16 Şubat 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İ Tahtelbahir Avcılığı Yapacaktım Tam 14 Gün Bir Peygamber Sabrı İle Beklemiş, Nihayet İngiliz Denizaltı Gemisini Görmüştüm — Düşmanlarımızın Marmara- ya sokulan denizaltı gemilerine, Kalıkratya, Erdek ve Gebzede bu- lunan Rüum balıkçıları tarafından yardım edildiğini, Heybeliada ile Bakırköy taraflarından da telsiz telgrafla bu gemilere havadis ve- rildiğini haber verdiler bize, Yap- tırdığımız tahkikat ta bu haberle- rin doğruluğunu gösterdi. Biraz bu işlerle meşgul olmanı istiyo - rum. Telsiz telgrafla hainlik ya- pan elleri kırabileceğimizi gerçi pek ummuyorum amma, gemileri besliyen nankörleri tepeliyerek içindekileri aç bırakmak suretile düşmanlarımızın bu teşebbüsleri - me mani olabileceğimizi ümit edi- yorum. Bu işle karadan, denizden uğraşacak birçok adamlarımız, va- sıtalarımız harekete geçti. Bu iş- te de bir beceriklilik gösteremez misin2... özüşmemiz bir saaten fazla sürmüştü. Paşa, istediğim salâhiyeti, adamları vermekte, ger- nn düşman cevelânma yakışmıyan koynuna, moötörlü bir Lâz takasile ben de atılmıştım. Kapıdağı yarım adasının, Erdek koyuna bakan kü- çücük bir girintisine sokulup sin- miş, motörümüzü havadan, deniz- den ve karadan görecek kem göz- lerden gizlemiştim. Marmaranın bu ıssız ve sessiz kenarına, hiç te boş yere gelmiş değildim sayın okuyucularım. Ya- Teksi adında biri vardi. O'da, düş man denizaltı gemilerinin ara sıra, kahbece savyurduğu mermiler ile bağrı delinen Marmaranın kopar- dığı çığlıklara dayanamamış bir ak soylu yurttaştı. Bu sütü gibi kanı da temiz olan arkadaşı, hiç- bir menfaat ümidi ile değil, yalnız yurt sevgisi ve intikam hırsı İle, alamanasını, takımını ve tayfa - sını da yanına almış, yanıma ta - kılmıştı. Gece gündüz o açıkta, ben kenarda Müreftenin balık kayık - Tarım, hain balıkçılarını bekliyor, gözlüyorduk. Aleksi, bir kaç defa, gözünün önünde cereyan ettiğini söylediği hainliği şöylece canlan - dirmıştı | 4 bana: — Ben tam üç kere gördüm bu- mu. İkisi güpegündüz biri de ka- ranlık bir gecede idi. Erdekli Kosti reis, bu koyun ağzında birdenbire suyun yüzüne çıkan denizaltı ge- misinin, bir canavar ağzı gibi açı- lan kapağına yanaştı. Alamanası - nan baş altında sakladığı çuvalları, tenekeleri aktardı içeriye. Erdek- te şarapçı Vasil ile âşarcı Kozmo- sun da elleri var bu işte. Şarapçı Vasilin kardeşi Yorgi harpten ev- vel İstanbuldaki İtalyan elçiliğin- de sofracılık ta yapmıştı. Aleksinin verdiği bu haber doğ- Tusu canımı sıkmıştı. Tam on dört gün bir peygamber sabrı ile bek- lediğim Kirye Kostiyi, nihayet ka- ranlık bir gecede, bir İngiliz de- nizaltı gemisine yaklaşırken ön- lemiştim. Karada bıraktığım arka- daşların telâşları, - vakitsiz ateşe başlamaları yüzünden teşebbüsüm Meğer bu, rahmetli Talât Paşa İle görüş izi imiş. Kısa bir mukaddime ile başladığı sözünü Turana kadar uzattıktan ve Turan siyasetini bir hayli övdük- ten sonra: — İşte, dedi. Vaktile hayal sa- nılan milli dilekler gerçekleşmi- ye yüz tuttu. Şarka doğru uzani- yoruz artık. Azerbaycanda bir İs- lâm hükümeti kurmak kararını verdik ve bu kararı tatbike de bi- zim Enverin kardeşi Nuri Paşayı memur ettik, Allahın inayetine, peygamberin ruhaniyetine dayana- rak yola da çıkardık. Haydi ba - kalrm, hazır ol sen de. Paşanın sözleri, wzye yalan söy- liyeyim, bana lâtife gibi gelmişti biraz. Gülümsiyerek sordum: — Turana mı gidiyoruz paşam? Talât Paşa, her vakitkinden da- ha çok cidileşti. Ve inandırıcı bir tavırla: — Ne zannettin ya, dedi. Çıktı- ğımız yol, mukadder ise Turana da götürecek bizi. Azarbaycanda top- lanan kuvvetli bir İslâm ordusu, hakkın inayeti ile bizi hedefimize kavuşturmak için hazır duruyor. Bu, girdiğimiz harbın mukadder olan parlak semerelerinden biri - dir. Şaşkın şaşkın yüzüme ne ba- kıyorsun öyle? Bu sözler karşısında şaşırmak değil, hattâ abdallaşmıştım bile.. Kısacık aklımla, girdiğimiz harbın bizim için, pek de iyi âkıbetler ha- zırlryamıyacağına çoktan hükmet- tiğim halde Talât Paşanın âtiyi bu KO YE TeT Cei d a tayin edemiyordum. -- Düşünüyor; düşünüyor bende yerleşen ters kanaatleri silecek derecede kuv - vetli bir sebep bulamıyordum or- tada. Bir saat kadar süren görüş - izk timi değişti: kl beraber, paşanın bütün emirlerine birer peki, dualarına da âmin de- mek mecburiyetinde kalmış, her teklifini kabulle yanından ayrıl- mıştım. gün 1334 yılı Nisanının on dördüncü günü idi. Yazdı- ğım bir dilekçe ile, Üsküdar ta - harri dairesi başmemurluğundan çekildiğimi polis müdürlüğüne bil- dirdim. Bir kaç gün içinde hazır- lıklarımı bitirdim. Ayın on seki - zinci günü beni ve benim gibi Tu- ran y..'.. uluğu 'ı l ik bal rı İstanbuldan ayırmak üzere ha- zırlanan trene ben de yerleştim.. O günü ömrümde unutamadım. Haydarpaşa garı çok büyük teza- hürlere sahne olmuştu. Bütün çeh- reler gülüyor, bütün ağızlar söy- lüyor, bütün gözler sevinç yaşları döküyordu. Şimdi ismini pek iyi hatırlıyamadığım bir hatin hıckı- ra hıçkıra ağlıyordu ve bize ba- karak: — Ne mutlu size kardeşlerim, diyordu. Toprağile mayalandığı - mız diyara yüz sürmek bahtiyar- yor, yarenliğe bahane arıyorduk. Bulmuştuk da. Bulunduğum kompartimanda İs- TAN BULGAR SADIKİ Yakın Tarihin En Esrarlı Çehresi : -BULMACA Dünkü bulmacamızın lıılled.ilmiş şekli lâm ordusunda muhtelif v alanlardan kaymakam Atif, Fanti İsmail, süvari binbaşısı Dağıstan- h Nuri, Manastırlı Baha, şimdi An- kara nümune hastanesinde idare memuru bulunduğunu öğrendiğim Esat ve ordu muhasebecisi Şeyh Haydar Beylerle şimdi isimlerini hatrlıyamadığım bir kaç zabit bu- lunuyordu. Hareketimizden yarım saat sonra hepimiz de mihneti zevk edinmek hünerini göstermiştik. Hiç birimizde düşünceden, gam ve kederden eser bile kalmamıştı. Gü le oynıya Mardin, Halep yoluyla Musula varmıştık. Kumandanımız Nuri Paşanın bir kaç gün evvel tayyare ile Gence- ye gittiğini söyliyen Musul men - zil kumandanı, bize soluk bile al- dırmamış, önümüze çektirdiği hayvanlarla Akre yolunu tuttur- muştu, Uçar gibi bir süratle yol ala - rak Revandız, Savuçbulak, Tebriz yolu ile Ermenistandan Azerbay - cana geçmiştik ve nihayet bir gün Kazak istasyonundan dolduğumuz bir tren ile Genceye ulaşmış, ku- mandanımız Nuri Paşaya kavuş - muştuk. Bu seyahatim hakkında size söy- liyecek çok şeylerim yok sayın o- kuyucularım. Yalnız şu kadarcık diyeyim ki, mukaddes bir arz gibi gösterilen Turana geçmek değil, yo lunu uzaktan görmek. bile , nasip değilmis hize meğer. —Üc bucuk ay süren bir guşmadan sonra yaklaştığımız Baküya, sokaklarını üç gün kanımızla suladıktan sonra girmiştik. Üç ay sonra da Genceye çekilmiştik. O esnada ben de Tif- lis yoluyla Batuma inmiştim. (Devamı var) 1 2353 4 6 8 767010 1lYIA RİLİK 2/AİY LİUMO 3 |ylA (f İwlAalN *(AİR clislu z (EİPİİ İK bi Ni L ; AİP IHo Ploli op 9 A ID B K KİRİOCİDİLİN BUGÜNKÜ BULMACA ke ü x8 G00 1 B0 10 ı DD ğ ! 8 BH /| B : a |( | a SI DO0 mu * Debl 1 | | | D ' B m — Soldan Sağa ve Yukardan Aşağı" 1 — Bir gece kuşu © Doğuran. 2 — Ortada © Oynanır. 8 — Hint beyi © Geniş değil. 4 — Dört yanı deniz © Ekin biçer, 5 — Şart edatı © Kadınlar yapar © Bir nota. 6 — Bir sesli harf © Oruç ayı. T — Hücre, evde bulunur &© Dinlen- mek. 8 — Bir uzvumuz © İlâve, 9 — Manevi bir işık © Kavurucu bir yel €& Bir zarf. 10 — Zaman © Arz € Ben değil, o değil, Doktor Taslağı Bir Köylü Söğüt (TON) — Darendeli Yusuf Memiş isminde biri, köylerde dola- şıp gözleri dumanlı görenlerin bu dumanlarını izale etmek ve körlerin gözünü açmak iddiasında bulunarak ğara mukabilinde güya tedavide bu- lunduğu iddiasiyle tevkif edilmiş, J gımbız; ucu çengelli şiş ve bir adese- den ibaret olan âletleri müsadere olunmuştur. Gülpazarı mıntakasın - daki*köylerden - geldiği — anlaşılan Memişin sahte doktorlukla iki ayda kazandığı iki yüz elli lirayı köyüne gönderdiği tesbit edilmiş, üzerinde de yetmiş lira bulunmuştur. Yakın- da muhakemesine başlanılacaktır. söylenmeden, ağrımadan İşlediği pek nadirdir. Ehemmiyetsiz bir hazımsızlık ta olsa mide rahatsız- lığını hemen ağrı ile haber verir. Kendisinde bir iltihap yahut ül- ser veya kanser olduğu vakit ağ- rıması haklı olmakla beraber mi- denin İstıraplı sesi yalnız kendi hesabma çıkmaz: Bir hekimin de- diği gibi, karnımızda bulunan baş- ka uzuvlar da İstıraplarını, bir çok :lefı. midenin dili ile haber verir- er. Bunları ayırt etmek. mide ağ- risınin nereden geldiğini teşhis etmek, tabii, hekim işidir, hem de epeyce güc iştir. Mide ağrısının ne vakit geldiğini bilmek hekimin işini iyice kolaylaştırır. Onun için, lığını siz kazanıyorsunuz. I ki, Türk milletinin en mesut ev - lâtlari sizmişsiniz. Gıpta ediyoruz size. Atalarımızın mübarek top - eden, mide ağrısından dolayı hekime gitmeden önce ağ- rının ne vakit geldiğine dikkat et- melisiniz. Kimisinde ağrının vakti hiç bel- Il yu Ç| aç e sü. u < muü kaddes sularını | tle içerken, arzu ettiğim neticeyi v işti. . Açılan ateş karşısında denizaltı ge- misi alamanayı bütün hamulesile bize bırakmış, Erdekli Kosti ile ar- kadaşlarını alarak dalıp kaçmıştı. P u vaka, yapı'an hainliği ol- duğu sibi meydana çıkâr - mreti. Vine Marmara sahillerinde: k! kasaba ve köylerde tiz elden bir temizlik yapılması lüzumunu da göstermisti, Hemen işe başlamak üzere Erdeğe gitmiştim, Fakat da- ha ehemmiyetli bir vazifeye tayin edildiğim hakkında aldığım bir tel graf beni bu işi yüzüstü bırakmak, İstanbula dönmek mecburiyetinde bırakmıştı. biz bahtsız kardeşlerinizi de ha- tırlamağı sakın unutmayınız. Bu hatip daha çok şeyler söylü- yordu. Fakat bütün bu söylenilen parlak, heyecanlı sözler benim ku lağrma girmiyordu. Turan yolcu- luğu yalnız beni değil. bütün yol- euları derin derin düşündürüyur_— du. İstasyonu dolduran halkın, ya- şa! Varolunuz! Yasasın Turan'!.. feryatları arasında kalkan trenimi— zin ağlar gibi kopardığı çığlık, u- ğurlayıc,ların sevinçlerini, uğurla- nanların da elemlerini arttırmış- t1 Bu âkıbeti belirsiz yolun biz yol- Sarsıla sarsıla biribirimize - bakı- li ol Açk yemek esna- sında, yemekten sonra mideye a- basar, ağıza acılık gelir, mi- de burkuluyormuş gibi olur. Böy- le ağrı çok defa sinirlilerde olur. Fakat ağır hir mide hastalığı da zamanında karışık Aağrı verebile- ceğinden gene muayene ettirmek- te ihmal etmemelidir. Kimisinde mide ağrısı yemeğe oturunca baslar. O vakit midede bir iltihan olduğuna delâlet eder. azılarında, az cok yemek yedik- ten sonra mide şiser gibi olur, ge- rilmiye baslar, boğazda bir yanık- hk hissedilir. Bulantı, yüze kır- mızılık, baş ağrısı, baş dönmesi de geldiği vardır. Bazılarında da ye- mek bittikten sonra, yahut yarım saat içinde ağrı gelir. Yemeğin lı_ışuı:lı olsun, yahut yemoğln or- ea gz ,"",.V' K ğ HL veya y ğ A söke 5 MİDE AĞRISININ VAKTİ Mide krnımızdaki uzuvların en gevezesidir. Medeni hayatta onun ağrıları pek te merak etmedon hekime muayene ettirirsiniz. Bu türlü mide ağrılarının en çoğu ha- zımsızlıktandır. Midede iltihap bulunsa bile ağır bir hastalık sa- yılmaz. Mide ülserinin böyle ça- buk ağrı vermesi nadirdir. Yaşlı a- damlarda olursa erken gelen mi- de ağrısının mânası başka türlü olür, * Can sıkacak mide ağrıları ye- meklerden çok sonra gelenlerdir: Akşam saat beşe doğru, gece yarı- sına doğru... Bazılarında sabahle- yin de gelir, İnsan bu ağrıyı açlık- tan geliyor zannederek hemen bir parça yemek yer ve midesi rahut- lar. Halbuki bu rahatlık muvak- kattir. yemekten üç, nihayet beş saat sonra ağrı gene başlar ve her gün ayni saatte tekrar gelir. Son- ra bir gün birdenbire kesilir, haf- talarca, bazılarında aylarca gel- mez de daha sonra tekrar başlar. Yemekten çok sonra, geç gelen mide ağrısından sakınmalıdır. Vö- kıâ midede bir hazımsızlık, ehem- miyetli olmiyan bir iltihaptan da böyle yemekten çok sonra ağrı ge- lir, Fakat mide ağrısının bu türlü- sünü yapan en ziyade mide ülseri- dir. Hele gece uykudan uyandırır, ağrı ile birlikte bulantı da olursa.. Bu türlü mide ağrısının şekline de dikkat etmek JTâzımdır: Mide bükülüyormuş gibi olur. Bazrları çekiliyor, yahut mide yanıyor, der ler. Ağrımnın mideden arkava doğ- ru yayıldığı da çoktur Bir çey- rekten hir saate kadar sürer, Bavanlarda, hele birdenbire çok zayıflıyanlarda — böbrek aşağıyu doğru kaydığı vakit midede ağrı- lar olur. Onun müuayyen - vakti yoktur, en ziyade ayakta çok dur- duğu vakit, yol yürüdüğü — vakit gelir ve karın korsası takınca mi- HIKAYE : de ağrısı da birkaç gün içinde kay- bolur. BA ehri aşacak olan o koca köp- N rü inşa ediliyordu. Köprüye ait demir aksam, nehrin iki tara- fındaki sağlı sollu, kulelerden a- şağıya, ve birinden ötekine uza- nan tellerle çekilecek yerli yerle- rine taşınacak, ve biribirlerine vidalanarak perçinlenecekti. Tel- leri çekecek olan işçi ekipi, başın- da usta Don vardı. Tellerin geri- leceği yer o kadar yüksekti ki, yer yüzüyle münasebeti kesilmiş olduğu iddia edileydi, hemen he- - men doğru olacaktı. İşçiler, dapadar, kalasların ü- zerinden yürüyorlardı. — Zavallı Don'un birkaç gün evvel ayağı kaymış; — ve bir potrele takıla kalmıştı. Kırmızı saçlı Tug müs- tesna, onu öteki arkadaşları kur- tarmışlardı. Yüksekte işliyen bir adamın bir kere cesareti kırıldı mr idi, artık dört beş metre irti- fada bile mutlaka başının döne- ceğini bilen arkadaşları, onun kuvvei maneviyesini yerine ge- tirmek için ellerinden geleni e- sirgemiyorlardı. Ne var ki onu kollamakta, ona cesaret vermek- te olduklarını kendisine çaktırmı- ya gelmezdi. Çünkü büsbütün korkutulmuş olurdu. Don işte o gün kendisine hâkim olmiya, lâkayıt lâkayıt bir kuleden ötekine yürümeğe — çabalıyordu. Fakat doğrusunu söylemek 1â- zımsa alnını boncuk boncuk soğuk terler kaplıyordu. Bütün gövdesi- pin derisi nemli idi. Korku ne kor- kunç şeydi. Ne var ki arkasından yürümekte olan Otto'nun adımla- rı, kalasların üzerine 'tırak tırrak öttükçe, ona, (korkma! emindir. Korkma sağlamdır, korkma düş- mezsin) dermişçesine bir emniyet duygusu veriyorlardı. Otto attığı Aadımları bile bile yavaş yavaş atıyor, önünde yürü- yen İnsanın gönlüne adımlarının sesiyle yardım ediyordu. Don'un e bir elektrik cereyanı ge- çermiş gibi, tatlı tatir itimat dal- gaları eriştiriyordu. İşler hep yo- lundaydı. Teller çarçabuk gerili- yordu. İşçilerin ayakları altındaki boş gök parçası, baş üstlerindeki gök boşluğundan daha az değildi. Kırmm saçlı Tug bu işten hiç memnun değildi. Don kor- kup ta işten el çekince, baş usta olmasını aklına kurmuştu, hem de lâkayıttı da, göğsü geniş, kolları uzun, ayakları hele kedi ve may- mun ayaklarına taş çıkarırdı. Tug, Otto'nun Don'a emniyet ilka etmiye uğraştığını görünce sırıttı. O da Don'u inadma kor- kutmak istiyordu. Don'un gözleri- nin üzerinde olduğunu görünce yalancıktan sanki ayağı kaymış ta düşmek üzereyken kendini topla- mış gibi yapardı. Otto'nun bu o- yununu seyreden Don'un, her se- ferinde sanki buz gibi bir katı dü- ğüm olarak burkulur, burnunn ucundan şakaklarından soğuk ter- ler boşanırdı. Tug dayanamadı. Eliyle zindan gibi kararmakta olan köşesini gösterdi. göğün bir “Kasırga geli- yor Don! Aşağıdaki ameleye git- sen de paydos etmelerini söyle- sen.,, diye bağırdı. Don'un korku- dan midesi karıncalanır, kamaşır gibi oldu. Tâ aşağıya kadar yürü- mek ha?. Onu düşünmek bile ba- şını firil firil döndürüyordu. “Ha- yır daha erken!,, diye cevap verdi. Tug Don'a “erken âmma bu yaz kasırgalarınm ne olduğunu sen de pek iyi bilirsin. Hatırlıyor- sün ya, geçen sene Hank Cono- ver'i iskelenin üzerinden bir ku- ru yaprak gibi uçurmuştu da, aşa- ğıda herifin bir kıymığını bile bul- mamıştık.,, dedi. Öteki cevap vermedi, fakat göz- leri karartyordu. Don içinden hele bugün çok körkuyorum, dedi. Fakat öte ta- rafta kara karmcalar gibi küçü- cük seçilebilen ameleyi orada bı- rakmıya gelmezdi. Korkudan çat- lasam da patlasam da gidip işi durduracağım dedi. Yürümeğe ko- yuldu. Yürürken bastığı yere bak- $ DÖNMESİ Barden Chase .... 00000000 Kendini ademe gidiyor mıyordu. liyı sanıyordu. Gözlerini karşıdaki in- sanlara dikmişti. Onları tehlike- den kurtaracağını düşünerek. On- ları tehlikeden kurtarmak ümidiy- le yürüyebiliyor, ve ayağının al- tındaki o bomboş uçurumdan ak lmı koparıp ayırabiliyordu. u esnadaysa Tug o ayak kaydırmak, sendelemek, a- yakta dururken hoplayıp, kalas- larm üstüne kıçüstü gelmek ve bacaklarını boşluğa sallamak gibi hokkabazlıkları bir bir ardınca oy- nuyor, Don'un işçilere bakan göz- lerini kendi üstüne çekmiye çaba: lıyordu. Kasırganın ilk sağanakları, tel- lere' çığlıklar öttürdü. İskele san- ki tahta değilmiş te bir ince kır- napmış gibi tiril tiril titriyor, ve sarsılıp sallanıyordu. Derken #fen- .dim, ufki cam levhaları gibi su parçaları aktı. Rüzgârm kamçısı insanm kulaklarını biber gibi ya- kıyordu. Müthiş bir tarrakayla bii şimşek çaktı. Tam bu sırada Tug acı acı hay- kırdı. Avuçları islak ve tutamak vermez dümdüz potrel satıhlarımı çıldırasıya pençeliyordu. Nihayet potrelin kenarındaki kertiği kav- rıyabildi. Fakat bütün gövdesi boşlukta çabalryordu. Don gördü. Kendinde korku- dan eser kalmadı. Sapasağlam ve geniş caddelerde o dar potrel ü- zerinde koştuğu kadar emniyetle koşamazdı. Her yer artık zifiri karanlık ke- silmişti. Şimşek yıldıradı. O mavi ışıkta Don ayak ucunda kireç ke, silmiş bir yüz, ve yapışış hırsiyle çelik tel kesilmiş ap ak parmak- lar gördü. Tug'un kollarından tut- tu. Ona “saliver ellerini!,, diye bağırdı. Fakat ötekinin ödü kop- muştu. Gözleri başından fırlamış- tı. Sesi gırtlağından bir gargara şeklinde çıkıyordu. Don ne yapacağını biliyordu. Tug'u kurtarmak için to- puklarile Tug'un — parmaklarını çiğnemek lâzımdı. Yaptı. Öteki- nin parmakları kanadı. Amma gevşedi. Don kavradığı göydeyi yavaş yavaş yukarı çekti. Tug gözlerini uçuruma çeken o kuvvete karşı, gövdesini sıcak sı- cak saran Don'un o insan harare- tinden cesaret alarak, bakışlarını efforla soluya soluya, uçsuz bucak sız boşluklardan yırtabildi. Başını Don'un göğsüne dayadı, ve bir ço- cuk gibi hıçkıra hıçkıra ağladı. ASKERLİK İŞLERİ AM AAA A AAA Yoklamalar Kadiköy Yerli Askerlik Şubesinden: Kadıköy Askerlik Şubesine mensup yerli 335 doğumlu Erlerin devam eden jlk yoklamaları 15 Mart 939 da bitecektir. Bu erlerin Nüfus cüzdanı ve dört vesika fo- toğrafile birlikte şubeye gelerek yokla- malarını yaptırmaları ve yoklamasını vaktinde yaptırmıyanların ceza görecek- keri, î ; Kiğ . ab

Bu sayıdan diğer sayfalar: