25 Nisan 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

25 Nisan 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Türk Safosunun Hedi, TEFRİKA No. 14 Şeyi Şüca Kimdir ?,, Genç Doğancı Hemen Kapıyı Kapadı, Korsanların da Güç Duyabilecekleri Sesle Anlatmağa Başladı — Vallahi, dedi, sizlerin buraya kadar geleceğinizi © ummazdım. Hattâ iki deniz kurdu bir Venedik kuzusunu yakalayıp devletlü şeh- zadeye getirmişler, Şeyh Şücü da —— diye kulağıma demin bir Jâf çalmışken incelemedim, “nemarek « neme gerek” deyip a- dınızı bile sormadım. Meğer koca sarayı ayağa kaldıran sizmişsiniz. Gerçekten memnun oldum. Belki bir el daha öpüp ayrıla- caktı. Fakat Deli Cafer onun ko- luna girerek ayrılmasına imkân bırakmadı: — Biz, dedi, şu karşiki odalar. da konuğuz. Yarın erkenden yola çıkacağız. Ancak içimizde birkaç düğüm peyda oldu. Onları çözmek zahmetine sen katlanacaksın. Bi- zimle bile gel, o düğümleri çöz! Kendi cemaziyülevvelini çok iyi bilen denizcileri kızdırmak Erme- niden dönme doğancının elinden “Hay hay demek zorunda kaldı ve kend rile birlikte yürüdü. Fakst kor- sanlar onu uzun müddet tutmak niyetinde değillerdi. Bu sebeple odaya girer girmez sorguya giriş tk gelemezdi. O sebeple: — Bize ilkin şu Şeyh Şücar an- lat. Kimin nesidir, hangi dergâhın şeyhidir bu heri? Genç doğancı, bemen kapıyı ka- padı, korsanlarm da, göç duyabiz lecekleri bir sesle cevap verdi şm O şeyh filân değildir, bahçı vanlıktan gelmedir. Haremde Ra- siye adlı bir kâhya kadın var, Şeyhin çalıştığı bahçeye - hava almak için - gittikçe onu görür, beğenirmiş. Şüca, hayırsever bir adamın himmetile küçüklüğünde biraz mürekkep yalamış, anasın- dan da akıllı doğmuş bir adamdır. Kâhya kadının kendisine tatlı tat Wi baktığını görünce meyva devşi- Tip sunmaya, sağuk ayranlar h- zırlayıp içirmeğe başlar. Sonund. ikisi arasında bir dostluk yüz gös- sereeeeeeaeesesesesesekeseeeeeeezemeeeee terir. Şücn, çingânlerdan öğre- nerek bakla falı açar, kâğıt Üze- rinde de remil atarmış. Hele rü- ya tâbirinde herkesi Kafese kor- muş. Bir gün devletlü şehzadenin gördüğü düşü de - Raziye Kadının yardımile « hoşça tâbir ettiğinden şehzade efendimize çatar. Şimdi burada dairesi, şehirde ayrıca ko- nağı vardır. Bir dediğini devletli şehzade iki etmez! (1) — Peki. Devletlü şehzadenin yanına girip çıkanlar arasında ha- tırı sayılan daha kimler var?. — Kadı Üvey k — Ne kadısı bu? — Tire kadısıydı. Bir gün dev- tetlâ şehzadeyle ava giderken Ya- manlar dağının eteğinde buna rast- li ferli bir adamdı. O uzaktan çok hey - betli görünüyordu. Meğer herif, ündüğü gibi kaba d bilir kişilerde zade efendimizi cüppesinin göğ kavuşturdu, elpençe divan — durdu vi yaklaşınca, bağıra bağıra bir şey- ler okumaya başladı. Baba tutmuş siyah köleler gibi sağına soluna sallanıyor, başını hiç durma eğip kaldırıyor, ellerini ayakları- nı hokkabazca oynatıyordu. Dev- letlü şehzade, böyle maskaralık - ları çök sever. Onun için atları - nın başını çektiler, herifin yaptığı oyunu güle güle seyre daldılar. O, aşk ile şevk İle o; şehzade ununa devam , tadını Kaçırmadan 'da bağırıp çığırmayı bıraktı, şehzadenin üzen- gisine dudaklarını yapışt pir şapir ve uzun uzun Ö sonra geri çekil — Kulun, dedi, Tire kadısı U- veysim. Aşoyu Bekire boşatmak tan, Hasanın bıraktığı malı miras- çılara bölüştürmekten, Mehmedin alacağını Mahmuda © ödetmekten bunaldıkça kılkuyrukeağızımı önü- arım, ava çıkarım. Çekti - ğim çile artık dolmuş olacak ki, şevketlü, kudretlâ, mehabetlü şeb- zademe rastladım. Bundan geri ba- na ne mahkeme, ne muhakeme ge- rek. Senin ahırında sây felekten kâm alaca Devletlü sehzade kıs kıs gülü- yordu. Kadı susunca sordu: — Kılkuyruk yoldaşın nerede? Üveys av borusu kadar kuvvet- Wi bir ıslıkla oraları inletti ve ko- şa koşa gelen bir tazıyı göstere- rek cevap verdi - Yoldaşım işte budur. Faket ehliyetli mahlüktur. Ne tavşana göz açtırır, ne kekliğe. Hele ava çıkmadan önce iyi bakılmı, sa, turna sürüsüne bile $i isler!.. Şehzade efendimiz, avcı kadıyı da, köpeğini de beğenmişlerdi ve hemen emir vermişlerdi olur- İlmek — Efendi bundan böyle daire- miz Daikdandır, Sarayda odası olacak ve biz İmiyacaktır, O gün, t ys bizim- Bir hafta kader oluyor, devletlü şehzadenin iltimas üze rine şevketlü o hünkârın fermanı geldi, kadı eskisi hoca, dairenin defterdarı oldu. Ve sesini biraz daha kısarak £- lâve etti; — Size de malâmdur ki, şehza- de katında defterdar olanlar, dey- letin baş defterdarlığına kendileri» ni nişanlamış sayılırlar. Ogun. çin kadı Üveys biraz “ağırlaştı. Fakat halvet âleminde kürkü ters giymekten; * kafayı çekip" raksğ/ kalkmaktan geri kalmaz (2). RK” Mehmet sustu, fazla ge vezelik ettiğine zahip ola- rak biraz da korktu. Bununla be- rabez yakasını kurtaramadı. Çün- kü, deli Cafer yine sormuştu: şarıda, yahut içeride daha kimlerin borusu ötüyor — Ben gelmeden önce devletlâ şehzadenin hocası öldüğünden Ha- san Canoğlu hoca Sadettini İstan- Günah Bende mi -- Yazan: Kerime Nadir Gönlüme dolan tatlı (o sarhoşlukla her şeye razı öluverdim. Ve onu kollarımdan bırakıp gü lerimle TEFRİKA No. 35 li emirber yanıma gelerek bir nimle görüşmek istediğini söyledi. yare çavuşunun be- bir müddet kucakladıktan sonra odadan çıktım. * Iki gün sonra Harbin hududundaki “Dauri garnizonuna sevkolunacağımız emri verilmişti. Bu haber arkadaşlarımı fena halde O mey düşürdüyse de, ben müteessir olmamış göründüm. Daima gözüm kapıda ve tevkif olunmağa tazırdım. Fakat, garip şey!.. Iki gün örızasız ve hareket günü de yine hiç bir hâdise zuhur medi. Merakim son dereceyi bulmuştu. Nüvidden yahut Piyerden bir haber almak için çırpınıyor, lâkin bir yolunu bulamıyordum Yoksa, bunca vakayl bir rüyadan mı ibaretti? Bu saçma düşüncelere bazan gülüyor, bazan da ina- Bacak oluyordum. Nüvide o gün “Kansk, tan ayrılacağımızı sö miştim. Acaba bunu biliyor muydu?. Piyer ne ya- Piyordu?.. Niçin babasının katilini ele vermiyordu?. Bu esrarlı muamma karşısında çıldıracaktım. Sevkiyat esnasında, trene binmek İçin kasabaya indiğimiz zaman, beyhude yere bir tanıdık çehreye tesadüf ederim diye bakındım, durdum. Nüvide uzaktan olsun bir “Allaha ısmarladık., di- yebilmek için çırpınıyordum. Ne yazık! Uzandı- Zum, tırmandığım her şey boş ve yarım kaldı. mun- geçti et- “Dauriya,, ya beş ili vasıl olduk. Geldiği- mizin ikinci günü Nüvide uzun bir mektup yazdım. Lâkin aradan haftalar geçtiği halde, cevap gelmi- yordu. Bu garnizon, ufacık bir istasyondu. lardan başka bir kaç ev vardı. Burada kendimi pek yalnız hissediyor ve fena halde sıkılıyordum.. Bir yün arkadaşlarla öteden beriden konuşurken, R Askeri Derhal yerimden fırladım. Çavuş avluda bekliyor- du. Yanına yaklaşıp kendimi tanıttıktan sonra, ne istediğini sordum: Cebinden bir zarf çıkararak uzattı ve: — Bunu size yüzbaşı mösyö Piyer Vorouikof gönderdi, dedi. Zarfı aldıktan sonra sordum: — Cevabını bekliyecek misiniz7.. — Hayır! Çavuş selâm verip gitti. Zarf elimde kararsız kal mıştım. Bunu arkadaşlarımın yanında okumak teh- likeliydi. Hemen orada yırttım ve içinden çıkan s0 kısa mektubu okudum: “ Halâk Bey Unutulmıyan iyilikler müerimlerin cezasını fifietemez.. Annenizin oğlu kana kan isteseydi, çek- tiğiniz işkenceler birdenbire dinerdi. Fakat O size, cezaların en müthişi olan vicdan azabını reva gör dü. Nedamet ve af dilemek neye yarar?.. Mazur görülmeniz, haksız ve gülünç bir arzunun mükâfatıdır. Siz bunu, kullarından odaha merha metli olan Cenabı Haktan isteyin... Piyer Voronikof.,, Bu satırlardan, evvelâ hiç bir şey anlamamıştım. Sonra, daha dikkatli ve düşünerek okudum. © Ve kardeşimi haklı buldum. O beni mahkümiyetten kurtarmakla zahiren bü- yük bir iyilik yapmıştı. Fakat bu iyilik maskesi al- tında gizlenen fenalık, ölümden daha ağır ve daha korkunçtu. Derin bir düşünceye daldım. Bana karanlık görü- nen ve pek ziyade merak ottiğim nokta, bu cinaye- fin ne suretle gizlenmiş olmasıydı... Piyer hiç bir şey yazmıyordu. Ve tabii ben de, hiç bir şey sora- mazdım artık!.. ha TAN buldan hoca yaptılar. Devletlü şehzade ona çok saygı gösteriyor. a da şaka bilmez, kimseden etmez bir yaman kişi. Ben m ama, anlıyanlar onun Raziye hatun ındır. Sa- lığına da — Haremde de var. Kendisi kâhya kad rayın haremine de, sel Şüca, onun | 1 kadı imrahor- r. Da nü geçer. Şeyh emriyle otürup kalktığı gi Üveysler, hazinedarlar lar ve herkes kendi ha doğrusu şerrinden Çünkü şehza her dik hazretle, ni yerine geti (Devamı var, Bu ihtilâs sün harem dairesinde bu rüy tırken kethlda Raziye Hatem Bilir ve vök tirmiş, Şehznd ede! j Şeyhe gönd basamaklarının her izin alıp ve ri ir. Oda merdiven bir yıl demek aklar sas ncağmı, dört ba- nu cebine Bılmıştır. ismen padişahlık sarotak nl kadar saltanı nl bildi rir. Gerçek te büyle çıkar, ve o günler içinde #eltanat müjdesi gelir.» Bu kayda göre dan vonta o Kon; adeye mast iktiza ederse de yazma çevi tarihinde. ve bu rüyanın bikâ sırasında gehi den bahsedilmediği- ne, inilen merdiven basamakları da on iğine göre bahçıvanı Süleyman ölmeden ve İkinet madan seh- zade Murada tntisap ettiği anlaşılıyor. Peçevideki « daha , tür. ders cümle s clisine girer padişahın o bervethile snadına bâin olurken Ok günde aci iye bie ietialAl olunur tün veya dö e yek soğa Bele ber şe ? Mus maya Hüzün, xok, Biz | dın muhitini ve karakterini tebarüz e rmEl tol olive" tema eşik. Za | erdüklei anlaşılı Konya kâye eder sandetlü «Tire kadısı şehzade hazretlerine aw sırs- dizginbaşı iki kardeş, ten haberi olan bir layü zadenin gönlüne mada defteri vefat etmekle pederi büzürkvarlarına edip defterdarlıkla- rın kendiye verdirir. kişi ol: iner, Tesadüf, o ae- dır. MT ilmiştir. IK. Hamamda Irtikâp ve « Zhtilâslar Kızılcahamam (TAN) — İ kadar yapılan müteaddit en gizli kaldığı a takiben meydana çıka- | İ ezine n de menkul ve eler mevcut bul dan tahkikat gı Ayvaşeler köyü muhtarı Ta müş, geçen sene köylerinde vuku bu- lan ağnam yoklamasında satl: kalan hayvanata sit yetmiş küsur lira ce , memurlara rüşvet vermek lerinden para toplamış ve b tmıştır. Tahir Gümüş tev- kif edilmiş ve muhakemesine başla | tılmıştır. ——— Çimenderede Bir Kız Yandı 'TAN) — Akşehirin Çimen- dere köyünde Elife adında dört ya- şında bir kızcağız odada ocak başın- da otururken, sıçrayan kıvılcımlarla entarisi tutuşmuş kurtarılamadığı için ağır surette ya- ralanmıştır. Bir gün sonra da ölm Elifi Kaçıranlar Aranıyor İzmir (TAN) — ederek zorla kaçıran, olmak amcası Hasanı ağır surette yaralayan şi köyünden Mestan, Musa, Çakır Mehmet, jan- alar tarafından takip edilmek- tedir. Kızı, olvarda hir ormana gö-| Kulu Köyünde Bir Yaralama (TAN) — Cihanbeyli kaza sınm Kulu köyünde bir tarla mese- | yüz amele çalışmaktadır. sinden Hacı Karan v Süleyman isimli köy- yüzünden ve başından ağır su-| dan için üç ev istimlâk rette yaralamışlar ve yakalanmışlar- ah, bura memleket hastanesi- 4-939 Hatayda Bayram Şimd teftişlere Tezahürat Yapıldı Antikya, 24 (A.A) — Anadolu A- Jansının hususi muhabiri bildiriyor: Mili hâkimiyet ve çocuk bay İmı Hatayın ber tarafında coşkun zahüratla kutlanmıştır. Antakyad: ” ve İskenderundaki merasim pek apsine ıkukunun izel ve mektepli iştirak etmi abuslar 1 bulunmuşlardır. afından çalınan arşından sonra parti ve hâlkev dına bir nutuk söylenmiş, bunu iz- ! ve mekteplileri İri takip etmiştir Bütün hatipler ana vatana v İtatürkün ölmez hatırasına ba; ve Milli Şefimize sevgi ve saygi his İleri izhar etmişlerdir. Tören izci ve mekteplilerin yaptığı geçit resmi i- le nihayet bulmuştur. Bayram dolayısile şehir baştan b: Türk ve Hatay bayruklarile dona- Askeri nişletilmektedir. ir Gü Silivride Bir Otobüs Devrildi Dün, içinde yirmi yolcu uğu ide Kırklarelinden hareket eden bir otobüs Silivri civarında direl yonuna ârız olan bir sakatlık yüzün den yolun sol tarafındaki hendeğe nmıştır, Otobüsteki yolcülar- 'dan isimleri henüz tesbit edilemiyen İç kişi vücutlerinin muhtelif yerle- rinden yaralanmışlardı Yaralılar Çorlu dispanserinde te- , İdavi altına alınmışlardır. Hâdise et- mendere n&- rafında jandarma tahkikat yapmak- istiyen kızın | tadır. Hasan, İstanbul - Londra Yolu ve Babaeski Babaeski (TAN) — Londra - istan“ bul asfali yolunun kasabamızın için den geçen kısmının toprak tesviye- sine başlanılmıştır. Bu işte her gün Şevket adın-| Yolun geçtiği yeni halkevi binasi- le belediye arasında yapılacak mey- edilmiştir. aymeti olan nen belediy inşa edilmel Ortada kalan ve tarihi İTevfiki, | yanına 1 İtedir. il ve orada Nüvide, bu defa daha uzun bir mektup gönder dim. Sabırsızlıkla cevabını beklediğim sıralarda ar- kadaşlarım beni bir kenara: çektiler ve şu Hhtilâl kargaşâlığından istifade ederek kaçmayı tasarladık- larını söyledi! Bu tehlikeli bir oyundu. Hem da- ha işlerimi bitirmemiştim... Bazı bahaneler buldum. Hiç o taraflı © olmadım. Tâkin, bir sabah kalktığımız zaman, Numan da İç- lerinde olduğu halde, bir kaç arkadaşımızın mey danda olmadığını gördük ve kaçtıklarını anladık. Derhal muhtelif mevkiler kaçak hâdisesinden ha- berdar edilmişti. Fakat bu siralarda, bütün garnl zonlardan gerek zabit, gerek nefer bir çok kaçak ol duğunu duyduk. Bunların bazıları yakalanarak tek rar garnizonlara sevkediliyorlar, bazıları da izleri ni tamamiyle kaybediyorlardı. Günler geçiyor, Nüvidden cevap gelmiyordu. Çıl diracaktım... Ne olabilirdi?.. Zarfların arkasına ga yet açık adresimi yazdığım için gönderilen cev: rın elime değmemesi imkânsızdı. Dauviy geldiğimizin beşinci ayı olmu: Bir aksam üzeri pek meyus bir halde bir kenara.çe- işünürken, kapının önünden geçen b: vuş bana İşaret ederek yanına çağırdı. Derhal koş- tum. Ayluyu işaret ederek? — Bir kadın gelmiş. Sizinle görüşmek İstiyor. dedi, Birdenbire o derece $i miştim ki, herif gülerek: Bir sürpriz değil mi?. Zaten tahmin etmiştim. Diye eğlendi. Ben bu sözlerin mânasını bile anlamadan kendi- mi merdivenlerden aşağı attım ve bir solukta av- baya indim. Kapının yanında, siyah bir mantoya sarınnıış ve sarı saçlarını küçük, kenarsız “bir şapkanın içine toplamış, zayıf bir kadın duruyordu, Birdenbire ok duğum yerde kaldım. Bu Nüvid değil, Lidaydı. ” ım hayal inkisarı beni sendeletecek ka dar büyük olduğundan & düşmemek için tutunacak bir yer arıyarak: .— Lidar. Diye fısıldadım. miş ve kendimi kaybet- Sararmış ve pek zayıflamış (yüzünde iri yesil gözleri acı bir tebessümle parlıyordu. Elimi sıkar- ken çok yavaş bir sesle dedi ki: — Peşinizden buraya kadar gelmek cüretini ba- ha veren şeyin büyüklüğünü tahmin edemiyeceği- niz için bu hareketimi bir suç telâkki edersiniz.. Fa- kat, bu tahammülsüz kuvvetin ne dereceye kadar beni bitirdiğini öğrenmenizi İstiyorum. İki adım ötede duran küçük bir bankın üstüne o- işaret ederek: şalım, dedim. Yanyana oturduk. Hava gayet soğuk; rüzgir ve kar olmamasına rağmen, derece sıfırdan mi iki düşüktü. Vâkı, kış aylarının öldü berya soğuklarına tahammül ettikten sonra bu ilk- bahar havası âdeta insana sobalı oda hi yordu ya! Neyse... Lida, soğuktan kızarmış yanaklarını ve burnunu mendiliyle silerek bana döndü: — Hastalığınıza cidden inanıyordum. Fakat son- Ta, bunun benden uzaklaşmak için bir plân olduğu- nu anladım. Yeni ve kıymetli (o dostlarınız vardı. Beni o kadar ihmal etmiştiniz ki, tamamiyle hatı- rınızdan çıkmış olduğumu esefle görüyordum. Bu vaziyet karşısında nefsimle mücadeleye © giriştim. Hatti o bu mücadeleye muvaffak olmak için siz “Kansk,, tan ayrılırken, istasyona bile gelmedim... Lâkin... Sonra anladım ki, pek büyük hata etmişim. Sizi unutmak kabil değil... İleride daha uzaklara deceğinizi düşündüm. Bu Y: mek ve Sizi bir kers daha görmek için yola Lida, bunları söylerken ağlıyordu. Ben bu derece #even bir zavallı kalp kaşısında utandım.. Onu yak- tığım için, aldattığım için utandım. Gözlerimi yere dikerek titriyen bir sesle: — Emin ol ki, bu benim kabahatim değil Lida! Dedim. Mukadderata tâbi oldum. — Peki, neden kalbimi oyuncak ettiniz?.. — Bu senin hatand — Yal. Niçin? Bütün suçlarıma tağmen küstaklığı elden bırak- mıyarak çekinmeden cevap verdim: zlerime inandığın icin!.. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: