22 Ocak 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

22 Ocak 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

LÜ ça ——— —— 22-1-939 Gündelik Gazet* ——— . TAN'ın hedefir Üi yda de, — fikirde, M inimi temiz, — dü! tesi elmak, "x—:: olmıya I" Lİ ABONE BEDE unebi Türkiye — 00 Kr. 1400 Kr, 1 Sen€ ğoı " 50 . € Âf 800 » 400 , 3 ÂY 300 » B0 — M Ay adına dahil Milletlerarası P“% için abone olmıyan — mı M 30, 16. 9, bedeli müddet pedeli pesindir: 3,5 liradır. 5 kuruştur. Adres değl!“’:mp“r 10 — kurüş- Cevap için M yazımdır. — mararar eee GÜNÜN MESELELERİ W' Halkı Terbiye p erikanın muhtelif şe - ü:irî;;nde on beş sene kınlıîı- va karşt korunmak işinde ı,:ılışmış bir dostum peni ziyarete geldi. — Burada halkı terbiye husus:n- bir ihmal görüyorum, di - :: ;,î:a:ışlıdı. Belediye reisiniz şeh rin temizliğine birinci derecede e - hemmiyet verdiğini söyledi. Tanzi - fat işlerini organize etmeğe teşeb - büs etti. Fakat bu kâfi değildir. Be - 1 e yaptığını yapar, halk ona yar- dıîıy etmez, şehir halkı bu — temizlik i İ h bi l an- ı!::d:h dereceye kadar muvaffak ola- bilir. Avrupa ve Amerikada halk so- kaklara tükürmez, dükkânının girli sularmı sokağa dökmez, elindeki kâğı dı sokağa atmaz, çöp tenekesini so - kakta brrakmaz. Parkları bozmaz, çiçekleri koparmaz. “Fakat Avrupa ve Amerika halkı bu hale gelebilmek için uzun bir ter- biye devri geçirmiştir. Bilhassa A - merikada halkı terbiye işine ne ka- dar, ehemmiyet verildiğini bilirsi - niz. Burada da halkı tenvir ve terbi- ye edecek teşkilâta ihtiyaç vardır, — Meselâa, İodim: eĞ Ka — Meselâ, mekteplerde, S Ça Terinde, sinemalarda halka temizlik etrafında kısa konferanslar verilebi- lir, Filimler gösterilebilir. Evlere kü. çük broşürler tevzi edilebilir. Mey - danlara oparlör konarak halka müte madi t yapılabilir. Her türlü propaganda ve tenvir vası tularına müracaat edilerek halk ikaz ve tenvir edilebilir. Gazete ve mec- mualarda yazılar yazılır. — Vecizeler neşredilir, Sokaklara afişler asılabi- Nr. Bütün bunlar para işi değil - dir, Sadece organizasyon meselesi - *h kabul TAN Profesör Salih Murat, aşağıdaki yazısında ilmi ıstılahları ele alıyor. Üstat, bunların Garpte de arasıra değiştiğini, fakat ıstılahların top- tan değişmesinde mahzurlar bulunduğunu, böyle mühim bir işte inkı- lâp müddetinin biraz uzun olması icap ettiğini an bu mevzua ait ikinci yazısını da yarın bu sütunlarda okuyacaksınız. Müsl;et nllin;lerde ISTILAHLAR H er ilmin kendine göre bir dili var. İlim dili ile günlük işlerimizde kul - landığımız âdi dil arasında ki başlıca fark ilim dilinin bir çok ıstılaharla dolu ol - masındadır. Meselâ fizik'in ıstılahları beş altı bini bu - lur. Her ilim yer alan mef- hum, hâdise ve tariflerle do ludur. Bunlara birer ad koy, mak lâzım, değil mi? Yeni bir mefhum, veya hâdise veya bir cihaz meydana gel dikce bir takım isimler doğar. En- düstri ve teknik ilmindeki ıstılah- lar ise büsbütün korkunç bir rak - kama baliğ oluyor; İki yüz elli bi- ni bulduğu söyleniyor. Bu mefhum lar muhtelif dillerde muhtelif ke- limeler veya ıstılahlarla ifade edil diği gibi bazı mefhumlar - bilhas sa teknik sahasma giren bazı ci - hazlar ve aletler - hemen birbiri - nin ayni adla anılır. Meselâ gramo fon, telefon, pik- up, radyo.. gibi Gırpte olduğu gibi bizde de ilim evvelâ medreselere in- tikal ediyordu. Bunlar da vâlidi olan Fisagors mektebinin prensibi ne sadık kalmışlardı. Medreseler - de halktan gizli dil kullanmak zas Türeti vardı Garp medreselerinde lâtince ve şark Hif milletlerin ilim adamları ara - sında âdeta birer esperanto gibi kullanılırdı. Bu diller bile esrarı saklamağa kâfi gelmediğinden garp te anagram dedikleri şifreler kul - lanılırdı, Garpte 17 inci asır gibi yakın zamanlarda yayık ilmi keşifler i- lim adamları arasında böyl şifreler le birbirlerine anlatılıp halktan sak li tutuluyordu. Tabr makinesinin icadından son ra okuma ve yazma halk arasında t etmiş halk yeni keşifleri dir. Ne t, ne lar, ne de Halkevleri bu hususta yardımla - rini esirg B Üset “Ayni şekilde halkın kazalara karşt korunma tedbirleri almak hu- susunda da tenvire ve terbiyeye ihti yacı vardır. Hergün tramvay ve oto- taobil kazalarına bir kaç kurban ve- riyorsunuz. Bu kazalardan yüzde 50 derecesinde şoförler ve vatmanlar mesulse, yarı mesuliyet de hiç şüp * he yok ki halka aittir. Yine ayni ne- şir ve propaganda vasıtaları ile hal- ka kazalara karşı korunma tedbirleri telkin edilebilir. “Siz Türkiyede daima yukardan emir vermekle iş Bgörmeğe alışmışsı - nız. Amerikada her işte halktan baş- Janır, ve halk beraber alışır. Sizde emirlerin bir kaç günlük hayatı el - masının sebebi budur. Yapacağınız işlerde halkı beraberinize almız. Me- suliyetinize onu da teşrik ediniz. Ba- kın o vakit ne çabuk muvaffak olur- sun uZ. “Halk sayıldığını görürse, şehrin temizliği, işinde kendisine de bir va- zife düştüğünü görür, bunun mesuli- yetini duyarsa, artık ona emir ver - meğe lüzum yoktur. O, şehri - temiz tutmak bususunda hükümetin ve be- lediyenin fahri ylfd’mm! olur. Te . mizliğe riayet etmiyenleri kendisi ce Yeni belediye reisimizin şehrin te mizliği hususunda mekteplerde — ve Malkevlerinde konferanslar verdir - meğe zaten t.g,ebhül f“iiflll biliyo » ruz. Bu arkadaşın fikirleri de — bize bek yumuşak göründü. Tatbikatta bu fikirlerden istifade etmek faydalı 9- lur zannederiz yavaş yavaş öğrenmeğe başlamış - tır, Bir taraftan üniversitelerin in kişafı ve diğer taraftan neşriyatın artması yüzünden ilim etrafa sü - ratle yayılmağa başlamıştır. Yap- - €tmişiz, bu tabirde ısrar latıyor. Muharririn $ ! Profesör Salih Murat ye tercüme cdenler ve hâlâ böyle : kullananlar yvardır. Halbuki bu Mmefhumun anla, zamanla hiç mü- nasebeti yok. Yine Nevton hare - kette olan bir cismin haiz olduğu enerjiye canlı kuvvet manasına ge len Force viyre demiştir ki hiz de bunu zinde kuvvet diye tercüme edenler Biz de buna mukabil (hareki enerji) diyoruz. Yine ingilizceden bir misal ala yım. Bir cismin halini değiş tirmek için eldığı hararete eskiden Latent Heat derlerdi, bizde buna mukabil (harareti hafiye) der - derdik. Eski kalori nazariyesine uy gun düşen bü ismin yanlış olduğu dik. Eski kalori nazariyesine uy - anlaşılmış. Şimdi buna temeyyü hur harareti manasına gelen 1stı- lahlar kullanılıyor, Çünkü cisim - de gizli hararet olmadığı anlaşıldı. Bunları söylemekten maksa - dım garpte de ıstılahların arasıra değiştiğini ifade etmektir. Fakat İngiliz dilindeki bu değişiklik o ka dar büyük mıkyasta olmuyor. Al- manca gibi bazı dillerde daha bü- yük mıkyasta değişiklik görüyoruz. Almanlar lâtin ve grek aslından olan Kkelimelerin — yerlerine al - manca kelimeleri ikame ediyorlar, İlmin bu kadar yayıldığı bir devir de ilmi halka anlatmak için böyle değişiklik az çok zâruri ise de ye- bilmem ki ne kadar faydalıdır. Bir vakitler bizde bir arapça modas! vardı. Bunun bir se- bebi de arap dilinin gramerinin uy gun düşmesiydi. Hakikaten Nasa- ra, yansuru. herşeyi kolay halledi yor ve birbirine yakın ıstılahlar bu suretle kolay ifade ediliyordu. Fa- kat bu grameri biz araplardan da- ha ileri giderek tatbik ediyorduk. Meselâ bizim müvellidülhumu za dediğimiz gaza araplar oksijen diyorlar ve bizim (tahammuz) de - diğimiz file onlar oksijenden teek- süd diyorlardı. Biz ısıtılahımızı arapça koyarken araplar garp di - lindeki kelimeyi parçalayarak Na- sara yansuruya uyduruyorlardı. tmel miş olduğu klâsik tecrübelerle A - risto faraziyesini yıkıp tecrübi il - min esasını kuran Galile bir ese - rini iâtince yerine italyanca neşret mekle mühim inkılâp — yapmıştır. Bu eserinin mukaddimesinde Galile (eserimi lâtince neşretmektense i- lim adamlarınca kaba telâkki edi- len, fakat ana dilim olan italyan dilinde neşrediyorum) mealinde ya zı yazmıştır. u böyle olmakla beraber Ga- lileden yarım asır sonra çı kan Nevton, Huygens ve Hooke gi bi büyük âlimlerin eserleri ya lâ - tince veya sifreli çıkmıştır. Meselâ fizikte Huk kanunu diye öğrettiği miz kanun İngiliz âlimi Hooke tarafımdan Ceili Nosssttuu anagra- mile neşredilmiştir ki bunun hal- li Cit tension sic vis'dir. Bunun türkçesi (uzama kuvvetile mütena sip) tir Medrese veya ilim dili lâtince veya arapça olduğuna gö - re ıstılahlar da bu dillerde konmuş tur. Meselâ, Nevton hareket kanun larını ortaya koyduğu zaman ha - reket mıktarı dediğimiz ve kitle i- le sürat hasılı darbiyle ifade edilen mefhuma lâtinceden Moneutum a- dını vermişti. Kuvvet ile kolu ha - sılr darbına yine lâtinceden Mo - ment kelimesi alınmıştır. Bizde bu mefhuma (vezniyet) denilir. Bulun duğu gibi moment'i fransızca keli- me addedip mukabili olan (an) di- Amerika Cümhurreisi Ruzvelt Avrupanın falına bakıyor: — Yeni senenin ilk aylarında hısa bıyıklı bir adam yolunuz üze- rine çıkacaktır... Hattâ şimdi bile öyle yapıyor - lar. Meselâ telefonu alıp (telefo » nen, telfene, yetelfenüen) (Belseve, yebelsevü, belseviken) gibi. Miha- niğin demirbaş mefhumlarından biri olan sektora biz (şua) der.k.eıı araplar sekter diyorlardı. Bıfım şarkı dediğimize onlar monoloğ di yorlar ve... e Bir zamanlar işler böyle gitti. Biz de mektepte okurken (Hero Na birleri bellemeğe mecburduk. Bu ceryan o kadar kuvvetliydi ki ifa- desi billür gibi berrak olan Salih Zeki gibi zamanın üstadi bile bun dan kurtulamamıştı. Bu ceryan yal nız ilimde değil, halk dilinde bile vardı; meselâ Direkler arasında Şevkinin tiyatrosunun ismi (Eğlen cehanei Osmani kumpanyası) idi! Sonrnd'm rakkas topu muka - Cümhuriyetten Önce ve Sonrüa Kültürümüz Cümhuriyetten önce; Elif üstün, e e e! e !, pe üstün, p e e .. Cümhuriyetten önce; hattâ meşru: fürei, (Sakkı gışa), tahulhül, tekâ- tiyetin ilk yıllarında bile tahsil usu- süf gibi bir alay karışık ve zor ta- İj huydu. Bu kadar da değil; bunlar hep bir ağızdan makamla söylenirdi! 4 Bu usulü rimi neydi? ü Bunu söylemeğe lüzum bile gör - müyorum. pepe Ş Ze Mahnint Esat BOZKURT. B be üstün, bt ünden ve- çokluk görü Usul, verimini kendisi söylüyor: Bebe, pepe ! ! .. ş Hem bebe! Hem de tam anlamiyle, * Biiuin çalışmalara, didinmelere bil tarafa gitmeğe başlad Bu gidiş evvelâ bati idi. Netekim ben, dil meselesi bu kadar canlı şekil almadan evvel, tekâsüf yeri- ne sıklaşma, tahalhül yerine sey- rekleşme gibi bir takım türkçe 1s- tılahlar koymağa çalışıyordum. Fa kat son zamanlarda rakkas topu - nun sürati pek arttı. Bazan öyle 1s- tılahlar çıkıyor ki bizim — gibi az çok Jliberal olan kafalar bile bunları — hezmedemiyor. Istı - lahların böyle toptan değişmesin - de bazan modanın hâkim olduğu - nu evvelce arzetmiştim. Bizde ve di ğer dillerde bunun nümufelerini görüyoruz. Halbuki bugün ilmin, bilhassa yeni manasiyle müsbet i - limilerin kökleşmesine çalıştığımız şu sıralarda bu kadar fazla ileri gi- diş yani tekâmül yerine inkılâp, bi raz zararlı olsa gerektir. Bence bu iş bir tekâmül vetiresidir, Siyasi iş leri bilmem amma ilim işlerinde tekâmül esastır. Bir ilim adamı ba kımından tekâmül ile inkılâp ara- sındaki başlıca fark zaman farkı - dır. İlimde biz inkılâbı zor görü - El yoruz. Tabiatta bile inkılâp dediği- miz hâdiseler bir müddet — sürer. inkılâpları dediğimiz inkılâplar bi le yirmi gün kadar sürüyor. Cemi- yetler arasında mütemadi ceryan reyana, rakkas topunun hareketi- he benzer hamleler görüyoruz. Bu na inkılâp deniyorsa pek iyi, öyle olsun. Yalnız ıstılah meselesi gibi pek mühim bir işte bu inkılâp müd detinin biraz uzun olmasını temen ni edelim. Şu muhakkaktır ki ıstı- lahlarımızı tesbit etmek ve yoluna koymak işini bizim kadar kimse is temez. Şebiyeldayi müneccim ve muvakkit nebilir. Müptelâyi gama sor kim geceler kaç saattir Istılahlardn acele etmek ilmin “#ciddiyetini bozar Şunu bilmeli ki, müsbet ilimlerdeki ıstılahlar a- dedi Maarif Vekâletinin bize gön - derdiği terimler rehberindekiler - den çok ve hem de pek çoktur. Baş langıçta ace'e edersek sonra büyük çıkmaza gireriz. Kırk sene evvelki astronomide gökteki yıldız. adedi 3, 4 bini geçmiyordu. Bunlardan bir çoğunun isimleri vardı. Fakat şim di yıldız adedi 200 milyara çıktı. Artık isim yerine numara konuyor. Uzvi kimyaya giren mürekkep ci - simlerin adedi yarım milyonu geç ti. Bunlar da beynelmilel remizler le ifade ediliyor. Her yeni mefhum yeni bir ıstılah meydana — getiri - yor. Bunların aralarındaki irtibatı kaybedersek sonra çıkmaza girmiş oluruz, Toprak Mahsulleri İdare Meelisi Toplanıyor Toprak mahsulleri ofisi idare meç- Tisi, yarın saat 14 buçukta Ankarada bir toplantı yapacaktır, Ofis müdürü Hamza Osman, müdür Şakir Ankarada bulunmaktadırlar, İdare meclisi azalarından Mahmut Bilgin, İlhami Pulat ve Mecit Mağ- mumü aldıkları davetiye üzerine dün Ankaraya gitmişlerdir. İdare mecli- si, ofisin kurlduğu gündenberi gös- terilen faaliyeti tetkik edecek ve ye- ni sene için yapılacak İşler hakkında büyük ekseriyeti hesabına söy-üyeîıi- lirim ki, yüksek tahsilimi bitirdiğim zaman hâlâ dosdoğru yazamıyordum. nasıyle — anlıyamıyor, anlatamıyor- dum, taplarını karıştırıyordum. saylaları dikkatle okudum. cuklarımdan birinin tarih kitabında şu cümleleri gördüm: bir ekseriyet hesabına rim ki, yüksek tahsilimi sonra da; tefecil ğe, faizciliğe ve bun ların zararlarına dair bir fikir sahibi bundan ileri gidilemiyordu. Ben kendi hesabıma ve milletin - ime verilen kitapları — ilmi mü- o Cümhuriyetten sonra; Geçenlerde, çocuklarımın okul ki- Hem karıştırdım.. Hem de bazi İlk okulun son sınıfında olan ço -« “Köylüyü zarara sokan, türlü fe - alıklara sebep olan âşar vergisi kal- dırıldı. Dikim ve ekim işlerini, hay- van cinslerini iyileştirmek ve köylü- ün tefeciler tarafından soyulmasını önlemek için önlemler alındı, (1),, Burada tekrar ediyorum: Ben kendi hesabıma ve muazzam söyliyebili « bitirdikten değildim. Hem de ekonomiden bir İşte size en canlı misali kış yaz |Kaç sınav geçirdiğim halde!. Bereket versin, babamın çiftçi ol- ması; bana, âşar hakkında kaba tas- lak bir fikir verebilmişti. d Vi ta le dı. yi esaslar tesbit eyliyecektir. ğum şeyler arasında bir de (Şarl - — man) hikâyesi vardı: lar. Münakasa ediyorlar. rumu düşünelim: riyetten sonraki kültürümüzü, hattâ meşrutiyetten önceki kültürümüzden daha aşağı görmek hastalığına tutul- müş zavallılar için yazıyorum. K dan kurtarmak için yazıyorum. A ve öğr A sayda ı Bu adam okuyup yazmayı kırk ya- şından sonra öğrenmiş.. Lâtin harfleri kabul edildikten sonra, farkına vardım ki, bizde bir eğil, binlerce (İmparator Şarlınan) — armış!. Ğ Hocalar asıl bizde imiş., .I Elli yaşındaki aşçıbaşılar, bu yaş- — taki hizmetçi kadınlar okuyup yaz - ı mak öğrendiler. (Ulus) u (Tan) 1 (Son ğ Posta) yı ilh.. hepsini okuyorlar. e. Ve meseleler üzerinde konuşuyor- Bir ı'lex Cümhuriyetten önceki du- — Devlet Şürası azalığına çıkıp ta iki satırı okumak ve yazmaktan âcizleri pekâlâ gördük ve tanıdık!. t e Bu satırcıkları, nedense Cümhu- Onları uğradıkları (kara sevda) Fakat bilmem ki, faydam dokuna- — cak mı? e Bana geliyor ki: Bize lâzım olan şey, alabild'ğine i öğretmen yetiştirmek, alabildiğine — okul açmaktır. Okul kapıları önünde binl n çocuğu bekliyor. Öğretme usullerimiz hiç hir devir- kıyas kabul edecek bir durumda var | değildir. Daha iyisi olmaz mı? Her iyinin daha iyisi vardır. n Fakat bugün bir çok garp memle - ketleri bize imrenecek haldedirler. Usullerimiz bence o kadar güzel, imiz o kadar çalışk r ki, yarınları ferah ferah kavri- yabilirler. Ben şimdiden; Köyde , basık tavanlı odasında, Jocakta yanan odunların ışığında yeni — harflerimizle tarihini anlamıya çalı- şan Türk köylü çocukları arasından çıkacak Cümhurre'slerini görmekie- m. Yarınlar yakındır. Ankara: 19/1/1939 (1) Tarih, Sınıf 5, S, 193 — 196 Fe SŞ "

Bu sayıdan diğer sayfalar: