Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
28 -3 - 938 Bu sırada işe, Osmanlı hükümeti karıştı.. 1767 senesi teşrinisa- isinin 18 inci günü Osmanlı hü - tümeti Çarlığa resmen harp ilân tti. Osmanlı devlet adamlarının haksadı, Kafkastaki İslâm kabi- tlerile birleşmek... oraya askeri lüvvet yerleştirerek, o mıntakayı Mmanlı ülkesine ilhak etmekti. Osmanlı hükümetinin işe karış- Lîsıır, Kafkas halkının mühim bir esini teşci etti. En evvel (Kis- in) denilen (Dağlı Çeçenler) ile AV!u'hu'), derhal ileri atıldılar. hattının en mühim bir as- *i karargâhı olan (Kızılyar) ka- *Sini kuşattılar, cebri hücumla ka '& girdiler. Bütün muhafızları lçtan geçirdiler. Dağlıların bu muvaffakıyeti, kları tethiş etti. Ayni zaman- — Rusya hükümeti ile harp falinde bulunan — Osmanlıların, fek hoşuna gitti. Çünkü Osmanlı- âr, artık o tarihten itibaren kendi- e en tabii şekilde bir yardım- 1 kuvveti elde etmişlerdi. n uzun — senelerdenberi, D“Ğ'lstan halkı ile Anadolu ve İs- fanbul halkı arasında manevi bir &bıta mevcuttu. Muhtelif sebep- lerle Istanbula ve Anadoluya ge- N dağlılar ve Çeçenler, halktan ş:ğma hürmet görmüşler; Dağıs- üleması, İstanbul ve Anadolu eselerinde mühim mevkiler 'un'&z eylemişlerdi... Bunlar, Ana- Holu Türklerinden gördükleri hüs- PÜ kabulü daima memleketlerine '&t iriyorlar.. araları; yalçın kaya- hu' derin uçurumlarla ayrılmış.o- (& bu kardeş milletleri, biribirle- Tine daha ziyade sevdiriyorlardı. Bu manevi rabıta, şimdi bu harp Vesilesile, büsbütün kuvvetlenmiş, (— arzettiğimiz gibi — adeta (ta- ;’iü bir ittifak) haline gelivermiş- ar hükümeti, bu tehlikeyi keşfetmekte gecikmedi. Ba- ls (Kızılyar) kalesinin uğra- & kanlı âkıbet üzerine, (Sen Pe- İersburg) da büyük bir telâş baş- Sösterdi. Kafkaslıları tedip için yeniden hlı ordu silâh altına alındı. Fakat | Oordunun kumandasını deruhde |Edecek bir general — bul d YAZAnN.: EYHŞAMİL ZİYA ŞAKIR » No:>|13 « Dağistanda Terek nehrinin başladığı -yer metlü, imparatoriçe Elizabet) haz- retlerinin (gözde) lik şerefini ihraz eylemişti. Elizabet, gözdesine derhal yük- sek bir askeri rütbe vermiş.. onu, sırmalara müstağrak muhteşem bir üniforma içinde görmekten daha derin bir zevk ve heyecan hisset- mişti. akat aradan çok zaman geç- meden, Rusya ile Prusya arasında harp patlamıştı. O tarih- te miralay olan (Todleben) impa- ' ratoriçe Elizabetin önünde diz çö- kerek: — Haşmetpenah!.. Beni; Prus- yaya gidecek olan kuvvetlerden bi- rine kumandan tayin ediniz. Size olan minnettarlığımı, parlak bir hizmetle ödeyim. Diye yalvarmıştı. Elizabet, onu bir fırka kuman- danlığına tayin etmişti. Bu fırka- nın başına geçen Todleben, âdeta baskın şeklinde bir süratle hare- kete geçerek, (Berlin) e girmişti. Todleben'in böyle ansızın (Ber- İin) i zaptetmesi, ona fevkalâde bir ü; Rus kumandanları, Kaf- ıqnnhnlkınm cesaretinden, cüret- | .!ıı den, ve kendilerine mahsus o- dağ ve orman harplerinden =h)'orlar, çekiniyorlar.. bir mağ- şbiyete uğrıyarak — şöhretlerini .'Wmuk istemiyorlardı. 'oeımparatoriçe Katerin, fena hal- bunalmıştı. Nihayet bir gün: l,* Bu korkak adamlarla hiç bir !( görmek mümkün değil.. Çabuk | Toateben) i getirin. | Diye bağırmıştı. Br, Todleben)... Şimdi, bu isim üze- kı,:e duracağız. Ve bu adamın | M olduğunu anlıyacağız. h(Todleben), o deyvrin tarihinde l&: ehemmiyetli mevki almış o- | Barip bir şahsiyetti. Kendisi h (Prusya) lı fakir bir Alman ğ inin yaramaz ve haşarı bir ço- e idi. Gerek çocukluk ve gerek vi ©çlik hayatı, tamamile serseri den k geçmişti ve hattâ bu yüz- uş) Hükümetin birçok takibatına ; artık memleketinde ba- Amıyacak bir hale gelmişti. Ve Yet, Prusyayı terkederek (Rus- Ya geçmişti. şöhret | dırmıştı. (Memleke- tine ihanet) pahasına kazanılmış olan bu muvaffakıyet, Todleben'in imparatoriçe nezdindeki mevki ve itibarını bir kat daha artırmıştı.. Fakat bunun üzerine muhitinde- ki kıskançlık arttıkça artmış; artık gizliden gizliye — onun aleyhinde bir cereyan başlamıştı. Prusya zaferi, imparatoriçe Eli- zabete büyük bir neşe ve sürur ver mişti. Kendisine bu zaferi temin e- den gözdesi ile coşkun bir içki ve sefahat hayatına dalmıştı. Artık Petersburg ve Moskova sarayla- rı, çılgın bir rezalet sahnesi ha- lini almıştı. Grandükler, prensler, hükümet ricali ve her sınıf halk arasında hoşnutsuzluk arttıkça artmıştı. Bir kaç kere sokaklara yaftalar, yapış- tırılmıştı. Elizabet, bu hayata ancak bir sene kadar devam edebilmişti. De- licesine işretin, ve tahammülfersa bir halde israf ettiği şehvetin ne- ticesi olarak feci bir ölümle can vermişti. O zaman, Todleben'in düşman- ları ortaya atılmışlar.. onu, kendi akat, daima sergüzeşt peşindi %mbu taşkın ruhlu adam, ilk arda, Rusyada da bazı ma- Ve alara girişmişti. Çok yakışıklı %îion derece kuvvetli bir vücude y k olduğu için, yüksek tabaka- h ınehsup Rus kadınlarının naza- | mdikkatini celbetmiş.. bir hayli de Odulara sebebiyet vermişti. biş U dedikodular, onun aleyhinde hetice vermek şu tarafa dur- Şn, bilâkis onun mevkiini yük- maiyetindeki zabitlere tevkif etti- rerek hapse attırmışlar. Hususi bir divanıharp — teşkil etmişler.. (İmparatoriçeyi sefahate sürükle- mek.. ve onun ölümünü tacil et- mek) le itham ederek kısa bir mu- hakemeden geçirmişler.. hakkında (idam) kararı da vermişlerdi. âkin, — Küçük oğlu (İmpa- rator Pol) namına hükü- meti idare eden — (İmparatoriçe Katerin) de Todbelen'in meftun- tikçe yükseltmiş.. nihayet, (haş — larından olduğu için onun idamına ar Hükümeti, Tehlikeyi Görmekte Gecikmedi rıza göstermemiş.. dedikodular ba- sılıp ta ortalık sükünet kespedin- ceye kadar (Siberya) ya sürgün gönderilmesini irade eylemişti. Katerin, birkaç defa Todleben'i affederek getirtmek istemişti. Fa- kat, buna bir türlü cesaret ede- memişti. Böylece aradan, tam do- kuz sene geçmişti. Nihayet Osman- lı harbi ve Kafkas musademeleri başlayıp ta generaller Kafkas or- dusunun başına geçmekten çekin- genlik gösterince, Katerin bunu iyi bir fırsat addetmiş Todleben'i derhal — menfasından getirtmiş.. rütbesini (general) liğe terfi ede- rek Kafkas ordusu kumandanlığı- na tayin eylemişti. General Todleben, imparatoriçe- nin kendisinden beklediği vazife- ye memnuniyetle atılmıştı, ve ilk hamlede de muvaffakıyet göster- meye başlamıştı. Bu zeki; ve hakikaten asker ya- ratılmış olan adam, mahirane bir manevra kullanmıştı. Cesur dağlı- lar ve Çeçenlerin karşısına atıla- rak mağlüp olmak ihtimalini naza- rı dikkate almış, onları bir tarafa bırakmış.. bu kahraman kabileleri arkadan vudmak için Gürcüstan dağlarının içine dalmıştı. Todleben burada, — bir taşla iki kuş birden vuracaktı. —Hem, kıs- men Gürcüstanı işgal etmiş olan Osmanlı ordusu ile harbe tutuşa- cak.. hem de, — Osmanlı ordusu- nu mağlüp ettikten sonra — ar- tık maneviyatı kırdacak olan dağ- hları ve Çeçenleri imhaya' koyu- lacaktı. ye E General Todleben, plânının ilk kısmını, büyük bir maharet ve mu- vaffakıyetle tatbik etti. Hükümet merkezi olan (Kütays) ten, firar eden Gürcü hükümdarı (Solo- mon) u, tekrar hükümet merke- zine iade ettikten sonra, (Poti) ü- zerine ilerledi. Fakat yolda, (12 bin) kişilik bir Osmanlı fırkası, yolunu kesmek istedi. Todleben, derhal harbe girişti ve galip geldi. (Devamı var) EVKAFTA: Süleymaniyenin Iç Kubbesi Temizleniyor İstanbul Vakıflar idaresi başmü - dürü Hüsameddin, İstanbul camileri- nin tamiri için programlı bir surette çalışmaktadır. Damları akan bir.çok cami ve mesçitlerin saçakları ve kub- beleri tamir edilmiştir. Bundan başka geçen senedenberi on mühim mabe - din tamirine devam edilmektedir. Bunların arasında Mihrimah, sultan Selim, Mesih Alipaşa, Süleymaniye, Mahmutpaşa, Atik Alipaşa, Sokullu Mehmetpaşa, Okçu Musa camileri de vardır. Yeni camiin merdivenleri, Sü- leymaniyenin çatlak sütun başlıkları da değiştirilmiştir. Süleymaniyenin iç kubbesi sonradan bir frenk tarafın dan Türk mimari ve tezyini sanatine aykırı olarak boyanmıştı. Müzeler ida resi, bu tezyinatın daha uzun müd - det mabedin bediiliğini bozmasına razı olmamış ve tamamen kazınmış - tır. Kubbet temizlenirken üstüste iki çeşit tezyinat ortaya çıkmıştır. Bu - inun en altındaki Sinan devrinin oldu ğu anlaşılmış ve mimarlar bunun üze rine büyük kâğıtlara tezyinatı 'çiz - mişler, şimdi de bu kâğıtları kubbe- ye tutturmak suretile tecrübeye baş l şlardır. Müteh lar tarafından yapılacak tecrübeden sonra asıl kub- benin boyanmasına başlanacaktır. Tamir Edilecek Tarihi Eserler Fatihte Sarıgüzelde Koca dâhi Si- nanın eserelrinden Kanuninin Sadra- zamı Hüsrev Paşanın türbesi son za- manlarda harap olmıya yüz tutmuş- tu. Müzeler idaresi, türbeyi eski ha- lini muhafaza etmek şartjle tamir et- tirmiştir. Bu civarda bulunan Sina - nın kalfalarından ve Süleymaniye manzumesinin suyolları nazırı nec- car Mehmet ağanın türbesi de yıkıl- mıya başladığı için, müzeler idaresi, bu tarih yadigârını da kurtarmıya ka- rar vermiş ve tamir plânlarını hazır- latmıştır. Yenibahçede Mimar Sinanın kendi adını verdiği mahallede yine kendi adına nispetle kurduğu bir mesçit vardı. Müzeler umum müdürü Aziz, bu eserin de kurtarılması için lâzım- gelen tedbirleri almış ve müzeler mi- marlığına buranın tamir plânını ha - zırlatmıya başlamıştır. Camiin mina- resi ortada kalacak ve camiin anadı- varları da bir metre kadar çimento ile gösterilerek bir park haline getirile- cektir. Parkı gezenler, üstat Sinanın kendisi için yaptığı mescidin de plâ- nını gözlerile görmüş olacaklardır. e M0İD. . 7 ÖĞÜT LOKMA NIN ! HEKİMİN LERİ YEMEKLERİN RENGİ Bu da yine radiyasiyon hem de güneşten gelen radiyasyonlardan ol- duğu belli. Güneşin ışıklarile renklerin münasebetini kimse inkâr edemez. Gü- neşin bize beyaz görünen ışıkları bir avizenin menşurundan geçirilince türlü türlü renkler verir. Bunu daha mekte- be gitmemiş çocuklar bile bilirler. Domatesin kırmızı rengini, patlıcanın mor rengini, bütün otların yeşil rengini yapan hep güneşin radiyasyonları oldu- Gunu da herkes bilir. Güneşin ışıkların. dan mahrum kalan bir nebat renklene- mez, sönük kalır. Bunu en iyi ve en kolay Ispat eden şey, dağlarda yetişen sebzelerin, alçak bostanlarda yetişen Gsebzelerden daha parlak renkte olmasıdır. Dağın güneşi Insanın yüzünü yakar, nebatatın renk- lerini parlatır. Yemeklerde radiyasyon arıyan mü- tehassısların fikrine göre, radiyasyon mahsulü olan renklerin de yemeklerin bizi iyi beslemesi ve her birinin ayrı ay- rı tesir etmesi hususunda ehemmiyeti vardır. Yemeklerin rengi meselesi artık sa- dece masal gibi değildir. Gıdalarımız a- rasında lüzumunu iyice bildiğiniz vita- minler Üzerine tetkikler İlerledikçe ye- meklerin rengi meselesi de iİlmi yola girmiştir. Çocukların büyümesi için mutlaka lü zumlu olan A vitamininin eheramiyeti- ni ve bu vitamin yemeklerde eksik o- lunca iInsana göz hastalığı geldiğini, mik — Foplu hastalıklara karşı mukavemetin azalığını bilirsiniz. Bu önemli vi H ci sarı İle kırmizi - arasında rengini veren bu —karotendir. Bütün yaprakların yeşil renklerini — veren Ksantafil de dalma karotenle birlikte bulunur. Zaten sebzelerin ve yemişlerin renklerini veren maddeler de hep karo. tene yakın maddelerdir: Meselâ kırmızı domatesin o güzel parlak rengini, kayı sının, kavunun kendilerine — mahsus fenklerini yapan likopen, v.s. hep kara- tene yakın ve güneş rıdlyııyonlır) mah sulü cisimlerdir. Fakat karoten ve onun gibi renk ya- pan yalnız neb a hi değildir. Hayvan etlerinin birçoğunda da bulunur. Zaten, etlerin de kendileri- ne mahsus renkleri olması bunu tahmin ettirirdi. Renklerin İnsan üzerine tesiri de pek eskidenberi bilinir. Çiçek aşısı öğrenen- lerden önce çiçek hastalığı bile kırmızı renkli odalarda tedavi edilirdi. Onun için yemeklerin renklerine göre bize baş ka başka tesirler yapacaklarını yadırga- mamak lâzımdır. Yemeklerin rengi bahsinden de çıka- racağımız pratik netice şudur: Kırmızı domates kuvvet vekir, yeşili Insanı teskin eder. Sarı renkli sebzeler ve yemişler İn - sana müvazene ve ahenk verirler. Por- takal rengi öfkeyi geçirir. Mor patlıcan üuyku getirir. Yemeklerin renginden bu tesirleri bul Mak için onları yine çiğ yemek lâzım olduğu şü izdir. Kuvvet 8- * ilkin havuçta bulunan - karoten a- dında, kimyaca terkibi malüm, bir el- simden da öğr " Ka. |TFoteni yapan da güneşin radiyasyonları- y kırmızı di sinirlerini tes- kin etmek istiyenler de yeşil domatesi çiğ: olarak yiyebilirler. Yeşil salatayı çiğ ye- mek zaten âdettir. Fakat yemekten uyku BAŞMAKALEDEN MABAT Bir İnsan Yaratmak (Başı 1 ncide) mânalar, memleket için, deniz inşa- atında vardığımız merhalelerden da- ha mühimdir. Evvelâ öyle bir tip insan görüyo- ruz ki, birtakım gemilerimizin dışa- rıda yapılmasına nezaret için ecnebi memleketlere gönderilmesini — bir zevk ve eğlence fırsatı diye karşıla- mamıştır. Memleketin kendisine ver- diği fırsat ve imkânın yüklediği me- suliyetleri tamamile duymuş, her git- tiği yerde bilgisini genişletmiye, tec- rübe toplamıya çalışmıştır. Bu bil- gi ve tecrübeyi de hariçten Türkiyeye taşımış, günün birinde en verimli bir şekilde memleketin hayrına ve fayda- sına vakfetmiştir. Yalmz şurası var: Türk milleti, varlığının her köşesinden a- zim ve istidat fışkıran bir millettir. En fena şartlar altında bile; vicdanlı insanlar, yaratıcı zekâlar yaratmıştır. Yalnız eski zamanın muhiti, bütün iyi istidatları ezmiş ve boğmuştur. Tembel, kabiliyetsiz bir muhitte par- hyan zekâ, teşebbüs ve gayret der- hal bütün hasetleri, bütün kinleri a- yaklandırmış, muhitinin fevkine çık- mak cüretini gösteren adama şu ve- ya bu nevi leke sürülmüştür. Bu su- retle yalnız vasatiden aşağı olanla - rın, uysalların, ayak öpenlerin, husu- si menfaat arıyan idealsizlerin işba - şında kalması temin edilmiştir. Halbuki Gölcükte parlayış halinde bir Türk zekâsı görüyoruz. Bunun et rafında kadir ve kıymet bilen, yara- tıcı kabiliyetlere saygı gösteren bir muhit bulunması ruhlarımıza ferah verecek birer manzaradır. Yeni Tür- kiyeyi eskisinden daha bariz bir şekil de ayıracak bir manzara tasavvur e- dilemez. Bütün bir millete muayyen bir sa- hada, yaratmanın zevkini tattıran, ye tişen gençlere örnek olan genç ve a- zimli mühendis belki de maddi, bir mükâfat görmiyecektir. İdari itiyatla rımız ve kanunlarımız hizmeti mad- di surette mükâfatlandırmıya pek te müsait değildir. Fakat Türk milli mü dafaası için eserler yaratabilmek, Türk gençliğine azim, ideal ve çalış- ma kudreti bakımından örnek olabil- mek en büyük bir şeref ve mükâfat- tır. Öyle ümit ederiz ki, Ata Nutkunun ortaya koyduğu örnek, bugün tahsil- de bulunan veya tahsilini bitirip fa- aliyet sahalarına atılan Türk gençle- rine şu hakikati anlatacaktır: Önüne nekadar fırsatlar çıkarsa çıksın, bir genci hakiki surette yetiştirecek kuv- vet, ancak kendi azmi ve çalışmasıdır. Ellerine geçen fırsattan bu mânada istifade etmek zahmetini göze alan- lar, canlı eserlerile bütün bir cemi- yetin gözünde yükselirler. Başkaları- na dayanarak veya göz boyıyarak el- de edilen bütün muvaffakıyetler mu vakkat, ömürsüz ve ruhsuzdur. Ahmet Emin YALMAN * İspanyadan Son Haber (Başı 1 ncide) ni ve 1000 den fazla da esir aldıkları nı haber vermektedirler. Barselonanın tekzibi Barselon, 27 (A.A.) — Başvekâlet, B. Negrinin Fransa büyük elçisi nez- dinde Fransanın acele harp malzeme si göndermesi için talepte bulundu - ğu hakkında yabancı gazetelerde çı- kan haberleri yalanlamaktadır. Pariste amele sendikalarının mitingi Paris, 27 (Hususi) — Paris mınta- kası amele sendikaları birliğinin, cüm huriyetçi İspanyaya yardımda bulu- nulması lehinde tertip ettiği miting sonunda, birlik bürosu toplanmış ve i mesat konfederasyonu 1 kâtibe itimat beyan eden bir takrir ka bul etmiştir. Takrirde İspanya mese- lesi hakkında, bilhassa, deniliyor ki: “Halihazırın vahameti ve sulh için yapılmakta olan mücadele, memle - ketin emniyetini temin maksadiyle ge niş mikyasta mesai sarfını âmirdir. Biz, Cümhuriyetçi İspanyaya karşı ademi müdahaleden ib_u'et olan haile ilâcı arıyanlar mor patlıcanı nasıl çiğ yi lt leaik _Vıı, şeni Ki çiğ yi 9 (Hikâyeden Mabaat) Palyaçonun Aşkı (Başı 6 incıda) veransla geri çekildi. Kitarasını bacakları arasına geçirerek üç dört takla attı. Sonra “Sevil berberin- den” bir parça söyledi. Bunu o ka- dar tuhaf söylemişti ki, ;dinleyi- ciler katılırcasına gülüyorlardı. Şarkıyı bitirir bitirmez sahnenin arkasında bir ağaca dayandı. Dir- seğiyle alnından akan terleri sildi. Boyalarla terin karıştığı yüzü pek zavallı olmuştu. Herkes tekrar 0- nu sahneye çağırıyordu. Mecbu- ren sürüklenerek sahneye geldi. Madelena genç sevgilisi ile bera- ber yanına gelmişti. Güzel kız hâ- lâ gülüyordu. Hele Enrikonun bo- yalarla karışmış yüzünü görünce daha çok gülmeye başladı. “Bravo Enriko” dedi, “teşekkür ederim”, Sonra küçük mineli bir kutuyu o - na uzatarak “hediyeniz” dedi. En- riko şaşırmış, kalbinden donmuş bir halde duruyordu. Donaldo ku- tuyu onun ellerine sıkıştırdı. Ku- tuyu sımsıkı tutarak sahneye fır- ladı. Gözleri kuru, fakat kalbi ağ- lıyordu. Nihayet oyununa başla- dı. Bu numarada âşık palyaçonun sevgilisinin kendisini terketmesi üzerine lâstik bıçakla intihar et- mesi vardı. Palyaço gamlı bir ha- reketle elini kitarasına götürdü. Tellerde yumuşak bir iki hareket yaptı. k Sonra içli bir sesle: “Kalbimi sana verdim, bu kalp aşkla doldu Sana ulaşmak için ömrüm soldu,, Diye şarkıya başladı. Madelena başını sevgilisinin omuzuna daya- — mış onu dinliyordu. Ortalıkta çıt yoktu. Yalnız palyaçonun bir fa- nus içinden gelen donuk sesler gi- bi hafif şarkısı ve kitarasının inil- tisi işitiliyordu. Şarkı, bittikten sonra söze başladı. Donuk ve tit- rek bir sesle: “Oh Ciyoletta, neden beni bıraktın? Oh niçin beni sev- miyorsun? Seni mi, sen palyaço- sun, zavallı Enriku kimse senin aşkını anlamıyacak. Evet zaval- li palyaço, sen yahattan çekil ve- yahut yalnız güldür, sevme, amma .. neye yarar? Artık beni alkışlayı- , nız. Alkışlayınız, gözlerinizden yaş gelircesine ağlarcasına gülünüz. Artık komedi bitti dostlar..,, P alyaço elini cebine attı. O- radan her zaman — kullan- dığı bıçağını çekti. Göğsünde bir kese içinde saklı olan kırmızı bo- yanın bulunduğu tarafa şiddetle in dirdi. Cansız bir halde yere yuvar- landı. Ortalık alkıştan inliyor, çi- çekler, serpantenler sahneye ati liyordu. Bir seyirci kendini tuta- mıyarak “en hakikir bu oldu, bra« vo Enriko” diye bağırdı. Kırmızı boya beyaz ipek gömle- ğini lekelemişti. Seyirciler ve Ma- delena sahneye çıktılar. Madele- na beyaz mendilini yalancı kana bulîayıp ona vermek istedi. Men- dilini yerdeki kana sürerken, eli bir damla kana bulaştı. Bu kan sıcaktı. Pıhtılaşmış bir halde za- vallı palyaçonun tam göğsünden akıyordu. Acı bir çığlık bahçeyi inletti. Madelena bayılmıştı. Za- vallı palyaço, şimdi sevgilisi ya- nında olduğu halde cansız yatı- yordu. * yewee 23 Nisan vesz 4 Çocuk Haftası 23 Ni- sanda başlıyor. 2 | programının etrafında toplanmasını istiyoruz.,, g Franco'nun Ankara ve Atina ajanları Ankara, 27 (A.A.) — Anadolu A- jansının öğrendiğine göre, Cümhuri- yet hükümeti, B. Jülio Palencia'nın Burgos İspanyol hükümetinin Ankara da umumi ajanlığına tayinine muva- fakat etmiştir. Atina, 27 (A.A.) — Elen hükümeti, Sebastien Romero Rodoglasın Bur - gos İspanyol hükü.metlni;n. Atinada umumi aj anaşı -