, 28-3-938 Dİ NN: m sırada İşe, Osmanlı hükümeti € karıştı. 1767 senesi teşrinisa- İlsinin 18 inci günü Osmanlı hü - ümeti Çarlığa resmen harp ilân ti. Osmanlı devlet adamlarının ksadı, Kafkastaki Islâm kabi- ile birleşmek... oraya askeri vwet yerleştirerek, o mıntakayı nanlı ülkesine ilhak etmekti. Osmanlı hükümetinin işe karış- Kafkas halkının mühim bir ileri atıldılar. hattının en mühim bir as- karargâhı olan (Kızılyar) ka- #sini kuşattılar, cebri hücumla ka girdiler. Bütün muhafızları tan geçirdiler. Dağlıların bu O muvaffakıyeti, ırı tethiş etti, Ayni zaman- — Rusya hükümeti ile harp ali bulunan — Osmanlıların, “k hoşuna gitti. Çünkü Osmanlı IF, artık o tarihten itibaren kendi- e en tabii şekilde bir yardım- kuvveti elde etmişlerdi. n uzun senelerdenberi, mevcuttu. Muhtelif sebep- İe Istanbula ve Anadoluya ge- in dağlılar ve Çeçenler, halktan sima hürmet görmüşler; Dağıs- üleması, İstanbul ve Anadolu dreselerinde mühim mevkiler eylemişlerdi... Bunlar, Ana- iyorlar,, araları; yalçın kaya- derin uçurumlarla ayrılmış. o- a bu kardeş milletleri, biribirle- he daha ziyade sevdiriyorlardı. Bu manevi rabıta, şimdi bu harp *silesile, büsbütün kuvvetlenmiş, #rzettiğimiz gibi — adeta (ta- ii bir ittifak) haline gelivermiş- ar hükümeti, bu tehlikeyi keşfetmekte gecikmedi. Ba» (Kızılyar) kalesinin uğra- kanlı âkıbet üzerine, (Sen Pe- halkının cesaretinden, cüret- ve kendilerine mahsus o- dağ ve orman harplerinden 'lar, çekiniyorlar.. bir mağ- te uğrıyarak (o şöhretlerini aramak istemiyorlardı. a paratoriçe Katerin, fena hal- bunalmıştı. Nihayet bir gün: a Bu korkak adamlarla hiç bir (örmek mümkün değil. Çabuk ©dleben) 1 getirin. Diye ba ag leben).. Şimdi, bu isim üze- kin duracağız. Ve bu adamın ÜN olduğumu anlıyacağız. (Todleben), o devrin tarihinde ye ehemmiyetli mevki almış o- ayı, Börip bir şahsiyeti. Kendisi len (Prusya) lı fakir bir Alman sinin yaramaz ve haşarı bir ço- Bu idi, Gerek çocukluk ve gerek Üçilk hayatı, tamamile serseri ayık geçmişti ve hattâ bu yüz- iğ İkümetin birçok takibatına Taa artık memleketinde ba- iyacak bir hale gelmişti, Ve Müsyet, Prusyayı terkederek (Rus- t, daima sergüzeşt peşinde esen bu taşkın ruhlu adam, ilk canlara, Rusyada da bazı ma lara girişmişti. Çok yakışıklı pe derece kuvvetli bir vücude yk olduğu için, yüksek tabaka- ” Mensup Rus kadınlarının nazâ- dikkatini celbetmiş.. bir hayli de oaarara sebebiyet vermişti. Bi dedikodular, onun aleyhinde Metice vermek şu tarafa dur- bilâkis onun mevktini yük- 3 - o: Dağistanda Terek nehrinin başladığı :yer metlâ, imparatoriçe Elizabet) haz- retlerinin (gözde) lik şerefini ihraz eylemişti. Elizabet, gözdesine derhal yük- sek bir askeri rütbe vermiş. onu, sırmalara müstağrak muhteşem bir üniforma içinde görmekten daha derin bir zevk ve heyecan hissot- akat aradan çok zaman geç- meden, Rusya ile Prusya Brasında harp patlamıştı. O tarih- te miralay olan (Todleben) impa- “ ratoriçe Elizabetin önünde diz çö- kerek: — Haşmetpenah!.. Beni; Prus- yaya gidecek olan kuvvetlerden bi- rine kumandan tayin ediniz. Size olan minnettarlığımı, parlak bir hizmetle ödeyim. Diye yalvarmıştı. Elizabet, onu bir fırka kuman- danlığına tayin etmişti. Bu fırka- nın başına geçen Todleben, âdeta baskın şeklinde bir süratle hare- kete geçerek, (Berlin) e girmişti. 'Todleben'in böyle ansızın (Ber- Jin) 1 zaptetmesi, ona fevkalâde bir şöhret kazandırmıştı. (Memleke- #ine ihanet) pahasına kazanılmış olan bu muvaffakıyet, Todleben'in imparatoriçe nezdindeki mevki ve itibarını bir kat daha artırmıştı. Kakat bunun üzerine muhitinde- ki kıskançlık arttıkça artmış; artık gizliden gizliye ( onun aleyhinde bir cereyan başlamıştı. Prusya zaferi, İmparatoriçe Eli- zabete büyük bir neşe ve sürur ver mişti. Kendisine bu zaferi temin €- den gözdesi ile coşkun bir içki ve sefahat hayatına “dalmıştı. Artık | Petersburg ve Moskova sarayla- ri, çilgin bir rezalet sahnesi ha- lini almıştı. Grandükler, prensler, hükümet ricali ve her sınıf halk arasında hoşnutsuzluk arttıkça artmıştı. Bir kaç kere sokaklara yaftalar, yapış- tarılmıştı. Elizabet, bu hayata ancak bir sene kadar devam edebilmişti: De- licesine işretin, ve tahammülfersa bir halde israf ettiği şehvetin ne- ticesi olarak feci bir ölümle can vermişti. O zaman, Todleben'in düşman- ları ortaya atılmışlar.. onu, kendi maiyetindeki zabitlere tevkif etti- rerek hapse attırmışlar. Hususi bir diyanıharp © teşkil etmişler. (Imparatoriçeyi sefahate sürükle- mek.. ve onun ölümünü tacil et- mek) le itham ederek kısa bir mu- bakemeden geçirmişler. hakkında (idam) kararı da vermişlerdi. âkin, — Küçük oğlu (Impa- rator Pol) namma hükü- meti idare eden — (İmparatoriçe Katerin) de Todbelen'in meftun- olduğu İçin onun idamına Foteni yapan da dir. ar Hükümeti, Tehlikeyi Görmekte Gecikmedi rıza göstermemiş.. dedikodular bü- silip ta ortalık sükünet kespedin- ceye kadar (Siberya) ya sürgün gönderilmesini irade eylemişti. Katerin, birkaç defa Todleben'i affederek getirtmek istemişti, Fa- kat, buna bir türlü cesaret ede memişti. Böylece aradan, tam do- kuz sene geçmişti. Nihayet Osman- h harbi ve Kafkas musademeleri başlayıp ta generaller Kafkas or- dusunur başına geçmekten çekin- genlik gösterince, Katerin bunu iyi bir fırsat addetmiş Todleben'i derhal O menfasından getirtmiş. rütbesini (general) liğe terfi ede- rek Kafkas ordusu kumandanlığı- na tayin eylemişti. General Todleben, imparatoriçe- nin kendisinden beklediği vazife- ye memnuniyetle atılmıştı, ve ilk hamlede de muvaffakiyet göster- meye başlamıştı. Bu zeki; ve hakikaten asker ya- ratılmış olan adam, mahirane bir manevra kullanmıştı. Cesur dağlı lar ve Çeçenlerin karşısına atıla- Tak mağlüp olmak ihtimalini naza- rı dikkate almış, onları bir tarafa bırakmış.. bu kahraman kabileleri arkadan vudmak için Gürcüstan dağlarının içine dalmıştı. Todleben burada, bir taşla iki kuş birden vurâcaktı, oHem, kıs- men Gürcüstanı işyal etmiş olan Osmanlı ordusu ile harbe tutuşa cak.. hem de, — Osmanlı ordusu- nu mağlüp ettikten sonra — ar- tık maneviyatı kırılacak olan dağ- hıları ve Çeçenleri imhaya' koyu- General Todleben, plânının ilk kısmını, büyük bir maharet ve mu- vaffakıyetle tatbik etti. Hükümet merkezi olan (Kütays) ten, firar eden Gürcü hükümdarı (Solo- mon) u, tekrar hükümet merke- zine iade ettikten sonra, (Poti) ü- zerine ilerledi. Fakat yolda, (12 bin) kişilik bir Osmanlı fırkası, yolunu kesmek istedi. Todleben, derhal harbe girişti ve galip geldi. (Devamı var) EVKAFTA: Süleymaniyenin Iç Kubbesi Temizleniyor İstanbul Vakıflar idaresi başmü - dürü Hüsameddin, İstanbul camileri- nin tamiri için programlı bir surette çalışmaktadır. Damları akan birçok cami ve mesçitlerin saçakları ve kub- beleri tamir edilmiştir. Bundan başka geçen senedenberi on mühim mabe - din tamirine devam edilmektedir. Bunların arasında Mihrimah, sultan Selim, Mesih Alipaşa, Süleymaniye, Mahmutpaşa, Atik Alipaşa, Sokullu Mehmetpaşa, Okçu Musa camileri de vardır. Yeni camiin merdivenleri, Sü- leymaniyenin çatlak sütun başlıkları da değiştirilmiştir. Süleymaniyenin iç kubbesi sonradan bir frenk tarafın dan Türk mimari ve tezyini sanatine aykırı olarak boyanmıştı. Müzeler ida resi, bu tezyinatın daha uzun müd - det mabedin bediiliğini bozmasına razı olmamış ve tamamen kazınmış - tir. Kubbet temizlenirken üstüste iki çeşit tezyinat ortaya çıkmıştır. Bu - nun en altındaki Sinan devrinin oldu ğu nlaşılmış ve mimarlar bunun üze rine büyük kâğıtlara tezyinatı 'çiz - mişler, şimdi de bu kâğıtları kubbe- ye tutturmak suretile tecrübeye baş lamışlardır. Mütehassıslar tarafından yapılacak tecrübeden sonra asıl kub- benin boyanmasına başlanacaktır. Tamir Edilecek Tarihi Eserler Fatihte Sarıgüzelde Koca dâhi Si- nanın eşerelrinden Kanuninin Sadra- zamı Hüsrev Paşanın türbesi son za- manlarda harap olmıya yüz tutmuş- tu. Müzeler idaresi, türbeyi eski ha- Mini muhafaza etmek şartile tamir et- tirmiştir. Bu civarda bulunan Sina - nın kalfalarından ve Süleymaniye manzumesinin suyolları nazırı nec- car Mehmet ağanın türbesi de yıkıl- mıya başladığı için, müzeler idaresi, bu tarih yadiğârını da kurtarmıya ka- Tar vermiş ve tamir plânlarını hazır- Tatmıştır; Yenibahçede Mimaz Sinanın kendi, adını verdiği mahallede yine kendi adına nispetle kurduğu bir mesçit vardı. Müzeler umum müdürü Aziz, bu eserin de kurtarılması için lâzım- gelen tedbirleri almış ve müzeler mi- marlığına buranın tamir plânını ha - zrlatmıya başlamıştır. Camiin mina- resi ortada kalacak ve camlin anadı- varları da bir metre kadar çimento ile gösterilerek bir park haline getirile- cektir. Parkı gezenler, üstat Sinanın kendisi için yaptığı mescidin de plâ- mını gözlerile görmüş olacaklardır. YEMEKLERİN RENGİ Bu da yine radiyseiyon meselesi, ham de günüşten gelen radiyssyonlardan ci- duğu belli. Güneşin ışıklarilş renklerin münasebetini kimes inkâr edemez. Gü" heşin bize Beyaz görünen ışıkları bir avizenin menşurundan geçirilince türlü türlü renkler verir. Bunu daha mekte» iş çocuklar bile bilirler. İn kırmızı rengini, patliesmin mer rengini, bütüm otların yeşil rengini yapan hep güneşin radiyasyaniarı oldu- ğunu da herkes bilir, Güneşin ışıkların. dun mahrum kalan bir mebat renklene- mez, sönük kalır. Bunu en iyi ve en kolay ispat eden parlak renkte olmasidir. Dağın güreşi insanın yüzünü yakar, nebatatın renk- lerini parlatır. Yemeklerde radiyasyon arıyan mü- tahantısların fikrine göre, radiyasyon mahsulü olan renklerin de yemeklerin Bizi iyi beslemesi ve her birinin ayrı ay- ri tesir etmesi hususunda ehemmiyeti vardır. Yemeklerin rengi meselesi artık sa- dece masal gibi değildir. Gıdalarımız a- rasında lüzumunu İyice bildiğiniz vita» Minler üzerine tetkikler ilerledikçe ye- meklerin rengi meselesi de ilmi yola Girmiştir. Çocukların büyümesi için mutlaka lü zumlu olan A vitamininin #herimiyeti. n! ve bu vitamin yemeklerde eksik 9- Tunca Insana göz hastalığı geldiğini, mik roplu hastalıklara karşı mukavemetin azalığını bilirsiniz. Bu önemli vitaminin > ilkin havuçta bulunan - karoten a- dında, kimyaca terkibi malâm, bir el- #imden çıktığını da öğrenmişsinizdir. Ka. zadipanyaajanı» Havucun sarı ile kurmiz rengini veren bu karotendir. yaprakların yeşil | renklerini veren Ksantafli de dalma karotenle birlikte Bulunur. Zaten sebzelerin ve yemişlerin renklerini veren maddeler de hep karo. tene yakın maddelerdir: Meselâ kırmızı domatesin © güzel parlak rengini, kayı sinin, kavunun kendilerine © mahsus renklerini yapan llkapen, Vas. tene yakın ve güneş radiyasyo, 8ulü cisimlerdir. Fakat karoten ve onun gibi renk ya. pan maddeler yalnız mebatlara mahsus değildir. Hayvan etlerinin birçoğunda da bulunur. Zaten, etierin de kendileri. ns mahsus renkleri olması bunu tahmin ettirirdi, Renklerin insan üzerine tesiri de pek eskiden arasında ka başka tesirler yapacaklarını yadırga- mamak lâzımdır, Yemeklerin rengi bahainden de çıka» Kırmızı domates kuvvet verir, yeşili Inasnı teskin eder. Sarı renkli sebzeler ve yemişler in - sana müvazens ve ahenk verirler. Pops takal rengi öfkeyi geçirir. Mar patlıcan uyku ie. lerin renginden bu tesirleri bul ek lâzım olduğu şüphesizdir. Kuvvet bulmak Te- tiyenler kırmızı domates, sinirlerini tas» BAŞMAKALEDEN MABAT Bir İnsan Yaratmak (Başı 1 ncide) mânalar, memleket için, deniz inşa- atında vardığımız merhalelerden da- ha mühimdir. Evvelâ öyle bir tip insan görüyo- ruz ki, birtakım gemilerimizin dişa- rıda yapılmasına nezaret için ecnebi memleketlere gönderilmesini o bir zevk ve eğlence fırsatı diye karşıla- mamıştır, Memleketin kendisine ver- diği fırsat ve imkânın yüklediği me- suliyetleri tamamile duymuş, her git- İtiği yerde bilgisini genişletmiye, tec- rübe toplamıya çalışmıştır. Bu bik gi ve tecrübeyi de hariçten Türkiyeye taşımış, günün birinde en verimli bir şekilde memleketin hayrına ve fayda- sına vakfetmiştir. Yin şurası var: Türk milleti, varlığının her köşesinden 2- zim ve istidat fışkıran bir millettir. En fena şartlar altında bile; vicdanlı insanlar, yaratıcı zekâlar yaratmıştır. Yalnız eski zamanın muhiti, bütün iyi istidatları ezmiş ve boğmuştur. Tembel, kabiliyetsiz bir muhitte par- layan zekâ, teşebbüs ve gayret der- hal bütün hasetleri, bütün kinleri a- yaklandırmış, muhitinin fevkine çık- mak cüretini gösteren adama şu ve- ya bu nevi leke sürülmüştür. Bu su- retle yalnız vasatiden aşağı olanla - rin, uysalların, ayak öpenlerin, husu- si menfaat arıyan idealsizlerin işba - şında kalması temin edilmiştir. Halbuki Gölcükte parlayış halinde bir 'Türk zekâsı görüyoruz. Bunun et rafında kadir ve kıymet bilen, yara- tıcı kabiliyetlere saygı gösteren bir muhit bulunması ruhlarımıza ferah verecek birer manzaradır. Yeni Tür- kiyeyi eskisinden daha bariz bir şekil de ayıracak bir manzara tasavvur e- dilemez. Bütün bir millete muayyen bir sa- hada, yaratmanın zevkini tattıran, ye tişen gençlere örnek olan genç ve &- zimli mühendis belki de maddi, bir mükâfat görmiyecektir. İdari itiyatla rımız ve kanunlarımız hizmeti mad- di surette mükâfatlandırmıya pek te müsals değildir. Fakat Türk milli mü 'dafaası için eserler yaratabilmek, Türk gençliğine azim, ideal ve çahış- ma kudreti bakımından örnek olabil- mek en büyük bir şeref ve mükâfat- tır. Öyle ümit ederiz ki, Ata Nutkunun Jortaya koyduğu örnek, bugün tahsil- İde bulunan veya tahsilini bitirip fa- aliyet sahalarına atılan Türk gençle- rine şu hakikati anlatacaktır: Önüne nekadar fırsatlar çıkarsa çıksın, bir genci hakiki surette yetiştirecek kav- vet, ancak kendi azmi ve çalışmasıdır. | Ellerine geçen fırsattan bu mânada istifade etmek zahmetini göze alan- ler, canlı eserlerile bütün bir cemi- yetin gözünde yükselirler. Başkaları- na dayanarak veya göz boyıyarak el- de edilen bütün muvaffakıyetler mu vakkat, ömürsüz ve ruhsuzdur. Ahmet Emin YALMAN * İspanyadan Son Haber (Başı 1 neide) ni ve 1000 den fazla da esir aldıkları mı haber vermektedirler. Barselonanın tekzibi Barselon, 27 (A.A) — Başvekâlet, B. Negrinin Franta büyük elçisi nez- dinde Fransanın acele harp malzeme si göndermesi için talepte bulundu - ğu hakkında yabancı gazetelerde çı- kan haberleri yalanlamaktadır. Pariste amele sendikalarının mitingi Paris, 27 (Hususi) — Paris mınta- kası amele sendikaları birliğinin, cüm huriyetçi İspanyaya yardımda bulu- bulması lehinde tertip ettiği miting sonunda, birlik bürosu toplanmış ve umumi mesai konfederasyonu umumi kâtibe itimat beyan eden bir takrir ka bul etmiştir. Takrirde İspanya mese- lesi hakkında, bilhassa, deniliyor ki: “Halihazırın vahameti ve sulh için yapılmakta olan mücadele, memle - ketin emniyetini temin maksadiyle ge niş mikyasta mesai sarfını âmirdir. kin etmek istiyenler de yeşii domatesi çiğ: | Biz, Cümhuriyetçi İspanyaya karşı olarak yiyebilirler. Yeşil satatayı çiğ ye» mek zaten âdettir, Fakat yemekten uyku ilâcı arıyanlar mor patlıcanı mi ademi müdahaleden ibaret olan haile , (Hikâyeden Mabaat) Palyaçonun Aşkı (Başı 6 ımcıda) veransla geri çekildi. Kitarasını bacakları arasına geçirerek üç dört takla attı. Sonra “Sevil berberin- den” bir parça söyledi. Bunu o ka- dar tuhaf söylemişti ki, ;dinleyi- ciler katılırcasına gülüyorlardı. Şarkıyı bitirir bitirmez sahnenin arkasında bir ağaca dayandı. Dir- seğiyle alnından akan terleri sildi, Boyalarla terin karıştığı yüzü pek zavallı olmuştu. Herkes tekrar 0- nu sahneye çağırıyordu. Mecbü- ren sürüklenerek sahneye geldi. Madelena genç sevgilisi ile bera- ber yanına gelmişti. Güzel kız hâ- lâ gülüyordu. Hele Enrikonun bo- yalarla karışmış yüzünü görünce daha çok gülmeye başladı. “Bravo Enriko” dedi, “teşekkür ederim”, Sonra küçük mineli bir kutuyu o « na uzatarak “hediyeniz” dedi. En- riko şaşırmış, kalbinden donmuş bir halde duruyordu. Donaldo ku- tuyu onun ellerine sıkıştırdı. Ku- tuyu sımsıkı tutarak sahneye fır» ladı. Gözleri kuru, fakat kalbi ağ liyordu. Nihayet oyununa başla- dı. Bu numarada âşık palyaçonun sevgilisinin kendisini terketmesi” üzerine lâstik bıçakla intihar et- mesi vardı. Palyaço gamlı bir ha- reketle elini kitarasına götürdü. Tellerde yumuşak bir iki hareket yaptı, i Sonra içli bir sesle: “Kalbimi sana verdim, bu kalp aşkla doldu Sana ulaşmak için ömrüm soldu,, Diye şarkıya başladı. Madelena başını sevgilisinin omuzuna daya» mış onu dinliyordu. Ortalıkta çıt yoktu. Yalnız palyaçonun bir fa- nus içinden gelen donuk sesler gi- bi hafif şarkısı ve kitarasının inil- tisi işitiliyordu. Şarkı, bittikten sonra söze başladı. Donuk ve tit- rek bir sesle: “Oh Ciyoletta, neden beni bıraktın? Oh niçin beni sev- miyorsun? Seni mi, sen palyaço- sun, zavallı Enriku kimse senin aşkını anlamıyacak. Evet zaval- lı palyaço, sen yahattan çekil ves yahut yalnız güldür, sevme, amma neye yarar? Artık beni alkışlayı- . nız. Alkışlayınız, gözlerinizden yaş gelircesine ağlarcasına gülünüz. Artık komedi bitti dostlar.,, alyaço elini cebine attı. O- radan her zaman (kullan. dığı bıçağını çekti. Göğsünde bir kese içinde saklı olan kırmızı bo- yanın bulunduğu tarafa şiddetle in dirdi. Cansız bir halde yere yuvar- Işndı. Ortalık alkıştan inliyor, çis çekler, serpantenler sahneye ati» liyordu. Bir seyirci kendini tuta» miyarak “en hakikir bu oldu, bra- vo Enriko” diye bağırdı. Kırmızı boya beyaz ipek gömle- ğini lekelemişti. Seyirciler ve Ma- delena sahneye çıktılar. Madele- na beyâz mendilini yalancı kana bulayıp ona vermek istedi. Men- dilini yerdeki kana sürerken, eli bir damla kana bulaştı. Bu kan sıcaktı. Pıhtılaşmış bir halde zâ- vallı palyaçonun tam göğsünden akıyordu. Acı bir çığlık bahçeyi inletti. Madelena bayılmıştı. Za- vallı palyaço, şimdi sevgilisi ya- nmda olduğu halde cansız yati- yordu. ” arar , yan 2 Nisan * Çocuk Haftası 23 Ni- sanda başlıyor. AN , , , programının etrafında toplanmasını istiyoruz.,, Franco'nun Ankara ve Atina ajanları Ankara, 27 (A.A) — Anadolu As jansının öğrendiğine göre, Cümhüri- yet hükümeti, B. Jülio Palencia'nın Burgos İspanyol hükümetinin Ankara da umumi ajanlığına tayinine müva- fakat etmiştir. Atina, 27 (A.A.) — Elen hükümeti, Sebastien Romero Rodoğlasın Bur -