Hintli ile Mülâyim mindere çıkıp güreşe tutuştukları Güreş Öğre Hintli Muhammedin ilk güreşini dün Taksim stadında Mülâyime karşı gördük. Yirmi altı dakikada Mülâyime tuş- la yenilen Hintli, vaktile iyi bir peh- livan olduğunu gösterecek şekilde, ilk -dakikalar güzel tutuştu. Girişmeleri, (kavuşmaları yerinde ve zamanında i- di. Fakat on beşinci dakikadan sön- -Ta hayli ilerlemiş görünen yaşının te- i de sırtına yüklenince ayakta du- maz oldu. Mahsus bir çift dalarak dinlenmek için alta düşltü. Alla üÜüş- |tüğü dakikadan sonra bir daha aya- ga kalkmak kısmet değilmiş.Mülâyım Üüstte Hintliyi daha ziyade yormak da fazla aceleci davranmadı- gı halde geçkinleşmiş Hintli kendili- ğginden eriyerek kolay yenilecek bir kıvama girdi. Mülâyim de tavma ge- tirdiği rakibini çevirmekte tereddüt “etmedi, Hintli Istanbula ayak bastığı yakit, kendisile yaptığımız mülâkat- —t neşrederken; nekadar pehlivan ol- “duğunu ancak birinci güreşinden son- ra yazabileceğimizi ilâve etmiştim. — Hintlinin ilk güreşini dün gördük. " Bugün pehlivanlığı hakkında edindi- ğimiz hükmü şöyle hulâsa edebilece- - Bundan on, hattâ beş sene evvel tutacağı yeri bilen, kolu, bacağı sağ- lam bir güreşçi imiş. Bu seneler bir epey geçkindir. Fazla ola - rak, yol yorgunluğunu da henüz üs- ftünden tamamile atamamış görünü- |yor. Malüm ya, yaşı ilerlemiş insan- “lar yorgunluğu bir genç kadar çabuk atamazlar. Öylelerin beş gece şimen- /|difer seyahatinden sonra on Beş gece istirahat ve hafif idman haklarıdır. “ Geçkinliğine bir de yol yorgunluğunu “ilâve edersek, yapabileceği Radar gü- |Teş yaptığını kabul etmemiz icap e- der. Hintlide dünkü halinde yirmi / dakikalık güreş mevcüttu. Onu tü- — ketince mesele kalmadı. — Hintlinin halini yazdığımız sırada “Mülâyimin de hasmının hizlı bulundu / ğu ilk dakikalar atılgan görünmeyip, işi denkleştirdikten sonra kozunu fırsa idi, belki tehlikeli bir oyün dü- Ğ 'za.ndığı galibiyetten tebrik ederiz. — Hayatinin güreşi — ©yun öğrenememişstir. Iİ Karacabeyli paylaşmasmı takdir etmeliyiz. Hint- Tinin ateşi üzerinde iken altlı, üstlü o- — yunlara teşebbüs edip güreşi karış- erdi. Kendisini bu bakımdan ve ka- — Mülâyim — Hintli güreşinden ev- welki güreşi yapan Karacabeyli Ha- — yatiye gelince; son zamanm en par- “lak istidatlarından görünen Hayatiyi filhakika vücutçe gelişmiş gördük. Kolu, budu dolmuş, ensesi yerine gel- miştir. Fakat Allahın verdiği o müs- — tesna vücude yakışacak kadar henüz — Telâşlı ve ekseriya da.ğmîk güre- ı Hayatinin nmesi Lâzım (YAZAN: EŞREF ŞEFİK) şiyor, Hep güç tarafından çabalıyor. Hayatiyi bastırdıktan sonra köp- rüye gelmesine meydan vermiyen ve on yedi dakikada tuşla galibiyeti te- min eden Sındırgılı İbrahimi dün stat tf*ki seyirciler gibi biz de takdir ede- riz. Bu iki müsabakadan evvel Pomak Süleymanla Sabri arasmdaki müsa- bakada Pomak Süleyman yirmi da- kikalık güreşte sayı hesabile galip i- lân edildi. ” Son güreş Mülâyim — Hintli çıktılar. Evvelâ müsabakanın yirmişer dakikalık iki devre olacağını ilân ettiler. Halk iti- raz etti. Bir saatlik güreş istedi. Tek- rar pehlivanlarla pazarlık edildi. | kinci bir kararla güreşin bir saat ola- cağı seyircilere bildirildi. Düdükle beraber Hintli yan bir gi- rişle Mülâyime güzel kavuştu. Mülâ- yimin bir iki dalmasına çok teknik mukabelelerle meydan vermyordu. Hintli biraz sonra, kesileceğini he- pimizden iyi bildiğinden kuvvetli bir çapraz toparladı. Minderin dışına düş sırada İri Kıyım Hintli Pehlivan Mülâyime 26Dakikada Yenildi — İkisi yanyana tükleri ve hakem üstüste düdük çal- dığı halde Hintli Mülâyimi altından bırakmak istemiyordu. Müşkülâtla.a- yırdılar. Tekrar ayakta başlıyan gü- reş on sekiz dakika öylece devam et- ti. , Hintli yorgunluğunu dinlendirmek ayni zamanda kapabilirse bastırmak maksadile Mülâyime bir çift paça dal dı. Fakat Mülâyim iyi karşılıyarak Hintliyi altma aldı. Yirmi yedinci da- kikada kanıra kanıra yendi. Biri Ankarada, biri Istanbulda ol- mak üzere iki maç yapacak olan Ma- carlar, dün sabahki konvansiyonel i- le gelmişlerdir. Kafile 14 oyuncu ve 3 idareci olmak üzere 17 kişidir. Istas- yonda kafile reisi ve Macar federas- yonu tek seçicisi Ditz bir muharriri- mize şu beyanatta bulunmuştur: «... Buraya gelmeden Romanyada iki maç yaptık. Galip gelen takımı - mız Macar B milli takımıdır. Roman- ya B milli takımı ile yaptığımız maçı 3—0 kazandık. Fakat şunu da söy- liyeyim ki, Romenlerin esas milli ta- kımı da bize çıkan takımdan pek fark lı değildir. Ikinci maçı hemen ertesi günü Co- nubi Romanya muhteliti ile yaptık ve onu da 2—1 kazandık. Macar B milli takrmını bu sefer likte üçüncü vazi- yette giden Febüs takımmı esas tu- tarak yaptım. Zaten şimdi Avrupada milli takımlar hep bu gekilde teşkil edilmektedir. Bununla beraber bu - raya gelen bu takımda esas Macar milli takımından 4 oyuncu vardır. Çikoş kaleci, Fekete sol müdafi, Rök sağ açık, Beki sağ muavin veya sol açık. Bundan başka diğer 10 oyuncumu- zun sekizi de muhtelif zamanlarda Macar B Milli Takımı Dün Buraya Geldi, Akşam Ankaraya Gitti Peralılar Beşiktaşı 3-0 Yendi İstanbulspor da Galip Beşiktaş Halkevi spor komitesi ta- rafından cümhuriyet bayramı müna- sebetile tertip edilen turnuva maçla- rına dün Şeref stadında Şazi Tezca- nın hakemliği altmda başlandı. İlk müsabakayı İstanbulspor ile Şişli yap tılar. Şişli takımında İzmirli Vahap oynuyordu. Canlı ve enerjik bir oyun çıkaran İstanbulsporlular ilk devre- de 2, ikinci devrede 1 sayı yaparak maçı 3—0 kazandılar. İkinci karşılaşma Pera ile Beşiktaş arasında yapıldı. Nisbeten genç o- yunculardan teşkil edilen Beşiktaşlı- lar Peranın hâkim oyunu karşısında muvaffak olamadılar ve maç 3-0 Pe- ranın galibiyetile nihayetlendi. Pa- zar günü İIstanbulspor ile Pera ara- sında final müsabakası yapılacaktır. beynelmilel olmuş oyunculardır.,, Macar oyuncuları dün akşam An- karaya gitmişlerdir. * AM E YO ;;_,ı.!“'x. TAN 30 - 10 - 937 pBHiKÂYE L okotkof'un evinde akşam ye- meği yiyorlardı. Lokotkof ailesi, karı, koca ve bir çocuktan ibaretti. Bu sırada sofraya köfte getirdiler.. Köfteler Lokotkof'un pek hoşuna gitti. Memnuniyetin- den karısının sırtını okşıyarak: — Aferin Manoçka, dedi, köfte- , ler çok güzel olmuş.. Eline sağlık.. Lokotkof'un karısı Mariya Alek- sandrovna gülümsemekle iktifa et- ti.. Lokotkof büyük bir iştiha ile köfteleri yiyordu. Bu esnada oğlu Bobka dikkatsizlikle babasının ko- luna çarptı. Kocaman bir köfte ça- taldan kurtularak yerlere yuvar- landı. Mariya Aleksandrovna: — Zarar yok, dedi, bu da kedi- nin kısmeti!.. — İyi hatırıma getirdin yahu!. Bizim kedi nerede? Bobka acele acele babasına ce- vap verdi: — Akşam üstü avluda idim; o- nu orada gördüm. Damın üzerinde oturuyor durmadan esniyordu. Âv- ludâki çocuklardan birinin söyledi- ğine nazaran şimdi onların kızgın- lık zamanı imiş... Baba, kızgınlık Zamanı ne demek?. M emur Lokotkof karısiyle ba- kıştıktan sonra oğluna çı- kışmıya başladı: . — Lüzümlu lüzumsuz herşeyi Öğrenmek istersin! Böyle saçma sa Pan sualler soracağına dersine ça- lışsan daha iyi edersin!.. Baksana hesaptan “zayif,, m var.. — Bana bağırıyorsa benim ne kabahatim var?, — Kim sana bağırıyor?., Kedi mi?, . Hayır baba, kedi değil; hesap öğretmeni Anna İvanna, i Lokotkof, oğlunun bu son sözle- rine hiçbir cevap vermedi, Karısı- na, dönerek: — Biliyor musun, dedi, bugün hoş bir şey oldu. Daire şefi Kuşats- ki bana farelerden şikâyet etti, o- na bizim kediyi vâdetmiş bulun- dum, O tabif benim bu vadimden pek mütehassis oldu... Şimdi - bil- türmesem mi?, Ne dersin?.. Mariya Aleksandrovna hafifçe ça tmarak: — Mademki vadetmişsin, götür- men lâzım, dedi. — Böyle hareket etmekle dal- kavukluk yapmış olmıyacak mı- yım?.. — Kimse farkma varmazsa o za- man mesele yok, — Ya farkma varırsa?. — O zaman da bu hareketin bal gibi dalkavukluk olmuş olur. Lokotkof sinirli sinirli söylenmi- ye başadı: — BSanki şeytan dilimi çekti. An- taşılıyor ki biz hâlâ eski devirden kalma, âmirlerimize — yaranmak ilâh.. gibi âdetlerden bir türlü kur- tulamıyoruz. Mademki vadettik, is- ter istemez götüreceğiz!. Aksi tak- dirde herif, hakkımda kimbilir ne- ler düşünür? ariya Aleksandrovna birden- bire endişe ile kaşlarını çat- tı ve sordu: — Ya onu azlederlerse? — Ne demek “azil,, ederlerse? — Basbayağı. Herkesi nasıl az- lediyorlarsa öyle.. Hem de gazete- lerle yazmak suretiyle.. İşte o za- man kedinin ona kimin tarafmdan verildiğini muhakkak öğrenirler. Bir defa bu, olmryagörsün.. Senin de yandığın gündür. — Nasıl olur?. Bir kedi için?. — Tabii bir kedi için.. Amirlere faydalı ev hayvanları hediye et- mek tipik dalkavukluk örneğidir. — Demek ki, senin kanıatine gö re âmirlere yalnız sırtlan ve kap- lan hediye edilebilir.. — Istersen fil bile hediye et; yal- niz kedi hediye etme! Ded ğim gi- bi, kedi dalkavukluğun, tabasbusun ta kendisidir.. Kedinin sırtı bile ok- şanırken tabasbusu ifade eder. Lokotkof, düşünceli bir eda ile: — Onu azledeceklerini ummu- yorum, dedi. Herif sapasağlam ye- rinde oturuyor. Granit gibi.. Ne o- lursa olsun kediyi ona vereceğim.. Bü bizim için çok iyi olur. Bobka, haydi git te şu kediyi bul getir!. nasiyle babasının konuşma- larını büyük bir alâka ile takip eden Lokotkof'un oğlu Bob- ai v AĞA Yazan: Leonid Lenç Çeviren: B. Tok 19001022 ka kıpkırmızı kesilmiş bir halde: İbez Ben kedıyı getirmem, diye ba- ğırdı. Kedi benimdir. Onu ben bü- yüttüm, — Bana cevap vermiye utanmı- yor musun, edepsiz!.. — Tabiil cevap veririm., Kedi be- nimdir. Ben onu eve getirdiğim za- man şu kadarcıktı.. Onu ben bes- ledim, ben büyüttüm, kocaman bir kedi haline getirdim. — Ben sana başka bir kedi bulu- rum Haydi yavrum git şunu ge- tir!., Boboçka, göz yaşlarmı yumruğu ile silerek kediyi getirmiye gittiği zaman Lokotkof, yalancı bir sevinç- le karısına: — Bu kılkuyruktan kurtulacağı- mız için ben biraz da seviniyorum, muzda bu kedi.. yüzünden lüzum- suz muhabbet duyguları uyanıyor. Bu konuşmadan yarım saat son- ra Lokotkof sokakta otobüs bek- liyordu. Lokotkof'un elinde, ağzı eski bir mendille dikilmiş bir sepet vardı. Mendilin üstünden tektük hava delikleri görülüyordu. Sepetin içinden acı acı bir mi- yavlama geliyör, orada sinirli si- nirli bir şeyler kımıldıyordu. Lo- kotkof'un kulakları, yanakları ateş gibi yanıyordu. Herhalde o da bu rolünden pek hoşnut görünmüyor- du. okotkof geç vakit evine dön- dü. Suratı asık ve hiddetli idi, Karısı: — Götürdün mü?.. diye sordu. — Evet götürdüm! Yolda iki de- fa ceza verdim Bir defa da otobüse polis çağırdılar.. Otobüsteki halk- tan bir kısmı benim çocuk çaldığı- mı iddia ettiler. Murdar hayvan küçük bir çocuk gibi sesler çıkarı- yor, acâyip acayip kıpırdıyordu.. — Kediyi götürdüğün zaman Kuşatski ne dedi?, — Hiçbir şey demedi. Uyuyordu. Kediyi hizmetçiye verdim. Maama- fih kedinin ilk işi koridora pisle- mek oldu. e Lokotkof'un ailesinde beş gün kadar kediden hiç bahsetmediler.. Altmcı günü akşamı ise Lokotkof evine fevkalâde canı sıkılmış bir halde döndü. Karısmı bir köşeye çekerek: — Manoçka, dedi, haşıma gelen- leri hiç sorma!.. Öyle canım sıkılı- yor ki.. — Bakın kedi yüzünden olma- sın?. — Tahmin ettiğin gibi.. Kedi yüzünden. Kedi Kuşatski'ye ve bü- tün ailesine uyuz hastalığı bulaş- tırmış. Herif pis pis kokan bir mer- hem sürünmüş, sargılar içinde do- laşıyor. — Ne felâket!. K uşatski bana: — Hediyen için teşekkür ederim, Lokotkof, dedi. Bu lütfunu hiç unutmıyacağım!,, Evet, harfi harfine böyle dedi: “Bu lütfunu hiç unutmıyacağım!,, Felâket Manoçka!. — Peki, kediyi ne yapmış? — Derhal defetmiş! Kuşatski kinci herifin biridir; bunu hiç unut maz!., Muhakkak acısını çıkarır. e Aradan yirmi gün geçmeden Lo- kotkof'un çalıştığı dairede bazı de- dikodular dönmiye başladı Bu dedi koduların en başında; siyasi bazı hatalarımdan, ve aile hayatındaki yolsuzluklardan ötürü Kuşatski'nin azledileceği geliyordu. Lokotkof yeisinden, korkusun- dan yarı cansız bir hade dolaşıyor- du, Nihayet dedikodular tahakkuk etmiye başladı. Bir akşam umumi içtima yapıldı. Hatipler arka arka ya Kuşatski hakkında bir sürü dik kate değer ve doğru şeyler anlat- mıya başladılar.. Lokotkof, en ar« ka sıralardan birinde oturuyordu. Kulakları, tıpkı kediyi götürdüğü günkü gibi, ateş içinde idi., “Şimdi kediden bahsedecekler, şimdi benim dalkavukluğum mey- dana çıkacak!.,, diye kendi kendi- ni kemiriyordu ihayet dayanamadı. O da söz aldı Heyecanımndan baştan- başa titriyerek kürsüye geldi ve söze başladı: ki hakkımda birkaç Söz söyelemek istiyorum. Ben şimdi size çok mü- him ve dikkate değer bir vakradan bahsedeceğim.. Bu öyle bir vakıa, öyle bir hakikattir ki hiddetimden şimdi bile tirtir titriyorum., Ku- şatski, herşeyden önce iğrenç bir zorbadır. Evet, evet iğrenç bir zor- ba. Amirlik vaziyetinden istifa- de ederek, ailemizin biricik teselli vasıtası olan sevgili kedimizi ceb- ren bizden gasbetti.. Sonra da, bili- nemez hangi sebeplerden ötürü, bu kedinin kendisine ve ailesi efradı- na uyuz aşıladığı rivayetlerini or- taya attı. Bu, iğrenç bir yalandır. Kedim, ailemizin kırk yıllık kedi- sidir. Sıhhatlidir. Kedimin sıhhatli olduğuna dair birçok şahitlerim var...; Bütün bunları söyledikten sonra Lokotkof sigara içmek için korido- ra çıktı.. Tiçeri döndüğü zaman hitabet kürsüsünde daire memurlarından Ukolof vardı, Ukolof sözlerini şu kelimelerle bitiriyordu: — Evet arkadaşlar, en mühim vazifelerimizden birisi de bu me- lün dalkavukluk - illetiyle mücade- ledir... ) alon Ukolof'un bu sözlerini şiddetle alkışladı. Lokotkof ta bu alkışa iştirak etti.. Fakat derhal, lüzumsuz bir şey yaptığını hissetti. Umumi vaziyetten de, salonda tu- haf bazı şeyler cereyan ettiğini anladı.. Yavaşça daktilo Veroçka'» nın yanma oturdu. Fakat Veroçka süratle memurun yanından uzak- laştı. Oradan kalkarken de Lokot- kof'a öyle bir bakışla baktı ki Lo- kotkof âdeta kendisine bir bıçak sokulduğunu zannetti. O da ayağa kalktı muhasip Petr Stepanoviç'in yanına oturdu. Fakat muhasip te ayni tavırla Lokotkof'un yanmdan uzaklaştı. Lokotkof artık kendini - bilmez bir hale gelmişti. Yavaşça kalktı. Odanın en tenha bir köşesine gidip oturdu. Etrafına bakmdığı zaman Ku- şatski'nin yanma oturmuş olduğu- nu farketti.. Salonda -umumi bir kahkaha — koptu. Bu — kah - kaha —onu ezmiş, kahretmişti.