22 Ocak 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—— Gurbet Sız Halep çıbanından kor- sul, B !(UyO’SUnuZ. Halep, Mu- bul':i &Edat çıbanlarından.. — Hal- dığ onlar benim gördüğüm, çikar- IB'YTI Hadramut çıbanının yanın- dğ bir Sivilce, bir ben, bir süs, bel- Kda Seksapeli arttıran bir dam- î SOğu defa bir şirinlik muskas- Hiçten ve Meselâ b Sitti Afife ya hoş bir şeydir. akınız şu dans eden nimini nin sol yanağındaki mi- K kl' Sicacık, sedef parıltılı çap- Irişıklığa.. Derinin öpmiye, Okşamıya, hattâ koklamıya davet eden. bir cilvesi değil mi? Kadının Ceylân gözlerine dalıp kaldığımız şıbş. Pürüzsüz yanağının parşömeni îştşndeki bu cazibeli aşk yolu kro- 'sİne bakıp aklımızdan iç bah- çelerdeki kuytu, karanfilli manzara ârı düşünmüyor muyuz? | Halep çıbanının böylesi, öyle bir Büzelin yüzünde seher vakti gökün deki çoban yıldızı kadar yıkanmış, faze,kokulu bir ışıkla parlamıyor,bü ün vücude bir körpelik, cinsi ca- zibe ve cinsi rayiha serpmiyor mu? Her ne ise, eski bir asker bu ka- dar şiir yapabilir. Size daha iyisi, hikâyemi anlatayım. ize dost iki Arap emiri a- rasındaki gazvelere bir ni- hayet vermek, dostluk kurmak için Yemen vali ve -kumandanı İzzet Paşa, beni uzak çöle, tâ Hadramut hududuna göndermişti. At ve he- Cin sırtında on iki gün yol aldık- tan sonra bir masal memleketine vardım. Koca kumsalların ortasına, san- ki yer azmış, arsa pahalıymış gibi onar katlı alçı evler kurmuşlar. Bir nevi bembeyaz, fağfur apart - manlar... Balkonları, terasaları, cunbaları ile sipsivri, göz kamaş- tırıcı baş döndürücü iğreti sine- ma kuleleri! Çanak, çömlek cinsin— den çatlamıya, kirilip parçalanmı- ya istidatlı o kadar gevrek şeyler ki, insana bir top patlasa, hepsi bir den “hâk ile yeksan,, olacaklar te- sirini yapıyor. Merdivenlerinden ç- karken ayaklarımı pek basmaktan * korkuyorum. Yağmur, bu memlekete üç, dört senede bir yağıyormuş.. Yağmıyor İ muş, bir sel halinde iniyor. Sah- rınçları, havuzları, barajları dol- duruyor, birden kesiliyormuş. Tâ yeni yağmura kadar kullanılan, i- çilen ve hurmalıklara akıtılan bu sudur. Çürümüş, sineklenmiş, kurtlan- mış, kokmuş bir su.. Bir su lâşesi! mirin yeziri, abanozdan ke- mikleri ve köseleden derisi olan bir eski Habeş kölesi, süte düş müş hamam böceği gibi tiksindiri- ci, iri, kara gözlerini, mavimtırak akları içinde çırpındırarak tenbih etti: — Ya Hazretil Kaid, cibinliğini- zi uyurken açık birakmayınız, bir sinek vardır, sokarsa habis bir çe ban yapar, tedavisi zordur. Arap, “habis,, kelimesini her ne için kullanırsa ondan çekinmelidir. Ben de çekindim, cibinliğimi her ıamıan sıkı sıkı örttüm. Kenarları- ı;; şılltEnîn arasına elimle soktum. asıl — ört; korkmıyayr:îıy’emâ TAELN o! ? rşida, pazarda yüzleri yarıdan yarıya kemirilip, oyulmuş iğrenç adamlar, : lip “firengiden mi?, diyî ;î;îe— ğüm vakit: : — Hayır, diyorlardı. habis çı- bandan.. Bu habis çıban, nerede çıkarsa, etrafını bir selin açtığı oyuk gibi deşiyor, goz veya burun, ne bulur- sa alıp götürüyordu, Bir gün şakağımda tatlı bir ka- şınti düydüm; aynama baktım: Ha fif bir kızarıklık, ortasında ba ” bir siyilce... c Hemen verire kostum Rasımı sal ladı baslerımi ovnattı. sonra slle- tini bir'birine vurdu. Gelen köle sine bir emir verdi: İçeriye bir koca karı soktular. Değil hakikatte, kâbus geciı-ir'_ ken bile karşılaşmanızı tavsiye e. demiyeceğim bir cadı... Altında küpü, elinde süpürgesi eksikti, Hikâyeleri ÇIBAN Y İT İ C A AD SAZ ŞS Z M LLDDU, v X— S Kaşınan yeri bir de o gözden ge- çirdi ve hükmünü verdi: — Tâ kendisi! şte size, şimdi, dünyanın en acayip bir çıbanından ve tedavisinden bahsedeceğim: İlk iş hurmalıklar altına rahat bir dö- şek sermek oldu. Beni içine yatır- dılar ve hizmetime -üç-Sudanlı kö- - Emir demişti ki: — * UB — Sana'ya dönmeniz için iki'h: tayı yolda geçirmeniz lâzım gelir, tedavi vaktini geçirmiş olursunuz. Hem orada bunu bilen yoktur. Biz, Allahın iznile sizi iyi etmiye çalı- şacağız. Cadı, her seher vakti başımın u- cuna dikiliyor, çıbanı muayene e- diyor, “daha olmamış!,, diyerek dönüp gidiyordu. Nihayet bir sabah kıvamını bul- duğunu söyledi ve bir iğne ile si- vilcenin başını yerinden, büsbütün ikoparmadan, usulcacık oynattı. Son ra koynundan bir yumak çıkardı, ucunu o sivilcenin, yaraya henüz takilı olan başına ilmikledi. Yumağı sağdı, sağdı, öteki u- cunu da hurma ağacının alt dalla- rından birine bağladı. Hissettim ki yumağın daldaki u- cile çıbanımın içinde göremediğim bir katı yumak biribirine eklen - miştir. Tenbih şu idi: On gün kımılda - madan yatmak ve bu ipliği kopar- mamâk! Hayatım bir ipliğe bağlıydı. Şayet © koparsa çıbanıı_'ı özü İ- g kalır ve — benim de çikee tladığım bede- yüzüm, çarşıda ras A - vilerinki gibi gelir, deşilir, yara çe ne kemiklerimi meydana çıkarır, *« gözümü de alıp götürür bıroîîızğ içindir ki kımıldanmadan, CA n kımıldanırım diye uyumadan yatı- yordum. Gözlerim çıbanımla hur - ma dalı arasında hafif hafif salla- nan incecik tirede, kalıp gibi yatı- yordum. Ve o tire her gün birazcık daha gevşeyor, yaramdan eklenen parça ile uzuyor. Bir örümcek ağı teli gi- bi iki baştan tutturulmuş, bosluk- ta gidip gidip geliyordu. gündüzleri çöl güneşinin kalayladığı kamaştırıcı göğe göz- lerimi kapıyor, geceleri açarak ka- laylı göğün islenmiş manzarasında dinlendiriyordum. Şüphesiz ki çıbanımın kozası her gün biraz daha sağılıyor, boşanıyor, ufalıyor, tükeniyordu. — Ya koparsa? « Diyordum. Köleler, korku için- de, bir ağızdan haykırışıyorlardı. — Allah saklasın! Sıkıca bir rüzgâr, bir yağmur, maazallah bir kum fırtınası, ya- hut, kölelerin dikkatsizliğine uğ- rıyarak içimin geçtiği bir sırada sersemlikle kımıldanıvermem çöl sıcağında pişerek yavaş yavaş ib- rişimlenen bu cerahat tiresini kapa rabilirdi. O zaman? Aklıma hemen tabancam geli yordu, tam çıbanımın olduğu ye- re namlusunun dayanacağı toplu, eski sistem, dum dum kurşunlu tabancam.. Onuncu günü emir geldi, vezir geldi, eşraf ve ahali geldi, hurma ormanı panayır yeri gibi insanla doldu. Cadı da gelmişti. İğnesini çıbanıma soktu, hiç ağ rı duymuyordum, içinden haşlan- mış balık gözüne benzettiğim ufa- cık, toparlacık, bembeyaz bir sert boncuk çıkardı, etrafa gösterdi- — Özü alındı! Diye başımdakiler sevindiler. Se vinç ahaliye de geçti. Dabrukalar çalındı, kalkan kılıç oynandı, Al- laha, padişaha, emire düalar edildi. Ben, ucu daldan çözülüp elime verilen tireye bakıyordum: Kadı - nin yumağındaki iplikle çıbanım- dan başanan arasında hiç fark yok tu. Avucumda incecik, sağlam, yarı şeffaf, sarıya bakan bir ba- liık ağı oltası tutuyordum..,, B inbaşı şakağında eski bir va nığa benziyen küçük kırt- şıklığı gösterdikten sonra, hasret sezilen bir sesle: — İmparatorluk zabiti neler çe- ( 9 3 dan yapılmış 1939 rakkamların aClıamberl!lillv dört karikatür! _*?0“”' Ritler, Mussolini: ker, fakat neler görürdü! Dedi, elini kadehine götürdü. FACİANIN “Deli Yorgi,, nin ağır yaralı mürettebatından biri hastahaneye götürülüyor. ———0 RESİMLERİ v U

Bu sayıdan diğer sayfalar: