Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Mahkemelerde ÂAç kaldığı için hırsız'ık eden genç mahküm oldu Polis dün meşhut suçlar müddeiumumiliğine elleri kelepçeli esmer bir genç getirdi. Dudaklarının morlu ğunda ve alnmın derin çizgilerinde sefalet ve ıztırap okunan bu genç, biraz sonra Sultanahmet sulh üçün- cü ceza hâkiminin önüne çıkarıldı. Davacı yerine de şık giyinmiş genç bir bayan geç- ti: Sirkecide Dervişler sokağında oturan Madam Atina... Hâkim İhsan, suçluya ilk suallerini sordu. O, derin bir saffetle anlatmıya başladı: — Bursalıyım. Adım Celâl.. İki gün evvel İstanbu- la bir iş bulmak için geldim. Bursada yalnız bir an- nem var, Geçen sene kaçak et satarken yakalandım. TAN 26 -3.931 ” . Buakşam iPIEERK sinemasında Aşk yüzünden katlanılan fedakârlıkları - Ölüm tehlikelerini en hisst - en canlı - ve en hareket- li, harikulâde bir mevzu Fransızca sözlü Paramount filmi Ayrıca Paramount dünya havadisleri gazetesi - Yerlerinizi evvelden aldırın Telefon: 44289 aa mu içinde gösteren KARANLIKTA UÇUŞ Baş rollerdee MİRNA LOY.KAR Y GRANT Otobüs Şoförleri Mahküm Oldular A sliye üçüncü ceza mahkemesi, bayramın ikin- ci günü Mecidiye köyünde Konyalı jandarm: Bektaşın ölümüne sebep olan kamyon şoförleri Ca- fer ve Mihalin muhakemelerini bitirmiştir. Mahke- me, her iki şoförün de suçunu sabit gördüğü için esasen mevkuf olan şoför Mihalı bir seneye ve gay ri mevkuf olan şoför Caferi de (8) ay hapse mah- Belediye bana (50) lira para cezası kesti. Vereme - yince “hapiste yatacaksın,, dediler. Ben serbest iken kendimin ve ana- mın boğazını zor çıkarıyorum. Bir de elli gün hapiste kalırsam. Sonra an- nem de, ben de aç kalırdım. İstanbula kaçayım da para kazanayım, hem borcumu vereyim, hem de hapisten kurtulayım, dedim. YANGIN YERLERİNDE Üç gün evvel İstanbula geldim. Baş vurmadığım yer kalmadı. Her yer mermer olmuş. Arı mermerden ne a- lırsa, ben de iş sahiplerinden onu al- dım. Lânga taraflarmda yangm ye- rinde kovukta iki gece geçirdim. Sır- tımdaki ceketi on beş kuruşa sattım. Parasile iki gün ekmek aldım. Sata- cak bir şeyim ve tanıdığım yoktu. Aç kaldım. Ot yiyecektim. Fakat alışma- dığım için midem kaldırmadı, kustum. İArtık gözüm dönmüştü. Dün öğleye kadar baygınlıklar geçirdim. Dilene- yim diye yola çıktım. Bu madam ora- dan geçiyordu. Kendisinden on kuruş istedim, Vermeyince hemen elindeki çantayı kaptım ve kaçmıya başladım. Fakat açlıktan dizlerimde fer ve me- e nenmamliş, KUŞUP KUT Ludurld0lim, Yakalanacağımı anlaymca da çanta- 'yı attım. Sonra da yakaladılar. Davacı madam, burada suçlunun ifadesini kesti: — Hayır Bay hâkim, benden para filân istemedi. Arkamdan geldi. Çan- tamı kaptı ve kaçtı. Ben bağırdım. “Arkasından yetiştiler .Yakalanaca - ğını anlayınca da çantamı yere attı, dedi. 5a ŞAHİT ANLATIYOR , 1 Hâkim, bundan sonra Manok is - minde bir şahit dinledi. Manok dedi ki: — Ben sokağın köşesinde duruyor- dum. Bu madam heyecanla yanrma sokuldu. Şu kaçan adam çantamı kap tı, dedi. Hemen arkasımdan koştum. küm etmiştir. Cafer de, derhal tevkif edilmiştir. Nişanlanma Şartına Uymıyan Damat tererek anlattı: Bir Arzuhalci Mah- küm Oldu Dün Sultanahmet suih üçünec'i ceza m:e hkemesi, iki meslekdaş kavgasının Nıthakemesini bitirdi. Arzuhalci Ha- Ssan Tahsin ile Hayri arısında tir ar- zsuhal yazııa mnıcocles.irlel kavga e- m . ş'er. Hasan Tahsin Hayriyi sövmtiş mahkeme hakareti sabit göcaüği icin Si çht 3 gün hapse ve bır /!ra ağır pa- ra cezasına mahküm etti. Tutun, diye bağırdım, Arkadan dev- riyeler çıktı. Yakalanacağını anlayın ca çantayı attı, aldım, sahibine ver - dim. Bundan sonrâ hâkim, suçluya Üç ay hapis cezası verdi. Çantayı attığı için cezayı iki aya indirdi. Çantanım kıymeti az olduğu için de ceza 20 gü- ne indirildi. Fakat, suçlu tevkif edil- medi. Mahküm Bilâl yorgun argın mahkemeden çıkıyordu. — Keşki tevkif etselerdi, hapisha nede ekmek veriyorlarmış, diyordu. Dün kızlarını yeni nişanlamış bir aile yeni damatlarile beraber suçlu, davacı ve şahit olarak Sultanahmet sulh üçüncü ceza hâki- minin önüne çıktılar. Suç ve iddia yaralama ve nişanlama şartına riayet etmemekti. Suçlu yerinde bulunan tüccardan Bay İzzet, da- vacı iskemlelerinde oturan kızı Fatma ile nişanlısı Satılmışı gös- — Kızımı bu Satılmış istedi. Mukaddermiş, verdik. Nişan yap- tık. Fakat nişanyaparken bir şart koştum ve: — Nikâh yapılımcaya kadar kat'i- yen evime gelmiyecek ve kızımı gör miyeceksin dedim. Nişan yaptığımı - zın ertesi günü de evlenme kâğıtları- nıastırdım. Fakat geceleri evin alt katmdaki odadan bazı sesler kulağı- ma çalınır gibi oldu şüphelendim. Fa kat ben sokaktan ve yahut bitişik komşudan geliyor sandım. Nün gece kulağıma ayni sesler gelmiye başla- dı, şüphem arttı. Hemen kendimi a- şağıya attım. Meğer bizim damat ya- tağmı bizim eve nakletmiş, Kapıyı a çarken kızım Fatma kapının arkasın da imiş, sinirle kapıyı sert açtığım için kafası duvara sıkışmış, hafif ya- ralanm> “Dövdüm de old” diyor- lar. Dövmedim. Meğer bizim refika Emine nişan olur olmaz hemen damâ dmevine gitmiş ve yataklarımı kendi- si yüklenerek evimize getirmiş. Ka- bahat damatta değil.. Kızı Fatma: Babam beni dövdü. Onun için ya. ralandım. Kapıya sıkışmış değilim. Diyordu. Emine şahit olarak gelmişti. Ha - kim: 411 STEFAN ZWEİG'in “KORKU”romanından muktebes "E 4 GÜNAH GCESi GABY MORLAY'in parlak bir zaferi olacaktır. nn Pek yakında SAKARYA Sinemasında gaa ? Yeni Ev!lenenler Tütün tüccarlarından Bay Yordan ile Bayan Annanıtı nikâhları, Be- yoğlu evlenme memurluğunda akted ilmiştir-Saadetler dileriz. ŞEHİR TİYATROSU DRAM KISMI M akşam saat Yazan: KRALI'LIR Türkçesi: Seniha Bedri Göknil î SON H_AI"I'A ŞEHİR TIYATROS! anarat bremı Bu akşam saat T İ ÜU 20,30 da ’ U D ll H SAZ-CAZ Yazan: Ekrem Reşit H Besteliyen: Cemal Reşit — Bayan, deri, bu, senin koncan. İstersen şahadet etmezsin! Emine Şşahadet edeceğini söyledi ve: — Nasil olsa evlenecekler dedim. Damadın yatağını ben getirdim. Kı- zımın hiç kabahati yok. Fakat Bay bunu anlamış ve dün gece kızımı döv müş, dedi. Kızın raporu kat'i değildi. Hakim muayene için muhakemeyi talik et. ti. ÖLÜM HABERLERİ ÖLÜM Çarşiikebir maliye sabık tahakkuk memurlarından elyevm komisyoncu- luk etmekte bulunan Veli efendi ça- yırı sahibi İbrahim Özgiden dünkü gün fücceten vefat etmiştir. Cena - zesi buğün Bakırköyünde Asma köp rü karşısındaki hanesinden kaldırıla rak Bakırköy camiinde namazı kılın- dıktan sonra Bakırköy mezarlığınâ defnedilecektir. Terbiyede tenkidin rolü Dün akşam, İstanbul radyosunda Haydarpaşa lisesi tarih muallimi B. Reşat tarafından “Terbiyede tenkidin rolü,, hakkında bir konferans vermiş tir. B. Reşat, konferansında bugünkü sosyetenin istediği tiple, dünkü tip a- rasında bir mukayese yapmış, aile ve mektebin tesirlerinden bahsetmiştir. KAYIP — Ziraat E « kaşı İstanbul şubesinin 3494 sayılı kumbara cüzda- nımı kaybettim. Yenisini alacağım - dan hükmü yoktur, Hafize Yesiroğlu Radyo Buğgünkü program İstanbul: Saat 12,30 Plâkla Türk musikisi, 12,50 îâ; vadis. 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı. 14" Son. vi r Saat 18.30 Plâkla dans musikisi. 19,30 SP? Musahebeleri: Eşref Şefik. 20,00 Türk M sikisi heyeti. 20,30 Ömer Rıza tarafımdan rapça söylev. 20,45 Vedia Rıza ve arkadıt ları tarafmdan Türk musikisi ve halk P'A ları: Saat Aayarı. 21,15 Orkestra: 22,15 . jans ve borsa haberleri ve ertesi gün' proğramı. 22,30 Plâkla sololar, opera VE a peret parçaları. 23,00 Son. D Günün program özü Hafif Konserler: 18 Bükreş: Hafif musiki konseri. 18,15 R? ma: Şarkılı enstrumantal konser 18,30 Mof kova: Konser. 19 Hamburg: Ko$ro refakâ tile org konseri. 19,55 Budapeşte: Orkestrâ (Bach, Haydn, Brahms, Berlioz ve.) 21 rağ, Roma, Milâno: ini musiki. 2100 Konigsberg: Pfitzner, Roğer, Bethovef” 21.45 Hamburg: Orkestra, koro. 22 Aar$? va: Bach'ın eserlerinden dini musiki, 22,40 Paris P.T.T.: Vagnerin eserlerinden'. 23,30 Hamburg: Eğlenceli musiki. 23,50 Münihi Gece musikisi. Operalar, Operetler: Operalar, Operetler 20 Berlin; Büyük 0P* radan: Vagnerin “Parsifalis operası. 20,3$ Bükreş: Massenet'nm — “Verther” opefl“ Oda Musikisi: 20 Frankfort: Yeni oda musiki eserlerif edn. 22,30 Kolonya: Oda musikisi konsef" Resitaller: 18,15 Paris P.T.T.: Piyano konseri. 20,1$ Münih: Alman halk şarkıları. 20 35 Köniğ? berg Brahms'ın ağır şarkılarılarından, 212 Post Parizyen: Şarkılar. 21,45 Budapeşte 5o 4* DA t listler tarafından konser. 23,00. Stokholiüf Solist programı. NÖBETÇİ — ECZANELER Bu gece nöbetçi olan eczaneler şun!ırd"" Eminönü: Nisason Alemdar: Abdülkadir, B', yazıt: Cemil, Karagümrük Fuat, SımatY"_ Teofilos, Şehzadebaşı: İ. Halil, Akıarl?; Saim, Şehremini: Hamdi, Fener: Vitali, yüp: Defterdar eczaneleri. Beyoğlu: Galatasaray, Mankoviç, Taksimi Kürkciyan,, Zafiropulos, Ertuğrol, Galatâi Yeniyol, Mustafa Nail, Şişli: Asım, Halici oğlu, Barbut, Kasımpaşa: Vasıf eczaneleri Beşiktaş: Nail Halit, Ortaköyde Ortakö! Arnavutköyde Miltiyadi, Bebekte Merktf eczaneleri, Büyükdere: Asaf, Tarabya, lıköy, Boyacıköy, Rumelihisarı eczaneleri. Kadıköy: Eskğğ İskele caddesinde “Bü yük” Yeldiğirmeninde Üçler, Üsküdar: Se miye eczaneleri. Büyükada: Şinasi, Bakırköy: Merkez ©* zaneleri Necip, Mahmudun en eski arkadaşıdır. Onlar ev velâ işe çırak olarak beraber girdiler.. Senelerce he - men, hemen ayni yerde çalıştılar... Necip hâlâ ayni işte çalışıyor. Onlar iki kardeş gibi sevişirler... — Girmiyecekmiş içeriye... Zor.. Kulübenin kapısını açıyor. Arkadaşının yanına gi- “derek onun kolunu geçiriyor: — Haydi, haydi gel bakalım. *& © 14 Pencerenin önünde bir karış yüksekliğinde bir ke- revet var. Bu kerevetin üstünde bakır bir sini ,sini. nin içinde hazırlanmış bir rakı takımı.. Mezeler; kar. puz, biraz beyaz peynir, biraz pastırma... Ve boş bir sardalya kutusu, Necip; sarhoş ve mübalâgalı misafirperverlikle arkadaşına ikramlar yapıyor, kadmlara emirler ve. riyor: — Bir karpuz daha kesin, ekmek kalmamış, ekmek getirin. Fakat o kadar içmiş ki, iri bir boyun Üüstündeki biraz ufakça ve dar alınlı başını dik tutamıyor... Evet, hiç bükülmez hissini veren bu boyunda, bu ufacık başı bile dik tutacak kuvvet kalmamış. Bunun için başı kâh sağa, kâh sola, kâh arkaya, kâh öne dü. şüyor... Ve sanki gözleri bu müvazeneyi bozmamak ister gibi başın kaydığı istikamete doğru süzülüyor. lar. Hele göz kapakları! Bu göz kapakları kurşundan daha ağır; onları da açık tutamıyor. Mahmuda: “Gecenin bu saatinde nereden çıktın?,, diye sormuyor bile... Onun böyle birdenbire araların, da bulunuşunda bir fevkalâdelik görmiyecek ve bir sebep aramıyacak kadar başı durgunlaşmış. Yalnız onda atıl olmıyan şey, misafirperverlik duygusu... O, bir misafirperverlik veya bir ikram makinesi imiş gibi mütemadiyen Mahmutla meşgul: — İç Allah aşkına... Şerefine içelim.. Şerefine! — Şerefine... — Ulan böyle içilir mi.. Hepsini, hepsini birden dik.. Yoo.. yoo olmaz.. Darılırım, hepsi birden içile- No. 15 cek, bizim Kara kızın şerefine, hepsini birden içecek- sin... Hayriye, gel buraya, Fıtnat teyze. ne duruyor. sun, gel sen de.. — Hay ömrüne bereket aslanım. — Kız Hayriye, sana söyledim.. —Ha?!ll.. — Sana söylüyorum, gelsene.. — Benim başım dönüyor... Beni fenaâ tuttu bu ak. şam, Her halde sıcaktan olacak... Amma sizin hatırı. nız için zehir bile olsa içeceğiz... Kırıtarak geliyor, vücudunu Necibin omuzuna ve bir dizini kerevetin üstüne dayıyor. Yüzü ne kadar güzel, incecik kaşlarından birinin ucu biraz daha kalkık. Bu, onun iri, çekik gözlerine hafif bir gurur mânası veriyor. Rengi o kadar koyu siyah değil.. Muhakkak ki o, tam bir zenci değil, bir melez olacak, esasen ince kanatlı uzun burnu yüzün- de beyaz ırkın bir zaferi, fakat dudakları çok kalm, parlak beyaz dişlerin yanındaki bu kalım ve şişkin dudakları, kızgın çöllerin içinde yetişen vahşi zençi- lerin bir mirası. Bu dudaklar, vahşi bir iştahın ifadesini veriyor. lar gibi.. Elleri yüzünden daha siyah, âdeta simsiyah ve krp. kırmızı bir lakle boyanmış olan tırnakları, bu siyah ele uygun kızıl alev çıkaran bir zebani eli gibi hem korkunç yapıyor, hem şimdiye kadar düşünülme- miş, tahayyül edilmemiş bir hususiyet veriyor.. Fakat simsiyah yüzünde kadife gibi yumuşak his- sini veren aklarının ortasında ışıldıyan güzel gözle. rinin, tâ içinde çok insani bir ıstırabm izi var gibi... Bu gözlerle Necibe tatlı, tatlı bakarak: — Haydi şerefine, diyor. Yazan: SUAT DERVİŞ İhtiyar Frtnat dişsizlikten; alt dudağı, bir devenin alt dudağı gibi sarkmış olan ağzını hep şapırdatarak rakı sofrasına biraz daha sokuluyor: — Hani benim kadehim boş.. Bana yok mu — Aman acüzem benim, diye Necip Şaka- ediyor, gel... Gel, işte kadehini kendi elimle dolduruyorum, Al cadı, iç... Zaten bu akşam bize senden hayır kal, madı ki... — A benim oğlum, insan keyif olmayınca mızrap parmağa kaç çeki gelir... Bir de sen, gel de onu Fit- nat teyzeye sor!.. Ah ne bilirsin sen, ben ne diye böy- le içerim, herkesin gönlünde bir aslan yatar, oğlum.. — Yoöoksa sen de mi sevdalısın ?.. — BSevdalıyım ya!!.. Hem de ne eevdah..: — Öyle ise senin sevdanın şerefine içelim., — Birak benim sevdayı Necip, onu karıştırmıya. lzm bu akşam.. Nene lâzım senin, biz sizin sevdanızın şerefine içelim çocuklar... Kadehler biribirine çarpıyor. Sonra hepsi kadehlerini ağızlarına götürüyorlar. Mahmut kendisine verilen kocaman kadehi bir. yu. dumda içti. Aç midesi kuvvetli, kuvvetli yanıyor. Fıtnat sonuna kadar içtiği kadehi tepsiye bırakır bırakmaz: — Amanım, içim yanıyor. Diyerek bir karpuz dilimine atıldı. Hayriye yüzünü buruşturarak: — Artık rakıyı içim almıyor, diye başmı iki tarafa sallıyor, pek tiksindim vallahi. Necibin boynu sanki biraz daha yumuşadı, başı hangi tarafa bükülse daha aşağılara doğru sarkıyor, Bu boyun onu hiç tutamıyor. Mahmudun olanca kanı bir anda başma hücum et- ci. Yüzü ateşler içinde yanıyor ve kulak zarları bin bir tokmakla vurulan davul karınları gibi uğuldu- YOr.. Bir anda başı döndü.. Gözü mezelerin üstünde do. laşıyor ve eli pastırmaya doğru uzanıyor. Elini pas « tırmaya doğru uzatırken dişlerinin dibinde fışkırı « veren salyeleri bütün ağzını doldurdu. Pastırma kâğıttan ağzma gidinciye kadar, o, yere tükürmek ihtiyacını hissetti. Ve tükürmemek için biraz evvel de pencerenin önünde yaptığı gibi; yut- kundu ve sonra pastırmayı ağzına attı. Bu pastırmanın lezzetini o, başka türlü tahmin et- mişti. Fakat iki gündür açlıktan paslanmış olan ağ - zına bu pastırma bir an evvel tahmin ettiği zevki vermiyor. Ve bir köseleye dönmüş, bir kösele kadar ağırlaşa mış olan dili bu pastırma parçasını ağzında âdeta zahmetle oynatıyor. Paslanan dimağı ondan en ufak bir lezzet almıyor. Hele çiğnemek için kıpırdattığı çe- nesine yapışan ağzı da ne kadar müz'iç... İçindeki açlık bile bir anda garip bir mide dolgunluğuna, âde- ta bir bulantıiya dönüverdi. Dili tamamiyle karışan Necip: — Bir rakı daha, diye bu defa bir su kadehine bo- şalttığı rakıyı ona uzatıyor. O: — Demin birden içtim, diyor amma, bu makul red. de, eli iştirak etmiyor, Bilâkis eli; rakı bardağına doğru uzanıyor ve bir anda dolu bardağın yarısıni içiyor. Ve ağzına bir pastırma parçası daha alıyor. — Sen bugün pek keyifsize benziyorsun, Mahmut! — Ben mi? 4 Gülmiye gayret ederken ilâve ediyor: — Yok canım!.. Biraz yorgunum o kadar..; Necip yanında oturan kadınım sırtını yumruklu yor: — Hayriye kız!.. Eğlendir bakalım Mahmut ağâ« beyini, Mahmut ağabeyini eğlendir.. Eğlendir... An- liyor musun? — ; — Ben onun maskarası mıyım?.. (Arkası var) ——