538 Sa yk AN 8. & A öm SA SAN © 2 m. ER —— 12-.5-1938 TAN Gündelik Gazete vpn TAN'in hedefi: Haberde, fikirde her- vayda temiz, dürüm, samimi olmak, karin © gazetesi ya © çalışmaktır. e ABONE BEDELİ Benebi 2800 Kr, 70 Kr, 6 Ay 1500 Er, 400 Kr, 3 Ay so &r, 190 Kef Ay 300 Er, Milletlerarası porta iitihardıma dahilol- miyan merleketler için 90, 18, 9. 3,5 rn dir. Abone bedeli peşindir: Adres değiş- tirmek 23 kuruştur. Cevap için mektup lara 10 kuruşluk pul ilâvesi lzımdı amaaa i GUNUN MESELELERİ | Develet Sermayesinin Murakabesi İktisadi devletçilik esasların w- Mmumi hayatımıza tatbik ederken ken di bünyemize göre, birtakım yollar | tuttuk. Bu yollar, bize fertlerin yapa- madıkları büyük işleri az zamanda) başarmak imkânını verdi. İ İnkişaf kudreti kendi içinden kay-| nıyan birtakım devlet bankaları ve bunlara bağlı şirketler kurduk. Ku-| rulan iktisadi ağ, günden güne geniş- liyor. Hayatımızın ihmal içinde ka- lan yeni yeni sahalarına modern usul lerin projektörleri çevriliyor. Bu şekilde devlet sermayec iki nazari düşmanı vardır. O da iş ve güsteriştir. Bu israf ve gösteriş es- ki beylik mal telâkkisinden doğmuş bir alâkasızlık şeklinde kendini gös- terebilir. Yahut ta bilgisizlikten ileri gelir. Devlet, mahdut maddi imkânlarla bin bir işe yetişmiye çalışırken, bu israfa ve gösteriş namma enerji ve zaman kaybedilmesine göz yummak mümkün değildir. Bu yüzden vatan- daşlar, ölçüsüz istihlik vergilerine de maruz kalabilirler, | Yeni sanayimiz ancak gümrük hi- maye duvarları arkasında kurulabi- lir. Hariçten gelecek malla kendi ya- pacağımız mal arasında hele ilk za-| manlarda bu yüzden mutlaka bir fark olur. Bu fark kısmen sonraları da devam edecektir. Çünkü her türlü eşya yapan bir kısım küçük fabrika- larımız, yalnız bir nevi eşyayı stan- dart tutan büyük sınai müesseselerle maliyet fiyatı bakımından boy ülçü- şemez. Milli sanayi sahibi olmak sayesin- de elde edeceğimiz o kadar umum! ve ferdi menfaatler vardır ki, mali- yet farkının zaruri kısmını seve seve sineye çekeriz, fakat işin içinde israf olmadığına, millete ait her kıymet ü- zerinde titrendiğine, tam bilgi ile ha- reket edildiğine, tam verim alındığı- ma emin olabilmek şartile... İçimizde böyle bir emniyet yerleşirse birçok lüzumsuz dedikoduların kökü kuru- muş olur. İşte yarıya kadar sermayesi dev- letten gelen müesseselerin murakabe | si maksadile kurulan yeni teşekkülün vazifesi bize bü emniyeti vermektir. Devlet sermayeciliğirde ilk adım- lar hızla atildıktan sonra bu ikinci a- dımı bir zaruret sayılmıştır. em | bu suretle tamamlaşmıştır ki, bunun gerek emniyet kurmak ve gerek da. ha derin temelli bir inkişaf doğur. mak bakımından kıymeti büyüktür. KARACABEYDE : Köy Kalkınması İçin Yeni Çalışmalar Karacabey (TAN) — İlçebay Rem Zi Özkan, köylerde kalkınma için fa- *liyet göstermektedir. Köy yollarının Yapılması, köylerde temizlik, ikların etrafı çevrilmesi alınmıştır. Haradan alınan rodey d ve bigorin tavukları, köylere da Bitılmıştır. Böylece tavukların yala) " Ve tavukçuluğun arttırılması te- Min olunacaktır. i Buraya içme suyu getirilmesi faa-| İyeti devam ediyor. Tesisat tam ma Pesile fenni ve sıhhi olacaktır. Zehirli Gaz Kursu bey (TAN) — Zehirli gaz- lardan korunma çarelerini öğretmek dey bir kur açılmıştır. Belediye &toru İsmail Hakkının ders verdi- | ği kursa, ilk olarak memurların de- Mi mecburi tutulmuştur. Kursun ob İzin ilk ilmi dee TAN İmtihanlarda hiddetin, şiddetin yerine sevgi ve müsamaha geçmelidir. Talebe, imtihan za- manını bir dehşet devresi diye beklemekten kurtulmalı: r. Ezbercilik değil, muhakeme kud- reti ve tekâmül istidadı imtihandan geçmelidir. Böyle bir ufukla hareket edebilen öğretmen mesleğinin bir sanatkârı sayılır. Bu fikirleri izah eden yazıyı aşağıda okuyacaksınız. er Öğretmen, Ölçülerini Ve Görüşlerini Iyi Tartmalı Ü niversite felsefe şubesi- nin mezuniyet imtihan- larını veriyorduk. Darülfünun devrinde iki yıl kadar derslere devam etmiştik. Yeni gelen profesörler kendilerinin ya- nında daha iki yıl çalışmamı- zın bir zaruret olduğunu söy- lemişlerdi. İmtihan işinde hocalarla henüz karşılaşmamıştık. Gece geç vakte kı dar çalıştık. Sabahleyin üniversi- teye gelen üç arkadaşımle ağlana- cak hir halde idik. Yüzümüz sap- sarı, biribirimizle konuşmıya kude retimiz yok. Mukadderatını bekli- yen kurbanlar gibi, neticeye iptida- dan boyun eğmiştik.. Ecnebi profesör geldi. Aldığı - mız itiyarların tesirile birdenbire doğrulduk. Hazır ol vaziyeti al dık. Hoca yanimıza yaklaştı ve sordu: — Nasılsınız, çocuklar? Tutuk bir cevap verdik. O, ba- hardan, yazdan, neşeden bahis aç- ta. Canlı, güzel sözler söyledi; Si- kıntımızı unuttuk, güldük. O da gülüyordu. İmuhanın soğukluğu- nu üzerimizden dağıttıktan sonra dedi ki: — Gelin çocuklar, biraz da içer- de görüşelim. rofesörler odasina girdik. Biri Türk olmak tzere iki üç profesör oturuyorlardı, Hocamız biraz evvelki konuşmuı- ya yine devam etti: — Lâypniç hakkında türkçe bir eser çıktı mı? Arkudaşlarım, bu sahada bildik- lerini anlattılar. Bahiz, büyük filo- zofun bilgi nazariyesi üzerindeki yaratıcı çalışmalarına geçti, Profesör, diğer bir arkadaşa İz- mire gidip gitmediğini sordu. İz- mirden malümat almıya başladı. Garbi Anadoluda sanat eserleri hakkındaki fikirlerimizi birer bi- rer dinledi. Yine bahsi garbi Ana- doludaki felsefenin temellerine geçirdi. Bir saat kadar süren bu tatlı ko- nuşmadan sonra? — İmtihanınız bitti, dedi. Neti- ceyi bildirmek için tekrar çağıra » cağım. Sevine sevine çıktık, Geçtiğimi- zi muhakkak sunıyorduk. Bu ka - dar tatlı sözlerle, İnsanca muame- leler sonunda dönmemize, altı ay kadar daha derse devam etmemize imkân görmüyorduk. Biraz sonra profesörler, neticeyi bildirmek üzere bizi tekrar yanla » rına aldılar, ders hocamızda ayni sammiiyet, ayni tebessüm... — Çocuklar, dedi. Anladığınız, iyice bildiğiniz birçok taraflar var, fakat bu kadarı kâfi değil.. Benim yanımda, seminerlerimde, dersle- rimde doçentlerin yanında altı ay daha çalışacaksınız. Tahmin ediyo- rum ki, bu zamanın sonunda di” ha iyi, daha kuvvetli olacaksınız. Odadan çıktık. Muvaffak olama- maktan, tessür ve ıstırap duyma miz lâzımdı. İçimizde böyle bir his bulmuyorduk. Aksine olarak altı ay sonunda muvaffak Ool- msk için içimizden (oOenerj), ve arzu taşıyordu. Üçümüz de, nerji, arzu taşıyordu. Üçümüz de, bitkin bir halde korkarak, titriye- rek girdiğimiz bu müeseseden şahlanarak, ümitle dolu olarak çı- kıyorduk, imdi size ikinci bir imtihan Ş manzarasını canlandırmıya çalışacağım: Lisenin son sınıflarında baka- lorya imtihanını veriyoruz. Riya- ziye: Benim daima korktuğum, ürk- tüğüm ders... i Yazan: Reşat Kaynar : (HAYDARPAŞA LİSESİ TARİH MUALLİMİ) İsasaaaaeses. Bir ilkmektepte sene sonu imtihanı yapılıyor Geniş bir masa, dört öğretmen, etrafa dehşet saçıyorlar. i Giren: “Dördüm, bittim.,, diyı çıkıyor. Sira bana geldi. İnanın hâlâ o dakikaları yaşar gibi oluyo- rümn. İçerden biri daha çıktı, bitkin harap... Cerrahi bir ameliyat göreceğim bir odaya girer gibi, bütün irademi topladım, Öğretmenler hararetli, hararetli konuşuyorlar. İçlerinden en genci şöyle bağırıyordu: — Dönsün, efendim. Memleket namına bir sürü cahil yetişeceğine bir tane çıksın... “Kapıda irademden ne kalmışsa bu sözler üzerine bütün bütüne eridi: — Gel oğlum, tahta başına. Kork ma, çocuğum. korkacak ne var? Saçları henüz beyazlaşmış muh- terem bir öğretmen... Bugün haya- * gözlerini yuman bu insanın ha- yali karşısında hâlâ hürmetle eği- İirim. — Bir kümesin içinde şu kadar tavuk ayağı, şu kadar da tavşan â- yağı var. Aralarındaki hesap farki $u... Acaba gümeste ne kadar tâv- Şan, nekadar tavuk var. Ne mukâyese, ne mühakeme, ne ifade, ne de izah edecek bir kabili- tutam seç ilâve edilmiştir (2) Bir bebek beşlığı; bir gözlük; bir bo- yunbağı ve bir siğara bu resmi vücüde ge“ tirmiştir. Başparmak ile diğer parmaklar son derece hünerli bir tarzda kutlanılmığ Malhmuvor YT) “Öpüşmek” resmi iki sıkılmış yumrukla yapılmıştır. deniz kabukları dudak vazifesini görmüş ve bunlara yakalar; bebek şapkası ve bir PARMAKLARLA YAPILAN RESİMLER : Parmaklarla türlü türlü resimler yapmak mümkündür. Bunun için par İmaklara muhtelif şekiller vermek, mendil, şapka gibi vasıtalardan istifade etmek lâzımdır. Yukarıki resimlerle bunlardan birkaç örnek veriyoruz: O Beşparmaklar burun; inz—man (3) Bir şapka: bir düğme: bir halka; bir siğâra ve bir mendil bü reşmi vücude ge- trmeğe kâfidir, s» ——— GÖOPÜŞLEP Cellât Satırı 12.5.3$ Sallıyan Sanat Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel Yevmi'bir gazetede bir muharrir, modern sanat hakkında yazdığı bir recede modern resim, ânaneye ha- karet etmekten başka bir şey değil. dir ve bu sanat dünyanın her tarafın- da iflâs etmiştir. Buna soysuzlaşmış sanat demek daha muvafıktır. Bun- larda kübizm, fürizm, dadalzm ve yette idim. Yalnız şuursuz şekilde | sairedir. mütemadiyen söylüyordum. Şimdiye kadar sanat eserinin ceza- Hayret edeceğiniz, ve benim de |sı cemiyetin ona verdiği notta idi. Ce hâlâ hayret ettiğim yegâne nokta | za kanununda bunun cezası yoktur. burasıdır. Hangi rakamı söylüyorsam hep doğru çıkıyordu. Söyledim, hoca kabul etti. Attım, tuttu, Her söyleyişimde: “Bravo, doğru... kelimeleri biribirini takip ediyordu. On, evet on numara alı- verdim. İ Biraz evvel haykıran genç ho- ca: — Gördünüz mü? Çalışkan ta- lebe kendini nasıl gösterir? Aferin, aferin çocuğum. Senin riyaziyeye büyük kabiliyetin var, Çık artık... Bu genç hocanın bende gördüğü riyazi kabiliyete kendim de hayret İmiyet ve muasır medeniyetlerin te- Güzelliğe kasdinden dolayı, hiçbir sa natkâr mahkemeye verilmemişti, Zi. ra çirkinliğin cezası umumun nefre- tidir, Bu korkunç ukubetin yanında, aleni takdir ve teşhir değil, celâdet satırı bile bir okşamadan ibaret ka- © Mey Sanatin şimdiye ka. tiharla taşıdığı madaly, lere âlet edilmekten beri kalmaması idi. Sanat her zaman bulunduğu ce- siri altında kalır, Zaten sanat, cemi: yetin dilini, duygularımı, hayatını, sa- natkâr kalemi ve fırçasile aksettiren ederek şuursuz cevaplarımın bana |bir vasıtadır. Fakat ne sanat, ve ne kazandırdığı zaferi kutluyordum. Arkadaşlar, etrafımda soruyor - lar: — Ne sordu? Ağzımdan ancak iki kelime çı- kabildi: — Tavuk. — Söylesene. yahu.. İmtihana giriyoruz. İnsaf et. — Ayak... Hayatımda geçen bu korkunç. sahnenin son perdesi böyle kapan- dı. ki çetin imtihan manzarası- nı da size canlandırmıya Janmamışsa sınıfta dönsün. Fakat imtiham, insanlık, samimiyet, mü- samaha, sevgi ile dolu bir hale ge- tirmek, bir öğretmen için en bü- yük sanatkârlıktır. Korkutmadan, yıldırmadan, tit- Tetmeden talebenin malümatını, yaratıcı kabiliyetini düşünce kud- retini yoklamak pekâlâ mümkün- dür, Her türlü sempati, antipati tesirlerinden uzak kalarak yurdun | istediği adam tipini gözönünde tu- tan, dar ölçülere uzak kalan, talihsiz bir sual karşısında şaşıran, fakat kafasında muhakeme ve idrâk küd reti olan talebenin ömründen bir se neyi boş bir israfa uğratmıyan öğ- retmen rolünü kavramış bir meş- lek adamıdır. İmtihanlarda biddetin, şiddetin yerine sevgi ve müsamaha geçme- lidir. Talebe, İmtihan zamanını bir dehşet devresi diye beklemekten kurtulmalıdır, Ezbercilik değil, mu hakeme kudreti ve tekâmül istida- dı imtihandan geçmelidir. Böyle geniş bir ufukla hareket edebilen öğretmen mesleğinin bir sanatkârı sayılır. KIZILCAHAMAMDA : Kadınlar Otobüsü Taşladılar Kızılcahamam, (TAN) — Buradan yeni askere alınan 45 genci Ankara- ya götüren şoför Omerin idaresinde- ki 68 numaralı yolcu kamyonu ak -| şam saat beşte garip bir tecavüze uğ- ramıştır. Esmyon, Çemşit köyüne geldiği esnada gençler şevkle türkü söylemeğe başlamışlar, bunları bel- ki de yabancı ve muzır insan sanan İ bazı kadınlar kamyonu taş yağmu - İruna tutmuşlardır. Gençlerden biri ve bunları sevke memur Eşmeli 466 numaralı jandarma Hüseyin hafif surette yaralanmışlardır. Köy muhtarı ve heyeti gürültü yerine gelmişler, kadınları dağıt - mışlar, tuttukları zabıt ovarakasını nahiye müdürlüğüne vermişlerdir. İde sanatkâr, siyaset kayıtlarile bağlı değildir. Sanatkârın en büyük vasfı da hürriyetini, şahsiyetini, hiçbir taz. yika feda etmemesi, başını dalma yu- | karda tutmasıdır. Bu geniş hürriyet havası içinde sa- nat asırlık tekâmülünü yaptı. Tazyi- ka uğradığı yerlerde cüce bir çocuk gibi büyümeden kaldı. Bu tekâmül seyri içinde klâsik sanat kök vazife- sini gören bir ağaç olmakla beraber İbundan dalma yeni, daima yeşil dal- lar türedi. Mektepler, devirler biri- rizm, dadaizm de bu tekâmül seyri içinde, cemiyetlerin geçirdikleri ba- yatın, buhranların, devirlerin birer ifadesidir. Ebedi hiçbir şey olmadığı gibi bir gün bunlar da zayıflar, yeri- ne başkaları gelir. Fakat hiçbir de virde, hiçbir sanat şeklini aşırı mo- dern, diye, sanat hudutları haricine atmak mümkün değildir. Luvr mü- zesl, en eski tarihin klâsik eserlerin- den başlıyarak, bugünün muharrir: nin aşırı modern dediği eserlere ka- dar hepsini teşhir etmektedir ve her zaman da teşhir edecektir. Sanat eserleri bir kısım adamların hoşuna gitmiyebilir. Muharririn de. diği gibi bunun cezası o eserin ve sa- natkârın beğenilmemesidir. Fakat herhangi bir sanat mektebine veya sanatkâra ceza tayin etmek, onu cel- © lât satırından geçirmek, modern te- o lâkkiye ve tekâmüle karşı silâh sal- Jamaktır ki, bu ancak temelini irti- cada bulur. b Sanatin ne soyu, ne de sopu vardır. o Her şeyde soy, sop arıyan nüfuzlu bir adam aşırı modern dediği yeni sanat eserlerini beğenmiyorsa, keyfi bilir. Fakat o beğenmiyor diye siyaset ka- rıştırmak, sanatkâr başlarını cellât (| satırma vurdurmak bir fikir ve duy- © gu mübalâgası dahi olsa, siyasi ideo- lojilerden kuvvet alan bir duygudur ki, bizi ileriye değil, dar hudutlar i- gerisinde bir çıkmaza götürür. Sanat, temiz hava, ve serbest 'muhit içinde © büyür, hürriyet gıdasıdır. Her devir yenijanrılar, yeni mektepler doğu- rur. Bunların bazısının ömrü kısa, ömrü uzun olur. Bu bir tekâmüldür, Bu bir yürüyüştür. Bunun önüne du- rulamaz. Hele cellât satırının gire. miyeceği bir ülke varsa, o da sanat ülkesidir. a Balıkesir Bisiklet Müsabakaları Balıkesir, (TAN) — İki aydanberi devam eden mıntaka bisiklet birinci. | | Ek müsabakaları nihayetlenmiş ve yapılan tasnifte 8 puvanla Güçten Sabri birinci, 19 puvanla Birlikten Süleyman ikinci: 27 puvanla Birlik- ten Mehmet üçüncü olmuşlardır. ğ Müsabakanın birine! ve ikincileri, Ankarada yapılacak Türkiye bisik- let şampiyonasına iştirak edecekler» | hirlerinden ayrıldılar, Kübizm, fütü-