9 Mart 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TAN ULGAR SADIK Yakın Tarihin En Esrarlı Çehresi: 1160 Düşman Bölüğü .. v .“e Geri Dönmüştü ı(tılcıl:nılıklcışıyor Y Ürüyüşü de hızlandırdım. On d"ğ'um dakika sonra ğeriden um- K İ v'e hattâ beklediğim tehli- beri kolbaşından gelmez mi?.. hğn'ğanlf köyünden Yakacık mezar- iz, â "gldı.an yol üzerinde, kafile- ., Öncülerine iki düşman sü - _bolüğü çullanmak üzeredir. '—’n'xnu. ok süratile fırladım. Kafi- k Yanlarında hareket eden ta- n Tla beraber, marş marşla kol- nokna vardım. Bizimkileri, hâkim ları tutmuş, mevzilere gir- buıdVG henîen ateş açmak üzere rüyü“m. Süvari bölüklerinin yü- Tik, $ vaziyetlerinden, bizi önlemek © oldukları anlaşılıyordu. Bu uyg:'ette, taarruza geçmeği daha den n buldum. Hemen mevzilerin- hehâıkardığun efrat ile geriden *r getirdiklerimi iki hat üze- TÜüzm açtiım, yaydım ve ileri sür - ti _Geridekilere de yol değiştir- Tİ ve Soğanlık köyü ile Yaka- dev:raSlndaki dereye girerek yola Dü © etmeleri emrini gönderdim. Cak ah şüvarilerile aramızda an- kahıyıırmı metre kadar bir mesafe $ti. Kahpeler, bizimle çatış- © Böze alamamışlar, selâmeti kikad(’nmekte bulmuşlardı. İki da- dört ]îonfa, bu azametli bölükler lardı &l ile Pendiğe doğru kaçıyor- * Neşelenen cesur arkadaş- ’&îım da attıkları kahkahalarla et- f"llatıyorlardı. u'üyüş kolumu Yakacığın i- ki *h, Ayazma suyunun üstünde- G.::ldan geçirmiş ve sabaha karşı . * €iYarında Denizli köyüne Stirmüstim d Işlmi bu kadar gizli tuttuğum benim halde, düşmanlar mektebin Tij , ,&rafımdan basıldığı habe- ni iî—'_l_ı Çabuk almışlardı. Biz De- lap daoyune geldiğimiz zaman, on- qlayımAtış mektebindeki süvari Mert harekete — geçirmişlerdi. Bittiği fikavıı:ıkhlar, benim Şileye W'.m_,îu söyliyerek takipçileri şa- be , Slardı. Son vurduğum dar- dak, ” halde düşmanların canını deta *Zla yakmış olacaktı ki, bu Üti Çıkardıkları takip kuvvetle- Yîne $ te tayyare katmışlardı. 201'13 Sok aramış, uğraşmışlardı. dîğil a.. İşte mukadderat, on- « Sil yine bana yar olmuştu. » köyünü tutmuş, selâme- aşlara kavuşmuştuk. İs- k%k"e kurtuluş yolunun ikinci Ülem; STi olan bu güzel köyde ka- Tişti Z kalabalıklaşmış, şenlen - day ; MArakol cemiyetinin Üskü- Tap Skilâtı tarafımdan buraya kâ- Mehp ç, ladıkları arasında eski im an birçokları ile Çolak Ti Mudanyalı Hacı Vasfi ve Sgk*:hm*:t Akif de bulunuyordu. lâş n kadar da, Anadoludaki ev- Yola a övçlerine kavuşmak üzere & aile ve çoluk çocuk var- te G Üle, Oynıya yola düzüldük. ı'.'lı, SYaklarını filân — vurduğu Tat, | SAYan, yorgunluktan iki ta- | M Palayan mebuslarımızın, ge İstaj li aMak için pufliyarak koşan! KUN h:lm değil, bazı şişmanlarımı- KA Ğ cğphane sandıkları üzeri- hıııe ni 'diğim koca ninelerimizin di Ya ğexjç&kten görülecek şeyler- r’—!lan küçük yavrucuklarım bağ- Meşej,, Peşeli koşuşları kafilemizi hue y“'?ara, uğradığımız köylere & ve şakraklık saçıyor- diraya da gelmiştik. Burada Yay, katılan yük arabaları dünhğoxf"lânmızm yüzlerini gül- Tnj ş;“—_ Beygirlerin yükle - afifletmiş, yolcuları yü - ’üı—u.y:n kurtarmıştı. Bu suretle — Yümüz biraz daha hızlan- Tdirmekle kalmıyor, geçti- * Kafilemiz, Vatan Endişesile Yola Düşenlerle Gittikçe ve Neşe İçerisinde İlerliyordu mış, kafile biraz daha canlanmış- tı. Bir gün evvel aksayanlar keyf- lenmişler, araba üzerinde yanık gazeller okuyorlardı. Yalpalayanlar beygirler üzerinde heyecanlı nu- tuklar, vatani neşideler söylüyor- lardı. Beygirlerden kurtulan göz- leri yaşlı koca nineler millete, mem- lekete selâmet duaları ediyorlar- dı. Bütün bunları dinliye dinliye iki günde Adapazarı civarımdaki askeri araba fabrikasının bulun- duğu mevkie gelmiştik. Burada ismini şimdi pek iyi ha- tırlıyamadığım bir ikinci mülâ- zım, gizlice yanıma sokulmuş, A- dapazarının ikinci hiyanet haberi- ni vermişti bana. Muhatabım vazi- yet hakkında bildiklerini, gördük- lerini anlattıktan sonra yaşlı göz- lerini silerek : —Bu alçaklar, Hendekte fırka kumandanı Mahmut beyle yaveri- ni de kahbece şehit ettiler. Eşref Adapazarından canını çok güçlük- le kurtarabildi. Dayısı Mahmut ve kaynı Fahri beylerle, Müdafaai Hukuk Cemiyeti mensuplarından Sultan Mehmet Reşadın üçüncü musahibi Besim ağa âsilerin eline biraz da yol arkadaşlığı ettiğimiz beylerin yardımı ile vagonlarımızı yerine göre, birer ıkişer ve bazan da daha fazlasını ite kaka ikı gün- de Arifiyeye ve orudan da dört gün de Geyveye götürmüştük. Türklüğüm namına, çok haklı bir gurur ve iftihar ile ve fakat kı- saca anlattığım şu vâkıada, ihurmal ki, mübalâğa tevehhüm eden ve Sadık Baba bunadı mı acaba? di- yenler az, çok bulunacaktır. Fakat ben temin ediyorum ki, bu muhal sayılan vâkıa, o zaman bize yol ar- kadaşlığı yapan mebus Çolak İbra- him ve Mudanyada ticaretle meş- gul Hacı Vasfi ve diğer eski ve ye- ni mebus beylerin gözleri önünde, onların da yardımları ile başarıl- mıştır. (Devamı var) * Okuyucularıma Cevaplarım! G. Antepte Asri Berber Ahmet 'Tezele: Mektubunuzdan, hatıralarımın baş ta- raflarını okumadığınızı anladım. Dedi- ğiniz zaman gerçi Bulgar hükümeti, hü- kü imizin bir müttefiki idi. Fakat düştü. Şimdi hapishanede imiş E' deki kuvvet Adapazarlı - ların yaptığı bu kara kah- beliğin cezasını vermeğe kâfi idi. Fakat, biran evvel Ali Fuat paşaya yetiştirmek mecburiyetinde bulun- duğum silâh ve cephanelerle, ya- nıma katılan yolcular bu harekete girişmeme engel olmuşlardı. Ma mafih fırsattan istifade ile, kimse- ye sezdirmeden ayırdığım küçük bir kuvvetin başına geçtim. Adapazarı yakınındaki Çark suyu denilen mevkie kadar ilerle- dim. Toplarla makineli tüfekleri münasip yerlere yerleştirdim. Şeh- rin o gün hâkimi olduğunu öğren- diğim Abaza beylerinden Saide bir mektup yazdım, arkadaşlardan Ab- di çavuşla gönderdim. Mektub da, Musahip Besim Ağa ile Eşre- fin dayisı, kayını ve diğer adamla- rının silâh ve hayvanları ile, iki sa- ate kadar serbest bırakılmadıkları takdirde, şehri yakıp yağma edece- ğimi bildirdim. Abaza Sait, ne dü- şünce ile bilmem. Dileğimi derhal kabul etti. Esirleri silâh ve hay- vanları ile birlikte, Abdi çavuşa ka tarak gönderdi. Kandıra ve Çal havalisinden top- ladığım yük hayvanları ile araba- ları Adapazarından geriye çevire- ceğimi vaadettiğim için sahipleri, sözle değilse bile, bakışları ile, ba- na verdiğim sözü hatırlatıyorlardı Adapazarı ve civarından o stralar- da, yükümüzü taşıtacak araba ve hayvan toplamak şöyle dursun ye- mek için bir tavuk bile almak im- kânı yoktu. Çerkesler selâm bile vermiyorlar, üstelik homuvrdanı- yorlardı bile bize. Eldeki hayvan arabaları bırakmamak ta çok ayıp olacak ve bilhassa Çal köyünde bu- lunan arkadaşlarımız, sonradan ya- pılacak nakliyat icin vasıta bul- makta güçlük çekeceklerdi. Çok fe- na bir vaziyette kalmıştım ve düşü- nüyordum. Düşünüp dururken, Adapazarın- dan dönüşte, İstasyonda gözüme ili- şen, üstü açık, hafif toprak vagon- larından istifade etmek hatırıma bu ittifak, tabit benimle komiteciler a- r daki şahsi feret ve dü lığı izale etmiş değildi. Rusyadan dö- nerken Buül, di u sebeple ve kanıma susayan ezeli düşmanlarımın eline düşmemek için çekine çekine geç- tim Saygılar. İsparta orta okulunda riyaziye ve be- den eğitimi öğretmenlerine: Birinci sualinizin cevabı hayırdır, Ar- BULMACA Dünkü bulmacamızın halledilmiş şekli ... ..00 18 ; HIK A YE AAAAAA — we - © go u RUGÜNKÜ BULMACA 11354 6 9 617 & 810 a - w - SOLDAN SAĞA VE YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Murat yi Eler, 2 — Ad y Çanakkale vilâyetinde bir yer 8 — Spor sahası ye Bildirmek * Bir harf 4 — Emmekten emir e Beraber e İs- tikbal 5 — Bir harf e Memleket y bir rabıt edatı yi Bir sesli harf. 6 — Bir hayvan yir Küçük orman. 7 — Eziyet yie Bir sayı yie Kurum. 8 — Para * Şu değil, bu değil x İcra etmek, yapmak, 9 — Genişlik * İzah * Bir harf. 10 — Bir hayvan xç Bıkkınlık. zu olunan resim pek yakında dercedi- lecektir. Teşekkür ve saygılar, e Resmimi istemek, adresimi sormak lütüfkârlığında bulunan — okuyucuları- ma: TAN pek yakında resimlerimi tekrar neşredecektir. Adresim şudür: İstanbul, Samatya, Hacı Hüseyin ağa mahallesi, Kalpakçı içi sokağı, İstasyon — karşısı numara 17. Hepinize teşekkür ve say- gilar, ÖĞÜUÜTLERİRE Davetsiz Misafirlerden, Solucanlar Bunlar en ziyade çocuklara mi- safir olanlar: Körne vücudü sev- dikleri için, yahut çocuklar top- rakla oynadıkları için... Fakat ço- cuk olmayıp ta toprakta çalışanla- ra, yahut içtikleri suya ve yedik- leri sebzelere dikkat etmiyenlere misafir olmasına hiçbir mâni yok- tur. A Bu türlü davetsiz misafirin bir hakkını teslim etmek lâzımdır. İn- sanın karnında ne kadar uzun za- man kalsa orada döl bırakmaz. Ba- zıları insanın ince barsağında tek başına misafir olur, bazıları bir- çok sayiıda. Fakat — yumurtaları barsaktan dışarı çıkar, rütubetli bir toprağa tesadüf eder, orada büyür. Oradan bulaşık ellerle, ya- hut içtiğiniz veya sebzeleri sula- mağa yarıyan sularla tekrar İnsa- nın hazım cihazımna girer. En fena marifeti, solucan — yumurtası'nın barsağın kenarından içeriye gire- rek uzun karaciğere kadar gitme- sidir, karaciğerden de kanın İçeri- sine girer, sekiz gün sonra akci- ğere varır, onun arasından da ge- çerek teneffüs cihazından yukarı- ya çıkar, ağıza kadar gelir, oradan da tekrar hazım cizahına girer ve mideyi geçerek tekrar ince bar- sağa kadar iner. Bu seyahatin so- nunda solucan yumurtası olgun solucan haline gelir... Ondan sonra ne yapacağı önce- den belli olmaz. Birçoklarının kar- nında ses çıkarmadan kalır, geçi- nir. Fakat karnında misafir oldu- ğu Ççocuğun — hastalanmasından hoşl Meselâ çocuk bir grip geldi. Arkadaşlarla yaptığı: gö- rüşmeler ve yerinde yaptığımız tec rübeler, yüklerimizi bunlarla taşı- mak fikrini kuvvetlendirdi. Bul- duğumuz yirmi dört açık vağgonu, ite kaka bir saat içinde kafilemi- zin bulunduğu noktaya getirdik. Eşyalarımızı mümkün olan bir sü- ratle, bu vagonlara yerlestirdik. Yolcularımızdan ihtiyar. kadın ve çocukları da bindirdik. Yılmaz, yo- rulmaz fedakâr arkadaşlarımın u- nutulmaz himmetleri, yokluklar, zaruretler karşısında derece dere- ce artan gayret ve kuvvetleri ve hastalığına, kızamık veya kızıl gi- bi lekeli ve ateşli bir hastalığa, ya- hut kara hummaya tutulunca hastalığın daha ilk günlerinde ço- cuğun karnından çıkar, gider, So- lucanlı çocuk böyle bir hastalığa tutulmadan da, tam sağlık halin- de görünürken, solucanın gene çıktığı vardır. O zaman da, içinde misafir bulunduğu — yerin halini beğenmemiş olduğuna hükmedi- lebilir. Çocuklardan bazılarının kar- nında da rahat durmaz Çocuğun teşi biraz art sebep ©o- lur, birçoğunun burnunu kaşındı- wer. ağrımndan salya getirir, gözü- nün görmesini bozar, havale geti- rir, baş ağrısı, baş dönmesi, bu- lantı verir. Kara hummaya benzer bir hastalık yaptığı bile olur. Bu haller kendisinden ziyade, çıkar- dığı, hele insanm karnında öldü- ğü zaman kadavrasından çıkan zehirlerden ileri gelir... Solucan, daha yumurta halin- denberi seyahati sevdiğinden, bar- sak içerisinde büyüdüğü zaman da gene yukarrya doğru gezmeğe cıkar, mideye, oradan ağıza kadar gelir, Ağzından solucan çıkaran Yazan: akin bir akşamdı. Ufkun er- guvan renkleri beyaz bu- lutlarla donanmıştı. Şehir dışarı- sındaki ovada ihtiyar Pedro, top- rakları eşeleyip deşmekle ve ev- velce çuvallar dolusu fasulye veren tarlasında bir iki kök fasulye ye- tiştirmekle uğraşıyordu. Toprak, kuruydu, sarıydı ve can- sızdı. Onun bütün yaratmak, öldür- mak kabiliyeti top atışı ile cayır cayır yakılmıştı. Hattâ yaralıların ve ölülerin kanları toprağın kay- bolan canlılığını ve besleyiciliğini ona iade edemiyordu. O topraklar- dan harp geçmişti. İhtiyar Pedro göğe baktı ve yi- ne toprağa doğru iki büklüm e- ğildi. Eli ve parmakları nasırlarla tomurcuklanmış zavallı Pedro, sa- bahtan akşama kadar kazma sallı- yacağına, gölgede oturup, delikan- lılığında genç kız olmuş olan eş dos- tile hoş beşler ederek, son günleri- ni geçirmeli idi. Eğer harp olma- saydı, onun yerine tarlayı oğlu kaz- miş olacaktı. Fakat oğlu Madrit müdafaasın- da ölmüştü. Arkasında da genç karısı Maria ile dört yaşında bir kız çocuğu bırakmıştı. Artık iki saat sonra, göz seçemiyecek kadar ka- ranlık olacaktı. Tam Maria'nın bir desti su ve bir dilim ekmek getir- diği saatti. Pedro yola baktı, yol- da kimsecikler görünmüyordu. Ku- ruyan dudaklarını dilile ısladı ve yine çapanın sapına sarıldı. radan biraz geçtikten sonra Pedro yine yoldan tarafa baktı. Yolun üzerinde tâ uzakta bir beyaz nokta seçti, Maria idi, ona beyaz önlüğüyle işaret ediyordu. Fakat Pedronun daha kazacağı yer çoktu. Eğilip i- şine koyuldu. Fakat işine devam d di. Yine başını kaldırdı. O- çocukları tabit duymuşs d Karnın içerisinde tek olmayıp ta birçok olunca o zaman haylice teh- likeli olur, hepsi bir araya topla- narak ince harsağı tıkarlar. Bazısı da barsağa açılan yollara, yahut apandis icerisine girerler. Kendisini ağızdan veya aşağı- dan gösterdiği vakit yaptığı mari- fetlerin sebebini anlamak kolay o- lur. Fakat solucanın kendisi görül- meyince o alâmetlerin sebebini i- yice anlamak için mikroskop al- tında muayene ile yumurtaları görmek lâzımdır... Böyle muayene kabil olamayınca cocuğa solucan düşürecek ilâç icirilir. ve bir tane düserse arkasında daha baskaları bulunmak ihtimali olduğundan bir müddet sonra tekrar ilâc İçirilir. Fakat solucan ilâcı ile pek te çok oynamağa gelmez. Bir de, solucan çıkınca cocuğun onu düşürmeğe sebep olan bir hastalığın yanında olup olmadığını bekliyerek — onla- mak lâzımdır, Solucandan korunmak İçin ço- cuğun tonrakla oynadıktan sonra elerrinin iyice temiz olmasma, İci- len sulara, ciğ yenilen sebzeleri yıkamağa dikkat etmek İster, Onu düşürmek icin ilâcı tabit hekim tertip edecektir. Ancak ço- cuk ilâcı içmeden iki üc gün önce- den onu perhizle hazırlamak lâ- zım olur: Süt, yoğurt, yumurta, sütlü şeyler, İlâcı içtikten sonra da limonata gibi ekşi şeyler içirilme- Hdir. Maden suyundan sakınma- hdır, cünkü maden suyu gibi ka- levi olan şeyler, solucan ilâcmnın barsakların arasından içeriye ge- î,-erek kanı zehirlemesine sebep o- ur. nu çağıran Mariayı değil, gök- den gelen bir homurtu duymuştu. Şehre doğru — baktı. Şehrin üzerinde kara kara bulutlar patlı- yordu. Çok geçmeden bombardı - man tayyaresi adam akıllı seçilir oldu. Evvelâ bir kuş gibi kara bir nokta iken, birdenbire büyüdu ve bütün göğü, davudi bir ölüm inil- tisi ile doldurup titretti. Pedrodan tarafa geliyordu. Tam tayyare Ma- rianın yürümekte olduğu yerin üs- tüne gelince bir bomba salıverdi. Bir alevin göğe doğru parladığı gö- rüldü. Kara bir duman kulakları patlatan bir infilâk. Ovanın yüzünü bir rüzgâr yaladı ve önünde sürdü- ğü tozu dumanı her tarafa savurdu. İhtiyar Pedro dizüstü düşürülmüş- tü. Sendeledi. Gözlerinden tozu sil- di. Gözlerini fal taşları gibi açarak Mariadan tarafa baktı. Toz biraz durulunca hem Mariayı hem çocu- ğu gördü. Neyse dokunulmamışlar- dı. Maria çocuğu göğsüne almış, Pedroya doğru koşuyordu. İhtiyar, boğuk bir sesle “yere yat! Yere yat!,, diye bağırmıya kal- kıştı. Fakat bağırmakta olduğu sö- zü ikinci bir infilâk boğazına tıka- dı. Maria ile çocuk kara duman i- çinde görünmüyorlardı. Tış.ryarenîn çılgin çığlığı, İ- zince bıraktığı tarakaları ye niyor, deliyordu. Pedro, Marianın HAVA TAARRUZU;: CLAİRE LEWİS sesini duydu. “Dede! Dede! Nere- desin,, diye çağırıyordu. Dumanın inceleyen boğusunun i- çinden, Marianın korkuyla değişen sesi bir ses heyulâsına benziyordu. Pedro gırtlağını patlatırcasına yine “Yere yat! Yere yat! Yere yat!,, di- ye haykırıyordu. Hakkı da vardı, çünkü bombardıman tayyaresinin pilotu çarketmiş ve son bombasını da salrvermişti. Yeryüzü zangır, zangır sarsıldı, sendeledi. Pedronun kazılamıyacak diye sa- bahtanberi kenarına varıp ta küfür savurmuş olduğu bir eski bomba deliği vardı. Pedro yere kapanayım derken, baş aşağıya deliğe düştü. Fakat bir yeri kırılmadı. Hemen a- yağa kalktı. Dışarı tırmandı. İnfi- lâkı müteakıp dinamitin sağnağile üflenen tozların fısıltısı susunca, yeryüzüne bir ölüm sükütu çöktü. edro hâlâ elindeki çapayı ta- şıyarak, Marianım evvelce kendisini çağırmış bulunduğu ci- hete doğru koştu. Bacakları karmcalanmış, uyuş- muştu. Fakat Pedronun upuzun yü zünde okunan o inadile, adam ba- caklarına hükmediyor, onları titri- ye titriye zar zor yürütüyordu, Bombanın düşmüş olduğu o tü- ten volkan ağzına varıncıya kadar sanki asırlar geçmişti. Tırnaklarını topraklara takıp sökercesine, etini, derisini toprakta siüirtüp sıvarcası- na, toprakları, tırnaklıyor, yırtıyor ve arıyordu. Tâ neden sonra eli yu- muşak bir şeye değdi. Yüreği he- yecan ve meraktar. sanki kopacak- tı. Yumuşak şeyin sağını, solunu a- radı. O cismin boyu bosu bir ka- rıştan kısaydı. Onu topraktan çı- kardı. Üstünü görebilmek için onu gözlerine yanaştırdı. İhtiyarın ba- kışı zaten donuktu. Paçavralardan yapılma kaba saba bir çocuk kuk- lası idi. Fukara insanların eski göm lekle, eski donla ve kınnapla yapıp ta, siyah bir mürekkeple kaş göz yaptıkları kuklalardandı. —Fakat kuklanın kara gözlerinin bulundu- ğu yer de şimdi ancak kırmızı kır- mızı kanlarla boyulı idi. Pedro kan- h kuklayı göğsüne koyarak, toprak- ları eşelemekte devam etti. Toru- nunun güneşte altınlar gibi parlı- yan saçlarından bir tutamı eline geçti. İhtiyar durduğu yerde ya- vaş yavaş toprağa doğru eğildi. Düştü. Boğazından bir hırıltı çıktı. Titredi ve artık titremedi. HALKEVLERİNDE | Hint Musikisi Konseri Eminönü Halkevinden: En eski musikilerden biri olan Hint mu- sikisini tanıtmak ve dinletmek maksadi- le devriâğlem seyahatine çıkan Hint musi- kişinaslarından Profesör Krişma Narain Suami Evimizin Cağaloğlundaki salonun- da 10/3/939 Cuma ve 11/3/939 Cumartesi günleri saat (18) de iki koönser verecektir. Profesör konserlerini Hint flütü, Harmo- nium ve Celtren ismi verilen içlerine su doldurulmuş bir takım kâselerden mü- rekkep darbukalarla verecek ve ayrıca Hint usulü beste ile türkçe şarkılar söy- liyecektir. Bu istifadeli konserleri yurttaşlarımıza tavsiye ve tiyeleri Ev Bü: dan al- |malarını rica ederiz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: