Bu yazı, Belgrat Halk Partisi Reisi ile yapılmış bir mülâkattan doğ- muştur ve Kont Ciano'nun Dr. Stoyadinoviçle yeni Avrupa haritasını beraberce çizdikleri ve Arnavutluğun işgali hususunda daha o zaman mutabık kaldıklarını ifşa etmektedir. © © oyadinoviç - Ciano izli Mülâkatında Neler Konuşulmuş? olar hükümetinin da - hili müşkülât icinde oldu- ğunu kimse inkâr edemez. Hır. vatlar muhtariyet istiyorlar Yugoslav devleti içinde mill idare ve kendilerine mahsus bir parlamento talep ediyorlar. Ha tâ bir kısım Hırvatlar tam bi istiklâl dahi tahayyül etmekte dirler. Geçen sene Zagreple yüksek bir balkondan geniş halk kütlele- rine hitap eden köylü partisi reisi Maçek, Hırvatların hakları tanm- madığı takdirde, hükümetin se- ferberlik dâvetine hiçbir Hırvatın icabet etmiyeceğini haykırmadı mı? Çekoslovakya Misali Ç skoslovakya misali Hirvat- larm gözlerini açtı. Ve bu acıklı misalden sonra, Hırvatlar “düşman - kardeşlerine” yaklaş- mak ve anlaşmak lüzumunu iyice hissettiler. Fakat Belgradla Zag- Tep arasındaki müzakereleri, hari- ci tesirler müşkülleştirmektedir. Balkanlardaki kanlı ilerleyiş kar- şısında Yugoslavyanin niçin daha esaslı bir vaziyet “almadığını 50- rarsanız, size :“Haritaya bakı- nızlGevabı verilecektir. Ve bundan sonra size Yugoslav- yanın mütecaviz milletlerle Al manya, Macaristan, Bulgaristan ve İtalya ile çevrilmiş olduğu gös“ terilecektir ki, ihtiyatkâr hareket- lerin bir sebebi de buradadır. 1914 de, Fransanın ve Rusya- nın istiklâlini müdafaa etmek için harbe girdikleri, küçük Sırbistan, © zamanlar, şimdiki Yugoslavya- dan daha az sağlam, daha az mü- iafaa edilebilir bir haldeydi. Fakat küçüklüğüne rağmen, daha kuv- vetli idi denilebilir. Zira, o zaman- lar, Almanyann müttefiki olan Avusturya Macaristan imparator- Tuğuna kafa tutmaktan, ve hudut- larını müdafaaya girişmekten çe- kinmediği halde, şimdi her hangi bir baskından ürkmektedir. Halk Ne Düşünüyor? İşte ihtiyatkârlarla politikacılar böyle düşünüyorlar, fakat ben halkın tamamile aksi kanantte ol- duğuna eminim. Halk, etrafında esreyan eden hâdiseler hakkında muayyen bir kanaate gelmemiş değildir. Çok mütaassıp ve dindar olan Yugoslavlar, bir cuma günü başlıyan Arnavutluk baskınından nefret duymaktadırlar, Kanaatle- rince, böyle bir günü taarruz için seçmek, şeytani bir teşebbüstür ki, girişene asla sasdet ve huzur getirmez! Bugün, Yugoslavya halk parti. si şefi ve Merkezi Sırbistanm Şu- medya vilâyeti mebusu Mösyö İo- vanoviç İle uzun bir konuşma yap- tım. Evine gitmek için geçtiğim eski Belgrad sokaklurında Türkle- rin hâkim oldukları devirlerden kalma binalar göze çarpıyordu. Mösyö İovanoviç, altmış yaşında, ve iki kocaman beyaz virgul gibi suratını kaplıyan bıyiklarile tam Sırp tipini temsil eden bir zattı. Fransızcayı mensup olduğu neslin bütün sivrilmiş adamları gibi çok iyi konuşuyordu. Belki bundan, belki de çok açık sözlü olmasın- dan kendisini hemen sevdim. Bu- rada, bu siralarda, kekelemeden konusan bir insan dinlemek, haki- Jerome Tharaud Fransız Akademi Azasından Köylü Partisi Reisi MAÇEK ki bir zevkti, Tabii olarak Arna- vutluk baskınmı konuştuk: «.— Elbet takdir edersiniz, de- di, İtalyanlar Arnavutluğa o ka- dar harp gemisini, o kadar tankı, tayyareyi, o kadar askeri sadece Kral Zogo ile betbaht karısını ür - kütüp kaçırmak için göndermedi- ler; Hayır.. Bu harekâtı seferiye daha büyük parçaları yutmak i - çin bir basamaktır. Bizim toprak- larımızdan geçerek, Ege denizine inmeyi ve bu suretle, eski Roma - ların “hsyat sahası” nı ihya et - meyi tasarlıyorlar, İtalyanlar eğer plânlarında muvaffak © olurlarsa, Şarki Akdenizin mutlak hâkimi kesilecekler, nitekim, o Almanlar da Romanya yağmasını tahakkuk ettirdikleri takdirde, Karadenize hâkim olacaklardır. Bu, bir bar - dak menba suyu kadar berrak bir hakikattir. Ve hakikaten ustaca ha zırlanmıştır. Arnavutluğün işgali İse, bu muazzam senaryonun ilk perdesini teşkil ediyor. Hürriyetimizi Feda Etmiyeceğiz? ee bu hâdisede teessüf edi- lecek yeğâne cihet, o bizim hükümetimizin hiç olmazsa sembo- lik manada bir protestoda bulunma masıdır. Buna rağmen, bizim olan- dan bitenden ve hakiki hedefler « den haberimiz vardır; ve. istiklâ. Mimize tecavüz edecek hiç bir ha » rekete meydan vermiyeceğiz! Bizim, bütün tarihimiz, Os - manlılara karşı yaptığımız, asir - lik ve mütemadi istiklâl kavgasiy- le doludur. Kanımız pahasına ka- zandığımız bu istiklâli asla foda etmiveceğiz. Bana itimat ediniz ki, bütün memleketin müşterek hissi budur. — Şu halde, dedim, son birkaç senedenberi, 31. Stoyadinoviçin ta- kip ettiği Alman ve İtalyan dost - luğu siyasetine ne diyorsunuz? — Bu, M: Stoyadinoviçin şah - si politikasıdır. Bu zat, hâdiseleri, sadece bir barkacı noktai nazarin- dan gayet maddi bir şekilde hesap giti. Onun kanaatince çiftçileri, mahsullerini ve kolayca satabildikleri gün, her şey tamamiyle düzelecekti. Almanya bize makine ve muh- taç olduğumuz malzemeyi verecek ti. Biz de mukbilinde ona hubu « bat ve hayvan ihraç edecektik. Bu politikayı, sureti zahirede Çekos- lovakya meselesi haklı — gösteri - yordu. M, Stoyadinoviç “gördünüz mü? Almanya ile anlaşmayan mil Jetler, nasıl ölüme malıkümdur - lar?” diyecekti. Halbuki, bugün tamamiyle tahakkuk (etmiştir ki, tek başına kalmış bir küçük Av - rupa milleti, Almanyaya ne kadar yardım eder, ve onun emirlerine ne kadar itaatkâr olursa olsun, is- tiklâlini kaybetmeğe mahküm - dur! Bir Av Hikâyesi uhatabım bana, M. Stoyadi - noviçten bu şekilde bahset- meğe başlaymca, & Yugoslavyada bir çok kereler duyduğum bir av hikâyesini anlatmağa fırsat bul - muş oldum: Malüm olduğu üzere geçen kâ- nunusani nazırı Kont inde İtalya © Hariciye Ciano, M. Stoyadino - viçle İtalya - Yugoslav ticaret an- | laşmasını tazelemek üzere Belgra- da gelmişti. Ve bir av partisi esma- sında, Kont Clano ile Stoyadino - viç baş başa kalmak, ve gizlice ko- nuşmak imkânını elde etmişlerdi. Bu konuşmada, Balkan haritasını baştan başa değiştirecek bazı ka - rarlara gelindiği söyleniyordu, Bu kararlara göre, İtalya Arnavutlu - Ba çüllanacak, ve bu memleketten münasip bir parçayı Yugoslavya - ya verecek, Yugoslavya © bundan başka Versay müahedesinin ken - disinden kopardığı “Makedonya” ile beraber Selâniği Yunanlılar < dan alacak, ve Bulgaristan da bu esnada boş durmayacak, bir taraf- tan Döbricayı ilhak ederken, diğer taraftan “Dedeağaç” yolu ile Ege denizine çıkacaktı. Bu hikâyeyi ilk dinlediğim za- man, fena uydurulmuş bir masal farzetmiştim. Bu kanaati ledim. Bana: * — Yapılıyorsunuz... Dedi, bun- lar, o iki devlet adamı arasında, ve o esrarengiz mülükat esnasında Yugoslav | İşu şekli aldi: de, hi - kâyeyle beraber muhatabıma söy- TİTRE UNİ Piyango! Yazan: Naci SADULLAH Gem okumuşsunuzdur: Şehir tiyatrosu aktörlerinden Hazımdan sonra, Naşit de bir piyan- ko kişesi açmış: Ve tiyatro bileti yerine, piyanko bileti satmağa başlamış. Şimdi bir çok kimseler: “.- Acaba, sahne; Naşitsiz mi ka- lacak?” diye düşünüp endişelenmek- tedirler Fakat, kıymetli sanatkârimız, ye- niden sahneye dönse, emin olun ki, hiç kimse çıkıp da: “ — Peki, şimdi Naşit parasız mı kalacak?” Diye düşünüp tasalanmaz! Bence Naşidin, kendisinden kişe açışının sebebini lara verebileceği en münasip cevap şudur: bir Senelerdenberi taşıdığım bu “Sanat” ve “kâr” © kelimelerinden mürekkeptir; Fakat ben bunca sene- dir, bir türlü, bunların ikisini bir a- şındım: “Sanat” la, “kâr” 1 bir araya getirebilmenin, yani “sanatkâr” ola- bilmenin bir tek çaresini Geceleri “sanat”, gündüzleri de “kâr” peşinde koşmak!” Biraz insaflı düşünenler, böyle bir müdafaayı haksiz © bulamazlar. Zira, artık herkes emindir ki, bizde, sanatkâra mukadder olan değişmez âkibet, piyanko kişeleri açıp havaya ümit bağlamaktır ki, bunun daha &- çık türkçe İle ifadesi şudur: “— Ağzını havaya açmak!” G “Haber,, güzetesinin “not, baş lıklı bir sütunu var: Yeni açılan bu) siltunda intişar eden ilk yazının İm- za yerinde şu harfi görmüştük: Dom Bu sütunda çıkan ikinci yazının dibinde, bu rümuz bir kelime haline girdi: “ bir harf daha peydahlandı, ve imza “ML Dal,,. Dün, bir de baktık ki, Alman ha- ritası gibi, hergün biraz daha büyü- yen bu İmza, biraz daha uzamış, ve: , Dalkılıç, olmuş, Bu kadar ip ucunu ele geçirince, bilmeceleşen bu imzayı hallettik, ve anladık ki bu İsim, yarın: “Muzaffer M. Dalkılıç, “Muzaffer cak! Fakat, a sevimli dostum: naz ve istiğna böyle? Şehir Tiyatrosunun o nazlı yıldızı! Bedin Muvahhit teyzemiz bile, sah-| neye bu kadar nazlana nazlana;'böy- le dirhem dirhem çıkmıyor! ,ve en nihayet te Muhittin Dalkılıç, ola- Bu ne —— ———————— Bigada Süt ve Et Ucuz Biga (TAN) — İstanbula kesilmiş hayvan sevki bugünlerde azalmıştır. Bu sebeple koyun ve kuzu etinin kilosü otuz, sığır etinin kilosu yör.| mi kuruşa inmiştir. Et ucuzluğunun bir sebebi de, bu sene fazla kış olmaması hasebiyle sürü sahiplerinin hayvanlarına yem yedirmemiş olmalarıdır. Koyun sütünün kilosu alti buçuk kuruşa düşmüştür. Taze peynir yir- mi kuruşa verilmektedir. ———— hakiksten mevzuu bahs olmuştur. | O efendiler, ormanda, omuzların - da birer tüfekle dolaşırken, dün - ya haritasını yeniden © yapmağa, kalkışmışlardı. “— Şu halde, dedim, Arnavut» İuğun nasıl düştüğü biraz anlaşılı- yor. Lâkin, Stoyadinoviçin mevkii iktidarda bulunmamasına ne der- siniz? '— Düştüğünün ertesi günü, tekrar kabino teşkil etmeğe çağrı» lacağını ummuştu. Fakat, şimdi bir kenra çekilmiş, sessiz, sadasız, şahsi işleriyle uğraşıyor.” Muhatabımın elini sıkıp ayrı - larken: — Bu hikâye ne tuhaf; Masal- lardaki, nüfuzlu vezirlerin âki - betlerine benziyor!” © demekten kendimi alamadım: Dün bütün iktidar elindeydi: Bugün hiç bir şey değil: Görülü - soracak olan - | “— Ben, sözüm ona, sanatkârım: sanat: | İraya getiremedim. Ve düşündüm, ta- buldum: | Çek sinema artisti Lida Baarova Göbels'in Ahbaplığını Şöhretile Ödeyen Sinema Yıldızı Güz Kaybettiği ida Baarova. unulamamış ıştır. el Çek Yıldızı Vatanında Arıyor Almanyada ir zamanlar Almanlarıni numaralı si- si amlar ML OLAİA Aslen Ç ek olduğu halde dünyanm en güzel esmerlerin- den biri olan Lidayı Almanlar iftiharla kendilerine mal etmiş- lerdi. Hayatıma Almanyanın Propaganda Nazırı Göbelsin is- mi karışmıştı. Bu güzel kadın bilhassa meşhur rejisör Gustav Froe- lich ile evlendikten sonra Al- man stüdyolarının baş tacı olmuştu. Gözleri kamaştıran şöhretile Almanyanm her mahfilinde iti bar gören müstesna Çek artisti, birdenbire ikbalinin son basama- ından düşüverdi. İsmi ağıza 2- inmez oldu. Kendisi de ortadan kaybolmuştu. Bu büyük tahavvülün sebaple- rini Prag'daki bir Fransız müha- biri şöyle anlatıyor: Göbelsle tanışıyor Alman Propaganda Nazırı Dok- tor Göbels, Çekoslovakyanm ye- tiştirdiği nadir güzellerden biri ©- lan Lida aBarove'yi sonra sanatile çok yakından alâka- dar olmak ihtiyacını duymuştur. Artistin muhtelif ziyafetlerde Propaganda Nazırına karşı göst diği samimiyet o dedikodul bep olmuş, bu yüzden kocası Almanyadan — uzaklaşmış- tar. Gustav Froelich Almanyadan w- zaklaştıktan sonra Göbelsle artist samimiyetlerini daha devamlı bir şekilde idame imkânlarını elde et- miş oluyorlardı Bir hâdise Dedikodusu hayli genişliyen bu dostluğun Berlin mahafilinde bi raktığı tesirle Gustav Froelih'in dostları artistin köşkünde tesadüf ettikleri Göbels'le şiddetli bir mü- nakaşaya tutuşmuşlardı. Bu haber Berlinde çalkanmağa başlamıştı. Dedikodulara bir kat daha hiz veren bu hâdiseden sonra artist birdenbire gözden düştü. Nihayet güzel kadın Almanyayı terkedip Çekoslovakyada yerleş- meğe mecbur oldu. Kendini unu'- turmak üzere aylarca Çekosle- yor ki, burada bile | tamamiyle şarklı sayılabiliriz!” vakvada sessiz, sadasız oturan ar- tist, bu sefer Prag'ın zengin bir tüccarın himayesinde tekrar si nema hayatına dönmüştür. Lida Baarova'yı himayesine a- larak yeniden sahne hayatına başlatan Havel isminde bir tüc- cardır. Bu işgüzar tüccar işlerinin son vaziyetlerde daha kolay inki- şalı için Musevi ortağı Relehel'i yanından uzaklaştırmış ve Relehel Yugoslavyaya gitmeğe mecbur Hayatı hakkında kendisile gö- rüşen muhabire güzel kadn şun- ları söylemiştir: Gazetelerden nefret ederim. Ben ne'Froelih'le evli idim, ne de Doktor Göbels'le aramızdaki samimiyet hakkında cikarılan dedikodular doğrudur. Artistin en büyük hakikatleri inkâr eden bu sözlerinden mâzi- sine âit sorulacak bütün suallere ayni şekilde cevaplar vereceği an- laşılıyordu. Başka bir şey sormaktansa, ©- nun bakkında bildiklerimle iktifa etmeği muvafık gördüm. Yalnız bir hakikat var, Çekle- rin bu güzel sinema yıldızları he- nüz yirmi beş yaşındadır. Hayatı büyük maceralarla karşılaşmış ol- masına rağmen her şeyi taptaze kalmıştır. Akşam gezintilerinde herkes ona hayran hayran bakar. Bu kadın Çek stüdyolarında çe- yirdiği yeni filmile tekrar sine- maya başlıyor. Lida Baarovanın muvaffakiyeli şu nazik noktaya bağlıdır; âslen Çek olduğu halde servet ve şöhretini Almanyada kazı $ olan bu artist orada gör- düğü himayelerden mahrum ka- Imea vatanma dönmüştür. Ve ye- ni şöhretini Çeköslovakyada yap- mak istiyor. Bunları bilen Çekler acaba bir zamanlar Göbelsin 1 numaralı yıldızı addolunan Lidaya Prag'ın 1 numaralı yıldızı diyebilecekler mi?...