13 Mayıs 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

13 Mayıs 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

13.5.9039 << M. Kemal Paşada Ilk b .». Okul azlığından şikâyet de birine mazhar olamamıştı, M. Kemalpaşa (TAN) — Bursa b m yıl sonra bütün bu tarihle- |ve Bahkesir yolu üzerinde bulunan |sına 16 binden fazla nüfuslu “Kazamızda| 1100 den fazla talebe 22 muallim kadder bulunan yeni umran eserleri görülmektedir. | rafından okutulmaktadır. henüz meydana çıkmamıştı. Üç sene evvel açılan geniş cad “| 25 köyümüzde de ilk Memi dolaş örerler bari imee demin iki tarefinda boton evler vardır ve bunlarda 31 muallim ik veya telhis edecekleri kitapların |mıştır sayısı bir düzüneyi bile bulmu - Elektirik tesisatı 1k yordu. Fakat bunları okumak, kav- | tecrübe mah “cadde ve İİ Bitlisli dris, Lütfi Paşa, Ka- | di Cemali tarihlerinden ibaret g idi, Şükrüllahın Behicetüttevarihi, şair Muhlis tarafından kla beri yazıl arihinim ki ik bir ilk okul binası daha in Türk Safosunun Hayatı TEFRİKA No. 41 Ziyaisi Pek Mühfezemdi mektep Jbin yüze yakın talebeyi okutm İdir Bafa Gayet Vakur Bir Halde Mi safirlerini Karşılıyor, El Öptürüyor ve Ağırlıyordu Her çiçek tarhı önüne bir sofra kuruluydu, misafirler içtimai hay- siyet seviyesine göre - teşrifat me- muru bayanlar tarafından - bu sof ralara oturtuluyordu. Çorba, kuzu dolması, sini böreği, helva, hoşaf gibi mutat yemeklerden başka her sofraya Manisa işi beyaz nohutlu çörek, baharlı mekik böreği, Arap gevreği, beyaz tandır gerdesi, ü- züm şerbeti, bademli paluze veril mişti. Istanbul işi soru kullanılmak âdet iken Sufonun mi- #alirlerine Manisanın pak maşhur olan anasonlu ve çörek otulu beyaz ekmeği dağıtılmıştı. Misafirler, ray sofrasında kendi şehirlerinin ekmeğini, çöreğini, serbetini, pa- luzesini bulmaktan çok mütehassis olmuşlar ve bunu Safonun zarafe- tine hamlettiklerinden kadını can- dan sevmeğe başlamışlardı Venedikli Haseki her sofraya gel mek, cüceleri vasıtasile sofrada ©- turanlara ayrı ayrı iltifat etmek suretile bu sevgiyi on kat yükselt- ti ve yemekten sonra misafirlerin. den Manisa oyunları istedi. Davet- li bayanların genç olanları sevine #evine onun emrine inkıyat ettik- lerinden bahçe bir kaç saat peri baskınına uğramış gibi şakrak bir kargaşalık içinde kaldı. Bir aralık Safo da oyuna karıştığı için kahka- halar - tam manasile - ayyuka çık tı. Hünkâr bahçesi temeline kadar sarsıldı. Gücelerim taliinile Enta, her da” vetliye diş kirası vermek istediğin- den.bir çok destimeller, şallar, k maşlar hazırlanmıştı. Gün batımı na yakm bir vakitte davetliler » yorgun, fakat memnun - evlerine dönmek için izin alırlarken Safo e- mir verdi, O armağanları misafir lerine bölüştürdü. Bu İşte isim ve şahıs ayırt edilmediğinden herkes bahtına göre bir yadigâr alıyordu, el öpüp uzaklaşıyordu. Bir buçuk asır içinde, Manisa- ya bir çok Osmanlı şehzadesi ge- lip oturduğu ve her şehzade bık: usanmadan, gecesini gündüzünü eğ lenceye tahsis ettiği halde içlerin- den hiçbirinin gözdesi, hasekisi, yahut karısı şehir bayanlarına böy le bir cemile göstermemişti. Onun için, Safo, bütün bir tarihin fev- kine çıkmış, şehir kadınlarından kalbur üstü gelenlerin yüreklerini teshir etmiş bulunuyordu. O gün- den sonra şehirde herkes baseki Safiyenin meddahı olacak ve onun kadın değil, melek olduğuna ina- nılacaktı yak çeye girer girmez İz on kere kucaklayan âşığına ziyafetin hikâyesini - şen şen - dinlettikten sonra zümrütle- rini - en mühim. anlarda yaptığı gibi yine « onun gözlerine kapadı, 9 güne kadar hayli ilerlemiş olan türkçesinin verdiği imk tinde beliğ bir ifade ile sordu: — Bende değişiklik var mı? Murat, bilmem, deyince zümrüt- lerini biraz geri çekti, sesini âmir- leştirdi: — Iyi bak, dedi, iyi bak! Şehzadenin cevabı yine meni oldu: — Hayır! Kadın dudaklarını, gafil âşıkının kulağına yaklaştırdı: — Beni anne ettiniz, Karnımda çocuğunuz var! Murat gülümsedi, analık saadeti- ne namzetlendiğini müjdelöyen ..gilisine e cevabı mi ua ile dönen ve bi kendisini sek nisbe- » olacağıma sevindim. İnşallah ken- dine benzer bir kız doğurursun. Onun ne demek istediğini Safo, belki anladı. Belki anlamadı. Fa- kat umduğu sevinci, umduğu he- yecanı - Muradın bakışlarında - bulamadığından elemlendi, türkça- sinin azlığı dolayısile münakaşaya girişemedi, mahzun mahzun sustu ve babalık beşaretini sade bir gü- İümsemekle karşılayan eşinin ar- dına takılarak köşke girdi. Onlar ilk defa bir sakin gece ge- çiriyorlardı. Kadın baş ağrısı ba- hane ederek erkenden içine girdi- ği yatakta susuyor, kımıldamaksı- zm yatiyor ve uyur gibi görüne- rek boyuna düşünüyordu. Murat ta, sırtı ona çevrili balayının bu oyunsuz, bu güreşsiz ve bu tersiz yorgunluksuz yegâne gecesinin ha- zını benliğine emziriyordu. Ertesi gün - henüz tan yeri a- e arabasının içindeydi, saraya dönü- yordu. Yine gamlı, yine elemli idi, hünkâr bahçesinde bir şey kaybet- tiğini anlayarak hayıflanıyordu. Onun varlığından eksildiğini sezip te mahiyetini tesbit edemediği, 2- dını koyamadığı şey, Muradın aş- kına beslediği itimadın bir parça- sı ld! Zekâ, hisse hâkim oluyor! Bafa, kocası demek olan Mura- dım tahta çıkmasile beraber impa- ratoriçe ve o ölüp te kendisi sağ kalırsa, doğuracağı çocuk ta erkek olursa ana imparatoriçe olacağını anladıktan, yavrunun kız olmaması için o devirde inanılan her çareye (1) baş vurmaya başladıktan son- ra ruhunu saran hüznü, sıkıntıyı atmak kudrötini de gösterdi, eski neşesini ele aldı ve tabir caiz İse ilmi incelemelere girişti. Osmanl tarihini - bütün tafsi- lâtile - öğrenmek istiyordu. Şeh- zade Murat, onun bu dileğini ilkin smühirmsemedi. Olur. malar diyerek ştirmek İstedi, Fakat Safonun fikrinde ısrar etti, -bu hevesi aşyerme günlerindeki kadın kaprizlerinden bir hümune saya- rak - ihmali bıraktı, saray kütüp- hanesinde bulunan tarhileri hare- me taşıttı, cüce Nasuhla Caferi de onlardan hulâsalar çıkarıp Hase- kiye tercüme etmelerini emretti. Muradın veliahtliği zamanında Osmanlı tarihi olarak saraylarda, ökur, yazar devlet adamlarının ev- lerinde bulunan yazma kitaplarm sayısı pek az olup Aşık Paşazade, ni görüş Tamak, hulâsa edip italyancaya çe- virmek mühim bir işti. Tki cüce boylarınca tere boğularak, İdris tarihini de ilkin başkalarına ve sa- de bir üslüp ile tercüme ettirerek, bu mühim işi başarmıya çalışıyor- lardı. Şehzade Murat, münasebetle söylemiştik, şiirden anlardı. Ara sıra manzum sözler Ge Kaleme alırdı. Bu meziyete sa- hip olabilmek için her şeyden ön- ce dil bilgisi gerek olduğundan o devletlü dahi bir kaç yıl lisan dersi almıştı. (2) Bu kuvvetle ve Salo- evvelce de bir ya cemile olsun diye tercüme işle- rine yardım ediyordu. Çünkü ka dının Osmanlı, tarihini, daha doğ- rusu Osman Oğulları tarihini oku- mak için gösterdiği kuvvetli arzu, onu da mütehassis ötmişti. On - da, o arzuda Safonun kendi hane- danına ve kendi şahsiyet bağlılığı- nı görüyordu. Hasekinin sna olm ya namzetlendikten ve hünkâr bal gesi dönüşünden sonra uysallık is- tiyen şımarık sevgili durumundan ayrılıp, uysal bir vaziyet almasın- dan da rikkate geldiği için ona, her fırsatta cemile göstermek istiyor- du. Safoyu saran tarih merakı. ta- mamile suni olup İstikbal için çiz- mek istediği plân yüzünden Osman oğullarını tanımak ihtiyacını duys muştu. Devami var) (1) Meselâ her gece uykuya dalarken ve her:şabah: uykudan uyanırken kal binin bütün inancı ile, ruhunun bütün Kapanma. anla arar sarrukum erkek olacâk, çoduj k olacak» demek gibi, (3) Murat, şiirde (Muredi) mahlâ De kullanırdı, babası İlcinci Selimden ve dedesinin dedesi Beyanttar, onun ba- bası Patihter daha iyi manzümeler yaz zardı, şu beyitler onundur! Dİl derdi yare düştü, bir çare var mi Yarab Bir ben gibi cihanda Avare var mi Va rab Lütfu rahman Fadlı haktan Çün dürüst etmişim hudaya gönül Mededi hakka İtimadım var Leşker male iUkü etmem Askeri gaybe istin, inadimi var muradım var Tali rin tenvirine başlanılmıştır. ve Halkevi itti yardım matlöp! başlanı! kakl Orta mekte edilmek üzere hslkımızm ile satın alınan fabrikanın veçhile tadiline yakında yi içme suyu getirilmesi İçin pılan teşebbüsler çok ilerlemiştir. Yakında bu hu meliyata baş Janılacağı ümit edilmektedir. M. Kemalpaşa deresinin ıslahı çin kanal inşasına devam olunuyor. Maarif vaziyeti dört ilk okul varsa da ib- a kâfi gelmemektedir. Yeni ve afdan anlayan ve Veri | —— Bir Çocuk Bir Çocuğu Yaraladı Kaş, (TAN) — Yaylada arasında bir yaralama oturan vakası olmuştur. Bobâsının tarlası ortasındaki domuz bekleme kulübe- sinde oturup çifteyi elinde tutan on yaşında İbrahim ile ayni yaşlarda Mehmet kavga etmiş- ler, Ibrahim koşarken düşmüş, çifte tlamış ve Mehmedi ağırca yaralı- çifteyi istiye mıştır. ye Perakende Fotoğraf X nbulda meşgul olacak seyyar kadın veya erkel tıcılar ara maktadır. Sabahleyin saat 10 da OSMAN ŞAKAR müessesesine mürs- caat edilmesi. Adres: Galata Bankalar Cad. 47 No, Voyvoda Han Zemin kat Telefon. 42709 KAYIP: Manisa nüfus dairesinden aldığım nüfus tezkeremi kaybetetim. Yenisini çıkaracağım için eskisinin hükmü yoktur — Halit Nafiz. —— Istanbul üçüncü icra memurluğun- dan; Galatada Gümrük sokağında 38 numaralı Deniz malzeme mağazası sahibi iken halen ikametgâhı ve ti- carethanesi meçhul bulunan Hiriste- mez. Etheme olan (2000) lira borcunuz için Istanbul asliye birinci ticaret da- iresinden verilmiş 16.2.939 tarihli ve 39/27 numaralı haczi ihtiyati kara- rmın tatbiki ve infazından sonra yu- karda yazılı ticarethanenize gönderi- len haczi ihtiyati kararının arkasın- dü Miibâşir” Girafindan terler meş- rihatta mezkür adresi terkettiğiniz, yeni tiearethanenizi de bilen olma » diği anlaşılmıştır. Thtiyati haciz kararının ilânen tab. liği için İstanbul icra hâkimliğinden de' karar çıkmış olmasına mebni işbu ilân tarihinden itibaren 30 gün iç de haciz zabıt varakasına karşı bir itirazinız varsa bildirmeniz lâzımdır. Aksi halde haczi ihtiyati kararı teb- liğ edilmiş addolunarak icra iflâs ka- nunun 264 üncü maddesine tevfikan ihtiyati haczin icrai hacze inkılâp et- tirileceği hususu bir sy müddetle İ- Tân olunur. NEOKALMİNA DIR. Üreleğ Operatör Dr. Celâl Dinçer 1 İnel sınıf idrar, tenasül hasta- lıkları mütehassısı, Her gün 3 - 7 ye kadar, Fakirlere meccanen. Beyoğlu Galatasaray Balo sokak No. 3 Sağ apartman. İse Yazan: Kerime Nedir — Ama çabuk geliniz. Çok kalmayınız. — Üç günden fazla kalmam. Sen merak etme! — Lüzumsuz bir hamallık!, Şerif biraz evhamlı- dır.. Onun hatırı için... — Arkadaşınız burada kalamaz miydı?. Kasabada ona ne ihtiyacınız var — Ayni şeyi ben de düşündüm ve kendisine tek- Jif ettim.. in söz geçiremedim... — Çok inatçı bir adam! — Evet!. Yalnız sen müsterih öl.. Nihayet üç gün sonra buradayım... Bu sırada Şerif, kocaman heğbesile ıkına tıkına yanımıza gelmişti. Söylenerek heğbeyi ata yükledi. Sohra da kendi bindi. Ben önceden eğere yerleşmiş- tim. Lâkin onun bir pot kırmasından korkuyordum. Nitekim korktuğum oldu. Geveze adam, hayvanını kâmçıladıktan sonra, Lizete dönerek: — Adiyö Madmazel!.. Bizi bir daha âra da bul!. demez mi?.. Kızcağız endişe ile yüzüme baktı. Işaret ettim ve hayvanı kamçılıyarak: — İnanma!. diye haykırdım. Yola koyulmuştuk. Lizet, yolun kenarında duru- yor ve arkamızdan bakıyordu. İçimde hüzne ve hi- caba benzer bir his vardı. Fakat bu his bana, ağla- maktan ziyade, haykırarak gülmek ihtiyacı veri- yordu. Musa Bayın tavsiyesine doğrudan doğruya müra- caat edecektim. Çünkü, ne elimizdeki para bizi Tür- kiyeye kadar götürebilecek, ro de bunca tehlike içinde yolumuza serbestçe devam edebilecektik, “Kolca,, gan uzak olduktan sonra barınabilecek ne- resi olursa olsun razı idim. “Seydun,, ve “Çimpanze,, den geçip, Rus Türkis- TEFRİKA No. 53 sever! ve “Tarançi” ” kasabasina geldik, Seyahatimiz tanına gire (1) yolile “Almat üç gün sürmüştü Bu kasabada bir iki gün kalmak istiyordum. Şe rifle birlikte, otel taklidi bir hanın basık tavanlı bir odasına yerleştik. Arkadaşım pek yorgun görünüyordu. Belini ve bacaklarını ovarak: - Harbin meşakkatlerini kaç zamandır unutmuş- tum.. Ne rahat, ne güzel yaşıyorduk. Vücudüm hur- dahaş oldu.. Pis han odalarında uykusuz kaldığım için sersemledim, diyordu. “Almata” da kaldığımız iki gün içinde odamızdan bir yere çıkmamıştık. Artık Rus topraklarında bulu. nuyorduk. Burası da bütün diğer Türkistan kasaba» i kismen dağlık ve kısmen düzlüktü, Lâkin ve bahçeler pek ziyade göze çarpmakta ” dan itibaren, hemen hemen sahilini ta- kip ettiğimiz “Ili,, nehri, kasabanın pek yakınından geçiyordu. Ahalisini Müslüman kazakları teşkil ettiği için ca- mi ve mescitleri boldu. Bu mescitlerden birinde Şerif birkaç defa namaz kıldı, Iki gün sonra, tekrar yola koyulmuştuk. Hiçbir ârızaya uğramadan “Yarkent”, “Pişbek” kasabalar rından geçip, dört gün sonra, Rus Türkisteninın merkezi olan “Taşkent,, şehrine geldik. Burada Bolşevik idaresi vardı. Bir otele yerleştik. Ben hemen Mehmet Emin Beyi araştırmak üzere şehri dolaşmağa çıktım. “Taşkent”, “Yenişehir” ve “Eskişehir” diye ik! kısma ayrılan muazzam bir memleketti. Muntazam binaları ve caddelerinde işleyen elektrikli tramvay- larile daha medeni görünen “Yenişehir” de Ruslar; “Eskişehir” de ise Türk Müslümanları oturuyordu. rdira etti. Önüme çıkan bir Tatar bak- kel çırağı, beni Maarif Nazırının dalresine | kadar götürdü. Çırağın avucüna birkaç para sıkıştırıp başımdan savdıktan sonra, binaya girdim. Topal bir odacı beni Nazırın odasına çıkardı. Musa Bayın verdiği mektup elimde idi. Güzel bir yazıhane önünde oturan orta yaşlı bir adama yakla- şarak zarfı uzattım ve: — Ben bir esir Türk zabitiyim.. Bu mektubu, hür- metlerile birlikte size, fabrikatör Hacı Musa Bay gönderdi, dedim. Tatli bakişli mektubu okudu. Bunun üzerine konuşmaya daldık. Uzun uzun su- aller sordu. Tâ harpten başlıyarak, nereden geldiği- mi, nasıl esir düştüğümü, hangi garnizonlarda bu- lunduğumu ve nihayet, kaçtıktan sonra, şimdiye ka» dar nasıl yaşadığımı öğrendi. Samimi ve candan muamele ediyordu. dedi kiz — Birçok Türk zabitlerine ben muallimlik ver dim.. Size de münasip bir şey bulurum.. Yalnız bir- kaç gün sabrediniz.. Bunun üzerine, iyi kalbli Nazırı selâmlayıp çık» tam, muhatabım bana yer gösterdi Ve Neticede, * Bir haftaya varmadan, “Taşkent,, in ilkmekteple- rinden birinde, beşinci sınıf hocalığına tayin olun- muştum. Ayni zamanda, hususi kurslarda, ulemaya, hocalara Türklük ve Türk tarihi öğretecektim.. Ma- aşım da dolgundu. Şerif, kiraladığımız bir evde, işsiz kaldığı için mis- kin miskin oturuyor ve, gece gündüz uyuyordu. Hayatımız yeknasak geçmekte idi. Bu suretle altı ayı beri aldık. İlkbahar gelmişti. Havaların henüz soğuk olması. na rağmen dağlar ve kırlar yeşillendi. Bu güzel mevsim bana, geçen seneyi ve “Kolca” yı düşündürüyordu. Zavallı Lizet acaba ne halde idi?, Bir gün, kendisini ziyarete gittiğim zaman, Nazır Mehmet Emin Bey bana bir zarf uzattı: — “Kolca,, dan bu sizin namınıza geldi, dedi. Nüvitten bir haber olduğunu zannederek büyük bir heyecana kapılmıştım. Lâkin, zarfın üstündeki yazı Lizetindi. Derhal açarak sür'atle okudum! “Halük Bay! Beni aldattığınıza hâlâ inanmak istemiyorum. Ve bir gün mutlaka döneceksiniz diye bekliyorum. Be- ni bu felâkete attıktan sonra nasıl birakip kaçtınız?. Yakında hayata gözlerini açacak olan yavrunuzu ol- sun düşünmeli değil misiniz?. Annemle babam her şeyl anladılar. Neler çektiği- mi, ne acı ve karanlık günler geçirdiğimi size yaza- mıyacağım.. Yalnız, babamın pek yakında “Taş kent” e gelip sizi bulacağını ve hatanızı ne bahasma olursa olsun tâmir ettirmeğe teşebbüs edeceğin! zan- nediyorum. Buna meydan vermeden geliniz. Sizi hasretle kucaklar ve yolunuzu beklerim. Lizet Demek bana yine yol görünmüştü. Zira daba w- zaklara kaçmaktan başka çarem yoktu. Nazıra bir şey sezdirmemek için, bir iki gün bek- ledikten sonra, “Taşkent” in havasının bana ağır geldiğinden bahisle, başka bir kasabaya naklimi is- tedim. Nazır itiraz etmedi ve beni trenle altı yedi saatlik bir mesafede bulunan “Semerkant” şehrine göndere- ceğini vaadetti. Bu pek uzak sayılmazdı. Fakat çaresiz razı oldum. Şerif bu defâ memnundu: — Biraz muhit değiştirelim. Burada sıkıntı boğulacağım.. İyi ki şu işi akıl ettin, diyordu. dan Bir hafta sonra teydik. Bu şehir görünüş İtibarile “T: ” te Banzediği halde, on- dan küçüktü. Fakat “Yenişehir” ve “Eskişehir” teş- kilâtı burada da vardı. Ben “Yenişehir” de yeni kurulan bir ortamektep- te muallimlik aldım. Burada daha ziyade rahat ereceğimizi ve belki de uzun zaman kalacağımızı düşünerek, “Eskişehir” de bir ev kiralamıştım. Fakat ev sahibi olan bir yaşlı Tatarla beraber oturacaktık, Mevamu va») (1) Bu kasabaların bir kısmı ihtilâlde, kuvvetleri tarafından yıkılmış, vakılmıştı. hiikâmet

Bu sayıdan diğer sayfalar: