25 Nisan 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

25 Nisan 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

——— 25-4-939 i/ Lil bili lm Tİ Yanlış Düşünüyorsunuz, Tefrika No. 25 Bugün İçin Meclisi Kapatmağa Lüzum Var mı, Yok mu? Bana Kalırsa Asıl Mesele Bundadır. Saray yine entrikalarile uğra- $iyordu. Kuşbaz Vabdettin o sıra- da adam avlıyordu. İstanbula dü- $en, aç leş kargaları gibi didikli. Yecek bir lokma peşinde gezen hürriyet ve itilâf elebaşılarıni e- le geçirmek, kafeslemek için Yıl- dız bahçelerine, saray pencerele- rine çığırtkanlarını dizmiş, ağla- rını da sermiş bekliyordu. Ya halk?.. Halk ta bu çeşit çe- Şit hainler içinde hsinlikler ara- Sında bunalıp kalmıştı. Acı iztı - raplar çekiyor, açlık, yoksullukla boğuşuyordu. Kışla ve sevkiyat daireleri sev- kedilemiyen efratla © dolmuştu. Bir lokma (oo ekmek ( bulamıyan, bahtsız yurdun, bü babtsız yav - ruları sokaklara dökülmüş sürü - nüyordu. Sözün kısası zavallı mil lette, ne saraydan yarlık, ne de hükümetten yardım ümidi kal mişti. B' acıklı haller içinde çarpı- Ban, çırpınan Türklük yi- ne kendi içinden kurtarıcı, diril « tici, yaşatıcı, yükseltici bir el bek- liyordu. İşte o elin sahibi de tam 0 sırada gelmişti. Gelmişti amma, henüz daha mücizesini gösterme- mişti. Mustafa Kemal Paşa, o gün yi- ne, Nişantaşında Hakkı Paşa ko- nağında kira ile oturan Müşir Ah- met İzzet Paşanın (o yanındaydı. Günün meselelerini görüşüyorlar- dı. Paşa hayalden değil, hakikat- lerden bahsediyor, İzzet Paşanın yüreğini ümitle dolduruyordu. Yalnız, Tevfik paşa kabinesine itimat'Teyi vermekte sahavet gös- teren mebusların yanıldıklarından biraz şikâyet ediyordu, çok isâ - betli mütalealar yürütüyordu. Vahdettinin bu vaziyet üzerine mebusan meclisini muhakkök su- rotte kapatacağını ısrarla iddia & diyordu. o Mustafa Kemal Paşa, vaziyeti gerçekten çok iyi tahmin ve takdir etmişti. Çünkü: O gün ve tam © saatlerde, hain Feridin yalısında da bir toplantı vardı. Alçak padişahın alçak ben- deleri (o mükellef bir içki sofrası nı çerçevelemişlerdi. Zevkle cün- büşleniyor, güle, eğlene söyleşi - yorlardı. Memleketi ezen, milleti içlendiren bunca dertlere, felâ - ketlere karşı çıkası gözlerini yum- muşlar, başka yapacak iş kalma- muş gibi, mebusan meclisinin da- fıtılıp kapatılması lüzumunu gö- üşüyorlardı. hmet Rıza beyin o gün ke yifli olduğu kadar da çe - çenliği üstündeydi. Şakrak kah - kahalar atıyor, gerçekten özlü 8ö7- ler saçıyordu. Uzun uzun, battâ, dinleyicilerini — bezdirecek. sinir. lendirecek kadar uzun söylemişti ve nihayet kanunu esasinin muad- del yedinci maddesinin fıkrai mah susasından bahsetmişti. Bu fıkra- nın, iktiza ettiği vakit meclisi ka- patmak halkını padişaha verdiği- ni söylemişti. Biraz acı olacak am- ma, ne çare ki, hâdise aynen VR kidir, mürteci bir yobaz gibi meş- rutiyetin boğulmasına âdeta fetva vermişti. O sıralardaki siyasi ve- ziyetlerin, kanunun meclisi feshi için şart koyduğu zaruri sebepler- den sayılacağını, dinleyicilerine is- pat ve izah için, bir kürsü şeyhi gibi, çırpınmış ve didinmişti. Has hazine müdürü Refik te, Ahmet Rıza beyden yana olmuş- tu. O da padişahın bu hakkını te- barüz ettirmek için epeyce çene çalmıştı. Sözlerine nihayet verir- kon de başını önüne eğmiş ve: — Ancak, demişti, (o Şu sırada meclisin kapatılması umumi ef - kâr üzerinde aksi tesirler yapmaz wi acaba?.. Ali İhsan bey de umumi efkâ- rın o sırada meclisle, mebuslarla ilişikli olmadığından ve çekilen açlık ve acılık sebebiyle, hattâ o- lamıyacağından bahseltikten son- ra: — Yanlış düşünüyorsunuz bey- ler, demişti. Bugün için meclisi kapatmağa lüzum var mı, yok mu? Asıl düşünülecek mesele bu. Ah- met Rıza beyefendi, o mütemadi- yen, icabında meclisin kapatılma- si hakkının şevketmeap efendi - mizde mevcut olduğundan bahis buyurdular, zannediyorum ki, i- çimizde bu hakkı, hâşâ, hiç te in- kür edecek bir fert yok. Biraz da, meclisin feshedilmesini icap etti- recek ahval, zaruret ve mecburi- yetlerden bahisle bizi tenvir bu- yursalar. Bilmem amma, bence bunu icap ettirecek ortada bir #e- bep yok. Belki ben yanlış görü - yorum. Yok eğer, arzuyu padişa- hi bu merkezde ise, buna karşı vereceğim yegâne cevap. seminâ ve atanâdır. B u vaziyette de halkın isya- nından bahsetmek biraz a- besçe olur. Bana kalırsa, mebu - san meclisini kapatmak şöyle dur- sun, hattâ iradei padişahi ile meş- rutiyeti kaldırdık deseniz, halk u- murlamaz bile. Düşününüz ki, bu- gün halkımız geçinme derdi, bo- ğaz kaygısı ile çırpınıp çarpın - maktadır. Bence, fesih (o kararın- dan acı duyacak, bağırıp çağıra - caklar ancak mebusanı kiram ha- zeratıdır. Malüm ya, onların hesa- bına has fırın kapanıyor, demek - tir. Şimdiye kadar güldüler, eğ - lendiler. Biraz da onlar ağlar, kıv- ranırlar, Ne çıkar ki. Birde bu meselenin başka bir cephesi var. Diyelim ki, meclisin feshi lâzım. Fukat Tevfik paşa ile kabinesi â- zalarının fikirleri bu feshe müte- mayil midir acaba?.. Ya, şevket - meabın meclisi fesih hususundaki hakkını istimal etmesini kabul et- mez de, İstifa ediverirlerse... Bu- nun için kabinenin, sadrazamın fi kir ve temayülleri anlaşılsa, hat- tâ kabine haricinde bulunan vü- kelâ ve ricile de, kat'i olduğu gö- rülen lüzum neyse, anlatılsa ve mütaleaları © alınsa, çok muvafık hareket edilmiş olur gibi geliyor bana. Bu sözler, Ahmet Rıza beyin hiç te hoşuna gitmemişti. Çok kızmış ve kızarmıştı. Çünkü, Vah- dettin ona, Tevfik paşadan sonra kendisini sadarete tayin edeceğini yaadetmişt. O günü sabırsızlıkla bekliyordu. o Başvekilliğe bir an evvel kavuşmak için, bir zaman- lar gurbet diyarlarında ilânı için çalıştığı, açılması uğruna mücahe- deye atıldığı meşrutiyeti, meclisi bile feda ediyordu işte. Şimdi Ali İhsan beyin, pişmiş aşa su katar gibi, ortaya türlü tür- Tü mütalealar atması, mâniler s8ç- ması da iş miydi sanki. Ahmet Rıza bey hoşnutsuzluğunu yalnız tavriyle göstermekle kalmamıştı, titizlenmişti ve: — Ali İhsan beyefendinin, mü- saadeleriyle söyliyeceğim, yanlış düşündüklerini zannediyorum, de- mişti, Evvelâ kendilerinden bir şey soracağım. Haydi Tevfik paşa hazretleri mührü hümayunu bu- gün için elinde bulundurduğuna nazaran neyse, İakat, kabine âza- larına da danışmağa kalkışmak, padişahımızın hukukunu ayak ak tına aldırtmak gibi bir hareket olmaz mı?,. Esasen, bu kabine bir iş ve iera kabinesi olacak kuvvet ve mahiyette de değildir. Bugün değilse, yarın her halde çekile » cektir. Çünkü, meclisin feshine muvafakat etseler bile (milletin mukadderatını, bu zayıf kabine - nin elinde, pek tabildir ki, şevket- meap efendimiz bırakmıyacaktır. is Bence kabinenin fikrini yoklama- ğa lüzum yoktur. Padişah hazret. lerinin arzuyu hümayunları ken- dilerine anlatılır, kabul etmez, çekilirlerse, bir başka kabine teş- kili de güç bir iş değil ya efendim. . İhsan bey de sinirlenmiş. ti. Biraz sertçe cevap ver- mişti ve: — Evet, âyan relsi beyefendi hazretleri, Kabine teşkili çok ko- lay, buyurdunuz. Ya, meclis Tev- fik paşa kabinesine, ilk müzakere günü yaptığı gibi, teşkil edece - Biniz yeni kabineyi de itimatsız - lıkla karşılarlarsa ne olacak? Za- valhı millet, ömrünü, gününü bep sadaret alayı seyretmek, yeni sad- razamlara Bâbıâli caddesinde el şakırdatmakla mı ( geçirecek rica ederim. Tekrar ediyorum. Meclisin kâ- panmasında, bizim bildiğimiz kat'i bir zaruret veyahut anlıyamadığı- mız bir menfaat varsa, damat pa- € şa hazretleri bugünden Tevfik paşa ile görüşüp anlaşmalı, kabi- ne ile uzlaşıp bu iş öyle başarıl- (Devainı var) TAN Beyler! Çocuk Bilmecesinde Kazananlar 25 Mart 938 tarihinde çıkan Çocuk Say- famızdaki (Bilmece halledenlerden hediye kaz tesi Dolma kurşun kalemi kazananları Kumkapı orta okulu 1030 Nuri Şentu- ran, Üsküdar birinet orta okul 239 Kemal Ayral, Nişantaşı kız orta okulu 73 Bmel Saraç. Mürekkepli kalem kazananlar: Erenköy dördüncü mektep 221 Melek Başar, Kabataş Erkek Lisesi 650 İlhan Baranyel, Erenköy Özenç S Meliha, Albüm kazananlar: Düzce orta okul 388 Ahmet İnan, To- kat crti okulunda 168 Nizsmettin Kay- ralı Niğde ortaokulunda 93 Sandet Uğur. Resim modeli kazananlar: Çanskkale orta okulunda 253 Bekir, Ankara emniyet ikinci şube müdürü kı- nı Leda Saraç, Bursa kız öğretmen okulu Erciyes. kazananlar: Edremit Gazi” okulu €5 irdoğan Unal, Düzce orta okul 646 Avni Demir, Mersin leri ilk okulunda 315 Cenap. Kalem boyası kazananlar: Yozgat ortaokulu 165 Vefik #edemir, Konya Gazi okulunda 4 üncü sınıf Ya- kup, Zafranbolu Kalealtı ilk okulu 562 Nadir Aksoy. Pergel Kazananlar: Üsküdar birinci orta okul 130 Kudret Sengüç, Beyoğlu orta okulu 119 Moiz Tom, Kadıköy birindi orta okul 3 Medih. Kart Kazananlar: N Sivas orta okul M8 Muammer Özel dey, Ceyhan eski mal müdürü oğlu Ab- dürrahman Yıldırı, İpsala Merker okulu 139 Kenan, Elâzığ Odun meydanı Aksa- Tay caddesi 1 numarab evde İhsan Yüce, ——— Bursada 23 Nisan Bayramı Bursa, 23 (TAN) — 23 nisan bay- ramı burada bulunan Iktısat ve Hu- kuk fakültesi talebesinin, ve bütün mekteplilerin, kalabalık bir halk kütlesinin Iştirakile parlak surette tesit edilmiş, amta çelenkler konul- muştur, DG KALP NEDEN DURUR? Dünyada en mükemmel makine şüphesiz kalptir. En büyük ve mo- dern transatlantik vapurların şu kadar bin beygir kuvvetinde ma- kineleri bile her iskelede az çok dinlendikten haşka, hiç olmazsa yılda bir defa uzun bir zaman durmağa, bakılmağa lüzum göste- rir. Benzinli motörler çok hızlı götürmekle beraber pek nazik Halbuki insanın kalbi, yıllarca lıştıktan başka, vücudün türlü tür- lü hastalıklarına karşı dayanır. plar, yağ adalenin ni pas'tutar, kalp gene zorlu veya hafif işlemesinde devam eder. Bununla beraber onun da, en #- sağı markadan bir otomobil motö- rü gibi, pan yaptığı, birdenbire durduğu olur; O vakit insan ken- dini kaybeder, gözleri söner, ben- zinde renk kalmaz, nefes kesilir, nabiz hissedilmez, kalbi dinliyen- ler onu durmuş sanırlar, durma- mış olsa bile o kadar hafif vurur ki... Kimisi altını da — iki taraf tan — kirletir. Sözün kısası kalp durunca, insan artık © yaşamıyor gibi görünür . Kalbi duran adam sonradan kendine geldiği vakit sorarsanız, bazısı, kendini kaybetmeden biraz önce baş dönmesi, kulaklarında uğultu, göz kararması, bulantı duy- duğunu anlatır, Soğuk soğuk ter döktüğü de zaten meydandadır. Kalbin durması mutlaka büyük tehlike demek değildir. Bazıları hiç bir şey yapılmadan bile ken- dilerine gelirler. Öyle olmasa da, kalp durmasının neticesi ona we bep olan hale göre değişir. Kimi- sinde ayıldıktan sonra hiç bir şey ra dalma tehlikeyle karşılaşır. Meselâ, pek şiddetli bir teessür sinirli bir adamın kalbini durdo- rabilir. Buna sebep en çok kederli haberler olmakla beruber, 86 - vinçten de kalbi duranlar vardır: Piyangoda ikramiye (o kazundığını duyunca düşüverenler gibi. Böyle hallerde kalbin bir daha hiç vur- mamak üzere durması pek nadir- dir. Çok defa, kalbin teessürden durması ehemmiyetli değildir, sa- dece büylük telâş... Sancı pek şiddetli olunca, kalp durabilir: Karaciğer sancılarının, böbrek sancılarının kalbi durdur- dukları olur. Karında her türlü sancı, tehlikelidir, Bir adamın kar- nına tekme atılınca, bayıldığı a- rada sırada işitilir. Lâboratuvarda bir kurbağanın & karnına çekiçle vurunca hayvanın kalbi durur... Gırtlak üzerine vurunca da öyle... Bir de erkeklerin — bildiğiniz gi- bi — orasına vurunca yahut şid- detle sıkınca kalbin durduğu meş- hurdur.. Ateşli hastalıklar hem devam ederken, hem de — bazıları — ateş geçtikten sonra kalbin dur- masına sebep olurlar. Meselâ dif- teri hastalığının ateşi geçtikten sonra bir gün kalp hiç bir sebep yok gibi — muvakkat olarak — duruverir,, Zehirlenmeler de üy- le, bazıları kalbi bir daha vurma mak üzere, bazıları da muvakkat olarak durdururlar. Kokainin bu marifeti yaptığı çoktur. Kansızlık, kalbin durmasına s0- bep olur. Bir yaradan çok kan kaybedenlerin kalplerinin durması ondandır, — Beyine kan hücum ettiği vakit, orada bir ur olduğu vakit, menenjit hastolığında kalp durabilir, Bunamış olanların da kalplerinin durduğu vardır. Kalp ve damar hastalıklarının bazılarında kalp duruverir. Göğüs anjininde kalbin durması bazan büsbütün, bazan da muvakkat ©- dur, Denizde boğulanların, elektrik- le vurulanların da kalpleri durdu- ğunu tabii bilirsiniz. Kalbin durmasına sebep olan şeyleri saymaktan maksadım, pek sinirli olanların, bir de kendilerin- de kalp yahut damar hastalığı 0- lanların teessürlerden, yorgunluk- lardan kendilerini korumaları için- dir, J Bir adamın kalbi durduğu vakit onun imdadına yetişerek; duran kalbi harekete getirmek, onu gö- renlerin işidir. Fakat kalbinin dur- mıya istidadı bulunduğunu bile - nin de, o istidadı meydana çıka- racak şeylerden korunması kendi vazifesi olur. Vâkıâ duran kalp çok defa yeniden harekete getiri- lir, fakat başkalarını telâşa ve zahmete sokmamak daha iyi olur. Hem de duran kalbin mutlaka di- rilteceği önceden belli olmaz. ih İDEALLER ay evi, çaya geç gelenlerle Ç doluyordu. Dışarda sular kararmıya başlamıştı. Kahveha - nenin kapısı önündeki istasyona gelip duran *ramvaylar ve oto- büsler, ışıklarını yakmışlardı. Çay evinde hizmet eden. kızlar, sağa seyirterek, sola fincan ve Şu bu taşıyarak, mekik dokuyaorlardı. Kapı sık sık âçılıp kapanıyor « du, Müşteriler o kadar çoğalıyor- lardı ki, tam kapının ağzında olup, kapı açıldıkça ayazı yiyen masa- lar bile dolmağa başladı. Kapının ağzındaki masalara hiz- met eden kız, müşterilerinin emir- lerini slıyor, mihaniki surette ö- telere bağ'rarak tekrarlıyordu. Fa- kat aklı, hiç te yapmakta olduğu bu işler değildi. Gözü saatteydi. Arasıra müşteriler (o kendisinin hizmetine o kadar muhtaç olma- dıkça, pencerenin yanına gidiyor, ve oradan aşağıdaki meydana u- zun uzun bakıyordu. Ona tam sa- at aluda geleceğini söylemişti. Hemen, neredeyse, aşağıdaki mey- danda görünecekti. Kimbilir o; gece onu nereye götürecekti. Si- nemaya mı, tiyatroya mı? Elve- rir ki, Frediyle beraber gitsin, gi- decekleri yerin ehemmiyeti yok- tu. Kiz yirmi sekiz yaşındaydı Fredse, ona ilk göz atmış olan, ona ilk sempati gösteren erkekti Hoyratça bağıran bir ses kızı, pencereden dönmeğe mecbur etti, Tıknaz, kırmızı bir adamdı. Yu- murta istiyordu. Kız “Yumurta!,, diye bağırırken, elinin arkasiyle yanağının Üzerine düşen iki saç perçimi kaldırdı, o Yüzünü biraz sağdan tarafa döndürünce, âyna- da aksini gördü. Fazla uzun boyluydu. Oo Burnu büyücekti. Teni o kadar parlak değildi. İçinden “Amma da ber - bat şeyim!,, diye düşündü. Fakat bu düşüncesinde bir acı yoktu. Çünkü artık Fred'i vardı ya. Ö teki kızlar o güne kadar, ar- kasından hep: “Yazık, ga Miba bir koca bulamadan ölüp gi- decek!,, derlerdi. Şimdiyse, kızlar onun © Frod'e , münasebet bağlamasiyle pek meş- guldüler. Ufak tefek yapılı kızın biri; Bu akşam Fred'i göreceksin değil mi?,, diye sordu. Kız ayaa- nm önünden ayrıldı. Ve yine pön- cereye yanaştı. Kapkara bir ka- labalık itişe kakışa otobüs ve tram- vaylarda yer bulmıya savaşıyor- du. Fakat aralarında Fred'in yi zü görünmüyordu. Hâlâ gelmemiş olacaktı. Halbuki o,. hep bir kaç dakika erken gelirdi. Yumurta 1s- marlamış olan şişman adam pa- rasım verdi. Kalktı, dışarıya çık- t. Kız İçinden: “Üst başına baki- hırsa, her halde bali vakti yerinde bir adama benziyor. Ama vüzü gözü?,, dedi ve ağzı tiksintiyle bü- küldü. şte tam o sırada Fred'i aşa- öda, o meydanlıkta gördü. Acele acele yürüyordu. Kızı pen- cerede gördü, Ona eliyle işaret et- ti. Şen şen gülümsedi. Kızda © liyle işaret ederek cevap verdi ve hemen saate baktı. Saat tam al aydı. Onun için tezgiha doğru koştu, Hesabını verdi. Arka oda- ya geçti. Yazan: W. H. HARLEY Önlüğünü ve beyaz kukuleta - sını çıkardı. Mantosunu, şapkası- nı giydi. Pencerenin önünden ge- çerken meydanlığa doğru bir göz attı, Fred pencereden tarafa ar- kasını dönmüştü. Ve demineek çay evinde kendisine yumurta 15- marlamış olan şişman adamla bir şey yapıyordu. Kız dikkatli baktı, Fred sigarasını yakmak istiyordu. Şişman heriften bir kibrit istiyor. du. Fred sigarasını yaktı. Kibrit- leri adama verirken, bir şeyler ol- du. Fred sendeledi. Düşer gibi oldu. Hattâ öne doğru eğildi. Kız, az kalsın bir çığlık salacaktı. Fa- kat Fred, birdenbire irkildi. Ve kiz olup biteni oavucunun içini seyrediyormuş (gibi noktası nok- tasına gördü. Fred, herifin göğsü Üzerine sendeleyip kalkarken, he- in ceketinin cebinden, para cüz- danını, çarçabuk kendi cebine ge- girmişti. ız, kısa ve -acı bir çığlık sal- hızlı çarpıyordu: Kız, sanki tokat yemiş gibiydi. Fakat olan bitenin acaba oldü mu (veya olmadı mı denecek yeri yoktu. Fred, yarike- siciliği uzun seneler yapmış olan- larıp elçabukluğile becermişti. Evvelce ( anlıyamamış olduğu şeylerin bir çoğunu kız, o dakika iyice anlıyordu. Fred'in her ze- man cebinde bol para bulunuyor- du. Kızın sorduğu Suallere Fred, para yapmanın kestirme yolunu buldum diye'cevap verir ve lâfı orada kısa keserdi. Demek ki, bul duğu kestirme yol buydu ha. Kı- zin bütün kânı yüzüne harladı. Kalktı. Merdivenleri indi. So- Sonra yüzüne dikkatli (o bakarak: kağa çıktı, Fred onu selâmladı. “Ne o, bir şeyin mi var?,, diye sordu. Kız ha"! Ha ha yir!, diye cevap verdi. Ve mütevekkilâne, Fred'in Erzincan (TAN) — Ekim fasliye- ti başladığı cihetle köylüye akala cin- si pamuk tohumu ve buna ait iarif- nameler ile mentana buğday tohumu parasız dağıtılmıştır. Ziraat mektebi üretme çiftliğinde bu sene mentana buğdayı ekilecek ve alınacak 20 - 30 bin kilo kadar meh- sul tohumluk olarak köylüye verile- cektir. Ayrıca köylüye binlerce fi- dan dağıtılmıştır. Erzincan ve muhitinde bulunan €- gitmenlere Ziraat Vekâletince gönde rilen pulluk, aşı çakısı, budama ma- kası, muhtelif sebze ve ağaç tohum- ları gelmiştir. Bunlardan da istifade | $ Yağmurlarm tam zamanında yağ- ması, köylünün yüzünü güldürmüş- tür. Trenin Erzincana gelmesi, ihra- cat imkânlarını vermiş, mahsul (- yatları artmıştır. Evvelce vedi. se- kiz kuruşa satılan fasulyenin kilosu on beş kuruşa kadar çıkmıştır. Bu gebeple fasulye zeriyatı artmaktadır. a > i

Bu sayıdan diğer sayfalar: