21 Nisan 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

21 - 4 - 938 TAN - — Gündelik Gazete — TAN'ın hedefi: Haberde, fikirde, her- şeyde temiz. dürüst, samimi olmak, karlin —gazetesi olmıya — çalışmaktır. —— ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1400 Kr, 1 Sena 2800 K, 750 Kr, B Ay. 1500 Kr, 400 Kr, 3 Ay g00 Kr, 150 Kr, 1 Ay 800 Kr, Mili posta dahil ol> mıyan memleketler için 30, 16. 9. 3.5 lira dir. Aböne bedeli peşindir: Adres değis- tirmek 25 kuruştur. Cevap icin mektup lara 10 kurüslük — bul ilâvesi lâzımdır. GÜNÜN MESELELERİ Yugoslavyadaki Emlâk IYazan: M. ZEKERİYA| Yugoslavyada emlâki olup ta Tür- kiyeye hicret etmiş olanların orada bıraktıkları emlâk hakkında hükü- met Yugoslavya ile bir anlaşmaya varmıştır. Bu anlaşmaya göre Yugoslavya hü kümeti bu emlâke mukabil emlâk sahiplerine dağıtılmak üzere hükü- metimize 500 bin lira verecektir. Halbuki Türkiyede bu paradan hisse bekliyen 25 bin kişi vardır. Pa- ra 25 bin kişiye taksim edilince bir ki in eline debil ceği bir yekün geçmiyecektir. Bu - nun üzerine hükümet bu para ile asri bir verem hastanesi yaptırmayı düşünmüştür. Bu düşüncede büyük bir isabet vardır. Yugoslavyada malı kalmış bir Türk sıfatile ben bu düşünceyi alkışlıyanlardan biriyim. Memleke- tin en büyük derdine ufak bir yar - dımda bulunmuş olmak zevki, benim gibi, diğer hak sahiplerini şüphe yok ki, memnun edecektir. Verem hastanesi ihtiyacı o kadar büyük - tür ki, bu paranın böyle bir maksat için kullanılmasını hoş görmiyecek bir Türk bulunamaz. e Süt Meselesi: Ne Vakit Halledilecek ? Bir iş belediyenin eline düştü mü, © işin şüratle intaç edilemiyeceğine hükmetmek lâzımgeliyor. İşte Eminönü meydanı hâlâ açıla- madı. İşte daha birkaç ay evvel etütleri bitmiş olduğu ilân edilen ve halline çilmek üzere bulunulduğu bildi - rilen süt meselesi hâlâ olduğu yerde duruyor, Filvâki şimdi belediye et meselesi ile meşguldür. Plân meselesi ile meş guldür. Daha birçok meselelerle meş guldür. Meşguldür amma, süt mese- lesi, yalnız halkın değil, sütçülerin bile şikâyetini mucip olacak bir hal almıştır. Belediye de bu işi hal için varılacak k varmıştır. O halde Bunun tatbikatına biran evvel geçi- lemez mi? j ifad ye Deniz Kenarında -Ev Yapılabilir mi? İstanbul şehrinin en büyük dertle- Tinden biri de plânsız inşaattır. İs - fanbulun plânı katiyet kesbetmeden Bbelediye inşaat hakkında kuvvetli takyidat koymaktan çekiniyor. Ne- fice şu oluyor: Plânsız, intizamsız, Ve çirkin inşaata göz yumuluyor. Belediye inşaat talimatnamesine Böre, deniz kenarında suyun tam hi- Zasında inşaat yapılamaz. Bina hiç *lmazsa suyun bulunduğu yerden on Metre geriye alınmak lâzımdır. Halbuki bir müddettenberi Kala- Mışta sahilde deniz kenarında bir Vİn yükseldiğini görüyoruz. Bu ev —ım::ynn temas ettiği yerde yük - tir. Bu inşaat belediye tali - Matn Ş ıî;;uu dur? Yarın bu sahillerin plâj olarak ay- Anlı d Milli on zamanlarda iki büyük devlet, Almanya ve Fransa, milli müdafaa kumanda teşkilatın- da bazı değişiklikler yaptı. Bunları TAN Müdafaa Ve Kumanda Birliği — Yazan: Seuyfî Kurtbek izah etmezden önce, k da birli- ğinden biraz bahsedelim: Sulh zamanlarında, harp kuvvet- lerinin idaresi, eskidenberi daima münakaşa edilmiştir. Harp kuvvet- leri yalnız ördü ve donanmadan ibaret olduğu zamanlar mesele da- ha basitti. Hava kuvvetlerinin or- taya çıkması bunun hallini zorlaş- tırdı. Şurasını hemen söyliyelim ki, harp kuvvetlerinin bir elden idare- si meselesi, ancak bu üç kuvvetin (ordu, donanma, hava) başlı başına birer ordu teşkil edebilecek kadar büyük olduğu zaman mevzuubahs olur. Açık denizlerde yalnız başına bir deniz muharebesini kabul ede- bilecek olan deniz kuvvetleri, bir deniz ordusu - mahiyetini alabilir. Hava kuvvetleri, ordu ve donanma ile birlikte ve onlar emrinde çalış- mağa tahsis edilmiş kısımlar ayrıl- dıktan sonra (çünkü artık hiç bir ordu ve donanma tayyaresiz muha- rebe edemez) müstakillen hava meydan muharebelerini yapabile- cek miktarda kalabiliyorsa (orta o- larak üç bin tayyare ve her zaman bu miktarda idame ettirecek hava sanatları) bir hava ordusu teşkil edebilirler. Donanma ve hava kuvvetleri, üstakil ordular teşkil edecek ka- dar büyük olmadığı zamanlarda,- * Fransız Erkânıharbiye Reisi General Gamelin ' bir. manevrada harekâtı tetkik ediyor bir Başvekil yapabilir; şu halde, asıl milli müdafaa vekili, hakikat- te, Başvekildir. Diğer bütün milli bunlar, ana kuvvet olan ord ancak yardımcı kuvvetleri olabile- ceklerinden, tabii surette, seferde vaşavındaluana, Nnazarda yine Or- dunun şefine bağlı olurlar. Bu mesele üzerinde, ileri sürü- len tezler şunlardır: '— Harpte bütün kuvvetler, bir hedefe (harp hedefine) tevcih edilir ler; bunların hareket sahaları deği- şik ve ayrı olsa da, yine birlikte ça- lışmaları ve, bunun için de bir el- den sevk ve idareleri lâzımdır. Harpte birlikte hareket edecek kuvvetlerin, sulh zamanında yetiş- tirilmesi ve hazırlanması da bir el- den olmalıdır.” Mukabil tez şudur: “.Ordu, donanma ve havâ kuv - vetleri, ayrı ayrı ve, herbiri çok ge- niş birer ihtisas istiyen sahalar- dır. Bu kadar vâsi kuvvetleri idare edecek (insanlık üstünde bir insan) bulmak mümkün değildir. Harbin idaresi hükümete aittir. Bütün kuvvetler kendi sahala- rında müstakillen hareket ederler ve doğruca hükümete bağlı olur- lae? Kuvvetlerin birleştirilmesi taraf- tarı olanlar, ördü, deniz ve hava- nın bir “Milli müdafaa Vekâleti,, içinde toplanmasını, bunun aley- hinde onlar da her üç kuvvetin, üç vekâlet ile ayrı ayrı idare edil- mesini isterler. Milyonlara varan ordularla, yine milyonluk tonda donanmalar ve 3-4 bin tayyarelik hava orduları- nın bir Başkumandan tarafından idaresi, hakikaten insanlık üstün- de bir kabiliyet istiyen büyük bir iştir. Fakat, emir ve kumanda bir- liğinden ksat, her üç ord tam mânasile, bütün teferrüatile bir elden idaresi değildir. Harp kuv vetleri Başkumandanı, ordulara (donanma ve hava dahil) harp he- deflerini ve genel direktifler vere- cek ve bunlar, kendi sahalarında, kendi Baskumandanları emrinde, müstakillen hareket edeceklerdir. Kumanda birliğini kabul etmi- yenlerin, en çok dayandıkları bir delil de şudur: ; “Milli müdafaayı yalnız askeri kuvvetler değil, siyasi, mali, iktısa di leler de alâkadar eder. Bü- B'“uı ihtimali yüzde h::knlümıle karşı ihtiyatlı bulun - ve ttme, Ş M doğru olmaz mı? tün bu lelerin, milli dafı bakımından birarada mütalea e- dilmesi lâzımdır. Bunu ise ancak leleri gibi, askeri o- lanlar da, ayrı vekâletler halinde ena bağlı olmalıdır. Yalnız bunlar arasında birlikte çalışmayı temin için müşterek meclisler ve komi ler teşkil edilmeli ve bu suretle muhtelif kuvvetler arasında temas ve irtibat sıklaştırılmalıdır. ” Bazı mütefekkirler de, Başvekâ- lete, harp kuvvetlerinin müşterek çalışmasını temin etmek için, bir Erkânıharbiye ilhakını tavsiye et- mektedirler. H arp kuvvetlerinin ayrı ayrı idaresi, birçok devletler ta- rafından tecrübe ve tatbik edilmiş ve hâlâ da ediliyor; bu usulde en çok görülen mahzurlar şunlardır: Harp kuvvetlerine bütçeden tah- sisat ayrılmasında zorluk çıkıyor: Her üç kuvvet (ordu, d ALMANYA: Mmşıl Blömberg, Harbiye Vekili ve bütün harp kuv- vetlerinin kumandanı idi. Emir ve kumanda birliği, zaten vardı. Ma- reşalin istifası üzerine, bütün harp kuvvetleri Devlet Reisi B. Hitler'e bağlanmıştır. Devlet Reisi namına ve doğrudan doğruya ona bağlı ve onun emrinde olarak bir general (yüksek kumandanlık şefi) sıfatile bütün harp kuvvetlerini hazarda idare edecektir. Bu General, Vekil salâhiyetindedir. Ordu Genelkur- may Başkanı da Vekil salâhiyetin- dedir. Deniz ve hava vekâletleri 'yine vardır. Şu halde, üç askeri ve kâlet doğruca Devlet Reisine bağ- lanmak suretile emir ve kümanda birliği takviye edilmiştir. Yüksek kumandanlık şefi olan ge neral, ordu Genelkurmay Başkanı, va) kendisinin, mümkün olduğu ka dar kuvvetli olmasını istiyor. Tah- sisatın takisiminde, parlâmento o- yunları ve diğer bazı sebepler, bir tarafın haksızlığını ve dolayısile milli menfaatin bozul mu- deniz ve hava vekilleri, Devlet ,ha- — Reisinin hususi lisine azadırlar. FRANSA: mir ve kumanda birliğine doğru hareket, hemen her cip oluyor. Her üç ordunun da, mümkün ol- duğu kadar çok kuvvetli olması, el- bette memleket için en faydalı bir şekildir. Fakat, bütçe, bunu temi- ne muktedir olmazsa - ki hemen hiç bir bütçe bunu yapamaz - bun- ların arasında bir tercih sırası yap mak ve ona göre tahsisatı taksim etmek lâzımdır. Takriben bir büyük zırhlı parası (yüz milyon lira kadar), beş yüz büyük bombardıman tayyaresi ve- ya bin tank parası eder. Bünların hepsi de ayni zamanda istenirse, tercih hususunda karar vermek ko lay değildir. Bunu ancak, her üç kuvvetten ayni zamanda mesul o- lan bitaraf bir şef yapabilir. Diğer cihetten, harp kuvvetleri- nin birlikte çalışmasını temin ede- cek olan teşkilâtın da (müşterek milisler, komiteler), maksadı, iste- nilen derecede temin edemediği gö rülmektedir. İşte bu sebeplerle, harp küvvetlerinin ayrı vekâletler ile idaresi usülünde ısrar eden dev- letlerde, emir ve kumanda birliği- ne doğru bir gidiş göze çarpmak- tadır. fazla FT mü- nakaşa edildiği için, bunun safhala rını gözden geçirmek istifadeli o- lur: Büyük harpten sonra, harp kuv- vetleri iki ayrı vekâlet (harbiye ve deniz) tarafından idare ediliyordu. Hava kuvvetleri, bu iki vekâlete tâbi idi, sonradan bir hava vekâ- leti tesis edildi. 1932 de Başvekil Tardieu bu üç vekâleti bir (milli müdafaa vekâleti) halinde birleş- tirdi. Tardieu'nün maksadı, bu bir- leştirme ile tasarruf elde etmekti. Vekâletlerde, ayni işle uğraşan şu belerin kaldırılması ile, mali ba- kımdan istifade temin edildi ise de yüksek kumanda birliği elde edile işti; müşterek bir. Genell may yoktu. Zaten bu şeklin fayda ve mahzurlarını ölçmiye vakit ol- madı; Tardieu düştü, bu teşkilât ta beraber, 1936 da yeniden bir (Milli Müda faa Vekâleti) tesis edildi. Bu vekâ- let evvelkinden farklı idi: Milli Müdafaa Vekili, ayni zamanda, Baş vekil muavini ve harbiye vekili idi. Fakat, deniz ve hava vekâletleri ü- zerinde fiili bir âmirliği yoktu. M. M. Vekili, üç vekâletin çalışmasını birleştirmekle muvazzaf idi. Birlik te çalışma, (daimi milli müdafaa BK ADERN Şimdi, Almanya ve Fransada ya- pılan değişiklikleri gözden geçire- lim: fından temin ediliyor du. Bu komitenin reisi Milli Müda- faa Vekili, azaları da, deniz ve ha- va vekilleri, bir mareşal, ordu, de niz ve hava genelkurmay başkan- ları ve diğer bazı yüksek rütbeli sübay ve memurlar idi. Ayrıca, bir (yüksek milli müdafaa meclisi) vardı ki, Başvekilin reisliği altın- da, Vekiller heyetinden ve bir ma reşalden teşkil edilmişti. Genelkur may başkanları iştişari aza olarak mecliste bulunurlardı. Bu teşkilâtta da bir Genelkur- may yoktu; bundan başka, milli mü dafaa vekilinin ayni zamanda har biye vekili olması, üç vekâlet ara- sında hakemliğini müşkül bir hale sokuyordu. B u sene basında, Milli Müda- faa Vekâleti salâhiyetleri şu suretle genişletildi : Milli Müdafaa Vekilinin diğer askeri vekâletlerle olan müşterek hareketlerde doğrudan doğruya mü dahale hakkı tanındı. M. M. Vekili, silâhlanma, inşa- at, imalât, programlarını tasdik ve icraatı takip edecek, tahsisat talep- lerini tasdik ve her üç vekâlet Ge- nelkurmay Başkanlarının tayini ka rarnamelerini imzalayacaktır. Üç Genelkurmay Başkanından birini, Milli Müdafaa Genelkurmay Baş- kanı olarak tayin edecektir. Birlikte çalışmayı temin için, M. M. Vekiline şu vasıtalar veril- miştir: (1) Daimi Müdafaa Komitesi Hâkime DÜ (3B Takdir Payı Yazan: SABİHA ZEKERİYA Amerikada, annesine karşı hiçbir sevgi beslemiyen, babasına gitmek istiyen bir çocuğun vâkıası, Avrupa gazetelerini, de işgal edecek bir ma- hiyet aldı. Hikâye şudur: Hovard Frankel on iki yaşında bir çocuktur. Annesile babası geçim- sizlik yüzünden biribirinden ayrıl- mışlar, mahkeme çocuğun annesi yanında kalmasına karar vermiş. Fakat günlerden bir gün Hovard'ı Brodvay kaldırımları üzerinde bu- lup annesine tesl'm etmişler. İkinci bir defa, bir havai şimendüfer vago- nunda uyurken yakalamışlar, tekrar annesine götürmüşler. Diğer bir de- fa da Pensilvanya köprüsünde bul - şlar, bermutat ine iade et- mişler. Fakat Hovard Amerikada meşhur serseri çocuklar listesine gir dikten sonra çocuk mahkemesine düş müş, . Çocuk mahkemedeki ifadesinde annesini sevmediğini, babasının ya- nında yaşamak istediğini, fakat ka- nunun kendisini annesine bırakma- sı yüzünden bu dileğine kavuşamadı ğını söylemiş, ve sokaklarda serseri *(2) Üç genelkurmay başkanı, (3) Milli Müdafaa ve Harbiye Ve kâleti genel sekreteri (mali saha- da her üç vekâletin inşaat ve ima- lât hususunda irtibatını temin e- der); (4) Milli Müdafaa Genelkurmay Başkanı; ; (5) İstihsal komitesi (her üç ve- kâletin sanat servisleri şeflerinden teşkil edilmiştir. Vazifesi bunların çalışmalarında birlik temini ve harp malzemesi imalâtını çoğaltmak). Bu teşkilâtın en göze çarpan ye- ri, Milli Müdafaa Genelkurmay Başkanlığının ihdas edilmesidir. Bunun vazifeleri: sulh zamanında, M. M. Vekili emri altında ve onun namına, onun tarafından verilen me selelerin tetkik ve halli, kara ve ha va orduları için,harbin sevkülceyşi hazırlanması, seferberlik ve harekât plânlarının yapılmasına ait etüt- lerin birleştirilmesi. Müşterek de- niz hareketleri için de, M. M. Ve- kili tarafından tensip edilecek hal- lerde, ayni şekilde bir vazife ala- bilir. Yüksek Milli Müdafaa Mek- tebini idare eder, Bu teşkilât, 1936 teşkilâtına nis- beten daha topludur. M. M. Veki- linin diğer askeri vekiller üzerin- deki otoritesi ve birlikte çalışma bi raz daha kuvvetlendirilmiştir. Fa kat yine, tam bir emir ve kuman- da birliği temin edilmiş denemez; her üç vekile yine kendi mesuliyet leri bırakılmıştır. Seferberlik plân- ları ve harbin hazırlanması husu- sunda ordu ve hava ordusunun ça- lışması Milli Müdafaa Genelkur- may Başkanı tarafından birleştiril- miştir. Fakat deniz vekâleti bu ka dar bağlanmamıştır. Deniz vekâle- ti, hava vekâleti ihdas edildiği za- man bile bütün hava kuvvetleri o vekâlette toplandığı halde kendi tayyarelerini muhafaza etmiştir. Emir ve kumanda birliği temini için, en mühim şahsiyetlerin mü- nakaşalarının devam ettiğini mat- buatta görüyoruz. Şu halde dene- bilir ki, bugünkü şekil de, tam bir kumanda birliğine doğru atılmış son bir adımdır. YÜKSEK MİLLİ MÜUDAFAA MEKTEPLERİ: Büyük harpten sonra bazı bü- yük devletlerde, bu isimde yüksek mektepler açıldığını görüyoruz. Bu mektepler, devlet idaresinde en büyük makamlara namzet insan ları yetiştirecektir. Asrımızda devlet idaresi, parça- lanmaz bir kül teşkil etmektedir. Siyasi, askeri, iktısadi, içtimai ve mali meseleler biribirine o kadar bağlıdır ki, bunların birinde vu- kua gelecek bir aksaklık derhal di ğerlerine ve dolayısile devlet bün- ye ve mevcudiyetine tesir'eder. İş- te bu sebeple, bir Başkumandan, memleketin iç ve dış siyasetile, ma 1i ve iktısadi vaziyetile daima alâ- kadar olmağa, onları anl ğa ve takip etmiye mecbur olduğu gibi, büyük sivil memurlar da diğer dev let lşlerile alâkad. 1 &. CN g n sebebini bu suretle izah etmiş. Hikâyenin garip bir tarafı yok. Sokaklardaki serseri çocukların vâ- kıaları tetkik edildiği zaman bun - dan çok daha enteresanlarına rast - lamak mümkündür. Fakat bence bu hikâyenin mühim olan tarafı, çocuk mahkemeye düştükten sonra mahke menin verdiği karardır. Çocuğun a- nası yanında kalması kararını aile mahkemesi vermiştir. Amerikan ka- nunlarına nazaran çocuk rüşte vâ- sıl ol ya kadar y d kalır. Fakat serseri çocukları muha- keme eden, çocuk mahkemesi, yal - nız hukük ve kanun çerçeveleri için de değildir. Çocuk mahkemesi bir doktor, bir içtimaiyatçı, bir terbiye- ci, bir hukukçudan müteşekkil . bir heyettir. İçtimaiyatçı çocuğun, ev de, mektepte, sokakta hayatını tet - kik eder, çocuğu serseriliğe veya her hangi bir cürme sevkeden âmilleri araştırır ve tesbit eder. Çocuğun ru- hiyatını psikoloğ bir terbiyeci, sıh- hi vaziyetini doktor tetkik eder. Bu üç cepheden yapılan tetkikten son- ra teşhis ettikleri hastalığın raporu- nu mahkemeye verirler. Çocuk mah kemesinin reisi bu rapora göre, ve çocuk k larına göre hük verir. Hovard Frankel vâkıasında mah - keme, şu kararı vermiş: — Ortada karı koca meselesi de- ğil, çocuğun hayatı, , mese- lesi vardır. Bu çocuk babasile yaşa- mak istiyor. Biz buna mâni olama - yız. tnit deti Bir hukukçu bakışile belki de bu karar yanlıştır. Çünkü aile mahke - mesinin kanun hudutları içinde ver- diği bir kararı diğer bir mahkeme çiğneyip geçiyor. Fakat bir içtimai- yatçı görüşüyle bu en doğru karar- dır, çünkü hukukun ve kanunun ga- yesi, ceza verirken dahi mücrimi 1s lahı kasteder. Öteki mahl ka- rarında isabet göstermemişse, çocuk mahkemesinin ilmi tetkikler yapa- rak verdiği bu karar, gayeye daha :::.11: hizmet ediyorsa, daha fazla isa idir. Hâkime takdir mak lâzım. Ka EREĞLİDE : Çoban Piyesi Oynandı Konya Ereğlisi, (TAN) — Geçen şubat sonunda açılan halkevimiz ve bilhassa temsil' kolu faaliyete geç- mlştir._Gençler “Çoban” piyesini iki kere temsil etmişler, 1700 kadar se- yircinin haklı takdirlerini toplamış- lardır. Şimdilik ayda bir temsil ve- rilecek, sonra haftada iki temsil ve- rilmeye çalışılacaktır. Halkevi mü- sait olmadığı için temsiller, Sümer îıîl:eğ;z. fabrikası salonunda veril- yet bir hedefe, devlet ve mineti t D Di etin n:md.ıfaa, yükseliş ve saadetine tev cih edilmiş olur. derîldiği bu mektepl, dur. Bu suretle, her sahıâakı faali- bu balale Kana Ki İN aaymal d ğini temin etmektir. — * birli-

Bu sayıdan diğer sayfalar: