2 234-939 © C sk $ w 2 w — ww W gaz w pr 2 > - < o .. w n Siz hemen şimdi bu başsız kalan hayvanların başlarını bulup yerlerine takınız. Dedemden Duyduğum Masal HİKÂYE ir varmış bir yokmuş, çok çok eskiden, çok uzaklarda çok şirin bir memleket varmış. Or- manları bolmuş bu memleketin; kuşlar cıvıldarmış, dallar hışıldar- mış, hele gece olmasın, öyle bol yıldız olurmuş ki gökte... Ay gören Sarı elma Sa: dizları hur- ma, sanırmış, ay suda, yıkahırmış, yıldızlar gökte.. Gel; gelelim... bizim altın başlı, çekik kaşlı sarı geyiğe. İşte bu memlekette SARI GE- YİK ATLI BİR ÇOCUK YAŞAR- MIŞ. Onu dedemin dedesi görmüş der- ler. Dedemin dedesi oğluna anlat- miş, babam bana anlattı, bende size anlatıyorum: B u çocuğun başı bir çiçek demetine benzermiş. Saç- ları sarı zerrin, gözleri mavi mine, dudakları kırmızı karanfil, yüzü beyaz, temiz, pınl pırıl bir zam- bakmış. Herkesin kardeşleri vardır amâ, kardeşleri yokmuş bu çocuğun. Ona bazan bir su başında rast. lanırmış, onu bazan yüksek bir a- ğacın tepesinde görürlermiş. Fa- kat en çok sarı geyiklerle oynar- miş bu çocuk.. İr gün memleketine uzaklar- dan düşmanlar gelmiş. Dört yanı yakmış, dört bir tarafı kül etmişler. Artık bu memleketin kuşları ci- vıldamaz olmuş, ormanları hişti- damaz olmuş, sular çekilmiş, deniz- BİLMECE - Bu tek cümlelik sözün ne olduğunu bulunuz. ler kurumuş, kül küllük olmuş her taraf... O zaman sarı geyiği bir derttir almış. Artık ne bağ demiş ne bah- çe, ne orman demiş ne harman, ne geyik demiş ne keklik, her şeyi unutmuş, hepsini unutmuş. Her ge- ce rüyasında ihtiyar bir adam gelir öna bu memleketi, bu toprağı sen kurtaracaksın dermiş. B ir gün bu memleketin bü- tün ihtiyarları bir araya gelmişler, başlamışlar düşmanın zulümlerinden kurtulmanın çare- , lerini aramaya. Düşünmüşler, ta- şınmışlar, nihayet muharebe etme- ye karar vermişler. Günlerce vu- Tuşmuşlar, aylarca vuruşmuşlar ama, yine düşmanı memleketle- rinden koğamamışlar. Bakmışlar kt bundan da bir şey çıkarmamış, © vakit içlerinden en iHtiyarları demiş ki: Düşmanların en büyüğü öldürülmedikçe muvaf- fak olmamıza imkân yoktur. Her kes bir fikri beğenmiş Amma onu kim öldürecek? Düş- manların büyüğü hiç sarayından dışarı çıkmazmiş. Hem bu saray Z Kabahat kimdeymiş ? — Oğlum, ben sana, benim ha- berim yokken, tatlı dolabını açma! demedim mi? İşte yine, odaya gi- rer girmez, seni dolabın basında İldem BULMACA HAYDİ GÜLELİM Anlatan: İ. B. TEZ öyle bir saraymış, öyle bir saray- miş ki insan içine hele bir girme- sin, bir daha kapısını bulup dışarı çıkâmazmış. ir akşam hep beraber şeh- rin küçük kapısından dı- şarı çikmişlar. Yedi gün yedi ge ce geçmiş, yine hep beraber şeh- rin büyük kapısından içeri girmiş- ler ki ne görsünler?.. Düşmanla- rin büyüklerinin sarayı cayır ca- yır yanıyor. Bir taraftan havaya kirmizi karmızı alevler çıkıyor- muş, öteden ây yükseliyormuş. Bir tarafta dallar hışıldamaya, ötede sular çağlamaya başlamış. Nihayet ay sönmüş, sular duruk muş, rüzgâr kesilmiş, ve... ve sa- bah olmuş. Güneş doğarken sara- yın külleri arasında iki kuru kafa ile ufak bir geyik boynuzu parça- sı bulmuşlar, Ben bu masalı babamdan duy- dum, babam dedemden, dedem ba- basından, dedemin babası da bü- yük dedemden duymuş. Bu memlekette hâlâ zerrini, mi- neyi, zambağı ve sarı geyikleri severler, — İyi amma, anneciğim kabahat bende değil! — Peki kimde? — Sizde! — Neden?, — Niçin ben tatlı dolabinin 8- nünde iken, siz içeri girdiniz? . Bebeyi satmışlar Annesi Dileğe, © bayram diye aylardır biriktirdiği on lira ile gü. zel bir taş bebek almıştı, Üç dört saat sonra, çocuk annesinin yanına geldi. Şeker anneciğim, darılmaz- san bir şey söyliyeceğim, dedi. — Söyle, darılmam çocuğum. — Ben, sizin bebeğime diktiği- niz entariyi Ayşeye verdim. — Peki çocuğum., İyi ettin, — Amma bebeğim de entarinin | içindeydi. — E.. peki Ayşe bebeği ne yaptı. — Yoldan geçen eskieiye sattı, Parasile de şeker aldı. Beraberce yedik. Bayram günü şeker yen- mez mi? İİ İN Bilmecemizde Kazananlar MASAL: Hür İnsanlar nların Anlatan: D. T. O memleketinde, günler, esmer bir bulut gibi genişlerdi. Gündü: ortasında bile, ge- cenin içinde yürür gibi yürü- nürdü. Burada hür rüzgârlar esmez, hür sular çağlamaz, hür dalga- lar kıyıları dövmezdi. İnsanlar, şarkılarını, içli bir yağmur gibi sessiz, duyulmak- tan korka korka mırıldanırlardı. Öz dillerini konuşmaktan çe- kinir, yolda birer gölge korkak- hğile adım atarlardı. ulaklarındaki ses esirlik kırbacı, gözlerindeki göl ge ölüm büyüsü, çatlak dudak- larındaki hasret, hür milletle rin şarkısını söylemek hasre- tiydi. Uykuları bile kâbusluydu. Rüyalarına kırbaçlı esireiler girer, siz, derdi, bu kırbaçlılar, bizim kölelerimizsiniz. Sular, yalnız efendi milletle. rin türküsünü hâykirarak çağ- lar. Esir milletler, inik perdeli velerinin kara damları gibi baş- ları iğik yaşamaya mahkümdur. O zaman onlar, ter ve koku içinde, kirpiklerinde islak ölüm günleri, kulaklarında kırbaç ses- lerile uyanırlardı. aydınlık bir ikindi Hava ılıktı. Gül ve karanfli kokuyordu hava. Esir insanlar, yaşlı gözlerle, hudutsuz bir hürriyetle gerine e 1€; KE ann ii mişleyen göke bakı- Nasıl oldu: bilinemez, yıllar. dir, silâh atmayı unutmuş olan esirlerden biri, havaya bir kur- gun sıktı. Bu ses, göklerin havasinı ve köle insanların içini titretti. Esirler, içlerinin derinlikle rinden gelen bir seslenmenin a- çıla genişleye çınladığın: duy- dular, PV ve güzel şeyler için vuruşup ölmenin tadı bayıltan bir çiçek kokusu gibi içlerini kapladı, Hep birden bağırdılar. Hür olmak arzusu, ölmeye değer, O zman kadınlar, yıllardır sandıklarının dibinde saklı du- Tan bayraklarını çıkarıp kana- yan ellerle kurumuş dikenli gül #idanlarından kopardıkları dallara taktılar. Derisi buruşmuş davullar a- teşe tutuldu. Silâhlar yağlandı. Kılıçlar parlaıtldı. ökün esmer bulutları $iy- rilmaya başlamıştı. Kara ay, bir manulya gibi a- ğardı. Hür rüzgârlar esmeye, hür sular çağlamaya, hür dak galar kıyıları dövmiye başladı. Ve onlar, davullarını çalarak, bayraklarını rüzgârlara verip dalğalare gererek, yüreklerinin bütün hızı, bütün gücü ile ba- Hırdılar: Hürriyet kılıçlarımızın ucun- dadır. Esir yaşamaktansa, ölmek İyi. Yediden yetmişe kadar ölme- ye hazırız. Hür bir vatan yapmak için bu ülkeyi. Atiyarlarla çocuklar, ve kadınlar, bu şarkının havada perde perde dalgalan- masile beraber, esirci kirbaçla- rının sustuğunu ve esircilerin kaçan gölgeler gibi ( eridiğini gördüler. Artık onlar, hür olma- mın güzel tılsımını öğrenmiş- lerdi. Bir daha hiç bir millet bu hür ve mağrur insanları esir edeme- GUGUK SAYFASI Kalemi hiç kaldırmadan Kalemi kaldırmadan, geri dön- meden, A dan B ye kadar giderek bü ipin kopuk yerlerini birleşti rebilir misiniz?.. Noktaları birleştirin. Şekilde gördüğünüz noktaları, rakkam sirasını gözeterek birleş- tirin! bakalım ne çıkacak”, Acaba siz, bu işi yapmadan evvel, ne çıka- cağını tahmin edebilir misiniz? Siz bu resmi düzeltiniz Bu resmi yapan ressam, bazı ek- #iklikler, fazlalıklar, yanlışlıklar yapmıştır. Siz bu eksiklikleri, faz- lalıkları, yanlışları bulun! Dört parçaya ayırınız. Bir makas alm! bu 24 kutulu şekli, 4 parçaya bölün! Hem her kacak, hem de parçalar biçim ve satıh itibarile ayni olacaktır. Bayram Babam, bayramdır diye, | Neleraldı hediye; | Koşup bayram etmeye Değeri çok bugünü Siz, bugünle övünün; Kırk gün süren düğünün Tadı az bu bayramdan. Bakışlarımızda tat, Gönüllerimiz rahat: Bu hür, müstakil hayat Bize en büyük şeref. Her bir karış yerimiz, Kendi öz eserimiz;, İnönü Önderimiz, Hazırlandım akşamdan. Atatürk Ebedi Sef. Rakamları yerleştirin Arkadaşları nerede? Kareleri azaltınız. parçadaki sayıların tutarı ayni çı. Şekli altüst ediniz. Birden ona kadar on rakkamı, bu on yuvarlağa yerleştirin, her çizgi üstündeki üç rakkamın tuta- rı on sekiz edecektir. Bu, kelebek avcısı çocuk, size k ki arkadaşının merede olduğunu soruyor, siz onları bulabilir mi siniz?, Burada en çok kaç kare sayabi- liyorsunuz? Sayabildiğiniz kare- lerin sayısının yarısı kadar kibrit alarak, kare sayısını yarı yarıya indirebilir misiniz?. . 5 Size, gördüğünüz biçimde sıra. lanmış on tane yuvarlak veriyo- rum. Sizden istediğim şudur: Bu on yuvarlaktan yalnız çü- nü alarak, istediğiniz yere koyu- © nuz. 1 O şartla ki: Bu üç yuvarlağın yeri değişir değişmez, on yuvarlağın aldığı va- ziyet, sağ köşede gördüğünüz gibi olacaktır. si Yani; altta bulunan zirve üste gelecek, buna mukabil, üstteki dört yuvarlaktan ibaret kalde alta gelecektir. w Eğer yapamazsanız, yardım etmiş olmak için, gu ka- darcığını söyliyeyim: Yerleri değişecek olan yuvar. laklar, bir, iki, üç numaralı yu- ben. size