le Medrese kapısı yüzlerine kapandıktan sonra açıkla, duvar dibinde barınanlar Beş Gündür Sokakta Yatan Zavallılar erde eski bir hası Üze- rinde mangal vazifesi gören kenarları kesilmiş bir gez teneke- si. Etrafında üç kadın oturuyor. Biri, birkaç eski bez parçasını bi- ribirine ekliyor. Eski bir hırka içe- risinde bir çocuk kadar ufalmış minnacık bir ihtiyar kadin, eski bir çorabı söküyor. Üçüncüsü de sökülen tireleri bir mukavva par- çasına sarmakla meşgul... Medresenin eski teneke ve tah- talarla örtülmüş pencerelerinin ö- nüne yığılan birkaç parça kırık, dö- kük eşyanın önündeki bu manza- ra, geçen cuma günü, içerisin de barındıkları medrese odasından dışarı âtlan bir ailenin sokak or- tasında sürüklenen sefil halini gös- teriyor. Fatih camiinin sağında ve 80 - Yunda bulunan medreselerde barı- nan aileler şimdi, kapıları kilitlen- mişotaş odalarının önünde ve s0- kak ortasında oturuyorlar. Bu beklenmez sokak manzarası- nie görünce metak ettim, durdum. Sokağı mesken haline getirenlerle konuştum. E ski hasır üstünde çorap sö- ken ihtiyar kadın, teessü den kurumuş ve çatallaşmış sesile şunları anlattı — İki sene evvel şu medresenin bir taş odasına gelip yerleştik. Se- nelerce bakımsız kalan odayı dü - zelttik. Yoluna koyduk ve içinde oturulabilir bir hale getirdik. Şu gördüğün kadın be: kızımdır. Sakat bir kocası ve üç çocuğu var. İki senedir, her gün bir başka işin peşinde koşarak yaşamıya çalıştık. Nihayet geçen cuma günü akşamı, polisler geldi; “Emir aldık. Büra- dan çıkacaksınız. dediler. Aman, zaman dinlemediler ve hepimizi dışarı çıkardılar. Medresenin ka- pısını kilitlediler. Bugün altıncı gün dür, yağmur ve güneş altında, s0 kak ortasinda oturuyoruz Bizim oturduğumuz kısımda on beş kişi vardı. Öbür tarafta da 15 kişi var. On, on beş kişi de, caminin diğer tarafındaki modreselerden çıkardılar. On paramız olsa karnı- mızı doyuracağız. Nasıl para bula- bilir de ev kirası veririz. Hepimiz #efslet içerisinde kıvranıyoruz. — Peki, dedim, nine, sizin içi- nizde çalışan, size bakan kimse yok mu? Annesine sorduğum suale kızı, göz yaşları içinde cevap verdi: — Kocam sakat, çalişamı Ben iki senedir iş arıyorum. 1 depolarına ve daha birçok yerlere Bittim. Her taraf tıklım tıklım do- la... Sonra arka istiyorlar. Bizim Bibi kimsesizlere kimse iş vermi- yer. Bizimki her akşam, on, on beş kuruş getiriyor ve ekmek, zeytin- le alti kişi karnımızı doyuruyoruz. in akşam 7 kuruş getirebildi. Bu- munla çocukları doyurduk. Biz üçü Müz aç yattık. Kadın, sözünün burasında önün- deki ateşin külleri içerisinden üç tane patates çıkardı: — Demin 7 yaşındaki büyük kı- m bu patatesleri getirdi. Biz akşam kamımızı doyurduk. Bunları da sen ye! dedi. Nereden bulmuş bil- or, a rılan ihtiyarların, çocukların hali her vatandaşın yüreği- ne ısttrap verecek şekildedir. .reesesesssssesaseaeee i Fatih medresesinden çıka- ; ; ; Sokak ortasında kalan yavrular ve medresenin önünde mesken kuran bir kadın miyorum ve öğrenmek te istemi- yorum. Bu sırada yanımıza iki çocuk geldi. Toprak ve kir içindeki vü - cutları acayip birer böcek manza- rası gösteren bu yavruların, şaşkın- lik ifade eden gözleri üzerime di- kilmişti. Sarı saçları kir içinde lü- lelenen kız: Anne, dedi, bu amça kim? Annesi de beni tanımıyordu. Ü- mit dolu gözlerini bana çevirdi. Kendisine hiçbir şey verememek inden Allahaısmarladık, de- dim ve öbür taraftaki medreselerin önünde toplanmış bir başka grupa doğru yürüdüm. B üradaki manzara öbüründen daha feci idi, Hasırların ü- zerinde seksenlik bir ihtiyar yatı- yordu ve 13 « 14 yaşlarında bir kız çocuğu ihtiyarın ağzına kırık bir toprak kupa ile su veriyordu. Burada pek kalabalık görünmü- yordu. Yalnız toprak üstüne yığıl- miş eski bir kaç parça eşya vardı. Fatih meydanını*geçtikten son- ra, âskerlik şubesi binasının arka- sında ve üç aylık maaşların daği- tıldığı kulubelerin yanında avlu gibi bir yere girdim. Burada da beş ailenin barındığı anlaşılıyordu. Çünkü duvar diplerinde beş grup eşya vardı. Ortada sopasına dayanmış, ihti- yar bir kadın, durdu, bakmıya baş- Tadı: Neden sizi böyle dışarı çıkar- dılar, nine? dedim. Dünyayı umurlamaz bir tavırla omuz silkti: — Bunlar, her akşam burada kavga, dövüş ederler, biribirlerini yerler, dedi. Hükümetin de canına tak etmiş, hepimizi dışarı attılar, Kurunun yanında yaşta yandı. Bu sözleri duyan diğer kadın - Yar, başlarına birer öftü atıp, eş- yalarının önüne gerdikleri çuval- ların arkasından çıktılar ve birer ikişer etrafımıza toplandılar ve ih- tiyar kadına çıkışmıya başladılar: — Sen sus, moruk sende! Her i- şe burnunu sokarsın, Sen bakma ona, bây, ne dediğini bilmez. Şu o- daların içinde kerdi halimizde - turuyorduk: Cuma günü * hepimizi dışarı çıkardılar, “Gidecek bir ye » rimiz yok ki, biz de buraya hasır serdik, oturuyoruz. Ama buna da izin vermiyorlar, Buradan da gi- din, diyorlar, Ne yapacağımızı şa- şırdık, kaldık, ” endilerine sorursanız, bepsi bir noktadan şikâyetçidir. Simdi içinde bulundukları sokak ortasındaki sefil vaziyetleri, her- kes tarafından, günün her saatin- de gidilip görülebilir, Genç, ihti - yar, orta yaşlı, sağlam, sakat bir sürü insan içerisinde, on beş, yir- mi kadar da çocuk var. Hepsi bâş- larına gelen sefaletin mânasını an- lamıyan dimağları ve yalnız aç kal dikları zaman ağlıyan gözlerile şaş kın şaşkın dolaşıyorlar ve pazardan kimse görmeden, yiyecek bir şey a- şırabilmek ümidile çalışıyorlar, Yerlerini kaybeden bü insanla- rın çoğu “Trakya ahalisindendir. Yerlerini ne yüzden bırakıp, bura- ya geldiklerini ve medrese odala- rına düştüklerini kendilerinden sor madım. Günlük hayatın zaruretle- Ti üzerinde mütâlea yürütmek zumsuzdur. Şüphe yok ki, bunla" rın çoğu, kendi köylerindeki yer- lerini de kaybetmişler. Aralarında, tek tük İstanbullu â- ileler de var. Ve bugün sokak or- tasına düşen bu vaziyet, şimdiye kadar medreselerin taş duvarları arasında kapalı kalan sefalet lev- halarını da herkesin gözü önüne koymaktan başka bir işe yaramı- yor. Buna karşı ne yapılacağını bile- meyiz. Fakat, bir belediyeden bek- lenecek vazife, yurtsuzların haline çare bulmaktır Bir tarafa nasılsa sığınmış yoksuzları © barındırmak için bir çare temin etmeden, ihti- yar, kadın, çocuk bir takım va- tandaşları eşyalarile beraber soka- ğa atmak, bir şehir halkı için çok acı bir manzaradır. Zelzele yüzün- den yurdun bir köşesinde ihtiyaç içinde kalanların başına bir çadır, bir dam kurmak için bülün mem- leket elele verirken, metrük bir sine yerleşen, zavallı- ları başka bir tedbire çare hazır- lamadan eşyalarile, yavrularile be- raber sokağa atmak, boş kalan bi- nanın üzerine kilit vurmak, hükü- metimizin vatandaşlar hakkında her vesile ile gösterdiği şefkat ve sevgiye aykırı düşen bir manzara- dır. A. Müntekim TAN Raspofinin i Kızı Yine Kovulmuş Sefalet ve rezaletlerile maruf Rus keşişlerinden o Grigoriy Raspotinin kızı Mariyâya Amerikada 1 Nisan 938 tarihine kadar kalmıya müsaade edilmişti. Mariya, bu müddet zarlın- İda sirklerde bazı numafâlar yap- makla geçinmiştir. Müddeti bitince Amerikada daha fazla kalmasına İ- zin verilmemiştir. Polis, onu cebren| hudut haricine çıkarmak için aramış, fakat, Mariya, iz bırakmadan orta- dan kaybolmuştur. “ Kumarda kazanılan para Bir İngiliz şairinin karısı, bayan Evelina Vudhavs, Monte Karloda oy- nadığı kumarda 6 bin sterling kazan mıştır. Bu paraları tekrar kayhetme- mesi için kazandıktan sonra derhal oynadığı masadan kalkmış ve evine gitmiştir. Bayan Evelina, kazandığı bu ku. mar patalarile Riviyerada kendisine güzel bir köşk almiştir. » Altmış sene sonra ayrılık | Yakın bir zamana kadar İngiltere | de evli çiftten biri çıldırmış bile ol- mkün de- sa, diğerinin ayrılması mi Bildi. Fakat, bu hükmü de; Dun neşredildiği gündenberi, teda -| visinden artık ümit kesilen evlilerin biribirlerinden ayrılmaları için müra caatlar epey büyük bir ölçüyü bul muştur, İngiliz gazetelerinin haber verdik- lerine göre, bu mürücaatlar arasin - da, akıl hastası olan karısından ayrıl mak istiyen Sir Frank Svetenham. da vardır. Sir Svetenham, İngiltere nin sömürge işlerinde tanınmış bir şahsiyettir. 88 yaşında olan bu zat, bundan 60 yıl evvel evlenmiştir. Kanun, beş yıl süren devsmlı bir tedaviden sonra iyileşemiyen"Bir küm' seyi: eşinden. ayırmakta” olduğu. için Sir Svetenham ile karısı arasındaki akid de feshedilecektir. * ikçe soğuyor Güneş Güneşin soğması hakkında Ameri-| kan gazeteleri endişeli ve heyecanlı hâberler veriyorlar. Profesör Vans- fild, üç enberi yaptığı tetkikler güneşin hararetinin azal- mıya başladığını tesbit etmiştir. Bir sene evveline geliciye kadar, güne- İşin muhitindeki harareti 6 bin dere, İimiş. Şimdi ise 5,998 e inmiş. Fakat güneşin ortasindaki 40 milyon dere- İcelik hararet eksilmemiş. Bazı mem- İleketlerdeki hava tebeddülâtı da gü- neşin soğumuya başladığına delâlet e- diyormuş. Amerikalı profesörün bu beyanatı, ilim muhafilinde büyük e- bemmiyet ve alâka ile karşılanmış tır. Bir Sene İçinde Kişiyi Ölümden Kurtaran4 Genç Kız F ransada muhtelif şart- lar altında adam kurta- ranlara tahlisiye madalyaları vermek için her sene merasim yapılır. Bu törende Reisicüm- hur ve hükümet erkânile bi; likte birçok halk ta bulunurlar, Geçeh sene zarfında hayat kur- taranlara madalya verme töreni bir kaç gün evvel Pariste Reisicüm- hurun buzürile yapılmıştır. Yalnız bu seferki merasimin bir husüsiye ti olmuştur.. Çünkü birçok'deniz. kurtlarının, tecrübeli ve metin a- damların yanıbaşında dört genç kız da madalya almak için hazır Bunlar, herkesin nazarı dikkati- ni celbetmiş ve Fransız Cümhurre- isinin takdirlerini kazanmışlardır. Bu dört kız ayrı ayrı şartlar al lında, on kişinin hayatını kurtar- mışlardır. Bunlardan biri kendisi- ne verilen ehemmiyetin yerinde olmadığını, yaptığı şeyin sade insa mİ bir borç olduğunu söyliyerek “ben hâdiseyi unuttum bil mişti Henüz on iki yaşında bulunan bu çocuk tören esnasında fevkalâde bir tevazula Reisicümhura doğru ilerlemiş ve mahcubiyetinden kı- zaran yüzünü kimseye göstermek istememiştir. Vakayı anlatmasını rica eden ga zetecilere bu hususta ve kendi ha- yatı hakkında izahat vermekten de çekinmiştir. Bir diğeri denize düşen bir ada- mı kurtardıklan sonra babasının vakayı duyup ta' kendisini azarlar maması için telâşa düştüğünü ve ilk iş olmak üzere babasına bir mektup yazarak uzun uzadıya özür dilediğini anlatmıştır. A“ mühimi bir ölüyü de- “İTÂ izden çikuren Liz Arnold 18. Büşkitini "Kurtarmak uğurun da kendi hayatını tehlikeye #okah Fransuaz Rodel'in maceralarıdır. Liz Arnold demiştir ki: — Suyun içinde birinin çirpin- narak boğulduğunu © görünce hiç birşey düşünmeden denize atla- dım. Kazâzedenin “yanına vardi- ğım zaman artık hareket etmiyor. du. Çok su yuttuğu için bayıldığı ni zannettim. Belki de öyle idi. Fakat sahile çıktığımız zaman ay ni hareketsizlik içinde bulunan ce- sede teneffüsü sınai yaptırdım. Bü tün tedbirleri aldım ve 'onu haya- ta avdet ettirmek için çalıştım. Hep si nafile oldu, kazazede bir daha kendine. gelmedi. Biraz daha er- ken hareket etseyı , bu adamı kurtarmış olacaktım. Bu kanaat bende şahsi bir tesir yaptı. Ve bâ- na, bu ölümden kendimi mesul görmeye başlıyan bir haleti rühi- (0) Resmini koyduğumuz bu çekmece üç asır evvet Edirnede Türk sanatktirları tarafındin Yap imılgir. Çekmece aymaılık, nakışçılık ve marangozluk bakımından mühim bir sanat eseridir. Bilhassa iç szleri dikkate şöyandır. Güzel sanat miintesipleri da açılan Tarih sergisinde teşhir ediliyor. n tetkike değer bir örnektir. Dolmabahçe sı ayın Tuhlisiye madalyası alan genç kızlardan üçü ye ârız oldu. Hatamı tamir etmek için başka hayatlar kurtarmayı kur dum ve filhakika bir sene zarfın- da beş kişiyi ölümden kurtardım.” Henüz ön yedi yaşında bulunan Fransuaz Rodel'in başına bu uğur da ciddi bir felâket gelmiştir. Bu kahraman kız birinin deniz orta- sında çırpındığını görünce hemen atlamış ve kazazedenin yanına git miştir. Fakat korku ve telâş içinde çırpınan zavallıyı kurtarayım der- ken yakasını onun ellerine kaptır mış ve suyun dibine doğru gitmeye başlamıştır. ransuaz Rodel bu tehlikeli vaziyeti anlatirken şöyle'di yor: “— Boğulmak üzere bulunanla- rın ellerine İlk geçen şeye sarıldık larını bilirim. Onun için kâzazede- nin yanına büyük bir ihtiyatla yak laştım. Bir fırsatım bulup tekme atmak suretile kendisini sahile yak laştırmak istiyordum. Fakat daha ilk harekette ayağımı yakaladı. Suyun içine batıp çıkan kazaze- de beni her türlü hareketten alı- koyuyordu. Biraz sonra hem kor- ku, hem hareketsizlik inden ben de suyun içine dalmağa baş- tadım. Kazazede kadar su yutmağa baş lamıştım. Bağırmağı, imdat isteme yi düşünüyordum. Fakat burada 80 Zukkanlılıktan başka hiç birşeyin vaziyeti kurlaramıyacağını anladı ğım için ne bağırdım. ne de imdat istedim. Sahilden yüz metre açıkta bulunuyorduk. Kazazedenin elin- den kurtulmak için hayli müşkü. lât çektim. Kurtulunca tekrar ik harekete müracaat ettim. Ve tek- me ile kazazedeyi sahile getirdim * Madalya alan genç kızların hep si de sâdece İnsani vazifel tıklarını söylemişler ve b erini yap Si unun her hangi bir madalya ile mükâfatlan dırılmasına şaştıklarını ifade e mişlerdir. GE On