No. 5 Kuttame, Pencerenin önünde Kulaklarını Sokağa Dikmiş, gelecek Haberi Sabırsızlıkla Bekliyordu Diye bağırmıştı.. Cariye Hinid.! benliz kapıdan uzaklaşmamıştı, Fa. kat kazların acı acı feryat etmelerin den, (Hasan) m bu acıklı istimdat sedasını duyamamıştı... Namaza uyanan komşular, bu gü. rültüyü duyar duymaz kapılarından İriamışlar.. başından #izan kanlar - dan bihüiş bir hale gelen (Ali) ile ,o- Bun üstüne #apanmış olan (Hasan) -| m etrafmı almışlardı . (Ali) nin kanlı vücudunu yerden kaldırmışlar; sırtını duvara daya - mişlardı... , (Ali), derin derin inlemişti, Ve: | — Evet, hüküm, Allahmdır.. İ Dedikten sönra ,kendisini kaybet- miti... "Ne durırvorsunuz? Aliyi katlettiler.,, Mesçidin kapısında, korkunç bir 4s yükselmişti: — Ey müslümanlar!.. Ne duruyor #unuz?... (Ali) yi katlettiler. Böyle feryat eden; ilk gürültüde kaçan miinâdi idi . Mesgitte heniz toplanmıya başlı - Yan Küfeliler, derhal münâdinin et-| Tafmı çevirmişler, korkusundan tit- Tiyen Mâliki isticvaba girişmişlerdi. Mâlik, gördüğünü anlatmıştı, İç. lerinden biri * — Vakit geçirmiyelim.. Katilleri Yakalıyalım.. Diye bağırmıştı. Bu sözleri işitenler, derhal etrafa dağılmışlardı. - Bunlardan bir kısmı da, (Ali) nin evine koşmuşlardı . (Ali) nin evine koşanlar, (Hüsa - yin) le karşılaşmışlardı.. (Hüseyin) İn elinde, yalm bir kılıç vardı” (Hüseyin), beessürden O şuürü kaybetmişti... — Hey, Alinhm zelimleri,, Tanrı. nm aslanma nasıl kıydınız?”. OHani omin katilleri? (Hasan), onlardan birini öldürdüm, diyor. Nerede o mel'unun Kanlı lâşesi?.. Diye feryat etmekteydi. (Hüseyin) İ. güçlükle zaptetmiş VE inn aatalümanlar, ayaktan. âı. Her tarafı arıyorlar. Şimdi, tur. İup getirirler. Sen, babanm başı u. cündan ayrılma... - Diye, bin müşkülât ile (Hasan) ı eve sokabilmişlerdk. Kuttame oturduğu Pencerenin 8. ünde, kulaklarını sokağa dikmişti, Gelecek haberi büyük bir sabırsız. lkla beklemekte idi. "Artık benimsin, Kuttame.,, Birdenbire uzaktan bir gürültü işitmişti, Bu gürültü, koşa koşa ge- len iki adamın ayak sesleri idi Zaptolunmaz bir heyecan ile so - kak kapısma fırlamış. kapıyı açınış- t. Koşmaktan nefesleri kısılmış o. lan iki adam, içeri dalmıştı. Kuttame, dişleri biribirine çarpa. rak sormüştü: — Ne oldü?- Ibni Melcem, elindeki kanlı kılıcı Kuttamenin syakları ir. atmış; güçlükle homurdanmiştız — Aliyi, nini nişanesi, Artik; benimsin, - Kuttame, İbni Melcemin Üstüne a. tılmış.. Boynuna ” — Yâ, Ibni Melcem-- Babamm, kocam, kardeşimin intikamını al - dım. Elbette seninim. Diye murıldanmıştı. Verdan, sabırsızlık göstermiş: ) — Şimdi, bu sözlerin sırası değil. Şebip, Hasanm savurduğu bir xe) İnç darbesile yere yuvarlandı. Eğer,| ölüp gittise zararı yok. Fakat eğer ölmedi ise, şüphesiz ki ODA işkence eder ve hakikati söyletirler. O, if. Şantta bulunmadan, biz kaçmalıyız, Bir müddet, ayrı ayr! yerlerde sak. lanmalıyız... Sonra tekrar birleşir, sözlerimizi ve vaitlerimizi yerlerine getiririz. Haydi, Jbni Melcem... Or talik tamamile ağarmadan, $en bir tarnfa.. Ben de bir tarafs.- Demişti. 5 Teni Melcem ile Kuttame; Verida. nm bu sözlerine hak vermişlerdi. Kuttame, geri çekilmişti. Fakat; slacakaranlık içinde, beyaz (keten #nlarisinin göğsünü kıpkızıl bir le- ke içinde görünce titremiş: — Kan. Demişti... Ve sonra... Bir adım ge- Jâve etmişti: Kan... Yaralı mısın, İbri Melcem 7 İbni Melcem, vahşi ve müzaffer bir tebessümle; cevap vermisti. — Evet, kan... Fakat benim kanım değil Alinin kanı. O, o halinde bi- le beni ayaklarının altına alıp ezmi-! ye çalıştı. işte o zaman; kanları Üzerime bulaştı. Kutteme, zalim ve kindar bir te- bessümle, ellerini göğsüne basmıştı. | Kana bulaşan avuçlarını, kaldırarak bakmış: ”— Alinin kanı.. Alinin kanı, öyle mi?.. Işte, üç senedenberi kalbimde yanan ateşi, bu söndürecek. Diye mırıldanmıştı. Çılgın bir sü- Fur içinde ellerini yüzüne kapsamı: Ateş gibi yanan dilile, bu kanları ya- lamıya başlamıştı. Ya bu üstündeki kan? Canileri arıyanlardan bir kısmı Küfe sokaklarnda ( dolaşırlarken, diğer kısmı da, kasabadan çıkan yollara pusular kurmuşlardı. Kasabada oradan oraya koşuşan-| bulamamış- | lar, canilerin izlerini lardı, Hattâ, Hasan tarafından ye- re düşürülen Şebip te, - hafif yaralı olduğu için - birdenbire ortadan kaybolarak bir yere sokuluverdiğin- SAGLIK ÖGÜTLERİ Yorgunluk Neden Gelir ? İlkin çok çalışarak yorulmak- tan. Fakat o türlüsü tatlı yor » Bunluktur, her çalışkan gdamın başına gelir ve dinlenince geser Bu türlüsüne hekimler karışmaz * lar, Benim söylamek istediğim çalış” madan gelen, daha doğrusu, hiç Eeçiniyen, çalışmıya da engel olan Yorgunluktur. Hekimliğin karışa- Sağı yorgunluk bu türlüsüdür. Bazıları daha dünyaya gelirken, yorgun gelirler. Uzuvlarının hep- $i yolundadır. İyi yer, içer ve İYİ Uyurlar, Bununla beraber kendile- rini daima yorgun duyarlar. Bir saat çalışsalar oyorgunluk artar, dayanılamıyacak (dereceye gelir Bereket versin ki bu türlü yor * Bunların sayısı pek azdır. Zaten olanlar da fikirleri ince, yüksek adamlar arasındadır. Onlar yor - gunlukları arasında pek az çalış” makla büyük iş meydana getirir- ler, Bunlardan sonra, dalma yorgun» luk duyanların en büyük kısmı Yaşayışlarında sağlık kaidelerini tanımıyanlar, türlü türlü zehirler- !e kanlarını kirletenlerdir. lüzumundan az uyku dalma yorgunluğun en büyük se- beplerinden biridir. Insanın beyni Şök işlemez da yalnız kollarile çalı” $ıf, bedenile işlerse 5, 6 saat UY” ku yetişebilir. Bazıları bu kadar uykunun beyinle işliyenlere da ye- İşeceğini sanırlar ve işleri (o çok olduğundan, yahut monden hayata çok kapıldıklarından kendilerine lâzım olan vakti uykularından ke- serek bulurlar, Böyle yapınca da, yorgunluk, halsizlik kendini he - men gösterir. Böylelerine (sekiz saat, dokuz saat uyku uyumak tavsiye edilince, tavsiye de tutulur- sa, yorgunluk çabuk geçer. Kimisi içkide itidali tanımadı” Zından, keyif yolunda yorgun dü- şer. Keyfin fazlalığından gelen yorgunluğu geçirecek ilâç, tedavi yoktur, Tek çaresi içkiyi azalt - mak, yorgunluk geçinciye kadar büsbütün hazfetmektir YAZAN: ZIYA ŞAKIR | den, bunun bile kim olduğunu an - lıyamamışlardı, Pakat, çöl yolunda pusu tutanlar; alacakaranlıkta bir hecinin sür'atle kasabadan (o çiktığını görür görmez derhal yolu atılmışlar; hecinin yu - larına yapışmışlar; üstündeki ada- mı yere şlmışlardı. Bunlardan biri, İbni Melcemi ta- aamıştı. — Yü, Ibni Melcem!. Sen; bir) hayli zaman evvel, Mekkeye gitmiş. Şimdi burada ne arıyorsun ?.. Diye bağırmıştı. 1 Melcem şaşırmıştı, — Akrabalarımı ziyarete geldim. Diye mırıldanmıştı. — Fakat. Ya bu kan? — Biraz evvel, hecinden düştüm. — Amma, Kılicinm kabzası da kan içinde. Bunlardan biri dayanamamıştı. Ibni Meleemin gırtlağına sarılârak: — Söyle, mel'un!.. Emirülmümi nini, sen mi öldürdün? Diye bağırmıştı. İbni Melcem, manevi bir tesirin altımda ezilerek ne cevap vereceği - ni şaşırmış; dili dolaşarak: | — Hüküm, Allahındır. Herkes İtakdirine razı olmalı, | Diye murıldanmıştı, | Küfede bu kanlı hâdisenin cere - yan ettiği gün, (Şam) ve (Mısır)- da da iki mübim vak'a zuhüra gel- mişti, bu üstündeki (Arkası var) LOKMAN HEKİM Zaten içkide ifrata devam edil- dikçe, yorgunluk devam ettikten | başka, mide ve barsaklar da ça- buk bozulacağından bütün vücut sağlığını kaybeder, zayıflık gelir. insan fazla sinirli olur, yüzünün Sizgileri uzar, ekşi bir şekil alır. Sıkıntı, merak başlar. O vakit ba- | Ziları kendi kendilerine mi. de düzeltmiye çalışırlar ve baş ilâç olarak karbonat alırlar. Halbuki karbonat böyle zaten tahriş edil- miş mideleri daha ziyade tahriş ederek, büsbütün zıt gelir. Içkinin fazlalığından gelen yor- Bunluğa karşi ilk yapılacak şey ye” meklerde eti ve yumurtayı hemen kaldırmaktır, Böyli etle, yu- murta kuvvet değil, daha ziyade yorgunluk ve dermansızlık verir. Yalnız sütle sebze hem mideyi ve barsakları düzeltir, hem yorgun » luğu geçirir. Bu mevsimde insana yorgunluk veren sebeplerden biri de sobala- rın iyi çekmemesidir. Soba iyi çek- meyince Çıkardığı gazler insanı sz çok zehirler ve yorgunluk duy- gusu getirir. Yorgunluğa (başka bir sebep bulunmayınca bunu ha- tıra getirmelidir. Şeker hastalığına tutulmuş 6- lanlarda, tiroit guddesi fazla işli. | yenlerde, böbreklerin üzerindeki guddeleri fena işliyenlerde de, çok defa dtima yorgunluk duygusu bulunur. Bunun tedavisi tabiidir ki ancak hekime terettüp eder. Bü- | yük hastalıkların nekahet devrin - deki yorgunluk, müzmin hastalık- lardaki yorgunluk ta öyle, Fakat kendilerinde daima yor- gunluk, duyanların en çoğuna iyi gelecek iyi bir. tedavi şekli, ilik suyla duş yapmaktır. Soğuk su sinirleri rahatsız eder, yorgunlu - ğu arttırır. Halbuki ılık su - duş şeklinde, banyo şeklinde değil. hem sinirleri dinlendirir, hem yorgun- luğu geçirir. Duş tertibatı bulunmayınca, 4- laturka hamam yarinde ilik su dö- TAN künmek te onun yerini tutar. Kum sandığı üzerinde nazari fotbikaf yapılıyor Mehmetciğin en cok gücüne giden D uvarlarda, büyük harflerle yazılmış şu satırları okuyorum: — Asker, vazife, mus borcudur! — Asker! Talimde zah- met, muharebede kolay- lıktır,. — Harp, harpten evvel kazanılır... — İtaat, askerliğin te- melidir.. — Burası kışlanın re viridir! diyorlar. Bir kapı açıyor: İçeri giriyoruz. Sıra sıra demir &eryolalar içinde, Mehmetçikler Yatıyor. Hastaneye gönderilme - lerine lüzum görülmiyen ehemmi - yetsiz hastaları, birkaç gün için bu revirde alıkoyuyorlar. Saydım: Hepsi yedi kişi... Koca kışlada ancak yedi hasta neferimiz. var, Uzun boyu ile, karyolaya güçlük- le siğan bir ere yaklaştım: — Neyin var hemşerim? Davranmıya çalışıyor : — Üşütmüşüm besbelli... Ayağı sarılı bir başka nefere so. ruyorum: — Sen ne oldun”, — Hiç efendim. diyor! İsrar edince söylemeğe razı olu - yar : — Sözlim ona hayvan teptide.... Arpayı, yulafı bol bulan katırla- rm Mehmetçiğe böyle ufak tefek azizlikleri oluyor . na evirin çalışkan “bir doktoru var. Hastalarına bir baba sevgisi gösteriyor. Bir aralık, ken- disiyle görüşürken, bana dedi ki: — Revirde yatmak, Mehmetle- rin #ğrma gider İkide bir taburcu olmıya kalkışırlar, Zoria zaplede. rim. Kötesinde bizi dinliyen bir eri göstererek sözline devam etli - — Meselâ işte bir tanesi. Bron- şiti var. Üşütürse tekrar yatacak?, Fakat bir türlü meram anlamaz. İkide bir, “beni çıkar şuradan... di ye yalvarır. Mehmetler yâlancık. tan hasta olmağı bilmezler. Ayakta duramıyacak hale gelinciye &adar çalışırlar!.,, Kahraman hastalara şifalar di- leyerek, revirden çıktık. skerin tatbikat gördüğü sa Jonlarm birinde orijinal bir har'ta.gözüme ilişti: Türk bayrağı: paramparça olmuş bir balde, vatan toprakları üstünde yatıyor - du. SEV.. Yazan: Salâhattin Güngör Yer ölçme Haritada meş'um Sevr müshe, desinin bize neye malolacağı, çok kuvvetli bir şekilde gösterilmişit, Bayrağın hilâl kısmının yarısı, bu. muahede ile Türkiyeye bırakı- lan yerleri güçlükle örtebiliyordu. Erlerden sirini çağırıp sordum; — Bu nedir?. — Sevr haritası efendim... — Sevr deyince senin aklma ne gelir? — Melmeket gelir efendim... Sonra benim başka birşey sor- mam beklemeğe lüzum görmeden basını sert bir hareketle havaya Kaldırdı : — Atatürk biraksaver. iste böy- le yapacn&lardı melmeketi!, — Atatürk kimdir?. Hiç düşünmeden, bir ilham ile ha. reket eder gibi cevap verdi — Atatlirk, Atatürktür, efendim. İste bir Türk eri ağzından, Türk Atasmın en güzel tarifi. Atatürk İçin, ne söylenebilir ki, onun ken- di adımdan üstün olsun: Atatürk, Atatürktür!, , j Seri mirdiğimir zaman. Meh- metleri, yemek masalarma yerleşmiş bulduk; Cıvıl eril konu- şurken, bizi görünce sustular. Ko- ca yemekhane, esrarlı bir süküta büründü. Biz, ise onlara kendimizi hissettirmeden arslarmda dolaş - mak istemistik. Mehmeteikler. res. mi vaziyetlerini bir türlü bozma - yınca, komutan araya girdi: — Ne oldunuz ya, dedi had ba- kalım... Güle oynıya yemeğinizi ye- senize... Memhetler, bu müsaadeyi alm . ca, bir parça genislediler. Fakat arada bir, göz uriyle bize bakarak, vemeklerini nazlı nazlı yiyorlardı. Komutan, onlara cesaret vermek için sordu: — Kimdi o, sizin aranizda biri vardı. Sofrada şarkı söylerdi?, dersinde. Birkaç kişi hep birden atıldı: — Otomatik Mehmet efendim., — Nerede 07. Bütün gözer, sıralarm arkasın- da oturan, &ısa boylu, tombalak bir — Haydi otometii.. başlar, , Manisalı otomatik Mehmet, bi- raz sıkıldı amma, komutanım em- rinden de dışarı çıkamadı. o Önce pesten, fakat gitgide sesinin tonu, nu değiştirerek başladı: “Baisli balbadım oldun yan hekıslı gözlerin... O bivle söylerken, öteki Meh - metler kahkahayı basmartek için kendilerini zor tutuyorlardı.. İçimden : Otomatik Mehmet, şarkıyı nlış bellemiş galiba * diye düştünle yordum. Meğerse otomatik, sade bunu değil n şarkıları, böyle acayip şekle sokarak nkadaşları- np güldürmekten zevk alırmış. O. tomatik diye ad takmalarının se- bebi de şu: Manisalı Mehmet — ateş gibi bir seymiş... Durma, dinlenme bilme» den koşarmış. subayları: — Otomatik makine misin be mübarek!.. diye diye, kışlada adı otomatik Mehmet kalmış... Edebiyat Fakültesinin Çayı Üniversite Edebiyat Fakültesi Ta, lebe Cemiyetinin senelik çayı, Knu, nusaninin 16 mcı Cumartesi gü Park Otel salonlarında verilecektir Her sene olduğu gibi, bu sene de çok nezih olacağında şüphe olmıyan bu çaya memleketin güzide ede! çiları da davetlidir, Tüberküloz Cemiyeti i Toplantısı Tüberküloz Çemiyetinden; « Tüberkiiloz. Cemiyeti bu üçüncü “Içtimamı Çarşamba günü saa tibba Odasında Yapa 'enenin 6—1. 937 caktır.