13-3-939 —— KARI Gündelik Gazete —— TAN'ın hedefi; Haber de, fikirde. herşeyde temiz, Odürüst, samim olmak, kariin gazetesi olmıya çalışmaktır. ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi e N 10 Kr. 2800 Kr 5 1509 1 Sene 6 Ay 3 Ay 800 i 1Aây 300 aletleraran posta ittihadına mayan memleketler için eli müddet srasiyle 30. 16 9. İS liradır. Abone bedeli pesindir Adres değiştirmek 25 O kuruştur 1 İçin mektuplar 10 kuruş Pu) HMüvesi tâzımdır. İdealci Türkiye Yazan: N, A, KUÇUKA ©ni Türkiyenin, medeni dünya B, , Karşısında bir manası vardır. e Mana onun kuruluşunda ve ni - > on sekiz yıllık istiklâl mede »- “et Yolunda yaptığı yüksek hamle- Mai ende mündemiçtir. İdealci k,, « bütün bir husumet âlemine Yeke POoğumuz büyük istiklâl ha - Yay, ? Ve sonra, sosyal hayatımızda Ptğımız inkılâplardaki muvaffa - m eelerimlz sırf bu idealist ruhu » > meyvalarıdır. Dünyada hiç büyük hareket tasavvur edile - > ki onda idealciliğin aşkı ve he - in olmasın. İdeal olmıyan hare- Siyer dümemiz bir geminin perişan diger ürüne benzer. Dünyada gör - tele, üz tekmil medeniyet müesse - hi, fi adları malüm ve meçhul yüz vee ki kanı ve canı pahası - diği hepimizce malüm bir tin muharrik kuvvetidir. Onsuz eee ve milletler daima mağlâ - düny? ve felâkete düçar olurlar. İşte ie, efimiz yarınki Türkiyeyi ida- ek genç miinevver kütleye bu daye hitap etmişlerdir. “Bizim i » etimiz vatan, millet hizmetin - Lİ ra Gel iile i meslekleri içinde çalışmak eş “öle ve bir etimle ile hülâsa edi. tey, © Boktaya muhtelif kanallardan tey, > birleşerek varacaklardır. Muh , ki, Peslekler gençliği, aralarında - Yüyg, lerek: irtibat ile bu maksada ti, ecek olurlarsa - ki hiç şüphe Yoruz . en ileri millet olmak da- aha az bir zaman zarfında ta- ti ik eder. Firplerde bile mu- kitgg etlerin temini için muhtelif Mi, vi birbirleriyle bir ahenk ve tay, ir irtibat içinde yürümeleri lâ ri e iği strateji kaidelerinden bi- aa, Birbirleri arasında — irtibat ve ü kaybolmuş kuvvetler, mut- İçi “lüme mahkümdurlar, Gençlik İşi, Tuğu kadar bugün iş başında toj, 4 nesil için de yapılacak daha Mühim işler vardır. Kurduğu - Ar, Akılâp müessesesinin kuvvetini na, bir şahsın olduğu kadar bir Ma; Vas, hakk taz Sİ temin ettirmek için, alma Şok esaslı tedbirler ve kararlar kad, “ni gelecek Millet Meclisini bu Muazzam tarihi vazifeler inti- G Sdiyor, İşte bu vaziyet karşısın- *i,, Sünkü nesil kendisine teveceüh lüğy, âzifenin yükseklik ve büyük- rinin takdir ederek, herkesin gö kı y, ” bize çevrildiği huzünlerde tıp dgiedi Şefin ölümü günlerinde ol- ng, #ibi Bili Şefimizin bayrağı al- Pay, **k bir granit halinde © toplu k şamar ve zalen mevcut olan Mg li tesanüidümüzü bir kat da - 3 rmamız lâzımdır. , »İereceğimiz bu sıkı tesanüdün Ni eker dahilinde olduğundan da- Yade memleket dışında kıymeti ei bugünkü beynelmi- Ve itibarını, ancak kendisi - kep ha vüvedi saye: ağız Dünyanın en karışık hu- Maagi v6 her zamandan © ziyade Yet ,, v8 manevi kuvvete ehemmi » Me çeTildiği bir devirde bizim tek Kiya ut halinde bulunmamız, Tür « Meşi, * dünya muvazenesindeki kıy- hi, te Sok arttıracaktır. Başından bin Mstar et geçmiş ve tarihte daima Hay, Sl devlet kurmuş ve biiyük Ktiygatorluklar yaratmış olan mil - Yülgy, 9 Kanında ve şuurunda bu kiz ed, Yesil terbiye vardır. Biz ta- aye <Zimiz hattı hareketle ayni © medeniyet ve insaniyete de vak “millet hayatında yeni bir| İL İN Hüsnü Aşk Neler Yapar, Yaptırır? (YT ç yıla yakın bir zamanden- beri, Frankocu ve Cümhu- riyetçi adiyle ikiye bölünen, bizim muharrirlerimiz arasında da Fran- kocu, yahut İspanyol cümhuriyet- çisi adlı iki zümrenin peyda ol- masına sebebiyet veren bedbaht memleket, malüm olduğu Üzere, elden ele geçmiş yerlerden biri - dir, Vaktiyle orada islâm hâkimi- yeti de cereyan etmiş olup kuru- tuş, büyüyüş, kuvvetleniş ve de- rece derece küçülüş, tereddi ile karışık tecezziye tutuluş bakımın- dan o hâkimiyetin tarihi kıymeti vardır. Şair Abdülhak Hâmidin nefis bir piyesle adını ve kahramanlığın yurdumuza — sahne sahne Şiir olarak — tanıtmak istediği Tarık, 7İ1 yılında Tancadan İspanyaya geçti ve hâlâ kendi ismini taşıyan Boğazda tutunduktan sonra islâm istilâ ordularının yıllarca üzerin- de yürüyecekleri zafer yolunu aç- mıya koyuldu. O sırada İspanya da Got Krallığı vardı. İslim or- dularının Tuleytıla şehrini zaptet- melerile bu Krallık batmış ve is- lâm hâkimiyetiyle çarpışacak baş- ka bir kuvvet te o büyük ülkede kalmamış oldu. İslâm istilâsi, iki üç yıl gibi oz bir zaman içinde, Pirene dağ- larını aşmış, Fransa topraklarına ulaşmış bulunuyordu. 712 de bu istilâ Toulouse şehrine kadar var- dı ve 725 de Fransanın bütün Ce- nup eyaletleri islâm bayrağı altı- na girdi. Askeri hareketler iyi ida- re olunsaydı, ve hele harbeden or- duda taşınması imkânsız eşya bu- hndurmak” ber ieferi bir yük ihtiraslarına kapılınmasaydı, bü- tün Fransanın g&yni bayrak altina düşmesi ve islim ordularının Cet- manya ve Balkanlar yolu ile Bi « zanş Üzerine akarak Garp, Orta ve Cenubi Avrupayı islâmlaştır - maları pek mümkündü; Fakat hirs ve gaflet kumandanları hatadan hataya düşürdüğünden 732 hezi- zimeti vukua geldi, istilâ hare - keti Şarl Martel'in Puvatye'de küzandığı zaferle tedrici bir rica- te çevrildi. (759) da Narbonu Kısa Pepen'e terketmek mecburiyetin- de kalan oOmüslümanların artık Fransa ile alâkaları kalmamıştı. ununla beraber Endülüs adi- le bir islâm ülkesi haline konulan İspanya, 1492 tarihine ka- dar — muhtelif cezirler ve med- ler geçirmek, bir çok istihalelere mahküm kalmak şartiyle — o du- rumu muhafaza etti ve ancako tarihte islim hâkimiyeti tamami- Je ortadan kalktı. Kılıçla kazandıkları hâkimiyeti kalemle de sağlamlaştırmayı bilen ve İspanyada bir İlim İmparator- luğu dahi kurmuş olan Arapların cehle, taassuba müstenit haristi- yan kütleler tarafından omağlüp edilmeğe başlanması ve nihayet İspanyada tek Arap, tek müslü - men kalmaması hayretle temaşa olunagelen tarih! garibelerden ve facislardandır. Bütün Avrupayı yenmek kabiliyetini ( hissettiren Araplar, kendi kılıçlarından giiç- lükle kellelerini kurtarıp dağlara ve mağaralara sığınan, asırlarca vahşi bir hayat © geçiren üç beş avuç Ispanyola nasıl mağlüp ol - dular? Bu sualin cevabını Endülüs A- raplarının — ilk zafer yılları ge çer geçmez — sefahate ve tefrika- — ——— yüksek bir hizmet İfa etmiş olacağız. Çünkü yakın şarkin dalma kuvvetli bir manzara arzetmesi dünya barış ve silkünunun çok kıymetli bir zama- nıdır, On sekizinci, on dokuruncu &- sırda riyazı katiyet ifade (eden bu nokta zamanımızda da ehemmiyeti- ni kayhetmiş değildir. İşte Türk va- tandaşlarının bu eihetleri daima göz önünde tutması lâzımdır. » Yazan: M. Turhan Tan ya düşmelerinde buluruz. Temeli israfa dayanan o sefahat akıllara sığmaz bir şekilde dal budak sal mıştı, Meselâ hükümdarlardan Nâ- sırın yaptırdığı Zehra sarayı kırk senede ikmal edilebilmiş ve bu » günkü rayice göre, yirmi milyon İngiliz lirasına mal olmuştu. Sa - rayın kiremitleri altındandı. İçin- de — beyaz, yeşil ve pembe renk- Mi mermerden olmak üzere — 4300 direk vardı. Sayısız havuzları ara» sında İstanbuldan getirtilmiş bir lansi Vardı ki, san şeklinde ya- pılmış olup Nâsırın yatak odasına konulmuştu. Kırmızı altından ya- pılma ve pek nefis incilerle örtü. lü on iki hayvan heykeli bu ha - vuzun etrafına (o #ıralandırılmıştı, ağızlarından havuza su döküp du- rurlardı. ehra sarayından daha evvel yapılmış olan büyük köş - kün hududu içinde 430 ev ve kâ- mil, müceddet, hâir, maşuk, mü. barek gibi isimleri taşıyan bir dü- zineden fazla küşük çapta saray vardı. Yapı işinde görülen bu çıl- gın israfın elbise, eğlence, ikram ve kadın hususunda nasıl bir irti- fa aldığını izaha lüzum yoktur. Endülüs Emwevileri ovezirlerin- den Ebi Amir oğlu Mansur'un bir hıristiyan elçiye karşı yaptığı şu servet nümayişi de kayde değer: Bizanstan gelen sefire (devletin kudretini hissetrimek istiyen Man- sur meyilli büyük bir havuza Ni- lüfer ektirmiş ve nilüferlere sığa- cak kadar küçük hacimde parça- lattığı dört kantar o altınla dört kantar gümüşün bu çiçeklere dol- durulmasını emretmişti. Bu iş ya- pıldıktan sonra bir gün tanyeri ağarırken elçiyi Zehra sarayına çağırttı, havuzu gören bir yere oturttu n biraz geçince gü Beş aogmaga başladı ve tam bu sırada ipek kaftanı, altın ve gü - müş kuşaklı bin islâv uşak — beş yüzü altından, beş yüzü gümüşten bir tepsi taşıyarak — gelip havuz etrafında sıralanmışlardı. Güneşin ilk ışığı havuza vurup ta nilüfer. lerin koyunlarında kızıl ve beyaz Işıklar yanmağa başlayınca, elçi- nin gözleri kamaştı ve uşakların havuğa girip çiçeklere konulan al- tın parçalarını altın, gümüş par- çalarını, gümüş tepsilere topla - dıktan sonra bu serveti Mansurun huzuruna döktüklerini görünce de büsbütün şaşırdı, sulh için yal - varmağa başladı! Dediğimiz gibi israfla, sefahat- le muvazi olarak tefrika ve nifak ta Evdülüs'lüler arasında almış yürümüş — bulunuyordu. Orada müstakil bir Emevi saltanatı ku- rulmasından, yani 756 tarihinden, son müslüman hükümdarın orta- dan kaldırıldığı 1492 yılına kadar 22 hükümet kurulmuş ve 132 hü- | kümdar yetişmiş olduğunu sö lersek İspanyadaki islâm hâkimi- yetinin ne acıklı bir-tecezzi ve te- reddi geçridiği anlaşılır. * ndülüste ilk. istilâ yıllarım bitmez tükenmez bir aşk devri de takip etmiştir. Güzellik o devirde kılıçtan da, kalemden de müessirdi ve “aşk,, her zevke ta - hakküm ediyordu. Tereddütsüz de- nilebilir ki bu delâlkt yıllarında Endülüs devletini yeya devletle - rini ; çünkü iki üç hükümetin ay - ni tarihte kurulduğu da görülmüş- tür - idare eden bilgi, tecrübe kud- reti değil hüsnü aşktır. Güzellikle onun doğurduğu aşkım Endülüs is- lâmları arasında neler © yaptığını ve yaptırdığını anlamak için yir - mi milyon İngiliz lirasına mal ol - duğunu yukarıda söylediğimiz Zeh ra sarayının, o İsmi taşıyan bir ha- layığı memnun etmek kaygusu ile inşa ettirildiğini bilmek kâfidir. Hükümdarlarla vezirler, büyük rütbeli memurlar ve bütün zengin- ler “Hüsne,, vergi vermek ve aş- ka köle olmak yolunda adetâ ya - rış yaparlardı. Meselâ, Nilüfer çi- çeklerinin için altin ve gümüş dol- durttuğunu yazdığımız Mansur, kendi efendisi olan hükümdar Hi- şamın anası Subh sultana hülüs çakmak, daha doğrusu güzellik ba- kımından da bir kraliçe olano ne. | fis kadının gönlünü kazanmak için som gümüşten bir köşk yaptırmış ve onu - yüzlerce adamın omuzu - na yükleterek - Subh sultana tak- dim etmişti. Köşkün bir kaç odası ve merdiveniyle tarasası vardı. « Fakat hüsne meclüp Ve aşka mağlâp olmak yüzünden orijinal cennetler gösteren Beni Abbad hü- kümdarlarından Ebülkasın Mute- mettir. Bu zatın İtimat adlı bir zevcesi vardı ve yüksek güzelliği sayesinde kocasını kendine pe: ne etmiş bulunuyordu. Bir gün o kocasının karşısına dikildi: — Köylerden gelen kadınlar, dedi, Eşbilyenin çamurlu sokakla - paç ol halde geziyorlar ve tulümlar içinde süt satıyorlar. Ben de hulayıklarımla beraber o kadınlar gibi gezmek is. terim! Mutemet, bu delice kaprisi ya- tıştırmak istemedi, karısını mem- nun etmek iştiyakına kapıldı, sa - rayında anber, misk, kâfur ile gül suyunun karıştırılmasından husu - le gelmiş geniş bir çamur sahası vücuda getirdi, ipekten tulum ve ipler yaptırıp bunları sütle dol - durttu ve karısının bir sürü hala- yıkla o nefis kokulu çamur içinde yalınayak dolaşmasım, süt satan köylü kadınları taklit (o etmesini mümkün kıldı!.. Demek ki Endülüste kurulan is- lâm saltanatının batmasında hüs - nüaşkın da büyük bir rolü vardır!. — mm Polonyaya korte yapanlar: Polonya güzeli İGörüp işittikçe : İsmailin Sözleri ve Eski Bir Derdimiz «— Bir derdimiz de şu: Tohumlarımız yaz gelince bizde bir kaşıntı yapıyor. Vü- cudümüzün her taraf: bakla gibi kabarı yor. Bornovadaki ziraat mektebine bu t0- bumları gönderdik. Verdikleri cevapla hastalığın adını bildirdiler, Biz onlara hastalığın odin değil, kaşınlının çaresini sormuştuk ona cevap yok.» Kadıköylü behçıvün İsmail ne güzel Wo- nuşuyor. Onun bu samjmi yanılışının ni tındaki yara, ancak İnönünün tedavi ede- bileceği kadar biyik ve derindir. Puzult bundan tam #13 sene evvel €- linde berat, evkaf memurlarından bu- na benzer sözlerle gikâyet etmiştir «— Gördüm ki m gayri nesne vermezler, Ve bu berat İle hecetim Nâçar terki mücadele kıldım. Ve meyus ve mahrum köşel uzletime çekildim.” Kadıköylü İsmafi falan tohumun İnsan Vücüdünde kasıntı yapmak İlletinin adını neylesin, a ziraat mühendisi Buy? Ona, merhem lzımdı, tohumunu temizliyecek selektöre ihtiyacı vardı. Eğer biliyorsan, bari, bunların adım yazaydın da, yazife- nin hikmetini İsmall de öğreneydi Buna benzer bir hödiseye, daha bundan bir iki ap evvel Ankarmdn şehit olmuştuk. Evini, barkını, odunu ocağını bırakıp bir davete uyarak buraya koşan köylülere (1) Dutuklar söylendi: — Sizi kalkındıracağız, köylerinizi cen- net yapacağız, sizin yaşayış şeklinizi gü- e i FIKRA: "“Birleştiğimiz Yerler,, Yazan ; Şüküfe Nihal Ge yıl Türkiyeyi ziyaret © den Madam (Pitar), şehrimiz de verdiği bir edebi konferansta o sekizinci asır Fransa kültüründen vw edebiyatından. bahsederken, © za manki fikir ve sanat adamlarını top layan salonları, klüpleri hasretle a narak: “Şimdi Fransada bunların yerin. briç salonları açıldı!” dedi. Act acı güldüm; içimden dedin “Şimdi bizde de, tıpkı sizdeki gi Bi, briç salonları birbirile yarış edi yor; yalnız bir farkla! Biz, oyun sa lonlarının kapışmı, ötekileri kapata rak değil; onları hiç açmadan açtık! İstanbul medeni bir şehirdir; o- telleri, gazinolar, lokanta ve klüp leri vardır. Lâkin bunların hangisi. ne uğrasanız toplu bir fikir ve sanat muhiti bulamazsınız. İşte Sipahi Oca. ğu; işte Serki Doryan, İşte başka kltipler ve işte evlerdeki salonlar. Bunların hepsi, poker, briç oynıyan- latin; İçerek, dansederek o havadan Ar Jek bütün dünyada, yeni cemiyet a- damı, modern İnsan, mma yalnız bunları arıyor, bunları eğlenmek isteyenlerin yeridir. eğlence na bulamadı mr: “Eğlenemiyoruz!” diye şikâyet ediyor. Bu türlü eğlencelerden fazla zevk alamıyan fikir ve sanat ağamlarını kafasınn ruhunu dinlendirecek bir tek toplantı köşemiz bile yoktur. Öy- le bir köşe ki, uğradığınız zaman ©- rada size, sizin ideal, zevk ve heye- canımıza üşinn birkaç çehre bulun- sun.. Gündelik, kuru İşlerden son- İra, ruh âşinalığınm vereceği heye- canlarla birkaç sanat o münskaşası, İbirkaç edebi dedikodu yapılsın; 'Bir- kaç şür okunsun; yeni sanatkârlar, yeni kabiliyetlerle tanrşılsm; dünya cereyanlarından haberler alınsın... Böyle bir muhitte bir fincan çay, iki kadeh şarap içmek, bir akşam yeme- İği yemek, yeni salon adamı kadar sanatkâr için de bir ihtiyaç değil mi- dir? Biz hu İhtiyacı hiç mi duyma- dık ki, her türlü konforile yaşıyan 5- bür eğlence salonlarının yanında bir tek yerimiz yok?!. Çocukluğumdanberi hasretini duy- duğum garp hayatını bep bu ihtiyaç la beklemiştim, Lâkin biz garha dö- nçr dönmez evvelâ dans salonlarm- da, sonra da briç partilerinde birleş- tik... Ağızlar kapandı, ruhlar ve kalbler bir başka heyecanla çarptı. Birkaç yıl evvel üç beş arkadaş bir araya geldi mi, hemen halılar topla- nır, gramofon kurulur, dans başlar- dı. Bu, o kadar İleri gitti ki, bunla” İri sevenleri, bekliyenleri bile soğut- tu. Şimdi de en küçükten en büvü- güne kadar, gerek evde, gerek klüp- lerde, herkes, kısa bir selâmdan son- ra, ağiz açmadan briç masasina yer- leşiyor, Görüşmek, anlaşmak, mem- leketinden, cemiyetinden, dünyadan bahsetmek yok!. Ne müzik, ne fikir, ne sanal Sanatkârın kâfnatındaki o baş dön dürücü neşe ve vecdi sezemiyen ye İni salorf adamı, bunlarla uğraşanlar ra: (Ciddi, neşesiz, heyecansız!) diyor. Ru âvâre zevkler dünyaya bir salgın halinde yayılırken; inse, derin İzevkler yavaş yavaş kanadını açıp İyeryüründen uzaklaşırken, acaba na. baha ve muhit, gençlere ne gibi ilhamlar veriyor? Ma a İ zelleştireceğiz, denildi, Onlar da bu söz- İlerden cek memnun oldular: — Aman bünun yolunu gösterin, öğüt verin, biz yapalım, dediler, O köylülere öğüt yerine ne verildi bili- yor musunuz: — Muhtelif seriler Üzerine tertip edil- miş, pek mükemmel bamlmış "tam dört düzine ilim kitabı. KI biz köylüye alfabe okutmıys: daha yeni yesi başlıyoruz. ** (1) O gelenler köylü değildi, tebdil gi- yinmişlerdi diyerlar ama bu kadarına ihti. mal veremiyoruz. Ankara, 10 Mart