—— TAN ÇAN n 2-8.937 Çare | Paris sergisi Bugün Bütün li & Pariste bulunan bir arkada- V ŞEHİRDEN RÖPORTAJLAR: bi i ğ ( Avrupayı ve hattâ dünyayı & vi k şımız, bu muazzam sergiyi * işgal ker ll , Çİ e ” günlerce dolaşmış, intıba- çer Süyük iktesmdi | ŞE larını bize, resimlerile bir. Ç . hâdiselerden biridir. . z & likte göndermiye başlamıştır X nn ğe) A Beynelmilel Paris Sanat Sergisinde Neler Gördüm? CM K azan: Samıh Nafız MARA 0 Uç a e Hilmediy denberi çalışılıp. hâlâ biti- İĞİ halde nihayet bir izzeti ne- esl olarak açılan beynelmi- dünya sanat sergisi hergün Cree İnan tarafından gezili- ve se ie mehrinin iki tarafında denilen aske, m ortasında - İnvalides ilen ve çaki; » 028 ile Trocadöro de- Yeni olara > kıldığı için tamamen Yapılıp heniz inşası bi Sâtayına, kadar #ürü- | Mesel İl Pariy Yüz bini, Yor. Ser, iyen g li Çocu; ir, ğa ye yl derinliği - on kilometreyi “aşi ok kapıları olan bu ser- Yİ” in altına tesadüf eden Mm Sarayının önüne açılan bü- İki yy sinden girilicee serginin Yor, ki Ren Paviyonu göze çarpı- Bünyeyy, 977 Fejimin, iki biribirine hu * bakan memleketin paviyon- Aim, Alman.Sovyet), Fransızların Yuliş A'la, Sovyetleri, Nasyonal Sos Meanlekei rejimle - Komünist bir | lang, <ti böyle karşı karşıya koyma Kiyüreş Münidar, Işte Serginin en çok| edilen paviyonları bunlardır. Ai San, lr paviyonlarınm önüne Ke, pilecek kadar kudretli hey:| Verde gyo Ymuşlardır. Bu tunç heykel- man kadın ve erkek birliğinin Vaz, iğ Meydan oküyan mehsketi Yük yz ler bu heykelleri daha bü- Yen, e İths muhteşem olarak pavi- iğ Sin Üzerine kondurmuşlar. Bir kişi, Şe bir erkek elinde orak çe- Yin, Ül Almanların paviyonları" Sözün e âdeta kırtıldamıyan ve tek Urpmıyan kartallarını kese- Hariç İ hamle ediyor zannını veriyor pay adaları bu suretle göze çar- Be ik, , Yonlardan içeri girilince yi- tini *jimin tamamen zıt tertip, Biyo, sörüğ Ve gösterişi de meydana Şo: Aş Mahya işi ihtişam dökmüşler... "ya İçi avizelerle pek ağır ve Tüks &i hn Alman ağır sanayini, gü- are rINI teşhir etemektedirler. Yağı ayni büyüldükteki bü- revan boya tablolarında resim Batğy rının hetfen hepgi, fütürist, Var, > yaşi Peyizajist, realist eserler Siengir,. ağır sanayiinin bilhnasa Yk aiç,, © Vapur, makine, dinamo- Bibi, , etelif şekilleri görüldüğü bila, yoları, elektrik Aletleri, ve Hakan, musiki âletleri ki piysnola- K öcü, Me burada nazarı dikka o Dizde ün nihayetinde karanlık bir iye HENÜZ radyo gibi umumi. On iki fakat parlak bir istikbali iyor, pevizyon makinesi teşhir Binay lar hem çalişiyor hem de ty, ann filmini plâklarında gös 4 paviyonunun uzun ve bir ş türlü bitmiyen merdivenlerile sergi- nin üstüne, yani zeminden hiç olmaz- sa 25 metre yükseğe çıkılıyor. Orada Alman möbilye sanayii ve çiçekçiliği görülüyor. Açık gâzinoda istirahat €- diliyor. Oparlörün verdiği güzel Al- man operaları dinleniyor, Parisin se- masma dehşetle bakan Alman kartalt da bu paviyonun üstünde Cermenya- nım bir remzi olarak yükseliyor. Ser- gi umumi manzârasiyle canlı, muhte- Şem, Almanların bilhasaz teknik me- İsailde. çok ileri gittiğini . gösterecek derecede kuvvetlidir. Li Sovyet paviyonu tamamen bunun aksine tanzim edilmiştir. Kapıdan i- çeri girilince tam bir sadelik göze çarpıyor. Fakat bu sadeliğin, içinde derin mânaları olan bir inkilâbm bi- tün canlılığı, fevkalâde büyültülmüş, bazan bütün bir duvarı kaplıyan re- simlerle, 1914 le 1936 seneleri urasına sıkışan Sovyet faaliyetinin rakamla- rile karşmıza çıkıyor. Her tarafta Sovyetlerin büyük eseri, her sahada aldıkları netice görülüyor. Salon tam bir uzunlukta değil, merdivenlerle se- londan salons yükselmek kabil, Solda kabartma ve çok güzel yapılmış bir eski dünya haritasında Sovyetlerin işgal ettiği saha ve renkli noktalar. la Sovyet köy ve kasabaları. . Sağda en büyük komünisilerden dördü: (Kari Marks- Engels - Lenin - Stalin) hepsinin yanyana resimleri, onlar hakkında yazılmış eserler de çok güzel ciltlenmiş ve onların önüne sıralanmış, Her tarafta Lenin, Sta lin, gençlik için, amele içinde, halk i- çinde, hususi hayatlarında nasıl ya- şamaktadırlar, Resimler gösteriliyor. İnkılâp şeflerinin en mühim nutukla- rmdan parçalar her tarafta kabartma harflerle göze çarpıyor. Bununla be- raber Sovyetler işi yalnız reklima boğmamışlardır, Geçen sezelerde ne yaptıklarını gösteriyorlar. 1914 te Rusyada ne kadar okuma yazma bilen vardı. Şimdi ne kadar oldu. Kaç mek- tep, kaç hastane, kaç klüp vardı. Şim- di ne kadar olmuştur. © Bu malümatı da yalnız rakaml& de- gil, resimle, grafikle, şemalarla gö&- teriyorlar. Sovyet ressamlarmın harikulâde güzel ve hemen hepsi Sovyet inkılâ- bından mülhem olarak yaptıkları tab lolar çok kudretli bir resim âleminin Rusyada parladığını gösteriyor. Ser- ginin mühim bir köğesi Sovyetlerin tiyatrodaki kemalini gösteriyor. Ya- pılan sahneler, dekorlarile, muhtelif eserlerden parçalar, canlı resimler, ve eşyalarla ışıkla teşhir ediliyor. Bir Sergide Sovyet pavyonunun cephesi.“ İsürü Rus uperaları, baletleri, bu © işi olarak yapılmış sahnelerle göste- İriliyor. Rus musiki âletleri de mükem mel, Bundan sonra Sovyet ağır sana- yiinin elde ettiği neticeler görülüyor. Muhteşem lokomotifler, tank, tayys- re, paraşüitler, bir sürü Sovyet fabri- kalurının elde ettikleri neticeler gre- (ik ve resimlerle görülüyor. Sovyet denizciliği, Sovyet gemileri ve bilhas- sa son Zâmânda açılan Möskovayı tâ Şimal denizine bağlıyan meşhur Vol- ga kanalı kabartma, mücessem bir ş* İkilde görülüyor. Kanalm tulünün #16 kilometre olduğu da gösteriliyor. Li Başka bir tarafta Sovyetlerin kül- tür hayatında yaptıkları yenilikler, köy mektepleri, halkevleri, çocuk ba- kım yuvaları, bunlar çok büyütülmüş resimlerle gösteriliyor. Diğer taraf- tan Sovyetlerin ilme olan hizmetleri- ni, tesis ettikleri hava yollarile be- raber kutüplerde elde edilen netayi- ci, kutüplerde tesis olunan merkezle. ri mücessem ve canlı bir şekilde gös- terdikleri gibi bir sürü kabartma ha- ritalarla, renkli ve ışıklarla dünya ü- zerinde Sovyet tayyaröelliğinin kud- retli biligisini ve muvaffakıyetini an- latıyorlar. Serginin tam nihayetinde üç metreye yakm bir yükseklikte Sta linin alçıdan gayet muazzam bir hey- keli etrafı çiçeklerle sllslenmiş bir hal de görülüyor. Ve ondan birkaç satır kabartma harflerle duvara nakşedil- miş “Biz bütün dünya ile sulh üzerin- de yaşamak istiyoruz. Bugünkü hazır lığımız bu zihniyeti yıkmak istiyenle- re karşıdır”, | * Sovyetlerin paviyonu bana kalırsa Alinanların paviyonundan daha mü- kemmel... Tertip güzel. Sadelik çok yerinde, hem inkılâp, hem sanat ve in kılâp için sanat... Bütün hedef bir noktada, bir mihrak noktesında bir- legiyor. Büyük Sovyet inkılâbı asırlar danberi bati bir şekilde yürüyen Rus mill sanaylini bir hamlede yükselt- miş, hem ağır sanayide, hem güzel sanatlerde bu inklâbın ateşi var, Rus lar bu, büyük fırsatta kendilerini bir PAZARO BİR BEN g neecik boynu üstünde, olgun bir Tekirdağ kar- puzunu andıran kocaman bir kafası vardı. De. rine kaçmış gözleri bü kafanın minim çukurları içinde, kayboluyordu. Elleri, ayakları, dört “yaşında bir çocukta da ancak bu kadar çelimsiz ve bu kadar küçük olabilirdi. Serseri birkaç çocuk, yavrucağın önünde ardında dolaşarak, haykırışıyorlardı: — Pazarola Hasan Bey!, Pazarola Hasan Bey! İnsanlarm çift yaratıldığına, onu gördükten sonra, ben de inanmıya başladım. Koltuğu altında bir şeker işpörtasile sokaklarda dolaşan bu çocuk, meşhur “Pa- zarola,, nm tam bir benzeri idi, Yaramazlarmn elinden kurtulduktan sonra, yavru. cak geniş bir nefes alarak, yanımıza sokuldu; ince- cik sesiyle, malmı satmıya çalışıyordu: — Baylar.. Bayanlar. Uğur şekercisi geldi! Birer tane karamelâ alm., Türlü şekerlerim de var!,, Şeker ye, can besle. Ürkütmiyerek yanımıza çağırdık: — Çocuğum, dedik, adın ne senin?.. Şüpheli gözlerle bizi tepeden . tırnağa süzdükten sonra cevap verdi: — Necati. — Baban, annen var mi?, — Var ya... İkiside sağ.. — Seni mektebe göndermediler mi7, — Gönderdiler amma... — E.. Ammast ne oluyor? — Gönderdiler amma, ben okuyamadım, — Niçin?. Hastalandm mı? r7 ii sanli NER Biraz sıkıştırınca kaçamaklı bir cevap verdi; — Güneş çok yakıyor başımı da. babam, gitmesin mektebe. dedi. — Sokaklarda dolaşırken, başi- ni güneş yakmiyor mu? Yayrucak, boynunu büktü. Belli ki küçük izzeti nefsi, mektebe de- vam edemeyişinin hakiki sebebini anlatmıya mâni oluyordu. — Babân ne iş yapar? — O, burada değil. Adapazarın- da.. Kasaptır. — Kastplık fena iş değil Insa- na para kazandırır. i Iğini çekti: — Amma, babamın dükküni yok. Geçinecek kadar para kazanamı- yor. — Sen, bari, yardım edebiliyor musun babana,. — Ediyorum yr.. Günde elli ku- rüşluk şeker satıyorum. Aklıma geldi, serdum: — Şekeri çok seviyor musun? Ağzımı şepırdatarak, esnafça kıs kıs gülü : — Param olsa da ben de yesem.. — Demek, sattığım gekerlerden hiç yemiyorsun? > Güldü : — A. Onlar yenir mi? — Peki, dedim. Sana birşey 80- rayım, şekeri mi, çok seversin pa- rayı mı? Li Vİ vE i Bisküvi satıyor. ocaman kafası içinden şuda kikada neler geçtiğini ne kadar öğrenmek isterdim, Bir tür- Mi karar veremiyordu. Şekeri mi, tercih etsin, parayı mı? Nihayet dedi ki: — Parayı da severim, şekeri de.. 6000 Yıl Sonra Bugünkü Medeniyetten Neler Kalacak? im sörira bugünkü medeniyetimizden bir iz kalmaması ihtimalini düşünerek bugünkü medeniyeti temsil eden en bellibaşlı eserleri bir araya getirmek ve bunlarm 6000 sene sonra ele geçmesini ve görülmesini temin etmek istemiştir. Doktorun seçtiği şeyler, bir plâk, bir film, bir miktar şiklet, birkaç gazete, bir sinema projektörü, ve bir gramofondur. Bunlarm hepsi çok dayanıklı bir sandığa doldurularak bir yere gömülecek ve bu Yeni Pazarolayı böyle tanıdık defa daha bütün dünyaya göstermek vesilesini bulmuşlardır. gayede 6000 sene sonra gelecek olanlar bugünkü medeniyeti tanıyabi- leceklermiş! <5 — Amma, hangisini daha çok”, Yine bir hayli düşündükten son“ ra kararını verdi: — Parayı daha çok severim!i, — Niçin? — Param oulrsa, bol bol şeker; alırım! — Aferin! Hiç te aptal bir çocuğu benzemi-” yordu. Şirin, hattâ cana yakın bir yüzü vardı. — Istanbullu musun sen? des dim, ç Başını salladı ve hissedilir bir gü rurla: i — Biz Adapazarlıyız! dedi, — Orada, da, geker satacak mi sn? yi — Başka kardeşlerin var mı? — Var. Uç tane. — Onlar da senin gibi büyük baş” h mı?, S — Hayır. Hiç biri bana benzes mez, Onlar, hem boylu, hem de baş ları ufak.. . — Baban? Annen?, — Onlar da öyle. üçük Necatiye, Pazarola Ha san Beye çok benzediğini hatırlattım, Güldü: — Ben de adını duymuştum O nun. — Kaç yaşındasm bakayım. —IZ... Hatırı hoş olsun diye, arkadaşlar” aramızda küçüğün şekerlerini, ka ramelâlarını paylaştık. İki tane de ona ayırıp verdik. Gözlerini süze“, rek çıtır çıtır yedi. Halbuki, verdi- ğimiz parayı, güçlükle kabul etti! rebildik; o zaman ben: — Haniya, dedim, parayı daha çok seviyordun? Şekeri güle güle yediğin halde, parayı alırken yüzü- nü buruşturdun. | Başmı öte yana çevirdi, cevap vermedi. Yanından ayrılıyorduk artık: — Bize bir diyeceğin var mı? Gazeteye resmini basacağız! dedik, Gülümsiyerek: — Amma, adımi yazarken unut- maym.,.. Bana Uğur şekercisi der- le Kim benden şeker alırsa, o gün işi rastgider. i — Peki., Necati.. Merak etme, yazarız.. 1 Galiba o da Hasan Bey gibi, uğu riyle tanınmış bir adam olmayı ak- lina koymuştu. Sevine sevine uzak aştı. Küçük Uğur şekercisi gittikten sonra, arkadaşlardan biri, kâğıt ü- zerine hemen şu mısraları karalıya- rak uzattı: ““ umayın ki, ses veriyor, bize çıkmış mezardan" “Pazarola Hasân 3ey, geldi Ada- pazardan!” Bu yazıyı okuyanlar, Uğur şeker “isi Necati çocuğu Istanbul sokak- larında boşuna aramasınlar.. O, şimdi Adapazarında! eği 2 pe