli Hasan layı endişe içinde bulunuyor. Muhitimizde bu sene ilk tütün e- ter ölmüştür.