18 Kasım 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—a T S P © Tekirdağlı Hüseyin Avrupada Güreş Yapmak İstiyor Tekirdağlı Hüseyinin son resimlerinden Stadyum Kupası Maşçları Taksim stadı müdürlüğü tarefm- dan gayrifedere klüpler arasında ter- tip edilen maçlara dün sabah stad- yomda devam edildi. İlk müsahaka Galatasaray ile Galataspor klüpleri arasında yapıldı. İlk devreyi 2 — 1 galip vaziyette nihayetlendiren Gala- taspor ikinci devre nihayetine doğru Galatasarayın bir gol yapmasına mâ- ni olamadı. Ve maç 2 — 2 berabere nihayetlendi. Bundan sonra geçen hafta bera- bere kalan kurtuluş ile Esayan ara- sında hususi bir maç yapıldı. Ve kur: tuluş hâkim bir oyundan sonra Ga- latasaraylı Eşfakın da oynadığı E- sayan takımını 3 — 0 mağlüp etti. Yazan : ALİ RIZA SEYFİ Türkiye Başpehlivanı Tekirdağlı Hüseyin dün matbaamıza uğradı. Is- tanbuldan bir tarafa uzaklaşırken başpehlivanımız bizi ekseri unutmaz, gelir konuşuruz. Niyetlerini sorarız, son güreşlerinde karşılaştığı hesım- lar hakkındaki kanaatlerini anlarız. Tekirdağlıyı bu seferki ziyaretinde biraz dertli gördük. Başmı eğmiş dü şünüyor, ikide bir içini çekiyordu. Merak ettik, derdini anlamak üzere sormıya başladık. Sorduklarımıza ©- nun verdiği cevaplarla şu aşağıdaki mülâkat meydana gelmiş oldu. Baş- pehlivanın cevaplarını ve bizim su- allerimizi naklediyoruz: — Merhaba pehliyan! Sıkıntılı gö- rünüyorsun. Nen var?.. — Ne olacak, bizim güreşler artık paydos oldu, Kışa giriyoruz. Güreş- lere her tarafta nihayet veriliyor. Bir son güreş bulduk, oraya gideveğim Karamürselde önüme çıkanlarla tu- tuşmıya gidiyorum, Karamürselden sonra bizim Tekirdağına gideceğim. Şu Avrupalı pehlivanlar ne iyi v-zi- yettedirler. Kış geldi mi harıl harti güreşiyorlar. — Peki sen Avrupaya gitmek iste- mez misin? Mademki onların harıl harıl güreştiklerini söylüyorsun. Sen de harıl harıl güreşebilirsin. — Avrupaya elbette gitmek iste- rim, Hem de beynelmilel derecemi anlamış olurum, Doğrusü pek te me- rak ediyorum. Acaba Bulgar Dan- kolofla karşılaşsam, ne olurdu ne- tice.... Aklıma gelmişken söyliyeyim, ha- ni Bulgar başpehlivanı buraya gele- cekti? Sofyaya kadar geldi, geri dön- dü. Şimdi Pariste imiş. Fazla olarak bizi oraya.. çağırıyormuş, Ne yalan söyliyeyim, onunla Pariste bir tutuş- mâk için oraya kadar yayan gilimiye bile razı idim. — Bu kadar istiyorsan, seni tutan mı var?, — Beni tutan, bana mâni olan Ölimpiyat üçüncüsü Mersinli Mersinli İstanbuldan Ayrılıyor Berlin Olimpiyadında kura ve mü- sabaka sıralarında pek talihli olma- dığı halde en çetin güreşleri hiç ye- nilmeden bitirerek serbest gür-5 dün ya üçüncüsü olan Mersinli Ahmetle görüştük. Mersinli Ahmet Istanbu!dan ayrıl- mıya mecbur olduğunu, Adanada &8- kerliğini yapacağını, Mersinde tanı- dığı ve kendisine daima yardım et- miş olan bır zatım kendisini oraya davet ettiğini söyledi. | Ahmede Mersin ve Adanada bulu- nacağı aylarda güreş idmanlarını bı- rakıp bırakmıyacağını sorduk. Yakında Türk milli güreş takımı- nmm Almanyada yapılacak beynelmi- lel serbest güreş müsabaka'arına ha- zırlanacağından haberi olduğunu söy' ledi. Ve DU güreşierde takiımın ken- dinden istifade etmek istemesini ih- timal dahilinde gördüğünden Acana- da idmanlarını hiç bırakmıyacağını ilâve etti. yok amma, içimdeki şüphel mâni oluyor. Malümya biz lisan filân bil- miyoruz, Oraya bir adamla gitmeli- yiz. Fakat beni götürecek adam çok namuslu ve güreş hususunda çok u- yanık olmalıdır. Herkes bilir, biz de işitiyoruz; Av- rupadaki güreşlerin bazıları danışık- lt oluyormuş. Güreşleri tertip edenle- rin emrinden çıkan pehlivanlar afo- Koca Ispanyo! kalyonu, ancak 210 tonluk bir gemi olan Aksungur- dan iki üç misli daha büyüktü. Türk korsanları bu işi düşünmüyorlar- dı bile. Birkaç lokma atıştırmış; tekrar savaş yerlerinde, top başların- da toplanmışlardı. Aksungür teknesinde başbuğdan dümen neferine ka- dar yılgınlık bilen bir tek er yoktu. Fakat bu savaşın çok çetin olacağmı hepsi anlıyordu. Bu sefer ya a malı ya almmalı; ya batmalı, ya batırılmalıydı. Anlaşılan Ispanyol kalyonunun kaptanı, ufak Türk gemisinden gör- Cüğü hakareti Türk kanile silmeğe karar vermişti. Koca kalyon, ansızın top ateşine başlamıştı. AKDENIİZ roz edilirmiş. Ben oraya gidersem frenk zengininin emriyle sırtımı ye- re getiremem. Türk güreşinin şere- fini takatim yettiği kadar muhafa- za etmek isterim, Esasen bu vazifem dir. Beni oralarda yenerlerse pazula- rmm hakkıyla yensinler, yoksa şu- nun bunun emriyle sırt aşağı yata- mam.,, . Bayram Reis, korsanlara dedi ki: — Göreyim sizi kurt yavruları! Bu çoban köpeği ısınmadan havlıyor. Aklınızdan çıkmasın. Biz azız amma AAA Günltin. AN . Şin “Ya (Bahar armağanı). Onu hiç düşünmedin mi? O daha üçünde. Annesiz ne yapar!,, “Ben ona bakamaz mıyım? Za- ten nasıl olsa memeden kesilecek.., Koca yavaş yavaş kızmıştı. Ka- piya doğru hızlı hizli yürüyorken bitkin bir halde hıçkırıyordu. Ka- dının zihninde ise bir yıl önce geç- miş şeyler canlanıyordu. O zaman bir kız çocuk doğurmuştu. Yatak- ta tıpkı bir ölü gibi uzanmış yatı- yordu. Hayır, bir ölünün bütün vü- cudü birden ölür. Halbuki onun vü cudü param parça olmuş gibiydi. Yerdeki kuru ot yığınının üstün - de, yeni doğan bebek. bacaklarmı, kollarını gere gere “Üvve! Üvve,, diye haykırıp ağlıyordu. öbek kordonu zavallının G boynuna dolanmıştı. Anne kalkıp çocuğu yıkamak için olan- ca gücünü harcadı: Amma ancak başmı kaldırabildi. Vücudü cansız bir halde yatağa serili Tçaldı. İşte 0 zaman kocası denilen zalimin bir kova kaynar Ssu alıp çocuğun yanma gittiğini gördü. Kadın ona son bir gayretle: “Bekle, — dur!,, diye seslendi. Fa- kat haydut ne du Tup bir dakika ko nuştu, ne de bir cevap verdi, Tıpkı kuzu boğazlı - yan bir kasap gibi yeni doğmuş bebeği, üvve! üvve! diye ağlıyan küçücük yavrusunu kaba ellerile yerden aldı. Ve şappp diye kaynar Süyun içine attı. Anne yalnız sıçrı- yan bir su sesi ve bir cızırtı duy - du, o kadar. Küçük yavru hiç ses çıkarmamıştı. Ânne onun niye bir kerecik bile haykırmadığına hâlâ şaşıyordu. Acâba bu haksız ölüme sessiz sessiz gitmeyi daha mı iyi saymıştı. Ah, hayır, şimdi bunun sebebini hatırlıyor. Yavru- nun sesini duymamıştı. Çünkü ©o dakikada kendini kaybetmişti, Yü- reği parçalanıyormuş gibi bir acı UUŞU P MK aKN , Bunuü ne zaman düşlünse gözyaş- ları birdenbire kuruyuverir, kendi kendine: “Talih ne acı!,, diye içini çekerdi. “Bahar Armağanı,, memeyi bı- raktı. Annesine döndü; “Anne! Anne!,, G itmeden bir akşam evvel ka- dın evin en karanlık köşe- sine çekildi. Sobanım önünde yanan gaz lâmbası etrafa aleve benzer bir ışık salıyordu. Bahar armağanı ku- cağında idi. Başı onun saçlarına da RAPLANDARI © - özüz. Bir kaplan yüz deve parçalar. Onu olduğumuz yerde bekliyelim, boşuna barut yakmıyalım. Bayram Reis ölçüp biçiyor, Ispanyol gemisinin manevraca Türk kal- yonundan çok daha aşağı olduğunu görüyordu. Sonra Aksungurun top- ları da en mahir Türk ustalarımın döktüğü uzun menzilli, ağır nesne- lerdi. Yiğit korsanlar, palalarını çoktan sıyırmış bekleşiyor, etrafı kol- layarak hazırlanıyorlardı. Iki gemi arasında uzaktan uzağa amansız bir gülle düellosu başlamıştı. aa // A /a /a /a /a /a / Yazan: % Jou Shil N Kti ğ Çeviren: yalı, dalgım duruyordu. Düşünceleri çok uzaklara, kendinin bile bilmedi ği yerlere uzanmıştı. Sonra yavaş yavaş geriye, çok gerilere, bugüne, çocuğuna döndü. Usulca: “Baharanmağanı! Biriciğim” di- ye seslendi. Çocuk annenin göğsü nü %ürerek cevap verdi: “Anne yarm gidiyor ** * Çocuk pek iyi anlıyamadı, fakat bir sevki tabil ile annesinin göğsü- ne sokuldu. “Hmm” “Anne geri dönmiyecek, dönemi- yecek. Uç sene!” Eliyle gözlerini sildi. Yavru, emmekten vazgeçti, “an- ne nereye didecek? Mabede mi?” diye sordu. “Hayır, on mil uzakta Li admda bir ailenin yanma,” “Biriciğim yalnız başma Oralara Koca Ispanyol menkli, Alman gibi No. 70_" B kadırgasınım kısa menzilli yabancı topçular kullandıklarmı bilirdi. 18 - 10 937 AHARAKİKAAĞANAALAĞİNLAK KA KLAPALALARAUANAK DKK KTT AUAYA DAGT AAA KUU0 KNYU KA LAT KAASA IADA AARAMLDADAĞAKAĞALAKTMUKUAAA FUO LAKIEKKAKAN GKYAU LA KOUK AKAKTK LN KUALA MA TA IAOA RAKAKAAASAK d — Dört Günlük Hikaâye ğ gidemez ki.,, Çocuk bir isyan ha» reketile yine sütüne sarıldı, “Sen babacığınla evde kalacak- sın.Ü sana bakacak,“Biriciğim”.Oy, namıya götürecek, yanımda uyuya. cak. Sen de onun sözünü tutacak« sın. O kadar. Üç sene sonra da... Çocuk ağlar gibi bir sesle onun sözünü kesti: “Babam beni döver!” “Baban artık seni dövmiyecek!” Bunu söylerken yavrunun yanağın daki yara izini okşadı. Bu iz babâ- nın küçük kızı haşladığınm üçüncü günü ona çapa sapiyle attığı dayak tan kalmıştı. K adın daha birşeyler söyliye- cek gibiydi. Fakat tam o da kikada kocası gizlice kapıdan giri. yordu. Yanma yaklaştı. Bir eli ce. binde: “Kiranm yetmiş dolarını aldım, dedi, otuzunu da sen oraya vardık- tan on gün sonra verecekler.” Biraz sustu. Sonra: “Seni aldırmak için bir tahtıra- van yollryacaklar."” . ( Biraz daha durakladı: — tıdan sonra-gelecekler.” ” Sözünü bitirir bitirmez kadından uzaklaştı. Odadan çıktı. O akşam ne o, ne de kocası birşey yemedi- ler. Ertesi sabah sulu bir bahar yağ muru serpiştiriyordu.. Tahtıravan erkenden geldi. Ka- dm bütün gece hiç uyumamıştı. Ön ce Bahararmağanının yırtık pırtık elbiselerini yamaladı. Bahar bit- mek üzere idi. Yakında yaz gele- cekti, amma o, çocuğun tâ kışın gi yeceği pamuklu çuhayı bile düzelt ti. (Arkası var)' Ressamı t MÜNİF FEHİM topları, gemi rüzgârm verdiği hızla yakınlaştıkça daha fazla tesir gösteriyorlardı. Bayram Re- is, Ispanyolların topçuluğa merak etmediklerini ve gemilerinde Fele- Ne de olsa bu heriflerin -hiçbiri Türk topçularile boy ölçüşemezdi. Karagülle topların başma geçmiş, kumanda yağdırıyordu. Ansızın Türk korsanlarınm başları üstünde büyük bir çatırdı koptu: Zaten yaralı olan prova direğine bir gülle rastlamış orta yerinden bı- çak gibi kesmişti, Kırılan parça, peşinden yelkenleri, halatları da sü- rükliyerek denize yıkıldı,

Bu sayıdan diğer sayfalar: