29 Mart 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Uçüncü Muradın — sadrazamı damat güzel Siyavüş Paşa karısı Fatma sultanın mihri için 200 bin altın verecek kadar zengin bir adamdı. Servetinin — çoğunu Dahi Sinanın emrinde güzel bina- lara sarfetmiştir. O İstanbul ve Üsküdardaki sa- raylarından Süleymaniyedeki medresesinden ve Bakırköyünde- ki kasrından başka sağlığında ken- disinden daha evvel çocukları için Eyüpte bir de türbe yaptırmıştı. Ecel çok sevdiği yavrularını elin- den almıştı. Sinanı çağırdı. On- lara yaptıracağı türbede sanati - nin ve dehasının bütün kudretini ve inceliklerini göstesmesini İste- di. İşte Eyüpteki türbe öksüz ka - lan baba şefkati, büyük servet ve Sinanın sanatile yuğrularak mey- dana gelmiştir. Şimdiye kadar bir çok Şark ve Garp bilginleri; sokak yüzünde Paşanın ölüm tarihini gösteren kitabedeki H, 1011 yılına dayana- rak türbeyi mimar Davuda yap - tırıyorlardı. Bunlar türbenin Siyavüş Paşa- nın vefatından sonra yapıldığını zannettikleri için hataya düşmüş- lerdi. Türbeyi H. 998 de ölen Mi- mar Sinana yaptramazlardıi Yya,, Halbuki Sinan Sâi'ye dikte &ttir. diği kitabında bu türbeyi Yaptı- ğıinı da söylüyor - Şimdi çinicilik, yaptcılık ve tip itibariyle erişilmez DİF Sanat ese- ri olan türbeyi görelim. Türbe Eyüp camline giderken sola rastlıyan * Sokullu Mehmet Paşa,türbe ve Medresesinin tam karşısındadır. 1011 Şimdi bu muhteşem anıdın so- lunda yüz karası gibi duran pis tahta perdelerin arasından türbe- nin havlusuna giriyoruz. Türbe nin kapısı önündeyiz. Ölü dişi gi- bi sırıtan dört mermer sütunla, kuru kaburga kemiği gibi porfil- lerle mermerleri zıvana ile birbi- rine kenetliyen üç kemer gözü- müze çarpıyor. Burası — türbenin methalidir. Kıymetli sütun başlık- larının ve yay gibi gerilmiş üç kemerire üstünde yükselen reva - kın zarif kubbesi çoktan “çökmüş ve yok olmuştur. İhmalin ve kadir — bilmezliğin acısı kalbimizi zehirli bir ok gibi burgularken gözümüzü Revakın perişan çerçevesinden kapıya in- diriyoruz. Türk oymacılık sanati- ne nümüne tutulabilecek kadar güzel olan kapının kilit ve halka- yerlerine çöplükten alınarak ko« caman çivilerle mıhlanan — küflü Siyavüş Pş. Türbesi Koca Sinanın Eseri Olan Binası, Kubbesi ve Çinleri İle Beraber Çöküyor Yazan': e İbrahim Hakkı Konyalı Siyavüş Paşa türbesinin dışardan görünüşü.. bir gaz tenekesi kanıyan kalbimi- ze bir ok daha saplıyor. Bu pis teneke, narin bir kadın yanağında çıban yarası gibi manzaranın be- diüliğini bozuyor. İpek ve pamuk mahfazalar içinde saklanmıya lâ- yık olan bu eser, işte böyle hoy- ratça tahrip edilmiştir, Bize kapıyı açan türbedar Os- man ve Hilmi Baylara sordumnı; — Kapının anahtar deliğini mu- hafaza etmek için çakılmış, dedi- ler. Hiç mânası olmıyan bu ceva- bı alâkadarların önüne koyduktan sonra tetkikimize devam ediyo - ruz. Kapının üstündeki mermere devrinin meşhur hattatı Hazzarın kalemiyle “Allah diyor ki: Her- kes helâk olacaktır. Baki ancak Allah'tır. Onun hikmetinden so - rulmaz. Hepimiz ona döneceğiz.,1 anlamına gelen âyet yazılmış ve kazılmıştır. İçeriye giriyoruz. İnsan ahrete kalkan adem katarlarının bu ilk istasyonunda uhrevi bir korku du- yacağını sanır... Hiç te öyle değil, Şimdi biz, baharı bütün renkleri- le, çiçeklerile yaşatan bir bahçe- deyiz. Bizi yokluk ve abret koku- su değil, çitlerdeki çiçeklerden, lâlelerden fışkıran büyülü bir ıtır ; T d sarıyor. Duvarları kuşatan, çitlerde gir- diğimiz kapının sağını, solunu ve üstünü saran panolarda, Türk çi- niciliğinin en mütekâmil örnekle- rini görüyoruz. Kadın gözünün renkleri daha iyi ayırdığına ve tanıdığına inan- dığım için, bu gibi tetkiklerimde beraber bulunan refikam, çitler- deki renkleri şöyle tesbit etti: Yeşil, mor, mavi, kiremit Ve domates renkleri... Ve bunların —büyük kucaklaşmalarından ve yaklaşma- larından doğan emisalsiz bir ahenk, Türbenin içinde beş küçük 1â- hitle, altı büyük merkat vardır. Serpuşlarından öğrendiğimize gö- re, küçüklerden dördü erkek, biri kız, büyüklerden dördü erkek, iki- si kadındır. Ahret yolcularını ka« patan mermer lâhit içinde Selçuk tarzını andran ve üstlerinde keli- mei tevhidi kordelâlıyan, çiçek ve hançer resimlerini yaşatan çok güzelleri ve sanat albümlerinde yer alacakları vardır. Lâhitlerin hiç birisinde — ölülerin adları ve ölüm tarihleri yoktur. — Binaena- leyh bürada yatanların — hepsini adlandırmıya imkân bulamadım. Zarfı aldım. Yırtmadan evvel üstünü tekrar tek- yanlışsızca kaydediyordu. Hele ismim gayet açık ve rar okudum, Tanımadığım bir yazı kıtadaki adresimi iti harflarla yazılmıştı. Pulun üzerinde “Erzurum” Günah Bende mi? İssesee Yazan: Kerime Nadir TEFRİKA No. 8 ---t birgün. ? ? vicdanın . . son bir çare . ceğim , .» » damgası vardı. Yırttım. İçinden bir zarf daha çıktı, Fakat o ne?.. Bu zarftan ziyade her şeye benziyor- Heti v 504 arzular. : * « Mmerhametten değil. . . . . . . rrgğer " US LT bekliyi b USMA N Te Te İstanbul' . &e « . ye n DİR. iir C EOE U dü. Buruşuk, kirli, ıslanıp kurumuş ve bu yüzden üs- tündeki kırmızı mürekkeple yazılmış bir kaç kelime tamamile silinerek kaybolmuş.. Onu da yırttım. İki kat mektubu açınca hayretim büsbütün artmıştı. Çünkü yine kırmızı mürekkeple yeazılmiş olan satırlar baştan başa silinmiş! birbirine bulaşmış, pek müşkülâtla tek tük kelimeler seçile biliyordu. —— Kâğıdı aydınlığa O- kumak, yahut okunanlardan bir şey anlamak imkân hricinde idi. Yalnız ellerim titremeye başlamıştı, Ga- liba bu yazıyı tanıyacaktım, Dikkatle bir daha mük- tuba göze gezdirdim. Okuduğum' bütün kelimeler şunlardan ibaretti: “ PN Te eeeti N 3 e e gTe gol dülem ! 1 dâkin 2 2? tamir. . » £ 4 İlâzımdir. , . . : . işledi- ğin en büyük . * 5 ELa.böğ DB Z3ra çe — YÜRÜN. den. « « - yalnızben. -. £ ! bugünah hafif- ieedi T 'T ç < ldkak 5 Si 5i V ARNİ G0 L0T mizin birleşmiş bir. . £ ! £ . kırdığın rabıta- h ' Ş ble Yavsi n Ülz. w vele £ Pişmanlıkla . ? ölünceye kadar « e« « * * niçin - y a a Ve ; Glbet sana . . . kırılan her şey gibi. * * * » beni .4 £ e olacak » e e Bğlayacakıım : . Subı 5 Sonlbayet Muhayyelem tarumar olmuştu. Uğuldayan kulak- larıma feryada benziyen sesler aksediyor ve göğsü- mün altında kanayan bir yerin sancıdığını düyuyor- dum, Artık tereddüt edemezdim. Bu mektup “Ondan” dı. Fakat niçin İstanbulda ve bir sene evvel yazıldığı halde ben bugün ve Erzurumdan alıyordum. Bir gay« ret sarfederek posta çadırına gittim. Posta memuru büyük bir torbanm ağzını kapamakla meşguldü. Be- ni görünce derhal doğruldu. Mektubu uzattım: — Bunun mânâsi nedir?. — Nenin beyim?.. —Bu mektup postaya Erzurumdan verilmiş.. Te- miz, güzel bir zarf.. Ya içinden çıkana ne dersin?.. Şu hale bak!.. * Elimden kâğıtları aldı; evirdi, çevirdi: — Islanmış yahut ta rütubetli bir yerde durmuş olacak... — Malüm.. Fakat şu bir kısmı silinmiş tarih!!! — Ha!.. yanlış atılmış demek.. — Canım _tn:ilî y:îılış'atılır mı?., Bu mektubun ya- zılmasile elimi da tam bir sene fark var... Posta memuru düşündü. Kaşını gözünü oynattı. Sordum: — Oradan kimin postaya vardiği tahkik edilse Türbedekl bütün lâhitler taş- | tan yapıldığı halde Siya - vüş Paşa ile oğlu Mustafa Paşa - nın kabirleri üzerinde tahta san - dukalar vardır. Bu sandukaları kaldırarak altlarını tetkik ettim, Bazı yerlerde olduğu gibi mermer lâhitlerin üstüne sanduka yapıl - mış değildir. İ Türbenin — kübbesinden sarkan Mührü Süleyman şeklindeki kan- dillikte nasılsa, kurtulabilen on deve kuşu yumurtası — saydım. Bunların üstlerine halis altınla şıyan OKUYUCU MEKTUPLARİ Belediyeden Bir Dilek - Tavuk İhracı Doğru Eyüpte Defterdarda bir tuğla imalât. hanesi var. İki yüz hanelik bir muhiti sı- kınti içinde bırakan bu yer hakkında iki defadır geksen aile relsinin imzasını ta- bata Eyüp kaymalı Mübadil işleri : badiliz. * *abil Biz tefviz ettiğimiz malın ön iki senedenberi lığına su- ve diğer renklerle çok kiymetli minyatürler işlenmiştir. Türbe otuz senedenberi açılma- dığı ve temizlenmediği halde yu« murtaların üstlerindeki altın pa- rıltıları gözleri almaktadır. Bun - ların derhal bir müzeye aldırılarak kurtarılması lâzımdır. — Dökülen göre civar halkına faiye yeti İ nulmuştur. Gece gündüz yanan fabrikanın çıkardığı kurum rüzgârın estiği tarafa pencere çamaşırları bahçelerimizde temizce kü- rutmaz. Bu sayılanlardan başka en tehli- keli zararı da yangınla mahalleyi korkut. masıdir. Birkaç ay evvel içinden çıkan bir yangınla kısmen yanan ve zamanında iİt- olsaydı k sahibi sıfatile bulunuyoruz. Bu malın ilk tefviz muümelesinde kararımıza — mesül memurları tarafından mevki isminin yanlış yazılmasından başka hiçbir mâni olma- dığı halde bu kararın İkinci bir kararlâ tashih edilmiş tapusunu alamıyoruz. Büu Kibi birçok leler de son Sön çıkan ve gazetenizde neşredilen kâ- nunun bu gibi muamelelere aidiyeti yok mudur? Bizim gibi mübadiller bu ka- açtırmaz, disind baş- bazı parçalarını da bir dolabın üs- tünde buldum. Zarif kubbe içeriye doğru sun- durulan sekiz çıkıntı — ayak — üzerine oturtulmuştur. Aşağıdan yedi, yukarıdan sekiz pencere içe- riye bol ışık dökmektedir. Üst sı- ra pencerelerin renkli camlarla süslenmiş alçı çerçeveleri kiril « mıştır. Alt sira pencerelerin üs - tündeki çini panolarda besmele ile âyetülkürsi okunmaktadır. Da- ha yukarıda ayak araları büyük yedi satır halinde ayetler yazılı çini ile kuşatılmıştır. — Yazılarda arap harflerine dedelerimizin ver- dikleri en mütekâmil şekiller gö- rünüyor. Kubbeyi 34 dilim halinde çiçek- ler süslemektedir. *Kapının iç tarafının sağ ve so- lundaki geniş çini panolar diye - bilirim ki, İstanbulda eşleri bu - lunmıyan şeylerdir. Bu panoların alt kisımlarında birer saksı çiçek, ediyorum, Tavuk ihracı : ni k ka birkaç mahalleyi kül edecek olan bu fabrika Üç, dört gece evvel çıkardığı kı- vılcımlarla mahalleyi tekrar korkuttu. * Civarımızın selâmet ve sağlığı namına mahalle ortasından bu tuğla imalâthane- sinin başka bir tarafa kaldırıl Eyüp Defterdar $irazi câd. 17 No. da Melek Ün Geçenlerde tavuklarımızın Mmen'i Ihracı hakkında bazı mütalealar ileri sürüldü. Bu mütalea birkaç şahsi menfaatin ihlâl edilmesi endişesinden — doğmuştur. senelik tecrübeme İstinaden ki bu ihracat teşvik edilmelidir. İhraç sa- yesindedir ki ancak piyasa müstakar bir hal almıştır. Gerçi İstanbul halkı beher hayvanda on kuruş kadar bir fark veri- e yor. Buna mukabil zaten lüks gıda adde- dilen tavuğu yetiştiren köylümüz piyasa- nın İstikrarından bilistifade (lrml yirmi beş kurüş fazla alıyor. Bu umum! men. faati dikkat nazarınıza koyar, arttırmak için lâzım gelen teşvikin esir- nundan istifade etmezler mi? Ayvalık Dereboyunda Kunduracı Faik e Geciken bir mdüş : rica Seydişehir husus! idareler sandığından emekli öğretmen maaşı almaktayım. Oğe lum, İstanbulda vazife alınca ben de İş- tanbula geldim ve geçen kânünuevvelde alacağım üç aylık maaşımın İstanbulâ gönderilmesi İçin müracaatte bulundum. ni Seydişehir ziraat bankası adresime gönde- rilmek üzere maaşımı Dahiliye Vekâleti husust idareler sandığına gönderdi. BU paranın elime geçmesi İçin Üç resmi! istida yazdım. Hiçbir cevap alamadım. Para dâ bir türlü gelmedi. Dört aydanberi maaşi- mı bekliyorum. Altı diyebilirim Emekli Öğretmen Abdullah Akman Dükkânımı soydular * İzmitin Öedit mahallesinin Kadıköyün- de bulunan kahve ile dükkânıma 24.3.939 cuma akşamı, kapıyı kırarak giren hır- sızlar on kilo sigara İle birçok ufak tefek ihracatı üstlerinde de birer Türk kandili bütün ihtişamlarile resmedilmiş- fdat, * ya hazır müz nmına rica eder ve noktal nazarımızı çalıp götürmüşler. Bundan üç ay evvel de yine böyle bir tâarruza uğramıştım. Zabı- tanın bu işlerle daha sıkı surette alâkadar köylü- bildiririz. lerdir. Bu tabloları lâleli çiniler çerçevelemektedir. Kapınin üstün- İstanbul Asmaaltı 59 No, da Tavukçu All Cihat olmasını rica ediyorum. Malâl gazi: Salt deki geniş çinilerde, — ayetler ve dua cümleleri yazılıdır. Yüreğim burkularak ve kanı - yarak haber veriyorum; Bu em- salsiz çini panolar yerlerinden oy- namıştır. Türbedar Halim on beş sene evvel kendi kendine bunlara Seülanlaidasteki 2 M iş |Ş TÜLLERDE tir. Bu pırlanta değerindeki eser- ler, tehlike geçiriyorlar; Hemen imdada koşmak lâzımdır. Türbedeki çinilerden 46 tanesi düşmüş, bunlardan yirmi üçü de param parça olmuştur. Bunlar henüz elden çıkmamış ve aşırıl - mamışken yerlerine — konmazsa, İç ve dış BASUR MEMELERİNİN ZZ İLTİHAPLARINDA, KANAMA- EE LARINDA, CERAHAT- — LENMİŞ ” Fiİse * Tz PÂTİ'nın DEVAMLI TATBİKİ İLE Şifayı ABUK TEMİN EDER - z e |ııııı_ııımııE_m_tmymmmıımımm'ıııımm'ııııım—ıııuıııuıııj sonra ne kadar dövünsek kâr et- mez, Ş £ Daha feciini haber vereyim: Kubbeyi tutan sekiz ayaktan biri- si de sakatlanmıştır. 30 sene ev - vel türbenin tamirine başlanmıştı. Her nedense yarım kalmıştır. O vakit kurulan iskeleler hâlâ ayak- ta durmaktadır. Alâkadarların , çok seri müdahalelerini istiyoruz. yesi zayıf olur. bulunamaz mı?. — Çocuk musun beyim!.. Bu imkân haricindedir.. Bağırıp çağırmak istiyordum. Fakat zavallı ada- mın ne günahı vardı? Mecbüren çadırıma döndüm. Dalgın ve sinirli idim, Bu sırada yanıma bir gölge sokuldu. Baktım, yolda benden kalem istiyen mülâ- zim.. Gülerek selâm verdi ve sordu: — Bir derdiniz mi var Halük Bey?.. Demek artfık ismimi biliyordu. Lâkayt görünmek istedim:: — Hayır!.. — İnkâra ne lüzüm var azizim.. Aldığınız mektuüp- ta galiba bir tarih hatası var?.. ö t UR. Ş e — Hayret etmeyiniz... Yalnız, tarihin pek lüzum- lu olduğunu itiraf edin yeter.. — Benimle istihza mı ediyorsunuz?, — Asla!, — O halde ne demek istiyorsunuz?. — Bir kaç gün evvel aramızda bu bahis üzerinde bir münakaşa olmuştu.. Tabii hatırlıyorsunuz.. — Evet.l. — O zaman bana tarih atmanın pek lüzumsuz bir şey olduğunu söylemiştiniz.. Şimdi görüyorsunuz ya, kiymet vermediğiniz bir kaç rakam sinirlerinizi na- sıl alt üst etti!... Bu vakayı da tarihile kaydedeceğim. Gönlümdeki nihayetsiz acıya 'rağmen gülmekten kendimi alamadım: — Yediğiniz yemek, içtiğiniz su için de tarih atar mısınız?. — BSırasına görel... Bu da bölük kt danı yaverile konuşarak GEBE BAYANLARA: Kabızlık, gebeler için bir zehirdir. Kabız çeken gebelerin kanında, hüceyreler kusurlu ve zayıf doğarlar. Kusurlu ve zayıf hüceyrelerle beslenen çocukların da dımağı ve bün- Akşamları bir adet KİSSİNGA hapı yutarak bünyenizi zehirlenmekten h kurt. arınız. Her Eczanede bulunur, —< Şimdi harbi bir tarafa bırakarak tam yedi sene ev- -velite dönüyorum. O zaman on sekiz yaşında bir küleli talebesi idim. Bebek koyunda büyük bir yalımız vardı. Babam müuhtelif Avrupa memleketlerinde - sefirlikle dolaş- mıiş, fakat genç yaşında bir kalp illetine müptelâ o- larak tekaüde sevkedilmişti. Annem, babamın Rusyada sefir iken sevip aldığı bir Rus kızıydı. Bir ecnebi kadınını nikâhladığı için ; bütün aile Babama düşman kesilmiş, hâttâ ilk za- manlar dargın bile durmuşlardı. Lâkin ânnemin müslüman olması bir derece hiddetlerini yatıştırma- ya hizmet etmişti. Fakat annem serbest yaşamaya alışgin olduğu için çok geçmeden bu mutaassıp hayattan sikilmaya baş- Tamıştı. Babamın bir çok iyiliklerine rağmen arala« rında gittikçe artan bir imtizaçsızlık baş gösteriyor- du. Nihayet bir gün iki yaşında olan beni ve kendi- sini bir çılgın gibi seven babamı terkederek memle- ketine döndü. Benim bugünlere aklım ermiyor. Lâkin babam olduğunu kıyas ettiğim bir erkeğin beni göğsüne bastırarak ağladığını hayal meyal hatırlarım.. Babam annemin yokluğuna tahammül edemiyerek onun peşine düşmüştü. Fakat geç kalmış bulunuyor- du. Zira annem gider gitmez orada evlenmişti. Pek müteessir ve bitik dönen babam uzun bir hnıtuhktan,,ıonrn gözlerini hayata ebediyen kapadı. Ben, yaliıda oturan büyük halamın himayesinde büyümeye başlamıştım. Kızı Hadiye müteverrimdi. Fakat çok iyi bir kalbi vardı. Çocuk yaşındanberi ciğerlerini kemiren illet zavallıyı pek zayıf ve der- m bıraktığı halde, bütün — yaramazlıklarıma önümüzden geçtiği için muhavereyi kı ği b olduk. Zaten geveze mülâzim de yanımdan uzaklaş. mişti. Şu kâğıtlara döktüğüm hatıratımı ileri de bir ©- kuyan olsa ne anlar? — Vâkiâ ben bunları kimse o- kusun diye yazmıyorum. Fakat madem ki yazıyorum, bari bir mana ifade etsin!.. N göz yumar ve can yakıcı şakalarımı hoş görürdü. Küçük halamın yüzünü bayramdan bayrama gö- rürdük. Çünkü acaip tabiatli Bir kadındı. Her za- man misafir kabul etmez, Bakırköyündeki evinde emektar arap kadınile otururdu. Onun da Nüvid adında afacan bir kızı vardı. ada YA — AD TU TTT z — — TT MT i TAN 5— 29-3-939 —— Nİ (Devamı var) ı

Bu sayıdan diğer sayfalar: