TARİHTEN YAPRAKLAR: Siyavüş Pş. Türbesi Ü güncü Muradın sadrazamı damat güzel Siyavüş Paşa karısı Fatma Sultanın mihri için 200 bin altın verecek kadar zengin bir adamdı. Servetinin o çoğunu Dahi Sinanın emrinde güzel bina- lara sarfetmiştir. O İstanbul ve Usküdardaki sas raylarından Süleymaniyedeki medresesinden ve Bakırköyünde- ki kasrından başka sağlığında ken- disinden daha evvel çocukları için Eyüpte bir de türbe yaptırmıştı. Ecel çok sevdiği yavrularını elin- den almıştı, Sinanı çağırdı. OÖn- lara yaptıracağı türbede sanati » nin ve dehasının bütün kudretini ve inceliklerini göstesmesini iste- di. İşte Eyüpteki türbe öksüz ka « İun baba şefkati, büyük servet ve Sinanın sanatile yuğrularak mey- dana gelmiştir. Şimdiye kadar bir çok Şark ve Garp bilginleri; sokak yüzünde Paşanın ölüm tarihini gösteren kitabedoki FE. 1011 yılına dayana- rak türbeyi mimar Davuda yap - turıyorlardı. Bunlar türbenin Siyavüş Pass nın vefatından sonra yapıldığını zannettikleri için hataya düşmüş lerdi. Türbeyi H. 998 de ölen mi- mar Sinana yaptramazlardi Yâ. Halbuki Sinan Sâl'ye dikte ottin. diği kitabında bu türbeyi Yaptı. ğini da söylüyor Şimdi çinicilik, yapıcıkk ve tip Hibariyle erişilmez DİF Sönat ese- ri olan türbeyi görelim. Türbe Eyüp eamline giderken sola rastlıyan * Sokullu Mehmet Paşa, türbe ve Medtesesinin tam karşısındadır. 01 Şimdi bu mühteşem anıdın s0- Tunda yüz kâresi gibi duran pis tahta perdelerin arasından türbe- nin havlusuna giriyoruz. Türbe nin kapısı önündeyiz, Ölü dişi gi- bi sırıtan dört mermer sütunla, kuru kaburga kemiği gibi porfü- lerle mermerleri zıvana ile birbi- rine kenetliyen üç kemer gözü- müze çarpıyor. Burası (o türbenin methalidir, Kıymetli sütün başlık- larının ve yay gibi gerilmiş üç kemerim üstünde yükselen reva - kın zarif kubbesi çoktan çökmüş ve yok olmuştur. İhmalin ve kadir — bilmezliğin acısı kalbimizi zehirli bir ok gibi burgularken gözümüzü Revakın perişan çerçevesinden kaj im diriyoruz. Türk oymacılık sanati- ne nümune tutulabilecek kadar güzel olan kapının kilit ve halka. yerlerine çöplükten alınarak ko- caman çivilerle mıhlanan küflü Koca Sinanın Eseri Olan Binası, Kubbesi ve Çinleri İle Beraber Çöküyor Yazan: « İbrahim Hakkı Konyalı Siyavüş Paşa türbesinin dışardan görünüşü.. bir gaz tenekesi kanıyan kalbimi- ze bir ok daha sapliyor. Bu pis teneke, narin bir kadın yanağında çıban yarası gibi manzaranın be- düliğini bozuyor. İpek ve pamuk mahfazalar içinde saklanmıya lâ- yık olan bu eser, işte böyle hoy- ratça tahrip edilmiştir. Bize kapıyı açan türbedar Os- man ve Hilmi Baylara sordum; — Kapının anahtar deliğini mu- hafaza etmek için çakılmış, dedi- ler. Hiç mânası olmıyan bu ceva- bı alâkadarların önüne koyduktan sonra tetkikimize deyam ediyo « ruz. Kapının üstündeki mermere devrinin meşhur hattatı Hazzarın kalemiyle “Allah diyor ki: Her- kes helâk olacaktır. Baki ancak Allah'tır. Onun hikmetinden s0 - rulmaz. Hepimiz ona döneceğiz. anlamına gelen âyet yazılmış ve kazılmıştır. İçeriye giriyoruz, İnsan ahrete kalkan adem katarlarının bu ilk istasyonunda uhrevi bir korku du- yac. sanır... Hiç te öyle değil, Şimdi biz, baharı bütün renkleri- le, çiçeklerile yaşatan bir bahçe- deyiz. Bizi yokluk ve abret koku- su değil, çitlerdeki çiçeklerden, Yâlelerden fışkıran büyülü bir ıtır sarıyor. Duvarları kuşatan, çitlerde gi diğimiz kapının sağını, solunu üstünü saran panolarda, Türk çi- niciliğinin en mütekâmil örnekle» rini görüyoruz. Kadın gözünün renkleri daha İyi ayırdığına ve tanıdığına inan- dığım için, bu gibi tetkiklerimde beraber bulunan refikam, çitler- deki renkleri şöyle tesbit etti: Yeşil, mor, mavi, kitemit Ve domates renkleri... Me. bunların kucaklaşmalarından ve yaklaşma» larından doğan emisalsiz bir akink. Türbenin içinde beş küçük 18- hitle, altı büyük merkat vardır. Serpuşlarından öğrendiğimize gö- re, küçüklerden dördü erkek, biri kız, büyüklerden dördü erkek, iki» si kadındır. Ahret yolcularını ka» patan mermer lâhit içinde Selçuk tarzını andran ve üstlerinde keli- mei tevhidi kordelâlıyan, çiçek ve hançer resimlerini yaşatan çok güzelleri ve sanat albümlerinde yer alacakları vardır. Lâhitlerin hiç birisinde ( ölülerin adları ve ölüm tarihleri yoktur. o Biraene- leyh bürada yatanların o hepsini adlandırmıya imkân bulamadı .... a. TAN T tan yapıldığı halde Siya - vüş Paşa ile oğlu Mustafa Paşa - nın kabirleri üzerinde tahta san - dukalar vardır. Bü sandukaları kaldırarak altlarını tetkik ettim. Bazı yerlerde olduğu gibi mermer lâhitlerin üstüne sanduka yapıl « mış değildir. Türbenin kübbesinden sarkan Mührü Süleyman şeklindeki kan- dillikte nasılsa, kurtulabilen on deve kuşu yumurtası (saydım. Bunların üstlerine halis altınla ve diğer renklerle çok kiymetli minyatürler işlenmiştir. Türbe otuz senedenberi açılma- diği ve temizlenmediği halde yu- murtaların üstlerindeki altın pa- rıltıları gözleri almaktadır. Bun - ların derhal bir müzeye aldırılarak kurtarılması lâzımdır. e Dökülen bazı parçalarını da bir dolabın üs- tünde buldum. Zarif kubbe içeriye doğru sun- durulan sekiz çıkıntı — ayak — üzerine oturtulmuştur. Aşağıdan yedi, yukarıdan sekiz pencere içe- riye bol ışık dökmektedir. Üst s- ra pencerelerin renkli camlarla süslenmiş alçı çerçeveleri kiril « mıştır. Alt sira pencerelerin Üs - tündeki çini panolarda besmele İle âyetülkürsi okunmaktadır. Da- ha yukarıda ayak araları büyük yedi satır halinde ayetler yazılı çini ile kuşatılmıştır. o Yazılarda arap harflerine dedelerimizin ver- dikleri en mütekâmil şekiller gö- rTünüyor, Kubbeyi 34 dilim halinde çiçek- ler süslemektedir, *Kapının iç tarafının sağ ve s- Iundaki geniş çirli panolar diye - bilirim ki, İstanbulda eşleri bu « lunmuyan şeylerdir. Bu panoların ait kisımlarında birer saksı çiçek, üstlerinde de birer Türk kandili bütün ihtişamlarile resmedilmiş- lerdir. Bu tabloları iâleli çiniler çerçevelemektedir. Kapınin üstün- deki geniş çinilerde, ayetler ve dua cümleleri yazılıdır. Yüreğim burkularak ve kanı « yarak haber veriyorum: Bu em- salsiz çini panolar yerlerinden oy- namıştır. 'Türbedar Halim on beş sene evvel kendi kendine bunlara büyük oğaşlarla <docteklor wormie tir. Bu pırlanta değerindeki eser. ler, “tehlike geçiriyorlar! Eleman imdada koşmak lâzımdır. 'Türbedeki çinilerden 46 tanesi düşmüş, bunlardan yirmi üçü de param parça olmuştur. Bunlar henüz elden çıkmamış ve aşırıl » mamışken yerlerine © konmazsa, sonra ne kadar dövünsek kâr et- mez. ; Daha feciini haber vereyim: Kubbeyi tutan sekiz ayaktan biri- si de sakatlanmıştır. 30 sene ev « vel türbenin tamirine başlanmıştı. Her nedense yarım kalmıştır. O vakit kurulan İskeleler hölâ ayak- ta durmaktadır. o Alâkadarlarnın çok seri müdahalelerini istiyoruz. nin ürbedeki bütün lâhitler taş- | OKUYUCU MEKTUPLARI Eyüpte Defterdardn bir tuğla imali: hanesi var, İki yüz hanelik bir muhiti kanlı içinde bırakan bu yer hakkında ei defadır seksen mile relsinin İmzasını ta- şiyan mazbata Eyüp kaymakamlığına su» | nulmuştur. Gece gündüz yanan fabrikanın | çıkardığı kurum rüzgürn estiği tarafa! göre civar halkma pencere açtırmaz, çamaşırları bahçelerimizde otemizce kus rutmaz. Bu sayılanlardan başka en tehli- keli yararı da yangınla mai masıdır. iç #y evvel içinden çikan bir yangınla kismen yansn ve zamanında İt- fsiye yetişmemiş olsaydı kendisinden baş- ka birkaç mahalleyi kül edecek olan bü fabrika tiç, dört gece evvel çıkardığı ki- yılcımlarla mahalleyi tekrar korkuttu, Civarımızın selimet ve sağlığı namına mahalle ortasından bu tuğla imali n başka bir tarafa kaldırılmasını ediyarum, ren Eyüp Defterdar Şirazi sâd. 17 No. da Melek Ün * Tavuk ihracı : hakkında bazı mütalealar ileri sürüldü Bu mütalen birkaç şahsi menfantin ihlâl edilmesi endişesinden doğm senelik tecrübeme isliniden diy 1 ki bu ihracat teşvik edilmelidir. İhraç sa- yesindedir ki ancak piyasa müstakar bir hal almıştır. Gerçi İstanbul halkı beher hayvanda on kuruş kadar bir fark veri- yor. Buna mukabil zaten lüks gıda adde- dilen tavuğu yetiştirm köylümüz piyasa» nin İstikrarından bilistilade emi yirmi beş kuruş fazla alıyor. Bu umum! men. İaati dixkat nazarınıza koyar, İhracatı arttırmak Için lâzım gelen teşvikin esir- genmemesini makamı aldesinden küylü. müz nmına rlea eder ve nokfal nazarımızı İmddafaaya hazır olduğumuzu bildiririz. rim Geçenlerde tavuklarımızın Meni #hracı)r Belediyeden Bir Dilek - Tavuk İhracı Doğru Mübadil işleri i Biz mubadiliz. İsthkekımıza mukabil tetviz ettiğimiz malın on ii senedenberi #ehibi sfatle bulunuyoruz. Bu malın ik tefviz muamelesinde kararımızı mesi memurları tarafından mevki isminin yazılış yazılmasından başka hiçbir mâni olma- dığı halde bu kararın “kinel bir kararla tashih edilmiş tapusunu alamıyoruz. BU gibi bircok muameleler de son bulmuştur. Son çıkan ve gazetenizde neşredilen ka“ Bunun bu gibi srünmelelere sidiyeli yok mudur? Bizim gibi mübadiller bu kas mundar istifade etmezler mi? Ayvalık Dereboyunda Kundurası Falk . Geciken bir mdüş : Seydişehir husurt İdareler sandığından emekli öğretmen msaşı almaktayım. Oğ- Yum, İstanbulda vazife alınca ben de İs tanbula geldim ve geçen kününmevvelde alacağım 0ç aylık masşımın İstanbula gönderilmesi için müracantte bulundum. Seydişehir ziraat bankası sdresime gönde e Üzere maaşımı Dahiliye Vekâleti, hurusi idareler sandığına gönderdi, BU paranın elime geçmesi İçin Üç rermt iatida yazdım. Hiçbir cevap alamadım. Para da gelmedi. Dört âydanberi maaşi- Emekli Öğretmen Abdullah Akman Dükkânemi soydular 1 İzmitin Cedit mahallesinin Kadıköyün- de bulunan kahve İle dükkünma 243550 cuma akşnmı, kapıyı karmrak giren hirs sular on kilo sigara İle birçok ufak: tefek çalıp götürmüşler. Bundan Üç ay evvel de yine böyle bir tasrruza uğramıştım. Zabi- tanın bu işlerle daha sıkı surette alâkadar İstanbul Asmaaltı 69 Tavukçu All Gi LARINDA, CERAHAT- LENMİŞ TİS: “ #ÜLLENDE , gmannu Kabızlık, gebeler için bir zehirdir. yesi zayıf olur. olmasını rica ediyorum. Malöl İRAN İç ve dış BASUR MEMELERİNİN İLTİHAPLARINDA, KANAMA- PATI'nn DEVAMLI TATBİKİ İLE Şifayı BUK TEMİN EDER ÇA ARL EE GEBE BAYANLARA: Kabız çeken gebelerin kanında, hüceyreler kusurlu ve zayıf doğarlar. Kusurlu ve zayıf hüceyrelerle beslenen çocukların da dımağı ve bün- Akşamları bir adet KISSINGA hapı yutarak bünyenizi zehirlenmekten kurtarınız. Her Eczanede bulunur. “ .......2. Günah Bende mi? .s* Yazan: Kerime Nadir Zarfı aldım. Yırtmadan evvel üstünü tekrar tek- yanlışsızca kaydediyordu. Hele ismim gayet açık ve rar okudum. Tanımadığım bir yazı kıtadaki adresimi iri harflarla yazılmıştı. Pulun üzerinde “Erzurum” damgası vardı. Yırttım. İçinden bir zarf daha çıktı, Fakat o ne7.. Bu zarftan ziyade her şeye benziyor- du. Buruşuk, kirli; ıslanıp kurumuş ve bu yüzden üs- tündeki kırmızı mürekkeple Yazılmış bir kaç kellme tamamile silinerek kaybolmuş. Onu da yırttım. İki kat mektubu açınca hayretim büsbütün artmıştı. Çünkü yine kırmızı mürekkeple yezilmiş olan satırlar başlan başa silinmiş! birbirine bulaşmış, pek müşkülâtla tek tük kelimeler seçile biliyordu. Kâğıdı aydınlığa tuttum; gözüme yaklaştırdım. O» kumak, yahut okunanlardan bir şey anlamak imkân hricinde idi. Yalnız ellerim titremeye başlamıştı, Ga- ba bu yazıyı tanıyacaktım, Dikkatle bir daha miök- tuba göze gezdirdim. Okuduğum bütün kelimeler şunlardan ibaretti: — . dalma! ? Jâkin? ? £ temir. « 5 $ ? İlnmdir. 1 işledi. Binen büyük. 3 4. bog. 3 3 yüzün. dim. 6» yalnızben, ? bugünah hafif lerdi . : . . fakat, varki, . . iki « kirdığın rabıta- yavru. ....8 Pişmanlıkla . ? niçin . r elbet sana , . . kırılan ; a Mr > seni herşey gibi. ; < : . beni 6 . . ağlayacaksım. . nihayet yeli ölünceye kadar TEFRİKA No. 8 **-*- her. ; : ; ” arzular. vicdanın . . . merhametten değil. sonbirçare. ; . . . eğer » » ceğim. . , e » den. . . İstanbul .... . ... » 913. İmza Sağ Muhayyelem tarumar olmuştu. Uğuldayan kulak- lerima feryada beriziyen sesler aksediyor ve göğsü- mün altında kanayan bir yerin sancıdığını duyuyor- dum, Artık tereddüt edemezdim. Bu mektup “Ondan” dı. Fakat niçin İstanbulda ve bir sene evvel yazıldığı halde ben bugün ve Erzurumdan alıyordüm. Bir gay. ret sarfederek posta çadırına gittim. Posta memuru büyük bir torbanm ağzını kapamakla meşguldü. Be- ni görünce derhal doğruldu. Mektubu uzattım: — Bunun mânâsı nedir? — Nenin beyim? —Bu mektup postaya Erturumdan verilmiş. To- miz, güzel bir zarf, Ya içinden çıkana ne dersin?. Şu hale bak). “ Elimden kâğıtları aldı: evirdi, çevledi: — Islanmış yahut ta rütubetli bir yerde durmuş olacak... — Malüm.. Fakat şu bir kısmı silihmiş tarih!) — Ha!.. yanlış atılmış demek.. — Canım tarih yanlış atılır m1?., Bu mektubun ya. zılmasile elime değmesi arasında tam bir sene fark Var... Posta memuru düşündü, Kaşını gözünü oynattı. Sordum: — Oradan kimin postaya vardiği tahkik edilse birgün: £ bulunamaz mı?. — Çocuk musun beyim! Bu imkân haricindedir.. Bağırıp çağırmak İstiyordum. Fakat zavallı ada- mn ne günah: vardı? Mecburen çadırıma döndüm. Dalgın ve sinirli Idim, Bu sırada yanıma bir gölge sokuldu. Baktım, yolda benden kalem istiyen mülâ- zim,. Gülerek selâm verdi ve sordu! — Bir derdiniz mi var Halük Bey?.. Demek artık ismimi biliyordu. Lâkayt görünmek istedim:: — Hayır! — İnkâra ne lüzum var azizim.. Aldığınız mektup- ta galiba bir tarih hatası var?.. —ilr.... — Hayret etmeyiniz... Yalnız, tarihin pek lüzum- Tu olduğunu itiraf edin yeter.. — Benimle istihza mı ediyorsunuz?. — Aslal. — O halde ne demek istiyorsunuz?. — Bir kaç gün evvel aramızda bu bahis üzerinde bir münakaşa olmuştu.. Tabii hatırlıyorsunuz. — Evet. — O zaman bana tarih atmanın pek lüzumsuz bir şey olduğunu söylemiştiniz. Şimdi görüyorsunuz ya, kiymet vermediğiniz bir kaç rakam sinirlerinizi nas si alt üst etti... Bu vakayı da tarihile kaydedeceğim. Gönlümdeki nihayetsiz acıya 'rağmen gülmekten kendimi alamadım: — Yediğiniz yemek, içtiğiniz su için de tarih atar musınız?, — Sırasına görel..» Bu esnada bölük kumandam yaverile konuşarak önümüzden geçtiği için muhavereyi kesmeğe mecbur olduk. Zaten geveze mülâzim de yanımdan uzaklaş. kuyan olsa ne anlar? o Vâkıâ ben bunları kimse 0- kusun diye yazmıyorum. Fakat madem ki yazıyorum, bari bir mana ifade etsin!.. , Şimdi harbi bir tarafa bırakarak tam yedi sene ev- veline dönüyorum. O zaman on sekiz yaşında bir kuleli talebesi idim. Bebek koyunda büyük bir yahmız vardı. Babam muhtelif Avrupa memleketlerinde ; sefirlikle dolağ- mış, fakat genç yaşında bir kalp illetine müptelâ 0 larak tekaüde sevkedlimişti. Annem, babamın Rusyada sefir iken sevip aldığı bir Rus kızıydı. Bir ecnebi kadınını nikâhladığı için bütün aile babama düşman kesilmiş, hâttâ ilk za- manlar dargın bile durmuşlardı. Lâkin annemin müslüman olması bir derece hiddetlerini yatıştırma” ya hizmet etmişti, Fakat annem serbest yaşamaya alışgın olduğu için çok geçmeden bü mutaassıp hayattan sıkılmaya baş- Jamıştı. Babamın bir çok iyiliklerine rağmen aralâ- rımda gittikçe artan bir imtizaçsızlık baş gösteriyor” du. Nihayet bir gün iki yaşında olan beni ve kendi- sini bir çılgın gibi seven babamı terkederek memle- ketine döndü. Benim bugünlere aklım ermiyor. Lâkin babam olduğunu kiyas ettiğim bir erkeğin beni göğsüne bastırarak ağladığını hayal meyal hatırlarım. Babam annemin yokluğuna tahammül edemiyerek onun peşine düşmüştü. Fukat geç kalmış bulunuyor” du. Zira annem gider gitmez orada wlenmişti. Pek mütcessir ve bitik dönen babam uzun bir bastalıktan sonra gözlerini hayata ebediyen kapadı. Ben, yalida oturan büyük halamın himayesinde büyümeye başlamıştım. Kızı Hadiye müteverrimdi. Fakat çok iyi bir kalbi vardı. Çocuk yaşındanberi ciğerlerini kemiren illet zavallıyı pek zayıf ve der- mansız bıraktığı halde, bütün ( yaramazlıklarıma göz yumar ve can yakıcı şakalarımı hoş görürdü. Küçük halamın yüzünü bayramdan bayrama gö rürdük. Çünkü acalp tablatli bir kadındı. Her 72“ man misefir kabul etmez, Bakırköyündeki evinde &mektar arap kadınile otururdu. Onun da Nüvid adında afacan bir kızı vardı, (Devama ver)