ÇKUUT TUNUR P PUU ÇAU TTT IçÇyüzüne Katılmiş meşhur adamlar ve hâdiseler SERMAYE HAPSE GİRMEZ! itlerin Almanyada - iktidar H mevkiine geçmesindenberi, *Nazilerle ecnebiler arasında bir — germaye kovalamacası oynandığını bütün dünya duymuştur. Ecnebi- /| lerin, o zamandanberi, Almanyayı — sermaye için kâfi derecede emin — bulmadıkları da malümdur. Hal- buki Almanyaya Hitlerden evvel girmiş olan milyonlarca markxlık para var, Bu para nasıl kurtula- cük? ğ Hitlerin işi çok, o parayı sı- 4 — kıca yakalamak ve kaçırmamak işi- — ni doktor Schacht'a bıraktı. Ser- mayeyi deliğe tıkmak suretile em- niyet altına almanın imkânı olma- — yınca, Sehacht, iyi kötü bir sürü « tedbirlerle bu işi önlemeğe çalıştı. ©. Evet Almanyada Nazi devletinin *f otoritesi ve kuvveti hudutsuzdur. — Fakat para kaçakçılarının zekâsı ve şeytaneti de eşsizdir. Misal mi? . Işte; — H.F. IN VASIYETNAMESİ: . H. F. yaşlıydı. Bir ayağının yu- — vaş yavaş çukura girdiğini görün- — ce bir vasiyetname yaprp Berlin no- terlerinden birine bırakmağı doğ- — ru bulmuştu. Adet mucibince de ü- © (Zerine: ü “Olümümden sonra açılacaktır.,, Y yazmıştı. — Halbuki H. F. ölmedi. Alman- yada da kalamadı, Başı sıkıştı, ne - yapsın? Misafiri bulunduğu mem- -— leketteki Alman konsolosuna baş- — vurdu: — Çok müteessirim, dedi. Vak- tile bir vasiyetname yapıp Berlin , noterlerinlen falana — vermiştim. Aradan seneler geçti. Düşündüm, — taşındım. O vasiyetnamede bazı haksızlıklar yaptığımı aklım kes- ti, Değiştirmek istiyorum. Halbu- buki doktorlar buradan - bir gün ayrılmanın bile beni öldüreceğini söylüyorlar. Acaba vasiyetnameyi — buraya getirtmek imkânı var mı dersiniz? Konsolos çok iyi bir adamdı. M 'H. F. in bitkin haline acıdı, yaşlı — gözlerini görünce yumuşadı: — — ©Oo, dedi, o mesele kolay. Ben — zaten bugünlerde — Berline gidip bir iki gün kalacağım. Siz bana bir mektup verin, gideyim noteriniz- den vasiyetnamenizi alıp size geti- H. F. fevkalâde sevindi: — Allah sizden razı olsun, - YİNE O!. ir hafta sonra H. F. yine konsolosun karşısına çıktı. Alman diplomatı, ziyaretçiyi gö- — — Hah, dedi. Buyurun işte va- — siyetnameniz. ç Ve yazıhanesinin gözlerinden bi- |— Tini açarak, ziyaretçisine şişkin bir © zarf uzattı. - H.F. heyecanla ayağa kalktı. — şaşkınlıktan bir karış açılan göz- | leri önünde zarftan bir sürü bank- — hot Çıkarıp cebine attıktan sonra, — zavallı diplomata dörde bükülmüş bör kâğıt uzattı — ve birdenbire dinçleşmiş bir adam tavrile binayı terketti. — O kâğitta şunlar yazılıydı: h Ufacık bir hilecik. Siz diplo- matsmız, sizi gümrüklerde ara- mazlar diye düşündümdü. Ser- vetimi kapalı hudutlarınızdan çı- - karmak için bana etmiş olduğu- — nuz iyiliği ömrüm oldukça unu- i — tamıyacağım. Hoşça kalın, PIŞMAN OLMUŞ! azi Almanyasınm sermaye bekçisi Dr. Schacht, para ka- — cakçılığımm önüne geçmeğe ve ka- |— çan paraları geri getirmeğe zor- — balıkla mani olamayınca işi tatlı- ya bağlamağı düşünmüştü. — Bunun için resmi gazete ile ilân — etti: Kim şimdiye kadar sermaye — ve vergi kaçakçılığı yapmışsa, git- Bin, kendisini polise ve gümrüğe — haber versin. Affedilmiştir. hiR Dr. Sehacht Günün birinde, zengin Yahudi- lerden birisi, İsviçre hududuna ya- kın şehirlerden birinde polise mü- racaat etti: — Vaktile bir hata etmiş, bütün servetimi bir İsviçre bankasına ya tırmıştım. Halbuki şimdi bunun büyük bir hata olduğunu anlıyo- rum. Bu parayı tekrar Almanyaya sokmak istiyorum. Ne yapayım ? Polis komiseri bir an düşündü, sonra ziyaretçiye bir kâğıt uza- tarak: — Buyurun, dedi. Bankaya bir mektup yazın, parayı Almanyaya , göndersinler. - Yook iş öyle değil, parayı bankaya yatırdığım zaman, ancak elime tevdi etmeleri lâzımgelece- ğini şart koşmuştum. Onun için, sermayemi mektupla buraya gön- dermezler. Komiser bir an daha düşündü, sonra kurnaz bir tebessümle: — Onun da çaresi var, dedi. Ya- nınıza muavinimi katarız. Birlikte İsviçreye geçer; parayı alır, bura- ya getirirsiniz. — Bilmem ki, sizi rahatsız et- mek doğru olur mu? — Neye olmasın, vazifemiz efen dim, vazifemiz.. HUDUDA DOĞRU şıki gün sonra gayet şık bir ı hususi otomobil, karakola uğradı. Muavin, otomobili kulla- nan mahut pişman olmuş kaçak- çının yanına bindi ve birlikte hudu- da doğruldular. Alman gümrük me- murları, otomobilde yüksek Tüt- beli bir polis görünce araştırıp 80- ruşturmıya lüzum görmediler. Ve böylece otomobil, İsviçre a- razisine girdi. Hattâ iki üç kilo- metre kadar orada yol da aldı. Tamam tenha bir yere geldikleri zaman, otomobilin sahibi, makine- sini birdenbire durdurarak, mua- vine: — Lütfen aşağıya inin, dedi. Muavin şaşaladı: — Hani bankaya, para almıya gidiyorduk ya, Beriki geniş bir kahkaha salı- verdi, sonra koşup, otomobilin ar- kasındaki bavul kutusunu açarak muavine gösterdi: Zavallı memur ömründe bu ka- dar para ve mücevheri bir arada görmemişti. Kaçakçı: — Para burada işte, dedi. Mak- sadım hududu muayene olunma- dan geçmekten ibaretti. Ve otomobil bir yıldırım gibi u- , Zzaklaştı!.. Paris şehrinin sokak seviyesinde bir metremikâbı hava içinde, bir milyon hastalık mikrobu bul! TUHAF BULUŞLAR yalnız başına iken 4 lokmada yi- yormuş. tur. Fakat 4 metre yükseklikte bir metre mikâbı havada mikropların sayısı, bine inmekte, 7 metrede ise ancak 500 mikrop bulunmaktadır. * * * Aklı kafasından bir karış yukarı- da bir istatistikçi, insanların bir ö. ğün yemeği, vasati olarak kaç lok. mada yediklerini hesap etmiş. He- sabın neticesi şudur: Bir işadamı orta zenginlikte bir öğle yemeğini 70 lokmada; bir dip- lomat, ayni yemeği ancak 300 lok- mada yiyebiliyor. Aktörlerin ye. mekleri ekseriyetle 70 lokmadan a- şağı şeylermiş. Bunların arasında rejim kurbanı ol k üç lokmada . . . Bir Amerikan âlimi, insan ömür. leri üzerinde bir istatistik yapmış. Bu statistiğe göre, en uzun ömürlü insanlara Asya ile Avrupanın ge- çit yerlerinde rastlanıyormuş. Bu- ralarda 80 yaş vasati ölüm yaşıy- mış. Sıcak memleketlerde vasati yaş 60 olarak tesbit edilebilirmiş. Av- rupanm bazı yerlerinde ise vasati ölüm yaşı 45 e kadar iniyormuş. * * * Bir başka Amerikalı âlim, şehir. tenor sesi veriyormuş. Nev- yemek bitirenler de varmış. Bir âlim ,yemeğini vasati olarak 120 lokmada yiyormuş. Fakat â. limler ekseriyetle sofra başında ki. tap okudukları için yemek hayli u- zun sürüyormuş. * « * Yine bir sivri akıllı, bir Alma- nm muhtelif kimseler -tarafından kaç lokmada yendiğini de hesapla- mış. Bir amele elmayı 5 lokmada yiyormuş, bir çocuk, 12 lokmada, bir kibar 290 lokmada, bir âlim ise 380 lokmada, bir işadamı ayni el. mayı kalabalık yerde 20 lokmada, york, baritonmuş. Londra ise sop- rano sesine malikmiş. Birçok şehirler, bariton sesi ve- rirlermiş. * * * Astma denilen göğüs darlığı has- talığının da bazan insanı ölüme kadar sürüklediğini herkes bilir. Şimdiye kadar doktorlar, böyle hastalara oksijen vererek sun'i te. neffüsle kurtarırlardı. Şimdi ise A- merikada oksijenle karışık Helium gazı kullanmıya başlamışlar. Dok. torlar, Heliam gazınm yalnız — ba- lonların değil, insanların da - işine yarıyacağına inanıyorlarmış. çonmammmmmnir » HER AKŞAM <« Memleketin en yüksek Sanatkârlarile birlikte * SAPFiYE TAKSİiM Belediye Bahçesinde Masalarmızın evvelden tedariki sayın müşterilerimizin TAN cağım da anun için gidiyorum. FARKI YOK — Bar, bir kızın en son gideceği yerdir. — Doğru.. Ben de öyle yapıyo- rum zaten. # 6 ç ADABI MUAŞERET — Kadımlar yolda erkeğin han: gi tarafından giderler? p — Mağaza vitrinlerinin olduğu taraftan. ıi SEBEP? Kotralı bir gençle konuşan genç kız hayretle sordu: — Kotralara neden hep kadım is- mi verirler? — Idare edilmeleri oldukça zor- dur da ondan. HAKLARI VAR — Bir mizah fıkrası nekadar ba- sit olursa olsun bazı kadınlar mut- laka gülerler. — Hangileri? — Dişleri güzel olan kadınlar.. diye alayım? BULUŞ — Bay Ekreme nekadar iyi mu- amele ediyorsun. Adeta senden a- lacağı varmış gibi davranıyorsun. — Bravo! Benden alacağı yok, amma senin buluşun pek zarif, — Bayanlar, baylar... Şimdi —HT DA küçük dâhi sanatkârı dinliyecek- — Para istemiye gidiyorum. siniz! — Peki sonra ne yapacaksın? — Nezaketten — mahvolmazsa öderim günün birinde! . * DA SEBEP MUHIM Saatlerce oturan misafir, gitmek için izin istedi. Ev sahibi: — Ah bayanım! dedi, sizi uy - kunuzdan alıkoymadık ya? Misafir gülümsedi: — Hayır, dedi, artık uyanma vaktimiz geldi. Eve gidip uyana- Ş . . . ÇABUK! — Babam nişanlandığımız sa - atte sana İ000 lira verecek. — Aman acele edelim öyle ise, — Neden? — Bugün cumartesi.. Banka çr- ken kapanır. r * ANLAYIŞ! — Falcı aklından geçeni anladı mu? — Derhal! — Yok yahu! — Vallahi anladı. Fal parasmı peşin istedi. B * * BÜTÇE MESELERİ — Bay Necdetin seninle evlene- ceğine neden bu kadar emniyetle inanıyorsun ? — Beni ucuz elbiseler içinde pa- halı elbiseler giyen kadınlardan daha güzel buluyor da ondan. Ka <$ ü © DUKKANCI ILE MUŞTERİ ARASINDA — Çok güzel! Anladık faturada bu kumaşın metresi “30” lira diye yazılı. Fakat şu B. A. R. K harfleri de ne oluyor. — Haaa! Bu harfler: “Buna an- cak rufailer karışır,, demektir. Futbolcünün rüyası — Affedersiniz, ben size dokunmadan sıyırıp geçebilirim sandımdı? NÜKTELER ——— HAKIKATLE GOZ GÖZE! — Niçin bu kadar pudra sürü- yorsun sevgilim ? — Siz erkekler çıplak hakikat- lere dayanamazsınız ki... A * * ÇAGLAYAN Seyyahlar Amerikayı geziyordu Seyyah tercümanı Niyagara şelâ” lesini gösterdi: — Işte, dedi, dünyanın en büyük- . . . gağlayanı.. | Bayanlar lütfen susarlarsa gü" — rültüsündeki dehşeti de duyabilir" — siniz, Mi ...- ZEKİ EV KADINI r Kerimanın annesi sucuk getirdi- | — Haydi kızım, şunları bugü? , de sen kızart! — Bu nasıl kızarır anne? — Bayağı.. Balık gibi kızım: — Iyi ammabunun içi ayıkla* nırsa deriden başka bir şey M DÜĞÜNE DAVET ; — Düğünüme gelirken, sokak kapısımı evvelâ sağ ayağın ve j dirseğin ile sonra da, sol ayağın Ve — sol dirseğin ile iki defa vurursul- — — Neden? Kapının zili yok mu? — Var amma ellerinde hediy? gok sevinirim. | TRAMVAYDA ?l — Tramvay çok kalabalık mıydi* — — Ne diyorsun baylar bile ayâk” — ta kalmıştı. ** * HAPISANEDE — Bay direktör.. 316 numarali mahküm oynattı galiba, — Ne yapıyor ki? — Durmadan tavuk gibi ötüyof: — Acıkmıştır.. yem verin öylt ... EVIN DUVARLARI hur —Evîniıiyimmduvıdm?' ince. Oteki evde bir fısıltı olsa bU” radan duyulacak. — O0000! Onun için hiç mersk — nekre adamlardır. Kahkahadan larsınız! ANLAYIŞ: Muallim talebesine sordu: — Söyle bakalım Zeki senin hayatta ne oldu? — Hasta... ge — Hayır oğlum yani ne yapıyof — Oksürüyor.. pt — Peki hasta olmadığı zaman İ yapıyor? | — O zaman da öksürüyor. gnli” 4 — Allah Allah, a oğlum hâlâ yamıyorsun, baban hasta olmlw Ş öksürmediği zaman ne yapıyor ? — Küfür ediyor efendim. * * * misiniz? Idarehane sahibi korkudan cesine: — Evet.. Diye kekeledi. Ben : derdimdi. pi — Haydi öyle ise marş mars | öğle yemeğine BİĞİYO"“:- * * — Aferin evlâdım. Teşe 1 rim. Baban yok diyordu. $€P -