m —-—— da, Mikirde Niğenimi temiz, heri olman ay almıya Li ABONE B EDE nebi Türkiye 1400 Kr, 1 Sem 150 , GAY 400 ,, 3AT iW . 3 Milletlerarası olmıyan ere bedeli müddet di 3,5 liradır, AR 25 kuruştur. Adres desi 10 kuruş- Cevap içim ME odır. iie put güvesi Terbiye yikanm muhtelif şe - ka va karşı korunmak işinde çalışmış bir dostum beni ziyarete geldi. da halkı terbiye hususun- T “ük bir ihmal görüyorum, di - vi İsra Belediye reisiniz şeh rin temizliğine birinci derecede e - hemmiyet verdiğini söyledi. Tanzi - fat işlerini organize etmeğe teşeb - büş etti. Fakat bu kâfi değildir. Be - lediye yaptığını yapar, halk ona yar- dım etmez, şehir halki bu temizlik i onunla beraber çalışmazsa an- key dereceye kadar muvaffak ola: | bilir. Avrupa ve Amerikada halk s0-| kaklara tükürmez, dükkânının çirli sularmı sokağa dökmez, elindeki kâğı dı sokağa atmaz, çöp tenekesini so - kakta bırakmaz. Parkları bozmaz, giçekleri koparmaz. “Fakat Avrupa ve Amerika halkı bu hale gelebilmek için uzun bir ter- biye devri geçirmiştir. Bilhassa A - merikada halki terbiye işine mg ka-| dar, ehemmiyet verildiğini bilirsi -| niz. Burada da hülkı tenvir ve terbi- ye edecek teşkilâia ihtiyaç vardır, etrafında kısa konferanslar verilebi. Jir. Filimler gösterilebilir. Evlere kü. «ük broşürler tevzi edilebilir. Mey - danlara oparlör konarak halka mite madi surette telkinler © yapılabilir. Ter türlü propaganda ve tenvir vası talarıma müracaat edilerek halk ikaz ve tenvir edilebilir. Gazete ve mec- mualarda yazılar yazılır. o Vecizeler neşredilir, Sokaklara afişler asılabi- Jir. Bütün bumler para işi değil - dir. Sadece organizasyon o möselesi » dir. Ne matbvat, me sinemalar. ne de Halkevleri bu hususta yardımla - rm esirgemezler zannederim. “Ayni şekilde halkın kazalara karşı korunma tedbirleri almak hu- susunda da tenvire ve terbiyeye ihti yacı vardır. Hergün tramvay ve oto- snaobil kazalarına bir kaç kurban ve- riyorsunuz. Bu kazalardan yüzde 50 derecesinde şoförler ve vatmanlar mesulse, yarı mesuliyet de hiç şöp he yok ki halka aittir. Yine ayni ne- şir ve vamtaları ile hal- ka kazalara karşı korunma tedbirleri telkin edilebilir. Pet lâp müddet TAN Profesör Salih Murat, aşağıdaki yazısında ilmi ıstılahları ele alıyor. Üstat, bunların Garpte de arasıra değiştiğini, fakat ıstılahların top- tan değişmesinde mahzurlar bulunduğunu, böyle mühim bir işte inkı- in biraz uzun olması icap ettiğini anlatıyor. Muharririn bu mevzua Git ikinci yazısını da yarın bu sütunlarda okuyacaksınız. Müsbet İml ie ISTILAHLAR &r il kendine göre var. İlim dili ile günlük işlerimizde kul - landığımız âdi dil arasında ki başlıca fark ilim dili; bir çok ıstılaharla dolu ol « masındadır. Meselâ fizik'in ıstılahları beş altı bini bu - lur. Her ilim yer alan mef- hum, hâdise ve tariflerle do ludur. Bunlara birer ad koy mak lâzım, değil mi? Ne bir mefhum, veya hâdise veya bir cihaz meydana gel dikce bir takım isimler doğar. En- düstri ve teknik ilmindeki ıstılah- İar ise büsbütün korkunç bir rak - kama baliğ oluyor; İki yüz elli hi- ni bulduğu söyleniyor. Bu mefhum lar muhtelif dillerde muhtelif ko- limeler veya ıstılahlarla ifade edil diği gibi bazı mefhumlar - bilhas $a teknik sahasına giren bazici - hazlar ve aletler - hemen birbiri - nin ayni adla anılır, Meselâ gramo fon, tel gibi pik- up, radye Gere olduğu gibi bizde de #lim evvelâ medreselere in- tikal ediyordu. Bunlar da vâlidi olan Pisagor: mektebinin prensibi ne sadık kalmışlardı. Medreseler - de halktan g li dil kullanmak zas rTüreti vardı Garp medreselerinde lâtince ve şark selerind bul i diller iuhte - if milletlerin ilim adamları ara - sında âdeta birer esperanto gibi kullanılırdı, Bu diller bile esrart saklamağa kâfi gelmediğinden garp te anagram dedikleri şifreler kul - Janılırdı, Garpte 17 inci asır gibi yakm zamanlarda yayık ilmi keşifler i- lim adamları arasında böy! şifreler le birbirlerine anlatılıp halktan sak N tutuluyordu. 'Tabr makinesinin icadından son Ta okuma ye yazma halk arasında taammüm etmiş halk yeni keşifleri yavaş yavaş öğrenmeğe başlamış - tır, Bir taraftan üniversitelerin in kişafı ve diğer tarsftan heşriyatın artması yüzünden ilim etrafa sü - ratle yayılmağa başlamıştır. Yap- mış olduğu klâsik tecrübelerle A - risto faraziyesini yıkıp tecribi il - min esasını kuran Galile bir ese - Tini sâtince yerine italyanca noşret mekle mühim inkilâp o yapmıştır. Bu eserinin mukaddimesinde Galile leserimi lâtince neşretmektense i- lim adamlarınca kaba telâkki edi- len. fakat ana dilim olan italyan “Siz Türkiyede daima yukardan dilinde neşrediyorum) mealinde ya emir vermekle iş görmeğe alışmışsı » nız, Amerikada her işte halktan bas- Janır, ve halk beraber alışır. Sizde emirlerin bir kaç günlük hayatı ol - masının sebebi budur, Y, işlerde halkı beraberinize almız. Me- suliyetinize onu da teşrik ediniz. Ba- kın o vakit ne çabuk muvaffak olur. sunuz. 2 yazeaştar. u böyle olmakla beraber Ga- Mleden yarım asır sonra çı kan Nevton, Huygens ve Hooke gi bi büyük âlimlerin eserleri ya lâ - #ince veya sitreli çıkmıştır. Meselâ fizikte Huk kanunu diye öğrettiği miz kanan İngiliz âlimi Hooke “Halk sayıldığını görürse, tarafımdan Ceili Nossettuu anagra- temizliği, işinde kendisine de emini mile neşredilmiştir ki bunun hal- sife düştüğünü görür, bunun mesuli- yetini duyarsa, artık ona emir ver - meğe lüzum Ji Cit tenslon sic vis'dir. Bunun türkçesi (uzama kuvvetile mütena yoktur. O, şehri temiz | Sip) tir Medrese veya ilim dili tutmak hususunda hükümetin ye pç.| lâtince veya örapça olduğuna gö - lediyenin fahri yardımcısı olur, Te » te ıstılahlar da bu dillerde konmuş mizliğe riayet etmiyenleri kendisi çe | tur. Meselâ, Nevton hareket kanun zulandırır.» w Yeni belediye reisimizin şehrin te mizliği bu mekteplerde ve be nde konferanslar verdir » eağri teşebbüs ettiğini biliyo - ruz. Bu arkad. larını ortaya koyduğu zaman ha - reket mıktarı dediğimiz ve kitle i- le sürat hasılı darbiyle ifade edilen mefhuma lâtinceden Moneutum a dını vermişti. Kuvvet ile kolu ha « sıl darbına yine lâtinceden Mo - aşın fikirleri de (| bize| ment kelimesi almmıştır. Bizde bu iyeti denilir. Bulun göründü, Tatbikatta bu mefhuma tvezniyet Mazi indi etimek faydalı o.) duğu gibi moment'i fransizca keli- Mur zanneder? me ağdedip mukabili olan (an) di- , stmişiz, bu vabirde israr edenler Yazan: vw ; i Profesör Salih Mura “asan vene ye tercüme «e kullananlar K r ki bu mefhumun anla, zamanla hiç mü- nasebeti yok. Yine Nevton hare - kette olan bir cismin haiz olduğu enerjiye canlı kuvvet manasına ge len Yorce vivre demiştir ki biz de bunu zinde kuvvet diye tercüme Bizde buna mukabil (hareki enerji) diyoruz, ine ingi'izeeden hir misal ala yım. Bir cismin halini değiş tirmek için eldığı hararete eskiden Latent Heat derlerdi, bizde buna mukabil (harareti hafiye) der - derdik. Eski #alori nazariyesine Uy gun düşen bu ismin yanlış olduğu dik. Eski kalori nazariyesine uy - anlaşılmış. Şimdi buna temeyyü hur harareti manasına gelen Wst- lahlar kullanılıyor. Çünkü cisim - de gizli hararet olmadığı anlaşıldı. Bunları söylemekten maksa - dım garpte de ıstılahların arasıra değiştiğini ifade etmektir. Fakat İngiliz dilindeki bu değişiklik o ka ........ ül manca gibi bazı dillerde daha bü- yük mıkyasta değişiklik görüyoruz. Almanlar lâtin ve grek aslından olan Kelimelerin (yerlerine al - manca kelimeleri ikame ediyorlar, İlmin bu kadar yayıldığı bir devir de ilmi halka anlatmak için böyle değişiklik az çok zaruri ise de ye- bilmem ki ne kadar faydalıdır. B" vakitler bizde bir arapça modası vardı. Bunun bir se- bebi de arap dilinin gramerinin uy gun düşmesiydi. Hakikaten Nass- ra, yansuru. herşeyi kolay halledi yor ve birbirine yakın istılahlar bu suretle kolay ifade ediliyordn. Fa- kat bu grameri biz araplardan da- ha ileri giderek tatbik ediyorduk. Meselâ bizim müvelidülhumu za dediğimiz gaza araplar oksijen diyorlar ve bizim (tahammuz) de - diğimiz file enlar oksijenden teek- süd diyorlardı. Biz sıtılahımın arapça koyarken araplar garp di - lindeki kelimeyi parçalayarak Na- sara yansuruya uyduruyorlardı. Amerika Cümhurreisi Ruzvelt Avrupanın falına bakıyor: — Yeni senenin ilk aylarında kısa bıyıklı bir adam yolunuz üze- rine çıkacaktır. Hattâ şimdi bile öyle yapıyor » lar. Meselâ telefonu alıp (telefo » nen, telfene, yetelfenüen) (Belseve, yebelsevü; belsevikeni) gibi. Miha- niğin demirbaş mefhumlarından biri olan sektora biz (şua) derken araplar sekter diyorlardı. Bizim şarkı dediğimize onlar monoloğ di yorlar ve... Bir zamanlar işler böyle gitti. |, Biz de mektepte okurken (Hero Na #ürel, (Sakkı gışa), tahulhül, tekâ- süt gibi bir alay karışık ve zor 18“ |14 buydu. birleri bellemeğe mecburduk. Bu | Bu kadar da değil; bunlar hepbir. ceryan o kadar kuvvetliydi ki ifa- İağızdan makamla söylenirdi! . desi billür gibi berrak olan Salih |” Bu usulün çokluk görümünden v& Zeki gibi zamanın üstadı bile bun İşimi neydi? dan kurtulamamıştı. Bu ceryan Yâl | Bunu söylemeğe İlizum bile gör * pız ilimde değil, halk dilinde bile | müyorum. vardı; meselâ Direkler (arasında Şevkinin tiyatrosunun ismi (Eğlen cehanei Osmani kumpanyası) idil Kp takkas topu muka bil tarafa gitmeğe başladı. Bu gidiş evvelâ bati idi. Netekim ben, dil meselesi bu kadar canı şekil almadan evvel, tekâsüf yeri- ne siklaşma, tahslhül yerine sey- rekleşme gibi bir takım türkçe 15- tılahlar koymağa çalışıyordum. Fa kat son zamanlarda rakkas topu - nun sürati pek arttı, Bazan öyle 1$- tılahlar çıkıyor ki bizim (gibi az çok liberal olan kafalar bile bunları ohezmedemiyor. (o İsti. lahların böyle toptan değişmesin » de bazan modanın hâkim olduğu - nu evvelce arzetmiştim. Bizde ve di ğer dillerde bunun nümufelerini görüyoruz. Halbuki bugün ilmin, bilhassa yeni manasiyle müsbet i - limilerin kökleşmesine çalıştığımız Şu sıralarda bu kadar fazla ileri gi- diş yani tekâmül yerine inkılâp, bi rTaz zararlı olsa gerektir. Bence bu İş bir tekâm'il vetiresidir. Siyas! iş leri bilmem amma İlim işlerinde tekâmül esastır. Bir ilim adamı ba kımından tekâmül ile inkılâp ara- sındaki başlıca fark zaman farkı - dır. İlimde biz inkılâhı zor görü - yoruz. Tabiatta bile inkılâp dediği- miz hâdiseler bir müddet İşte size en canlı misali kiş yaz inkılâpları dediğimiz inkılâplar bi le yirmi gün kadar sürüyor. Ce: yetler arasında mütemadi ceryan sürer, ge kit veya ce Teyana, rakkes topunun hareketi- ne benzer hamleler görüyoruz. Bu na İnkılâp deniyorsa pek iyi, öyle olsun. Yalnız ıstılah meselesi gibi pek mühim bir işte bu inkılâp müd detinin biraz uzun olmasını temen ni edelim. Şu muhakkaktır ki isti lahlarımızı tesbit etmek ve yoluna koymak işini bizim kadar kimse is temez. Şebiyeldayi müneccim ve muvakkit nebilir, Müptelâyi gama sor kim geceler kaç saattir stılahlarda acele etmek ilmin ciddiyetini bozar Şunu bilmeli ki, müsbet ilimlerdeki ıstılahlar a- dedi Maarif Vekâletinin bizo gön « derdiği terimler rehberindekiler - den çok ve hem de pek çöktür. Baş Jangıçta ace'e edersek sonra büyük çıkmaza gireriz. Kırk sene eyvelki astronomide gökteki yıldız adedi 3, 4 bini geçmiyordu. Bunlardan bir çoğunun isimleri vardı. Fakat şim di yıldız adedi 200 milyara çikti. Artık isim yerine numara konuyor. Uzvi kimyaya giren mürekken ci - simlerin adedi yarım milyonu geç vi. Bunlar da beynelmilel remizler le ifade ediliyor. Her yeni mefhum yeni bir rstılah meydana (o getiri - yor. Bunlarm aralarındaki irtibatı kaybedersek sonra çıkmaza girmiş oluruz, Toprak Mahsulleri İdare Meclisi Toplanıyor Toprak mahsulleri ofisi idare mec- Misi, yarın saat 14 buçukta bir toplantı yapacaktır. Ofis umum müdürü Hamza Osman, müdür Şakir Ankarada bulunmaktadırlar, İdare meclisi azalarından Mahmut hı Bilgin, İlhami Pulat ve Mecit Mağ. mumii aldıkları davetiye üzerine dün Ankaraya gitmişlerdir. İdare mecli- si, ofisin kurlduğu gündenberi gös terilen faaliyeti tetkik edecek ve ye- ni sene için yapılacak işler hakkında esaslar tesbit eyliyecektir. Cümhuriyetten Önce ve Sonra Kültürümüz ş Mahmut Esat BOZKURT Cümhuriyetten önce; Elif üstün, eee! be üstün, i,peüstün,peetl .Cümhuriyetten önce; hattâ meşri Üyetin ik yıllarında bile tahsil wsu- bı Usul, verimini kendisi söylüyor: Bebe, pepe !11, i Hem bebe! Hem de tam anlamiyle f gi çalışmalara, didinmelere rağmen bundan ileri gidilemiyordu. Ben kendi hesabıma ve milletin İbüyük ekseriyeti hesabına süyliyebi- lirim ki, yüksek tahsilimi bitirdiğim zaman hâlâ dosdoğru yazamıyordumu. Elime verilen kitapları — ilmi mâ nasıyle — anlıyamıyor, anlatamıyor” dum. . .Cümhuriyetten sonra; Geçenlerde, çocuklarımın okul ki: taplarını karışürıyordum. Hem karıştırdım. Hem de bazi sayfaları dikkatle okudum. İlk okulun son sınıfında olan ço - cuklarımdan birinin tarih kitabında şu cümleleri gördüm: “Köylüyü zarara sokan, türlü f5 » hahıklara sebep olan âşar vergisi kal dırıldı. Dikim ve ekim işlerini, hay- van cinslerini iyileştirmek ve köy! nün tefeciler tarafından soyulmasını önlemek için önlemler alındı, (1), Burada tekrar ediyorum; Ben kendi hesabıma ve muazzam bir ekseriyet hesabına söyliyebili » rim ki, yüksek tahsilimi bitirdikten sonra da; tefecil ge, faizciliğe ve bun İların zararlarına dair bir fikir sahibi değildim. Hem de ekonomiden bir kaç sinav geçirdiğim halde!, Bereket versin, babamın çiftçi ol- ması; bana, âşar hakkında kaba tas lak bir fikir verebilmişti. rin man) hikâyesi vardı; İ Bu adam okuyup yazmayı kırk ya- şından sonra öğrenmiş. İ Lâtin harfleri kabul edildikten sonra, farkına vardım ki, bizde bir değil, binlerce (İmparator Şarman) varmış!, Hocnlar asıl bizde imiş. ; Elli yaşındaki aşçıbaşılar, bu yaş- taki hizmetçi kadınlar okuyup yaz - mak öğrendiler. (Ulus) w (Tan) £ (Son Posta) yı ih. hepsini okuyorlar. Ve meseleler üzerindö konuşuyor. lar, Münakaşa ediyorlar. Bir de Cümhuriyetten önceki du- rumu düşünelim: Devlet Şürası azalığına çıkıp ta iki satırı okumak ve yazmaktan âclsleri pekâlâ gördük ve tanıdık!, . Bu satırcıkları, nedense Cümhu- riyetten sonraki kültürümüzü, hattâ 'meşruliyetten önceki kültürümüzden daha aşağı görmek hastalığına tutul- muş zavallılar için yazıyorum. Onları uğradıkları (kara sevda) dan kurtarmak için yazıyorum. Fakat bilmem ki, faydam dokuna- cak mı? Li Bana geliyor ki: Bize lâzım olan şey, alabildiğine öğretmen yetiştirmek, alabildiğine okul açmaktır. Okul kapıları önünde binlerce var tan çocuğu bekliyor. Öğretme usullerimiz hiç hir devir- le kıyas kabul edecek bir durumda dl dillir. ketleri bize imrenecek haldedirler. Usullerimiz bence o kadar güzel, ve öğretmenlerimiz o kadar çalışkan- dır ki, yarınları ferah ferah Kavrı- yabilirler. Ben şimdiden; Köyde ocukta , basık tavanlı odasında, nan odunların ışığında yeni arflerimizle tarihini anlamıya çal şan Türk köylü çocukları arasından çıkacak Cümhurre'slerini görmekte” yim. Yarınlar yakındır. Ankara: 19/1/1999 | | | (1) Tarih, Sınıf 5, S, 193 — 196 | i