s BAŞMAKALEDEN MABAAT Çok Yanlış Bir Görüş I (Başı 1 İnekde) ürkiyede münakaşa hürriyeti. nin bir, iki şekli yoktur ve 0- Yamaz. Bunlar da; eski idareler yü. zinden kaybettiği asırlarca zamanı telâfi etmek ihtiyacmda olan bu me ti gerilere doğru sürükle mek, istikrar ve emniyeti bozmak, başka memleketlerin ihtiyaç veya gartlarından doğan bir takım bize ya hancı cereyanları memlekete sokmak ve yapmak hürriyetleridir. Yoksa memleketin iyiliğini ve terakkisini düşünmek, görülen müspet bir yol suzluk veya noksanı ortaya koymak bakımmdan Türkiyede tam münaka. ga hüriyeti vardır, Bilhassa Atatürk, bu hürriyeti korumıya âsima büyük bir kıymet vermiştir. Memleketin mesele ve ihtiyaçlarını müspet bir gürette münnkaşa için bu hürriyet ten daha fazla istifade edilemiyorsa kabahat gazetecilerdedir. Daha doğ rusu kismen bugünkü gazetecilikte, dir. Çünkü B. Ackerman, raporunda bütün dünya gâzeteciliğini bu bakım- dan kusurlu bulmaktadır. ince yalnız gazete. akaşa hürriyeti Üzerinde durmak icap etmez. Akim nakle hâkimliği ve ilmi hakikatlerin ifade hürriyeti bakımmdarı Türkiye, dünyanın en hür birkaç memleketi arasmda yer almaktadır. Buzün A. merikada, İngilterede bile birçok hu. suslarda kurulu kilisenin ilmi müna- kaşa hürriyatini tahdit eden tesirleri ne tesadüf edilir, Amerikada tale. besine Darvinden bahseden bir mek. tep mualliminin birkaç sene evvel linç edilmesine az bir gey kalmıştı Bu muallim, bir Amerika şehrinin mah. kemesi huzurunda fikir hürriyeti. ne inandığından dolayı mahküm oL muşlu. ami aşan ürkiye; aklın. serbestliğine, i. Um hürriyetiney müren hürriyetine bu kadar hürmet etmekle beraber vicdan hürriyetini de tama - mile kabul etmiş ve hiçbir ifrat tara- fma gitmiyerek geniş bir tesamüh kurmıya muvaffak olmuştur. Kolumbiya gazetecilik mektebi de. kanı, fikir hürriyeti ve tesamüh bakı. mından en ziyale yükselen bir mem. leketi, dünyanın kâra koyunları ara sına karıştırmakla çok ağır bir heta | birçok noktalar vardır. Bilhassa mem işlemiştir. B. Ackerman ceki bir mek. tep arkadaşım ve yakın bir dostum. dur, Ağır İintasmı kendisine bildiği. yor ve mektubtmun muvafık göre ceği vasıtalarla neşrini kendisinden diliyorum. Bu hatayı bir tarafa bırakacak o. Tursak gazetecilik mektebi dakanmın bugünkü gazetecilik hakkındaki eti. İspanyadaki Boğuşma (Bası 1 incide) riyet kıtaları asilerin iki baskınmı geri püskürtmüşlerdir, Franko kuv- vetleri, ağır zayiat uğramıştır, Hü hümetçiler geçende (işgal ettikleri mevzileri muhafaza ediyorlar. Cümhuriyetçilerin Obir teb- liğine Ogöre, asi tayyareleri bugün şehir (ocivannda (o Prot ve Hospitabte hücumda bulunmuş - lardır. Insanca zayiat yoktur. Bar - selona zerine de taarruzda bulun - mak istemişlerse de hava toplarımı- şi karşısmda kaçmışlardır. Diğer taraftan yine asi tayyarele- "alencia ve Gereinyi de bombar - drman etmişlerdir. Yirmi kadar ölü ve bir çok yaral vardır. Ölen İngiliz denizcileri Tarragonde Frankocu tayyerele - rin bombardımanı sırasında İngiliz 'Thoropeness vapuru mürettebatm - dan ölen dört kişinin cenaze mera - simi bugün yapılmıştır. Tabutlar Ka talonya, Taptınya, İngiliz bayrakları. na sarilmeşt. Merasimde İspanyada buhman İngiliz işçi partisine mensup mebuslar ile İspanya cümhuriyeti . nin hükümet ve parlâmento mümes- silleri de hazır bulunmuşlardır. Yeni denizaltı taarruzları Yeni deniz alt | tanrruzlarından bahseden Daily Telegraph gazetesi Clonlarâ ismindeki İngiliz vapuruna çarşamba günü tabiiyeti meçhul bir denizaltı gemisi tarafından bir tor pil atıldığını ve fakat isabet vaki ol madığmı bildirmektedir. İngiliz deniz mahfilleri Akdeniz - deki yeni denizaltı tecnvüzlerinden dolayı çok endişeli görünmektedir. İngiltere - İtalya Görüşmeleri Londra, 22 (A.A) — Röyter bildiri- yor: İngiliz — İtalyan münasebetle- rinin iyileşmesi için hiçbir tedbire tevessül olunmıyacağına dair son za- manlarda çıkan haberlerin esassız ol duğu öğrenilmiştir. Filhakika bu a- yın 19 unda Hariciye Nazırı Eden ile İtalyan Büyük Elçisi Grandi arasın- da bir konuşma olmuştur. Her ne ka darresmimüzakerölerin başlaması için çok mühim hazırlıklar icap edi- yorsa da müzakerelere mümkün ok duğu kadar kısa bir zamanda başla- mak yolunda İngiltere tarafından ö- tedenberi izhar edilen bu arzunun de ğştiğini zannettirecek ortada hiçbir sebep yoktur. amaaa dünde tetkik ve münukaşaya lâyik leketimizde gazeteciliği bir meslek haline koymuya taallük eden kanun, tetkik halinde bulunduğu için bu münakaşaların ameli faydası büyük- | tür, B.Cari Ackermanın ortaya attığı meseleleri sıras'le neşir ve kendi ga- zeteciliğimiz bakımından münakaşa edeceğiz. (Ahmet Emin YALMANI ATATÜRK YALOVADA Atatürkün bu kısa seyahatinden bir film veriyoruz: “Gtei Termal Yalova,, nın yandan bir görüni üşü Evvelki gün Ankaradan İstanbula hareket eden Şefimiz, | dün sabah Yalovayı şereflendirdiler. Aşağıdaki resimlerle, | Atatürk, hareketlerinden önce, Ankara istasyonunda (Başı 1 incide | vinç ve heyecanla alkışlıyordu. Otomobille doğruca kaplıcalarda yapılmış olan yeni büyük otele geldi ler. Atatlirk, Kaplıcalarda da sevgi İle karşılandılar, yeni otelin her tarafmı gezerek nlâkadarlardan izahat aldı. lar, Daha sonra, iksmetlerine tahsis olunan daireye çekilerek istirahat et tiler. Büyük Şef, otel ve kaplıcalar mü - dürü Naimj yanlarma çağırtarak gör. dükleri intizam, temizlik ve mükem - metiyetten dolayı takdirlerini bildir - diler, daha ziyade inkişafı için her türlü müzaherete lâyik bir müesse - Yeni otel dün açıldı Kaplıcalar, 22 (A.A) — Yalovada 1935 yılı İlkteşrin ayında inşasına başlanan Termal otel 1938 yılı başın- da bitmiştir. Bütün radyo aktivite teçhizat ve tefrişatiyle beraber sotel Termal Yalova» adını almış olan bu müessese 1938 yılı İkincikânun ayı- nın 22 inci günü açılmıştır. Otelin ilk misafirleri, Türkiye Re- isicümhuru Atatürk, Başbakan Celâl Bayar, Dahiliye Bakanı Şükrü Ka ya, Üçüncü Genel Müfettiş Tahsin Uzer, İstanbul Valisi Muhittin Üs- tündağ, Yalova Kaymakamı Hüseyin Erkin, saylavlardan profesör Neşet Ömer, Şakir, Ahmet, Ziya, Naki, Sa- lih Bozuk, Ali Kılıç, İsmell Müştak Mayakon, devlet ziraat işletmeleri kurumu idare meclisi âzasından Ka- vala İsmail Hakkı olmuşlardır. Otel bugünden itibaren umuma a çıktır. Otel güzeldir, ferahtır, konfor ludur, su tedavisine ait alât ve teçhi- zat mükemmeldir. Bütün bu güzel liklerile beraber şıktır. Açılış günü akşamı iyi bir müzik ve güzide da- vetliler oteli şenlendirmişlerdir. Yarım milyon lira harcandı Yalova, 2 2(Tan muhabirinden) — Baş, diş, nezle, "NEOKALMINA 23-1.988 Yalova Sevinç | Deniz Silâhları İçinde Yarışı (Başı i incide) « — Japonyanın deniz inşaatı dev. letleri ürkütmemelidir. Çünkü Japon- ya bu inşaatı kimseyi tehdit etmek maksadile yapmamaktadır. Japonya uzak şarkta ve bütün dünyada sulhü korumak hususundaki prensiplerine sadık kalacaktır. Birkaç zırhlının in. şası tam bir programa istinat etmedi ği takdirde bir silâhlanma yarışının başlangıcı addedilmemelidir, Sovyet, ler birliğile Amerika Vaşington mua. hedesinde derpiş edilen donanma mik yaslarını nazarı itibare almıyarak bü yük inşaata giriştikleri tekdirde böy le bir silâhlanma yarışı kendiliğinden başlamış olacaktır.,, Bu beyanat, Amerikada hattâ Ingil terede emniyet verici bir tesir bırak. mamıştır. İngiltere Hariciye Nezareti Fransa ve Amerika ile temasa göçmeden ev vel Tokyo #efiri tarafından gönderile cek olan raporu bekliyecektir. Jâponyann 43 bin tonluk gemiler inşa ettiği hakkındaki haberler teey yüt ederse Londra deniz munhedesini imza etmiş olan devletleri 3ö bin ton tahdidatmdan kurtaran madde üzerin de mlizakerelere girişileceği Londra mahafilinde tabif addedilmektedir. amman — ————> Büyük Şefin takdirlerine mazhar 0. lan yeni otel, hakikaten tam mâna - sile modern bir müessese olarak ku. rulmuştur. Otelde 98 oda, 148 yatak vardır, beş katlıdır. Bina ve bütün diğer teç hizat için yarım milyon liraya ykm bir para sarfedilmiştir.Otelin içini süs leyen fevkalâde modern mobilya ve diğer eşya tamamen yerlidir, Bu ara da yeni kübik desenli Isparta halı. ları harikulâde güzeldir. Otelin alt katında, yüz metre uzun Tuğunda muazzam bir salohü vardır. grip: romatizma Nevralji, kırıklık ve Bütün ağrılarmızı derhal keser, İcabında günde 3 kaşe alınabilir m Grip, Baş ve Diş Ağrıları, Nevralji, Ariritizm, Romatizma Beni sessiz, halsiz giyimsiz bir köşede oturur bir halde tanıyan İsmet Hanım, herkese yaptığı gi- bi, şüphesiz bana da o yüksekten bakışıyla bakmış, herhalde beni birşeyden anlamaz, konuşması, gi- yinmesini bile bilmez bir kadın olarak görmüştü. Çok defa konuşurken ehemmiyet verip te bir kere bile yüzüme bakmaz; hep Hasana hitap ederdi. Sonra, bütün o yüksekten bakışının, ağır duru- şunun yanında oluz yaşına rağmen Yirmi yaşında bir genç kız hoppalığına bürünür, kıntır, fıkırdar. dı. Avrupada tahsil ettiğini söylüyordu, amma, ben bu Avrupa tahsilinin pek temelli bir şey olmadığı. Bı anlamıştım. Bu, daha ziyade gösterişten ibaret bir Avrupalılıktı... Giyinişine, giyimden anlayışına, konuşmasına, hele büyücek kara gözlerine pek mağrur gibiydi ve galiba yusyuvarlak vücudunun bütün bu güvendiği şeyleri mahvettiğinin farkında değildi. Namık Bey insanı biraz daha kendisine inandırı- yrodu. Bilgili, temkinli konuşuyordu.. Geniş omuz- ları, düzgün vücudu ile âdeta yakışıklıydı. Koyu, ve derin, canlı bakışlarile kadınlar üzeride de kuv vetli bir tesiri vardı. İstanbulda sosyal hayat alabildiğine değişiyor. Ka dınlar kara örtülerinden sıyrıldılar; çocukluğumdan beri beklediğim ışıklı günler geldi. Sevinelmizin s0- Bu yok. Üzerimizden bir mezar kapağı kaldırılmış gibi... Büyük otellerde, sefaretlerde sık sık balolar veri- liyor; bunlara Türk kadınları da gitmiye başladı. Be- yoğlunun her tarafında dans öğrenme salonları açıl dı; buralara koşan koşana... Şehirde yepyeni bir kay- naşma var! Uzun savaş yıllarının boğucu havasından, yasından uzaklaşma ihtiyacı bütün gönülleri sarmış! Terziler erkeklere smokin, frak yetiştiremiyor. (Ol yon) un, (Kallirlisi) nin vitrinlerinden yalaner taşlar tüller, boncuklar, pullar kalmamacasına boşalıyor... Değil Beyoğlunun, İstanbul tarafının bile bütün derdi, bu yerlere nasıl gidileceğini, oralarda nasıl gi. yinmek lâzım geldiğini öğrenmek... Avrupada yaşamış, böyle âlemleri çok görmüş olan Namık Beyin Hasana çok yardımı dokundu. Hasanın #mokini, frak: (Piliyris) te yaptırdı; deste deste göm lekler, kravatlar, melon vö silindir şapka alındı. O akşam Namık Beyle İsmet Hanım Hasanı iIk dela bir baloya götüreceklerdi; Halbuki saat sekizi geçtiği halde Hasan hâlâ eve gelmemişti; İsmet Hanımın te Miş bundandı., İsmet Hanım gittikten sonra başımı koltuğun ar- kasına dayıyarak galiba uyuya kalmışım. Birkaç da- kika içinde çocukluk günlerimin hatıralarından rü- yaya, hulyaya benzer birşey gözlerimin önünde geç- miye başladı.. O zamanlar, adı ne olduğunu unuttu- gum iki cam gözlü bir öletle resimli kartlara bükar- dik; o kartlarda Avrupa haaytını, Avrupa salonları- m, balolarını; oralarda muhteşem tuvaletlerle danse- den güzel kadınları görüp imrenirdim. Sonra annem anlatırdı: Daha ben doğmadan evvel ... Valisi konağında ba- lolar verirmiş; oralarda erkeklerle ecnebi kadınlar dansederlermiş. Vali, bu balolara Türk kadınların da çağırmış, lâkin onlar baloyu uzaktan, loşça bir sa- londa oturarak seyrederlermiş. Balonun ne olduğunu küçükken böylece biraz da annemden dinlemiştim. Daha sonra babam, ben daha sekiz yaşında bir ço- cukken, “büyüyünce göremiyeceksiniz, çocuklar, ba- ri şimdi görünüz... diye çarşafa girmiş olan ablaları- eni da alarak bizi ecnebi dostlarının evlerinde yapı- lan suvarelere götürürdü. Oralarda uzun eteklerini sürüyerek danseden kadınların serbest hayatına im- renir; Türk kadınlarının kafes ardında geçen karan- lik ömürlerine acırdım, — Nasılsın, Yıldız? Bugün daha rahatsın, ya? Hasarın sesile dalgınlktan uyandım, gözlerimi 0- guşturdum, derin derin göğüs geçirerek açılınıya oğ- Taştım. Solgun, sarı ışıklı odada hâlâ kâh yarım kalan rü- yamın dekoru içinde bir uzun etek uzanıp sürünü- yor; kâh İsmet Hanımın siyah kadife kapından fır yan taşlar, boncuklar piril pırıl yanıp sönüyor ve dışarda fırtına hâlâ camlara çarpa çarpa uluyor.. Hasan, karşımda, terziden o akşam alip giydiği smokinle, sert yakalı, beyaz gömleğile boynunu kı- mıldâtamadan eğilemeden, dimdik duruyor: — Kusura bakmazsın, değil mi, Yıldız? İyi olda inşallah hep beraber gideriz. Ne yapalım, bunlar ye- ni hayatın icabatından! Bereket versin Namık v: yoksa oralara nasıl gidilir, ne yapılır, hiç haberim yok Kadınlar dekolte giyeceklermiş; sen de iyileşince tabii öyle bir elbise yaptırırsın; artık Avrupa kadın- lari Hibi giyinmiye alışırsın.. Sana bütün o bilmedi- ğin hayatı göstereceğim; seni bir Avrupalı kadın gibi yaşatacağım, Yıldız, diyordu. Hasanın bu lâtufkârlığına ve yeni yeni başlıyan bu yüksekten konuşmasına için için güldüm, ammaş birşey belli etmedim. — Bakayım, Hasan, smokin yakıştı mı sana? Hasan terzide giyindikten sonra kendisine aynada uzun uzun bakmiş, elbisesinin yakıştığına inanmış olmalıydı. Kollarının ucunu ellerile tutup çekerek, ceketinin eteklerini birleştirerek karşımda biraz da- ha dikleşti, gülümsedi. — Çok yüzel Hasan, güle güle giy... Siyah, dar gece kostümü Hasanının sarışın rengi- ne, koyu renk saçlarına çok iyi gitmişti.. Koyu kes- tane gözleri daha koyulaşmış, yüzünün hatları daha incelmiş gibi görünüyordu. — Sahiden çok yaraştı, Hasan. Siyah sana çok iyi gidiyor... — Teşekkür ederim, karıcığım. Hasan ellerimi öptü, saçlraımı öptü. — Seni İsmet Hanım aradı; geç kaldın diye telâş ediyordu. — Ben Namığa telefon ettim, görüştüm, elbisem biraz geç kalmıştı da... Onlar getirir. Ben terzide giyndim, seni görüp öy- le gideyim, dedim. Hem burada daha mendil filân gi- bi alacak şeylerim vardı. Bugün rahatsm, değil mi? Yeni bir kriz yok, ya? — Hayır, iyiyim; çok iyiyim Hasan, sen rahatına bak. TArkası Var)