Türk Safosunun Hayatı TEFRİKA No. 42 Tarihin Aşk F Faslı Bafa, Osmanoğullarının Aşk Vadisindeki Alâkalarını Tamamile Anlamış, Plânını Tesbi Z ira Muradın “Babalık nime- tipe,, karşı gösterdiği istiğna, Venedikli dilber için kuvvetli ders teşkil etmiş gibiydi, sevgilisine güçlükle açılan Yürek- lerde eş aşkımın kiymetli yer tut masına - Safonun düşüncesine gö- Te «imkân yoktu. Şu halde kendi mevkii de daima tehlikedeydi va bu tehlikeyi, yahut tehlikeleri şimdiden karşılamak görekt Safo, böyle düşündüğü için bir plân çizmek istemişti, bu plânın muvaffak olabilmesini ise şehza - denin nasıl bir soya mensup ğunu, dedelerinden ve bi delerinden ne gibi düşünceler, ht ler, kanaatler tevarüs ettiğini öğ- renmiye bağlı görüyordu. Ne Murat,'ne cüceler onun nasıl bir maksat zmedik- üirerizsi Halbuki 0, Osmani rihinin siyasi ve askeri tarafları için için esniyerek dinliyor ve mü- tercimler ba ğuk bir tav ze” me kaçırmıyordu. Mütercimler, bu bahlsl velce dile âlmamak i sora dilşmliş - leri. Safo, işte bu sayede Osmanlı devletini kuran, Ertuğrul zadeden kendi eşi Muradın dedesi Süley - mana kadar gelip geçen hüküm- darlar üzerinde müessir olmuş ve- ya olamamış kadınların hal tercü- melerini » fakat istidlâl suretile - öğrenmiş bulunuyordu. O, cücelerden öğrendiklerini Mu- rada tekrar etmekten zevk aldığı için şehzade tarihine taal- lük edeh noks mı tamamlamış de all gibiydi. Artık Osmanin Mal ha - tunu, Orhanın Nilüterile Teodor üçüncü Muradın, Rum, Bulgar ve Sırp Prensesleri, Yıldırımın Bey zası, ikinci Muradın Müârası, Fat: hin Gülbaharları, Çiçek hatunları, Beyüzıdın Ayşe sultanı, Yavuzun Süleymanın hürremi Safo için - eni konu - aydınlanmış mev- rin hayatından bir tetim. hakikatler çıkarıyordu. O Osman oğulları tarihinde aş- kın büyük bir rol oynadığını anla- makla beraber o ailenin en kuv - vetli bir aşkı en'küçük bir seba Je feda etiğini de kavramıştı. Me 4 Ma! hatun için aylarca ıztırap çeken ve ona malik olmak uğrun- da bir çok tehlikelere göğüs gerip 0 yapan Osman Bey, mes olduktan sonra Mal ha» 4 haline sok Orhan, çıldı- nüp te nikâhle- iferin üzerine evlenmek - ramına najl tunu silik ardında rdu. (1) afo, işte bu bilgiy cilâladı, iradesini kuvvet- lendirdi ve hissine hâkim olmak imkânlarını elde edip kendisine sağlam. bip yol izeli. Panel sah. zadeye tahakküm etmemek, Onü serbest bırak- mak esasına İstinat &diyordu. Kıs- kançlığı kendine yâsak etmişti Daima sabırlı, daima tahammüllü olacaktı ve “İmpgratoriçe,, olmak uğrunda her şeyi feda edecekti. Zeki kiz bu azimle, bu kararla - hem sakin, hem ne- - bir hayat geçirirken ş deyi olanca dikketiyle tarassut etmekten, cücelerine de tarassut ettirmekten geri kalmıyordu. Genç prens, çıldırasıya sever göründü- ğü Venedikli o dilberin an “ai Etmişti. nâmzetlendiğini duyalıdanberi za- manını, haremden ziyade selim- lıkta ve açık saçık eğlenceler ara- sında geçiriyordu, arasıra körpe halayıklaria da mahrem sohbetler yapıyordu, Fakat üç günde, beş günde bir, tazelenmiş bir aşkla yine Safonun dizlerine kapanın tan kendini alamıyordu. Safo, onun için sanki bir yelpa- zeydi, İçindeki hovardalık, dostluk ve aşk severlik ateşi sön- meğe yüz tutar tutmaz, : yani ne- dimleriyle, musahipleriyle ve İçe- rideki toy balayıklarla geçirdiği demlerden gına getirir getirmez, Safoya dönüyor, o yarı sönmüş iç ateşini yeniden âlev alev bir hale getiriyordu. Güzel Venedikli, bu haletin de farkındaydı, eşinin sönmek üzere bulunan bir kandile taze yağ koy durmak için okedine döndüğünü anladı, plânına sön şekiller verir- ken bu noktayı da gözönünde tut- tu: Kandil yağ ile — devam edecek, fakat o ya- ğı — yerine ve zamanına gö pahalı satmayi da ihmal etmiye- cekti. İşte bu durumda, bir kaç ay da- ha geçti, Safonun doğurma zama- nı yaklaştı. "O, ağır bir yük altın- da bulunuyormuş gibi dalmi bir rahatsızlık hissettirdiğinden, şeh - zade için “için üzülüyördü. ” Hele 1 ğinşleve dışında nun sonra, zen- vermekte — şevk geçirdi rinden mutlak surette pişmanlık duyu « yor, hattâ bu kadarla da; kalmi- yarak tenine, yüreğine o gelir ge- çer aşklardan kir bulaştığını ku- runtulayıp bir iç tiksintisi! geçiri- yordu. O nedametlerin, © kürun- tuların sonu ise, tabiatiyle Safo- ya koşmak, onun sakin bir uysal lıkla sunduğu heyecan içinde yı- kanmak oluyordu. Murat, yine böyle bir thtiyaçla onun kucağına koştuğu günlerin birinde kadını pek bitkin. buldü, aşk saa arasesaeraesaessereseeeeeaaameseseaeaeeeaaaazaz TAN hodkâm ve hodbin kalamadı,'ye- şil zümrütlerdeki nemle kızıl du daklardaki eleme ilgi gösterdi, mü tehayyir ve muztarip sordu: len var? Safonun cevabı,tek Kelimeye sığmış hazin bir inilti oldu; — Ölüyorum! Moran gözleri * önünde bir | tabut ve bir mezar açıldı. | Her aşk gecesine, her aşk saatine yeni bir sima çizmek, dökmek kudretini ni düşünerek yüreği burkul- du, damarlarında bir elem alevi ko- yuldu, Hem dizi dizi göz yaşı dö- küyor, hem Safonun ellerini öpe öpe yalvarıyordu n ölme Safe, sen 1o. Çünkü sen kalbimin ruhumun ba Ime Sa- ığısın, arsın. Ve mühim bir şey/ bir derman, bir şifa hatırlamış gibi yerinden fırladı, çılgın adımlarla selâm çıktı, Kadı Üveys başta olmak ü- Zere bütün edimlerini, musahip- lerini yanına getiriti, henüz yaşı kurumsyan gözl onların üze- rinde melül melâl - gezdirdikten sonra, derin derin içini çekti: — Haseki, dedi, ölüyor. Nide- Bim, önün derdine nice derman bri- lalım?. Kimse, “Dert nedir, demeği, e2- ber dermari © atamağa koyuldu t bir hastaya ilâç a- di. şehzadeye hoş gö- £ Ve onu neşelendirnekti, beple herkes aklına ağzına göleni söylüyordu ve Mu- radın zaten karışık olan kafasını büsbütün karıştırıyordu. Kadı Üveys sakindi, murakabe geçirir gibi bir dürümdaydı. Şeh- zade bir eralık önün dalgınlığını farketti: — Ya sen defterdar, dedi, sağlık vermez misin?.. O, mühim bir ş hissettiren garip & bir yliyeceğini tavırla etrafa (4) Mah kisehir Bey Osman Bey bi Gündüz Alpla. beraber— İnönü Beyinin #inde iken Eslcişehi baskına uğradı, ME: Harmankaya, hâkimi Köse Miha € iki rökip arasında bir dük lamıştı. Osman, Takibini mağlüp » ra meshur etil; Gündü: Osmanlı hizmetleri görül, zattır ve onun eviidi da, &yrl maksat Uğrunda büyük himmet, vardı — Tövbe entağfaryllaj bir adım atmam. bir tât | Yalnız, | Kafamı: kessen bir yere Kiraza, Çileğe, Şuruba, Şerbete Dair (Başı 5 incide) iraz dolu bir sepettir, insan ilerini seçmek ister, bir de bakar ki, sepet boğalmiş' Eski muasır edipler, işte, birleri için böyle pükteli, illifatlı sözler sarf Tanzimat en gi rirleri de o yolu tutmuşlardı. Şim- dikiler aksine hareket «ediyorlar, herhangi bir ş sahibinin eser. leri için diyorlar ki — Çürük yemiş'dalu bir se; tir, insan kötülerinden ayıklamak istiyor, 'bir de bakıyor ki sep kalmamış! | mi bilirmiydi ki, günün bi. rinde tün di sip'kesip ağızlık yapacak? rtaja gelince 4 herkesin en lerini seçip son ca'gn fenalarmı da, yine; son ade- dino kadar derece derece ayırıp bi- kirazdır. Yahudiye atfolunan bir âdetten bahsederler: Kiraz tabağınro üstünü bir bez İ- le örter, niyet çeker gibi kısmete ne çıkarsa seçilmeden yeni'mesini te- min edermiş. Biraz ay'p olur ama bir cihetten daha ödilânedir. tirdiği yemi Bir cihetten diyorum. zira tam âdilânesi bütün kirazlar ölçüden, muayeneden geçirip sofradakilere iri, ufak, çürük, ne varsa bunla. Tın müsavi adet üzerinden adalet ve üsavat dünya yüzünde tam ola- mıyacağına ve hayatımız tesadüf midir. Uzun 1ş' Hem bulun Peygam marifetli TADIR. MEN ve kısmetlere bağlı göre örtü, Dax SE pa gele bi pa —her işte ve bütün ömrümce olduğu gibi— hep çürük, ham, u- fak ve kurtlu kiraz çıkarmiş; ya- nımdakine ise olgun, dolgun, kızıl, ve tombalak! Ne yapalım, kısme- tinde ne ise kaşığımda o çıkar, der- ler. Mukadderatın önüne geçilmez; gürüğünden ediğine şükre- der, hoşgürür, geçer Bilmeliyiz ki, dünya “nimetleri Yahudinin üzerine bez örttüğü ki- raz tabağının içindedir, adalet ni- İiye Attmkal. Hntierir An. 5 4-5-939 BULMACA 23345967189 10 — Bir nolu © Anne b © Birnoi 7 — İranlı © Biahsul 9 — Bir Rum calaıı © Bir hart 10 — Bir demir g Birbiri © Ve O Bir mi Çocuk Bilmecemizde Kazananlar 20 Nisan 899 tarihli Çe (Bilmece « cuk saytamızdak? Bulmaca) yı doğru hülleden- lerden heğiye kazananların Listesi: DOLMA KURŞUN KALEMİ KAZANANLAR Bakirköy orta kulu 490 Mukbil D netitiişi 128 Şadiye Uzuner, şi 9 uncu illemektep MÜREKKEPLİ KALEM KAZANANLAR: Üsküdar bi im K tas, Kabataş desi 471 nur rada Hasan, y 4 üncü mektep 2 Melek Başer, ALBÜM Bafra Merkez Kurt, Messifan Altaş, Anka binde 141 N RESİM MODELİ KAZANANLAR Nazilli Uzurcarsda Çeşilyeri sahibi 0ğ- ln Müraffer Önal, E kâtibi Hayali oğlu Tb SULU BOYA KAZANANLAR Zile orin okul 30 Nehmel, Sammn 23 Nisan mektebi #2 Fehamet Yöney, ban eski maliye müdürü oğlu Abdın KALEM BOYASI KAZANANLAR Zonguldak Mithat paşa mektebi 18 Fab- Huk “PERGEL KAZANANLAR Gedikpasa N 30 numaradı Anahit Süzen Çapyan, Beyoğlu Ki tan sokak 1A8 numarada KART KAZANANLAR Sıvas Meydan camii karşısinda 9 nu” marada Şemsettin Eliny, in Merkef ilkmektebi 28 Gönül Sayın Yolları cer atölyesi ihzart sınıf 22105 hayet o örtüden, hayat ise kısmet- ten ibarettir. arzuma ramgtti, er Tunçel, Derince Iman şefi oğlu Çe kmek Varlığımın kü- a.a... Yazan: Kerime Nadir Şerif, ilk zamanlarda evde bir başına kalmıyaca- ğından memnun göründü ise de, sonraları, her Zâ- imanki geçimsizliğe başladı. Ev sahibi de biraz huysuzdu. Aynadan fena halde huylanıyordu. Şerif, sanki tuvaleti ve süsü pek se- vermiş gibi, herife nisbet etmek için onun yanında aynanın karşısına geçip sakalını tarıyor, saçlarını 'düzeltiyordu. Bir akşam eve geldiğim zamlan, odamızdaki ayna- mun yerinde yeller estiğini gördüm. Şerif öfkeyle de- di ki: — Bu evde bir gün daha kalamam.. Başka bir ev bul.. Terbiyesiz herif aynayı alıp götürdü. Arkadaşımın gönlünü yapıncaya kadar akla kara- yı seçtim. Ve ona bir el aynası almayı vaadettim. Fakat bu daha fena olmuştu. Çünkü, Şerif, ev sa- hibinin yanında ikide bir cebinden aysayı çıkarıp yüzüne bakıyordu. Neyse ki, öteki artık ses çıkar- madı, desa... * Alman rnakinistin dalma yakama yapışacağını vekliyerek kuşku ile yaşiyordum. Halbuki “Semer- kant,, ta tam bir sene kaldığımız halde korktuğuma uğramadım, Fakat, sene nihayetinde, “Taşkent” den, bir mek- tup aldım. Bu, maarif nazırı vasıtesile “Kolca” dan geliyordu. Lizetin yazısını tanır tan:maz;” yüreğim ağıma gelmişti. Çocuk ifadesini andıran mektubunu okumağa başladım “Fena adam; İşte uzun bir see geçti. Cehennem azabını tercih edecek bir ömür sürüyorum. Babamla annem beni reddettiler, Kasabadaki iyi kalbli bir komşumuzun yanında dokuz aylık yavruma yaşıyorum. Daha dön- miyecek misiniz?. Ben uzun bir hastalık geçirdim. Öyle zayıf, öyle halsizim kil, Yavrumuz erkektir. Size çok benzediğini zannediyorum., Fakat o da has- Günan Bende mi? : ; ; TEFRİKA No. 54 sesx talandı. Şimdi ateş içinde yatıyor. Çok sefalet çeki- yorum... Bazan aç uyuduğum oluyor. Artık merhas met etmelisiniz, bana dönmelisiniz.. Yahut ta beni yanınıza aldırınız.. Hergün ve her gece ağlıyorum. Fakat, her şeye rağmen, sizi lânetle yadetmek İstes miyorum. Yavrumuzun başı | nizi rica eder ve sal rim. in felâketime nihayet verme» ırsızlıkla iyi haberinizi bekle Lizet” Bu mektup beni derin bir yeise attı. O kadar ki, iki üç gece uyuyamadan yatağımda döndüm durdum. Bir akşam, Şerif yanıma sokularak dedi ki; — Halük Bey, seni pek kederli görüyorum.. Nen yar ; Büyük bir can sıkıntısı içindesin... Bu adamdan hakikati artık saklamak istemiyor. dum. Mektubu uzattım. Okuduktan sonra hayretle yüzüme baktı, O zaman, vakayı, hiçbir noktasını saklamadan ona anlattım. Donup kalmıştı. Yüzüme ciddi bir istihkarla ba- karak: — Bu vledansızlığı nasıl yapabildin?. İnanamıyo- rum, dedi, Cevap vermiyor ve düşünüyordum Dakikalar sür'atle koşuyordu. Bir türlü karar ve- remiyordum. Uzun bir sessizlikten sonra dedim ki; — Çocuğumu bir kere görmek isterdim, fakat, ne çaret. Benim için yapılacak tek Iş, onu ailesile ba- rıştırmann yolunu araştırmaktır... — Bu derece mantıksızlık tasavvur olunamaz.) Lizetle gilesinin arasına ne yüzle gireteksin?.. — Araya ben girecek dı — Ya kim girecek?. — Bir başkası. — Bu başkası kim olahilir?. — Meselâ seni. Serif verinden sıcradı. gözler! büsbütün biiyümüst — O halde, yarından tezi yok, buradan çekilip gi- deriz. — Divane misin Halük Bey?.. Bu iki zava'lı cam yüzüstü bırakmıya nasıl vicdanın katl olabilir?.. — Vicdan mı?. Ben kendimde böyle bir şey bü- Tanmadığından eminim! — Yaptığın işler bu sözünü pek te doğrulamıyor değil!.. Fakat, sen çok iyi bir adamdın!.. — Eskiden belki! Çünkü yanımda biri vardı ki, beni ıslah ediyor, insuniyeti ve doğruluğu bana aşi- lıyardu.. — Kimden bahsetmek İstiyorsun? — Karımdan!,. — Öyleyse onu neden birâktın?. — Sebebini söylemek kudretinde olsaydım; sana bunu evvelce bildirirdim.. Aramızda yine ağır bir sessizlik haşladı. Şerit çök muztarip görünüyordu. Ben, verdiğim üni bir ka- rarla yerimden doğrularak: — Dinle Şerif, dedim. Yalnız itiraz etmel. Sen, hemen yarın “Kulca,, ya hareket edeceksin. Lizete bir miktar para götüreceksin.. — Sonra??.. — Sonra. onu mümkün mertebe neceksin.. — Zahmete değmez!. — Canım; biraz da ailesiyle aralarını çalışırsın.. — Sana böyle bir şeyi, hiç bir zaman yapamıya- çağır söyledim... — Oredaki bazı tanıdıkları vasıta edersin... — Arcaşılan bu seyahati, bir çok kişini hesahına yüzüme tükürmesi için yapacağım... Meseleyi büyütüyorsun... Ay, sence pek mi basit 2 Şüphesiz. O halde miyordu?.. — Kararsızdım da ondan. Artık kararımi ver dim. fi : — Anlaşılmaz adamsın vesselâm!) Münakaşamız hayli uzun sürdü, Neticede; Şerifi teselli edip dö- bulmağa senin in kaç gündenberi ağzını biçak ağ * Yavrumu'bir kere görmeliydim.. çük bir parçası olan bu mahlüku öpüp koklama kaydım... Ölenin vermeliydim. Fakat, bülün bunlar neye yarıyacaktı?.. Madem- ki onda, Nüvidden kalma bir benzerlik, bir koku yoktu.. Mademki o, aşkımın değil, ibtirasımın mah- sulü; ” Şerit, gittiğinin yirminci günü bir mektup gön derdi.. “Kulea,, damgasını taşıyan ve arkadaşımın çarpuk çarpuk yazısının sıralanışı olan bu mektu- bu aynen kupye ediyorum” “ Halük Beyciğim; Dört gündenberi Kulca'dayım. Lizeli pek hasta buldum Beni görünce, çok sevindiyse de, hendisi- Bi yalniz teselli için geldiğimi anlayınca, büyük bir yelse düştü. Oturduğu ev, kasabanın içinde. Fakat bu âdeta bir virane!, Ev sahibi de artık onu, başın- dan atmak istiyormuş... Zavallı kız, çok ağladı ve bana yalvardı. Dayanamadım ve birlikte alıp götü- receğimi vaadettim. Şimdi biraz iyileşmesini bekli- yorum.. Tokmak gibi güzel bir oğlun vari. Annesi ben de onun, suna çok benzediğin; farkettim. Bu İş zaten başka türlü neticelenemezdi, Bu kızı vahşiyane terketmek, hiç bir insanın harcı değildir. Bana belki kızacaksın ama, herhalde mesut bir yu- va kuracağından eminim... Yanımdaki para yol masrafımıza bol bol yete- cektir. On güne kadar hareket edebileceğimizi umu- yorum.. Sen biraz tedarikli bulun.. Hattâ, ele fırsat geçmişken başka bir eve taşım!.. O murdar herifi” derdinden de kurtulmuş oluruz., Selâm ve dualar ederim. içimde sıkışıp kalmış sevgisini ova gibi, Şerif ; Bu akmağın, başıma böyle püsküllü bir belâ get receğinden ve kaş yapayım dörken, göz çıkaracs" Bundan emindim. Işi düzelteceği yerde, büsbütün sarpa sardırmıştı. Ne yapacağımı şaşırdım kaldım, Lizetin buray? gelişi, benim ayağımın bağlanması demekti. Bu hiç işime gelmiyecekti. imiz vaz