2 Şubat 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8

2 Şubat 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ERZURUMDA: Çarşıdaki Dükkânları soyan Şebeke tutuldu Erzurum, (TAN) — Burada, iki bekçi ile iki terzi ve bir çilingirden mürekkep bir hirsiz kumpanyası mey dana çıkarılmıştır. Kumpanyanın başında Ahıskalı bek gi Tahir ile bekçi Fevzi vardır. Ter. zi Faruk ve terzi Cahit te kumpanya ya dahildir. Tahir, çilingir kerime a- nahtar ve maymuncuklar yaptırmış kendi bekçiliğine verilmiş olan çarşı. nm Tebriz kapısı mmtakasındaki Bo yacızade Müâmmer, Fevzi, Dursun, Kâya, Mehmet boyacı ve Halile alt büyük mağazalar birçok defalar 80. yulmuştur. Hırsızlar, büyük toplar. | dan göze çarpmıyacak gekilde kumaş lar kesmek Ve manifatura eşyasın- dan yine farkolunnuyacak tarzda ç mak suretile tem üç ay iş görmüş lerdir. Bekçiler, çaldıkları eşyanm bir kısmın terzi Faruk ile ortağı Cahide satmışlardır. Bu ustalıklı hırsızlıklar evvelâ na zart dikkate çarpmamış, tilocar Bo. yacızade Muammer tesadüfen işin far kına varmıştır. Bundan sonra, bilhas ih hayatmdeki deği. ilmiş ve tahkikata Bekçilerin evleri ve terzilerin kânları basılmı Banka Kurulması FA Erzurum, (TAN ) — Burada, ser mayosi halka dağıtılacak hisse se netlerile temin olunacak bir banka kurulmak isteniliyor, Banka, Erzuru mun kalkınmasında büyük bir des. tek olacaktır. EZİNEDİ Bakımsız Çocuklar Ezine, (TAN ) —Hükümet dok toru Fahri Ferit Özkal, Gazi ve İsmet paşa okullarmdaki çocukların sıhhat lsrile'yakmdan alâkadar olmaktadır. Bunlardan (112) sinin bakımsız cılız olduklarını görmüş, vel hayenehanesine çağırmıştır. Doktor, ve rini mu bu çocukları tekrar muayene ederek ve kuvvetli gıda ç olduklarını Ezinenin Thtiienlakı Ezine, (TAN) — Yeni kaymakam Tevfik Aktan'ın kasabamız mübrem ihtiyaçlarmı karştıyacak faaliyette bulunması Gazi okulun! yetiştirilmesi ve buraya ağaç dikilme 8i için emirler vermiştir, bekleniyar, ii nl ii EİN n arka bahçesinde bağ! Adana, (Tan muhabirinden) Türk Haya Kurumu, verimli çalışma. larına devam ediyor, On bir senelik mazisi bulunan Kurum, Sabri Gül'ün relsliğindedir. Sabri Gül, bugüne ka. dar geçen çalışmalar etrafında banâ $u izahatı vermiştir: — Adana Hava Kurumu 1927 de kurulmuştur. O sıralarda çifiçileri- İmiz tayyareye yüzde yarım vermek süretile cemiyete karşı felerini yapmışlardır. 1935 temmuzunda yer mahsullerinden Hava Kurumuna te- min edilen gelir, 30 bin lirayı bulmuş tur. Daha ertesi sene, bu mik! bin liraya yükselmiştir. Son yıllar, Kurum için h i olmuştur. Hazirandan bugüne ka. dar şubemizin temin ettiği gelir tam 100 bin liradır. « Bu sene pamuk fiyatlarnm düşük | gelir üzerinde şüphesiz tesir ya | gelir kaynağını artırmış olacaktır. Fedakâr müstahsil tarafmdan Kurü ma bırakılan yardımların yüzde yüz toplanması için tam tertibat alınmış tır. Diğer taraftan Türkkuşu çalışma Türk Hava Kurumunun Son VerimliÇalışmaları Şubenin Hazirandan Beri Temin Ettiği Gelir 100,000 Liradır Adana Hava Kurumu Başkanı Sabri GUL ları göğüsleri kabartacak derecede. pacaktır, Fakat Kurum yardımından | dir, Türkkuşu şubesi, Adanada, 1938 hariç kalan birçok yerli mahsul ve| haziranında açılmış, o sene İnönü inde yardıma tabi tutulması | kampma 11 gencimiz gitmiştr. Bun- ların hepsi de muvaffak olmuşlardır. Geçen martta tekrar çalışan şube, bu defa temmuzda 31 genç gönder. miştir. Bu defa 27 si muvaffak olmuş lardır. Yeni Türkkuşu binası da 30,000 hi, Fevzi, bekçi Tahir, Aşağıdı dala Erzurumda çarşıyı soydukları iddiasile yakalananlar: Yukarda; Bekçi Terzi Faruk, Terzi Cahit, İSİLİFKEDE Mersin Yolunda yon Kazası Oldu Silifke, (TAN) — C bir kamyon kazası olmuştur. Şofö Hakkının idaresindeki kamyon, Mer sinden yük ve yolcu ile gelirken yol. da, birkaç kişiye rastlamıştır. Bunlar kendilerinin de kamyona alınmaları. nı istemişler ve mukabilinde her biri Yirmi beşer kuruş vermiştir. Çiriş kö yünden Nebi ise, parası olmadığın: ve kamyondan inmek istediğini söyle miştir. Arkadaşları, parasını vermek istemişler, fakat o, “Oteki arkadaşla rımda ekmeğim kaldı., diyerek kam yonun gerisinden yere atlamıştır. Bu nu haber vermedikleri işin şoför Hak kı da yoluna devam etmiştir. dan kan gelerek, kımıldanamıyatak bir halde yolün ortasmda kalmıştır. Arkadan gelen 11 inci mıntaka su iş leri başmühe: İlıyı buraya getirip hastaneye yatır- mıştır, Şoför Hakkı ve patronu Mehmet, mahkemeye verilmişlerdir. Nebi, başı dönerek kamyondan düştüğünü söy- lemektedir, Yangın Tahkikatı Silifke, (TAN) — Hükümet kona. Zının yanmasından dolayı Zen altma alınan maliye muhassbe kâtisi Ha san ve kardeşi maliye odecısı Meh- met haklarında delil bulunamamıştır. Her ikisi de tahliye edilmişlerdi: inin otome — ——— ———— raya eksiltmeye konulmuştur. İnşa. ata geçilmek üzeredir. Bir Hastane Daha Lâzım emme —A başlıca sağlık müesseseleri Üç ta- nedir: Memleket ve Trahom hasta- neleri ile çocuk ve doğum eyi, Bu ihtiyacı Şu rakamlar güzelce fade eder: © Geçen sene memleket hastanesin. da 48831 kişi tedavi edilmiştir. Bu. nun 44919 u ayakta tedavi görmüş, İ ancak 3912 kişi yatırılmıştır. A tedarizedilenlerin çoğunu, kadro dar: Şehrin büyüklüğü ve nüfus k $ bakımindan: yeni bir hastane daha kurmak, hayati bir mesele şeklinde ele almıya değer bir mevzudur, —— Çine Posta Müdürü Mahküm Aydın, (TAN) — Bura ağır ceza mahkemesi, zimmet ve ihtilâstan suç Yu Çine posta müdürü Hakkınm mu hakemesini bitirmiştir. Hakkı, beş yıl ve on ay ağır hapse mahküm edilmiş tir. Garip Bir Kam- | rda gerip ge NEOKALMINA Grip, Baş ve Diş Ağrıları, Halbuki Nebi, ağzından ve Gal Nevralji, 2.2.9385 İ Baş, diş, nezle, grip, romatizma, Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarmızı derhal keser. İcabında günde üç kaşe alınabilir. Ariritizm, Romatizma BANDIRMADA; Benzin Parladı İki kişi Yaralandı Bandırma, (TAN) — Park cad- desinde kımduracılık eden Ali, ben. zini lâstikle kaynatarak sülüsyon yap mak isterken benzin parlamıştır. Ali muhtelif yerlerinden ağır surette,te İ sadilfen orada bulunan kaynı Ahmet te hafif surette yanmışlardır, Bir Otobüs Kazası Bandırma, (TAN) — Hancı Re. fiğe ait otobüs, Iametinönü caddesin de Ahmet isminde bir ihtiyara çarp- mış ve zavallıyı ağır surette yarala. mıştır. Şoför yakalanmıştır, ÇIRA) KÜÇÜK HABERLER | * Çaycuma, (TAN) — Nahiyemize İki 4 | saat ötede bulunan Tefen nahiyesine bağlı Veysioğlu köyünde, Hüseyin Çakmak, ka rist Behiyenin özer Hactoğlu Satılmış ta rafından pusu kurularak öldürülmüştür, Ka til ve metresi tutulmuştur, * Izmir, (TAN) — Vilâyet've belediye bütçelerinden harcanicak 100 bin lirn e burada yeni bir halkevi yapılmasına karar verilmiştir, * Zile (TAN) — Kaymakamımız. Ke rim Tünayın gayretile balkevinde, köy sağ lik kurucuları için bir kurs açılmıştır, * Manyas, (TAN) — Ilkokul talebesin den Bedri ve Ahmet kavga etmişler, Bedri bır, Bedri yakalanmıştır Istanbul İkinci Iflâs Bundan: Müflis Aleksandır Korpi ve şürekâsı şirketi masasına gelen ala- caklı A. Eboyan ve Haçadoryan şir- ketinin istediği 322.60 liranın sene- de ve müflisin defterlerine istinat etmesinden 6 ncı #ıraya kayıt ve ka- bulüne iflâs idaresince karar verile- rek sıra defteri düzeltildiği ilân o- murlu - Tanur. (4484) bıçakla Ahmedi tehlikeli surette yaralamış l GEBZEDE: Köylülere Aşılı Fidan Dağıtılıyor Gebze, (TAN) — Her tarafta n- ğa yetiştirilmesine çalışıyor, Vilâ- İ yet fidanlığından getirtilen 8600 mey valı ve meyvasız aşılı fidan kısmen buraya dikilmiş, kısmen köylere da. gıtılmıştır. Gebze ve civarında bu yıl asgari 238 kurt ve domuz öldürülmesi için mücadeleye başlanılmıştır. Hendek Hapisanesinde Hendek, (TAN) — Alsbacağın ha nından yamçı çalmaktan ve bekçile, re silâh çekmekten maznun Karadere nahiyeli Şükrü bir fırsatını bularak hapisaneden kaçmış, fakat 500 met re ileride yakalanmıştır. Hendek Köylerinde Çeşmeler Hendek, (TAN) — Böş senelik me sai programım ilk senelerine dahil olan “Köylerde çeşme,, yapma işi i- Yerlemektedir. Bu senenin sonunda, ilçemizin hiçbir köyünde açıkta akan #u bırakılmamış olacaktır, Adapazarında Bataklık Adapazarı, (TAN) — Elli bin dö nüm araziyi kaplıyan Gökçeören ba taklığınn kurutulması işi bir hayli ilerlemiştir, am Taklid hiçbir zaman ayni olamaz. Taklid benzeri demektir. KREM PERTEV Bu itibarla en üstün kremdir. Derin, karagözleri babamınkilere benziyor, Yengemle amcamın, Galatasaray Sultanisine gi- den (Fahir) adlı bir çocukları var; uzun boyu, ko- caman siyah gözlerle yeryüzüne göklerden bakan mağrur bir genç. Rumelihisarında güzel, zengin bir yalıda ot: yorlar, Salonlar Acem halıları, ipekler, kadifeler içinde... Duvarlarda değerli tablolar. Büyük sanat- kârların, musikişinasların resimleri... Pompei res- samlarının iki bin yıl evvelki eserlerinden kopyeler; mermer heykeller... Bu ev yalnız paranın hazırladığı, ipeklere, halı lara boğulmuş bir yer değil, belli, burada ince bir ruh yaşıyor. Bize yalının bir köşesinde üç odalı ayrı bir daire verdiler. Orada snnemle, ablalarımla Boğuzın lâci- vert suları karşısında haftalarca, aylarca ağladık. İstanbula gelişimizden iki ay sonra (1908) inkılâbı oldu, Boğazda renk renk bayraklarla donanmış va- purlar dolaşıyor; muzika, marş sesleri mavi gökle- re ulaşıyor. “Yaşasın Hürriyet, Müsavat!,, sesleri ufukları çınlatıyor... Bunların ne demek olduğunu bana amcamın Gala- tasarayi: oğlu Fahir anlattı. Şimdi birkaç ay evvel kerevet altlarında saklanan gizli kitapların, kâğıtla- rn; dokuz yaşındaki hafızamla ezberlemiye çalıştı- ım piyeslerin, şiirlerin mânasını daha iyi anlıyo- rum. Bütün çocukluğumda kafam milletin kuruluşu, vatanın ıztırabı, cemiyetin geriliği, medresenin, sof- talığın tüyler örperten zararları; 'mektepsizlik, sefa- let mevzularile dolmuştu: Ben de çocuk ruhumla ya- rı anlar, yarı anlamaz; bütün bekliyenlerle beraber memlekette bir şeyler olmesinı beklemiştim. O bek- lediğim günler demek artık gelmişti. Denizler, sokak lar hürriyet şarkılarile coşuyordu; ben, bütün 0 ©0- şup taşanların daha üstünde bir heyecanla coşuyor- dum. Memleket kurtuluyor; memleket yükselecek; mil- let rahata erecek... Mekleplerimiz olacak; hele ka- dınlar o kara bilgisizlikten, bönlükten kurtulacak- lar; biz de medeni insanlara benziyeceğiz.. Babamın evinden. dsha çok yüz bulduğum, şımar- dığım yalıda şimdi incecik sesimle odaları, salonları çınlatıyor, hürriyet şarkıları söyliyerek geniş mer- divenlerden esiyordum. Vatan heyecanı, toprak, millet sevgisi ömrümde bulduğum heyecanların en çok sarsanı, en çok sara- nı.. O şarkıları bugün de hâlâ o günkü coşkunluğum- la tekrar ediyorum: Yürüyelim, ecdadımız bu yollarda yürüdü; Şu toprakta nice aslan kemikleri çürüdü.. Vatan aşkı gayri bizim sinemizi bürüdü; Yastığımız mezartaşı, yorganımız taş, kar olsun; Ben bu yoldan döner isem namus bana âr olsun!..., Ve, beş defa, on defa, yirmi defa, arka arkaya; her detasında daha bir üst perdeden, daha candan tek- Tar ederdim: “Ben bu yoldan döner İsem namus bana âr olsun!..,, Bu şarkıları bazı da amcamın oğlu Fahirle beraber söylerdik. Ona, (Fahir ağabey) diyordum. Fahir ağa- bey yüksek, tenor sesile; ben incecik bir flüt gibi, yalının mermer rıhtımında coşarak seslerimizi va- purlardan denize taşan seslere karıştırırdık. Kendi- mi, vatanın kurtuluşunu diliyenlerin, bunun için can vereceklerin arasında bulunduğum için gururla- nıyordum. Genç mektepli yeğenim de benim bu duygularımı besliyor, kuvvetlendiriyordu, Mesuttum, kendi içim bana dar geliyordu. Dalga gibi, kasırga gibi, tufan gibi, volkan gibi çarpacak kaya, fırliyacak tepe, aşacak umman arıyordum. Amcamla Fahir ağabey bir akşam kata karşıya geçtiler; beni nasıl okutacaklarını, nasıl irecek- lerini düşündüler, Fahri ağabey mektepleri hiç be- ğenmiyordu. Nihayet beni evde okutturmıya karar verdiler; hocalar tuttular; Fahir ağabey de bana ders verecekti, Annem bir zaman daha ağladıktan sonra ablaları- mi evlendirmek derdine düştü, Yalıya görücüler ge- lip gitmiye başladı. Ablalarım bütün günlerini yen- gem gibi, şık İstanbul hanımları gibi giyinmek, mo- daya uymak düşüncesile geviriyorlar; kendilerini istiyenlerin, eve gelen görücülerin dedikodusunu ya- pıyorlar; akşamları sandalla Bebeğe gidiyorlardı. Ni- hayet evlendiler; ikisi de dışarıya, Anadoluya gitti. ler; biz annemle yalıda kaldık. Hayatımda en ehemmiyetli şey derslerimdi. Kitap- larıma, hülyalarıma dalına dolabımda meyvelerim çürürdü. Provaya gitmek için vakit bulamadığımdan elbiselerim terzide kalırdı, bir yere gitmek lâzım ge- lip te elbisesiz kalınca yengemi gücendirirdim. Yengem beni çok seviyor, kendisi gibi şık, süslü gezdirmek istiyor, bana kat kat elbiseler yaptırıyor- du, amma, Yıldızın aklı fikri büsbütün başka huva- larda geziyordü. Amcam babam kadar ince, zarifti; bir gün bir ro- manda (Manolya) lâvantasından bahsolunuyordu. Ben koku vesmezdim; amma, bu Manolya lâvantası ni merak ettim. Yengem onu İstanbulun, Beyoğlu- nun bütün parfümerilerinde araştırdı, bulamadı. Yir- mi gün sonra bir gün tuvalet masamın üstünde kü- çük beyaz bir kutu gördüm. Üzerinde yaldızlı bir kelime: (Manolya)... Amcam Avrupaya yazarak bana Manolya lâvanta sını getirtmişti. Vaktile küçük kaprisimi yerine ge- tirmek için babamın benden habersiz Avrupadan getirttiği nota gibi... On üç yaşına girdim. Artık incecik sesile merdi- venlerde esen rüzgâr çocuktan eser yoktu; şimdi ka- sırgalar benim içimde esiyordu. Kendi içime gömü- lerek yüzüme çelikten bir maske geçirmiye başladım. Bütün rahatlıkların arasında benim ruhum rahat- sızdı... Başım, gönlüm rahatsızdı. Babamın çok büyük acısını bir yana bırakırsam, hayatımda şikâyet edecek bir şey yoktu. Yali benim öz evimdi. Beni seven, beni ince bir hava ile saran bir muhitte yaşıyordum, amma, bütün bunların sra- sında ben yine sinirli idim. Bana benziyen benim ya- şımda olan çocuklardan birdenbire ayrılıvermistim. Sonra yavaş yavaş içimdeki rahatsızlığın sebebini anladım. Bütün inceliklerine, görgülerine rağmen ne yengem, ne amcam beni oyalıyamıyorlardı. Onlarda meselâ babam gibi, bana ateş, heyecan veren şey yoktu. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: