A ;is.aş “İşte Dediğim Tefrika Neo. 32 Gibi Çıktı,, Bu, Yanlış Olarak Çıkarılmış Bir Şayiadan İbarettir, Fakat, Ne de Olsa Vaziyet Tehlikelidir — Mustafa Kemal Paşanın #a- Taydaki teşebbüslerinden bahset - mi damat paşa?.. — Hem de yanayakıla etti. O- Dun da saray ve saltanat için ayri Ve korkunç bir tehlike olduğunu Söyledi, — Elbette bir tehlikedir. Fakat bahat kendilerinde. — Ne gibi?.. — Ne gibi olacak (o kapiten?. tukları tehlikeyi (o kendileri davet ediyorlar. Mustafa Kemal Paşanın, Tevfik paşa kabinesin - de harbiye nazırı olacağından hs- berdar değiller mi, acaba damat Pâşa hazretleri?.. Halit, bu habere inanmamak İs- iş, bir çok sebepler sayarak unun imkânsızlığından bahset - Mişti. Bu esnada, K. Mailyan da Söze karışmıştı ve: — Evet kapiten cenapları, de - Mişti, Doğrudur beyefendinin ver- diği haber, Ben ve benim gibi bir Şok kimseler de işitmişizdir bu haberi, apiten Halit, büsbütün apış muştı, Başını önüne eğmiş, kırışan alnını oğuşturarak, acı bir düşünceye dalmıştı. Halit bir tür- lü bu haberin doğruluğuna ihti - mal veremiyordu. o Padişahın ve hele damat Feridin, baştan atmak için fırsat bekledikleri Tevfik pa- Sa kabinesini, böyle denildiği gi- bi, Mustafa Kemal Paşayı harbi- Ye nazırı yapmakla kuvvetlendi- recek kadar budala olmadıkların. biliyordu, Fakat, Nevresle K, Mailyanın emeyi” un Feritle Uzun süren bir mükâ- e Yapmıştı ve nihayet endişeli Vi vırla kaptığı mikrofonu gü- yüzle yerine bırakmıştı, Geniş bir nefes almış ve gururlu bir ta- varla; — İşte dediğim gibi çıktı, de işti. Damat paşa, bu havadisin asıl ve 6sası olmadığını kat'i ola- rak söylüyor ve böyle bir şeyin mevzuubahsolamıyâacağını da te- min ediyor. e Tahminim gibi bu, Mustafa Kemal Paşanın huzuru hümayuna girmesinden yanlış o larak çıkarılmış bir şayiadan iba- ret. Böyle olmakla beraber, vazi- yet yine tehlikelidir. Her hangi bir teşebbüs ve müdahale daima beklenebilir. Bunun için damat Feridin bir an evvel bâşvekâlete getirilmesi ve mebusan meclisinin feshiyle, bu kabinenin kuvvetlem- dirilmesi çok Jüzumludur Nevres bey. — Haklısınız kapiten. Yalnız müsadenizle bir şey sormak iste- rim. Akşam, damat paşayia, bu hususa dair görüşülüp bir sarar verilemedi mi?. . —Damat Paşa ile mi? Hayır azizim. O da, pek korkak ve çok çekingen bir adam. Gölge- sinden bile ürküyor. Fakat ben, bu vaziyeti Fransa lehine çevir - mek, işi esasından halletmek için kat'i bir çare buldum ve kararı- mı verdim. Nevres afallamıştı. Tereddütlü bir an geçirdikten sonra, bir kaç defa yutkunmuş ve nihayet cesâ- retlenerek sormuştu: — Müsaadenizle (e öğrenebilir miyim, bu çarenin ne olduğunu?. Kapiten Halit, kaşlarını çatmış, gözlerini açmış ve bayağı bir ka- til tavrı takınmıştı. Hışımla: — Ne olacak”. Demişti, Dahili bir ihtilğir.. Nevres titremişti. Muhatabının ihtiras kıvılcımları püsküren ve gittikçe kızıllaşan gözlerinden âde- ta ürkmüştü. Ürperen dudakların- dan; — İhtilâl mi?.. Kelimesi dökülüvermişti. Başını eğmiş, gözlerini yere dikmişti. Dü- sünüvordu. e ede sakla Kurnaz Helit, muhatabının ma- neviyalı üzerinde yaptığı tesirin derecesini derhal farketmişti. Eli- ni Nevresin omuzuna koymuş ve: — Düşünmeğe lüzum yok Nev- res bey, demişti. Evet ihtilâl. Çün kü bu tehlikeli vaziyette hiç te, başka çıkar yol yok. işin en kes- tirmesi, askeri bir hareketle mec- Visi dağıtmak, Tevfik paşayı Babi- öliden atmak, damat paşayı sad- razam yapmak.. Ve yapılacak bu emrivâkii hünküra...... Nevresin artık gerçekten sabrı taşmıştı. Meraktan gözleri şaşılaş- mıştı, Sinirli bir hareketle yerin- den sıçramıştı, Muhalabının bir- den sözünü keserek: — Affedersiniz kapiten, demiş- ti. Ummam ki, bu hareketi Italyan ve İngilizler hoş görsünler. Hele İngilizlerin derhal müdahale ede- ceklerine hiç şüphe etmeyiniz. — Ne hakla müdahale edebile- cekler. Böyle bir harekete, onlar da, biz de seyirci kalmak mecbu- riyetindeyiz. Biliyorsunuz ki, eli- nizdeki mütarekename mucibince dahili idare ve ahvalinize katiyen müdahale edemeyiz. Nevresin de bu işe aklı biraz yatar gibi olmuştu ve meraklı bir tavırla sormuştu: — Kuzum kapiten, bu hareketi hangi kuvvetle ve kimler yapa - cak?., Halit, tipkı vahşi bir sırtlanın sirıtışı gibi dişlerini © göstererek gülmüş ve: — Siz, demişti. Yani sen ve se- t€hatçılârın © fenalığını nin g : viii e bak kazanmış arkadaşların. ey rtik Nevresin de dimağında- ki ihtiras şahlanmış, komi- tacılık damarları kabarmıştı. Bi- rağ evvel imkânsız gibi gelen bu teşebbüs o an içinde hayalinde canlanmıştı, Gerçekten yapılamı- yacak bir şey değildi bu. Hele Fransızların himsye ve muavene- ti de olunca, bu işe pekâlâ girişi- lebilir ve yüzde yüz muvaffakiyet- le de buşarılabilirdi. Yakın ve u- zak tarih bunun bir çok misalleri- ni kaydetmemiş miydi sanki. Hür- riyet kahramanı Enverin bir svuç adamla Babiâliyi bastığı, koskoca bir kabineyi savurup attığı gibi, kendileri de bunu pekâlâ yapabi- lirlerdi. Neleri eksikti ki, Biraz cüret ve cesarei göstermek, biraz da tedbirli ve metanetle hareket etmek yapılacak teşebbüsü, şüphesiz ki, muvaffakıyetle neti- lendirebilirdi, Nevres kararını ver- mişti. Bir kaç arkadaşiyle bu işe girişmeyi göze almıştı. Halide, ü- mit verici bir nazarla bakmış ve: — Bu olmıyacak bir şey değil gibi geliyor bana kapiten. Demişti. Halit te, memnunluk- la haykırmıştı; — Bravo Nevres, Senden yalnız ben değil, memleket ve milletin de bunu bekler. Takdir ve takdis | ederim seni. Durmıya gelmez, he- men işe başlamalıyız. İlk yapıla - cak iş, mümkün olan bir süratle, gizli bir askeri grup hazırlamak- tar. Umarım ki, bu işte beraber çalışacak bir çok arkadaş bulabi- leceksin. — Evet, bende öyle umarım. AAncak,bu, benim önayak olmakla yapılabilecek bir mesele değildir. Bu işte tecrübeli, gözü pek ve be- cerikli arkadaşları bir araya top- hyabilmek için teşkil edilecek bu grupa, her şeyden evvel baş ola- bilecek anlı, sanlı bir paşa bul - mak lâzımdır. Meselâ, biraderiniz Hamdi paşa, Süleyman Şefik paşa veyahut Remzi ve Yaver paşalar ayarında biri olmalı. — Hamdi paşa olmaz. Yaver paşa çok münasip amma onun da basmabeyinciliğe getirileceği #öy- hiç” leniyor. Remzi paşa da fena değil, Tanır mısın kendisini?.. — Elbette, — O da tanır mi seni?.. — Zannediyorum, — Kabul eder mi bu işi acaba? — Ettirmeğe çalışırız. — Kimlerle?.. — Merak etme. Bu işte kompe- tan arkadaşlar var. Iki fesatçı o gün öğleye kadar görüşmüşler. Yapacakları teşki - Yâtın ana hatlarını çizmişlerdi. Ka- rerlarını vermişlerdi. Fesat yuva- sının ağzına kadar dolu olan ce- lik kasasını açan kurnaz Halidin aldatıcı eli, yazı masasının üzeri- ne iki avuç altın serpmişti. Nev » resin gözlerini parlatan, hattâ ak- lını oynatan bu altınlar, birer bi- rer sayılmış, yüz elliye tamamlar» mıştı. Küçük bir fişe kendi gibi minimini bir imza ativeren Nev- res, bu sihirli maden parçalarına sahip olmuştu. Direktiflerini «l- mış, işe başlamak üzere odadan fırlamıştı, o Merdivenleri sevinçle inerken, Halit arkasından bakiyor ve haykırıyordu: — Göreyim Nevres seni, Unut- ma ki, bu iş sana ağırlığınca altın ve altın kadar kıymetli bir nam kazandıracak. hmet Rıza bey, Balta lima- nındaki (o ziyefetten sonra, Tevfik paşayla temasa girmişti. Mebusan meclisinin feshi hakk daki arzuyu şahaneyi bildirm (Devamı var) ei UYKUSUZLUK NEREDEN GELİR? Uykusuzluktan - sinirli olsun, olmasm - pek çok kimseler şikâ- yet ederler. Uyuyamiyanların ilk akıllarına gelen şey de hemen bir ilâç içip uyuyuvermektir. Onun için, uyuyamıyanları uyutmak ü- zere sayısız denilecek kadar çok ilâçlar yardır. Doğrusu, bunların hemen hepsi insanı uyutmağa ya- rarlar, Fakat insan bir kere İlâçla u- yumağa başlayınca ve uykusuz- Juğa sebep olan hali düzeltmedik- çe bir daha kendi kendine uyu; maz olur. Her gece uyku ilâc dan içmek lâzım gelir. Bir taraftan da ilâçtan ilk günlerde kullanılan miktar gitgide yetişmez, daima arttırilmağa ihtiyaç olur. Bunun da neticesi, nereye varacağı bilin- mez. Vücuda vereceği türlü türlü zararlar düşünülmese bile, haylice ehemmiyetli bir masraf kapısı a çılır. Süslü süslü kutularda satılan uyku ilâçları pek te ucuz şeyler değildir. Halbuki uykusuzluğa | sel w Jan hal aranılıp ta ortadan kalır ke er ayrıca uyku da Jüzum kalmaz... Uykusuzluk birçoklarma yata. Kın uygun olmamasından gelir, İnsan rahat etmek, uyumak için yatağına girer de yatak uygun ol- mazsa uykuyu kaçırır. Vâkı uy- kusuzluğa istidadı olmıyan sağ- lam sinirli adam yatağa yatma- dan, oturduğu yerde bile uyur. Bir yu ğe üzere bıraktığı" niz e tekrar gü; ei Zörmeğe geldiği- — Efendi, içim geçmiş, galmisim! YER Diyen bahtiyarlar gibi... Fakat Mn ği eden zaten uyumamağa az niyet etmiş, yahut uykusu geleceğinden zaten $ünhe eden adamdır. Ona en kü- cük sebenler bile tesir eder, uy- kusumu kaçırır. Yatak fazla yumuşak olursa İ- çinde yatanı fazla ısıtır, fazla ka- tı olursa yorar, Bunların ikisi de uvkuyu kaçırırlar, Demek ki ikisi. nin ortası lâzrmdır. Ki TAN Tehlike Bulutlarile Kaplı Olan Akdeniz (Başı 5 incide) bu yüzde seksen beş kâmilen ke- silecektir. Sonra İtalyanm Habeşis- tan ile belki Libya ile de muvasa- lası kesilecektir. Halyanm sahili uzundur ve sahil Üzerinde mühim şehirleri vardır. Bu şehirleri bombardıman etmek çok kolaydır. Sonra Ispanya da de- niz tazyikine maruzdur. Çünkü de- niz ticareti kâmilen kesilecektir. Buna mukabil Ispanya ne kaza- nabilir? Belki de Cebelitarıkı! Fa- kat İspanyollar Cebelitarık kayası» na saldırdıkları anda karşıdan gür- liyecek olan Fransız topları, Fran- sız kuvvetlerinin Ispanya Fasını işgal etmelerini temin edecektir. Bu yüzden İspanyanın totaliter- lerle birlikte harbe girmesi ona hiçbir mühim istifade temin etmez. Alman donanmasının Akdenize geçmesi, bu denizdeki kuvvet mu- vazenesi üzerinde ehemmiyetli bir tesir bırakacak mahiyette değildir. Bu donanma olsa olsa, Frankoyu iknaa yardım eder. Aydında Gelecek Tedris Yılı Nazilli (TAN) — Aydın bölgesi ilk tedrisat kurulu, önümüzdeki 939 — 940 ders senesi için bazı kararlar ver- miştir. Buna göre, bölgenin bütün İilk mektepleri 25 eylülde, açılacak ve teşrinievvelde tedrisata başlana- caktır, İl ve ilçe merkez okulları 31 ma- yıs 040 ta tedrisatı kesecekler, 10 haziran 940 a kadar şifahi imtihan- ları bitireceklerdir. Kamun ve köy okulları 20 mayıs 940 ta tedrisatı ke- secekler ve mayıs nihayetine kadar şifahi imtihanları bitirmiş olacaklar- İdir: sından - kendileri farkına varma- salar bile - uykusuz kalırlar. Yün batlaniyeyi kaldırmayı akıl etse- ler de, vücutlarına giydikleri yün fanilâyı çıkarmak akıllarına gel- mez. Arkasında fanilâ olan uyku- suz adam fani i çıkarmayı da tecrübe etmeli Zaten, yatakta mümkün olduğu kadar az giyine- rek - yalnız bir gecelik gömleğile - yatmak uykunun gelmesini kolay- Tastırır. Kimisi uykuda terler de onun için birdenbire uyanır ve bir da- ha uyuyamaz. O halde yatak oda- sinin sıcaklığını ve yorganların irieeliğini, kalınlığını ter gelmiye- eek surette hesaplamak, uyku İ- lâcı içmekten çok hayırlıdır. Kimisine yastık yüksek, yahut alçak gelir de uyuyamaz. Yüksek yastık üzerinde uyuyamıyanlar daha coktur. Kus tüyünden yahut pamukları gevşek olduğundan in- sanım başını sararak fazla tsıtan yastıklar da uykuyu kacırır. Bun- lar da tecrübeyle düzeltilir. Uukusu geleceğinden şüphesi olan adama yatak odasmda mut- Taka temiz hava lâzımdır. Çoğuna, karyolanm köşede olması doku- nur da karyola odanın ortosma getirilince uyku düzelir. Bir de karyolanm başı simale, avakları cenuha doğru olmasına dikkat et- melidir, Miknatis istikametinden dolayı... Evin asağı katında üyu- yamadıkları halde, en üst katında uyuyanlar da vardır. Bu da top- raktan cvkan elektrikten dolayı. Yatak odasmm pencereleri Te- dos yahut povraza doğru acik ni- ması hile bazılarına tesir eder. Kİ- misi hunu kendileri de bilirler, fa- kat kimisi de bilmez. Bunu da tec- rübe etmelidir. “Her halde, uykusuzluktan siki. yeti olanın yatağında yalnız olma- $ı sarttir. o vakit, teneffüs edece. #i hava elhetin daha temiz olur. Bir vatakin iki kisi yatmak uvku- surluğun baslıra sebeplerinden hi- ridir. Onun icin bir odada Yalar: başma yatmak milmkün olamaz. sa, bir yatakia valnız yatmalıdır. Pek sinirli olanlardan bazıları, sadece karanlıkta değil, gece lâm- basmm bile ısığında wyuyamaz- lar. Yatak odasın ışığı ea uyku kendi kendine gelir. #eteetettee0s04.. HIKAYE KANARYA Halikarnas Balıkçısı abun ustası diye anılıyordu. Fakat ona sabun sanatkârı ve artisti demek daha doğru olur- du. Sabahtan akşama kadar sabun kazanlarının karşısında kan ter i- çinde kalır, uğraşır, cabalardı. Eş dostu ona “bu senin hayatın hayat mı?” derlerdi, O ne cevap verecte- ğini bilemez, yüzlerine ahmek ah» mak baka kalırdı. Onun hayatı sa- bun yapmaktı, saadeti ve mükâfatı da yaptığı sabundu. Karısı ve iki çocuğu Giritle öl müşlerdi. Nüfus mübadelesi do- layısile Anadoluya gelince, sâbun fabrikası sahipleri ona iltifatta yarışa çıktılar. Fabrikanın birinde iş tuttu. Senelerce uğraştı. Milyon- larca kilo sabun yaptı Fabrika sahibi sabun ustası Süleyman us- ta sayesinde enikonu para topladı. Hasan usta ise eşin dostun derdine ce ayazda buz kesmekten hasta- landı ve ölüm döşeğine düştü, Yol- da sağa sola avuçlarla paralar sa- vura, savura yürüyen müsrif gibi, ömrünün bu noktasına gönüller dolusu sevgiler saça saça gelmiş- di. Evinin alt katında yatıyordu. Bacakları şişti, Üst kata çıkamı - yordu. Kendisine her gün yapılan Alkol kanfre enjeksiyonlarını ödi- yecek kadar parası vardı. Dektor her gün evine geliyor ve ona İğne yapıyordu. üleyman ustanın ölüm dö- şeğinde bir tesellisi vardı. O da kanaryası idi. Kanaryası iki gözünün bebeği idi. Kanaryasına gebe kalan ana kuşa, vaktile pa- muklar getirmişti. Kuluçkays ya- tan kuşa dadılık etmişti. Yavru yu- murtadan çıkınca ona Islık çala- rak, ötüş ve musiki hocalıjfı etmiş- ti. Kanaryas! ondan hiç ürkmüyor- du. O çağırınca geliyordu. Hele şu hastalığında, kuşun öteye beriye hoplayışı, gelip te baş ucuna otu- ruşu ve oradan bir hoplayışta göğ- süne konuşu yok mu, onu bayağı eğlendiriyor ve avunduruyardu. Fakat Süleyman ustanın asil te- sellisi kanaryanın ötüşüydü. Sü- leyman ona konuşunca o hemen şarkile cevap verirdi. Çıngırak gi bi berrak çil çil noktalarile upuzun bir makara çekince hastanın bü- tün gönlü kulaklarına gelirdi, Ka- palı iken açılan pencere kapakları Bİbİ, adamın gönlü açılırdı. Tan yerinin ağardığını, yaprakların rüz gürda fısıltısını, O güneşin batıda kızıl sönüşünü, ayın ağartısını, çi- çeklerin fışkırısını, güzel kokula- rın savruluşunu görüyor ve duyu- yor gibi olurdu. Once kuş sanki bir kuş değildi de kanatlı bir sesti, Sü- leyman ustanın hayalini uçuruyor. du. Yatakta muhlı kaldığı yerde o- na hür mavilerdeki seyahatin ta- dini tattırıyordu. Kendi gibi bu dünyanın taş, toprak ve havasın- dan yuğurulmuş bu kuş dünyaya ebediyen elveda eden bu adama dünyanın son şarkısı, son ışığı, son ümidi idi, Hiç dönüşü olmıyan e- şikten geçip çukura çökerken o *.....000 rılacak bir gündü. Dün il yarımı fasleden bir aydınlık değil, kapkara bir çukur. Göklerden ya- ğan bir kurşunilik.. Evler çamurlarla muhasara e- dilmişler. Doktor enjeksiyon i- çin tekrar geldi. Fakat Süleyman ustanın parası artık tükenmişti. Doktora söyledi. Birdenbire dok- torun bakışının içine sanki bir yi lan kayıp geldi ve orada çöreklen- di. Sokmak için göz bebeğinden fırsat kolluyordu. O zehir gibi ba- kışını, döktor odaya fırdolayı do- Zadı, Süleyman ustaya “sen üzül“ me, senden bunca para aldım. Ya- pacağım iğneye karşılık şu odam dan ufacık bir hatıra, bir dost hü- alacağını sandı. Doktor iğneyi yap- tıktan sonra, kanaryayı kâfesile a- lp Allaha ısmarladık diyerek çı. kıp gitti. Süleyman usta, açık kalan kapı- ya baka kaldı, ses çıkarmadı. Sü- Jeyman ustanın sükütu arirk ölüm sükütuna karışmıştı. Alkol «an- freye artık ne hacet? Yüreği çat- lamıştı. Ölü raporunu vemiye ge- len dektor, raporunu yazıp ta, fal taşi gibi açık gözlerle kapıya ba- kan ölüyü süzerken, lâkayt, lâkayt ıslık çalıyordu. Musiki meraklısı i- di galiba. is Amerikada Halk Kütüpanesi (Başı 5 incide) nizi, alâkanızı bize bildirin, size oku- yacağınız kitapları söyliyelim” der, Kütüphanede okumağa vaktiniz mi yok?.. Muayyen kütüphane memn - runa müracaat edin. O size bir kart verir. İstediğiniz kitabı alıp evinizde de okuyabilirsiniz. Sonra kütüphane muhtelif mev - zular üzerine sergiler hazırlar. Balti- murda yeni yapılan bir kütüphane - nin tıpkı dükkânlarda olduğu gibi sokağa bakan camekânları var, Bun- ların birinde haftanın yeni kitapla - rını, birinde Baltimurun sonaylini, birinde Baltimur ve civarı için yazı- lan kitapları, birinde İyi basılmış ve gözleri yormadan okunabilen kitap- ları teşhir ediyorlar. Başka bir cam- da bir grafikle | kadınların en çok hangi yaşlarda ölü çocuk ve hangi yaşlarda sağ çocuk doğurduğunu an- | 4 a ! latıyorlar, Amerikan kütüphanesi kitapla - rının, mecmualarının, gazetelerinin zenginliği, fakat bilhassa faaliyetiy- le Amerikanın her tarafında halka toplayan, ve halka giden canlı bir müessese olarak yaşıyor, Kütüphanelerimizi kütüphaneleri gibi zengin hale sok- mak para işi, fakat onlara Amerikan kütüphanelerinin faaliyetini vermek için istekten ve bilgiden başka bir vi şeye ihtiyacımız yok... k i Amerikan * Al j