2 5-1-887 TAN Gündelik gazete Birinci Meclisi |) bdülhamit 1293 te cülüs etti 1293 te kanunu esasi İlân o- hundu ve 1293 te Moskof muharebesi başladı. Harp devam ediyordu. DUN AKŞAM ici SAAT AYA BAKDIM, BİR ŞEY GÖREMEDİM - Başmaharriri AYDA İNSAN A Ahmet Emın Yalman | VARMI DERSİN pas rm | er NEREDEN BİLDIN? Tan'ın hedefi: Haberde fikirde, herşeyde temiz, dürüst, samimi olmak, kariin gazetesi olmaya çalışmaktır. e Günün Mese.eier. Hüseyin Avni Paşa gibi muktedir bir seras, keri bir alçak, garerkâr, hain, hun- har bir çerkezin sefli kurşunu cani- yüne yere sermiş, milleti, muhtemel en büyük kumandanından mahrum etmiş idi Mektebi Harbiye Nazırı Süley . > ç | , kılıcına dayanarak Mith Akdeniz meseleleri | man Paşa, kılıcına days ithat Akdenizde, bugün bütün dünyayı ki in btn dü | İ | m i n X e n i İd dg iası : Pasa kanunu esasisinin İradesini - Yıldız sarayında - bir gece yatsıdan İ sonra Abdülhamidin elinden zorla 1 — İngiliz - Italyan ulaşma .| sı, 2 — Ispanyanm vaziyeti, 3 — Sançak meselesi. Bütün dünya meseleleri —. bağlıdır. Dünya siyaseti o kadar bi- ribirine girift olmuş, ö kadar arap Saçı halini almıştır ki, cihanm bir köşesindeki bir hâdise, dünyanm dört köşesinde aksiseda yapmaktan hâli kalmamaktadır . Bu sebeple | Akdenizdeki bu üç mesele de mahalli meseleler olmaktan çıkarak beynelmilel birer mahiyet almıştır . . e ş İngiliz - İtalyan anlaşması Habeş harbi üzerine İngiltere ile İtalya arasında Akdenizde ortaya cikan menfaat çarpışması pamuk İp- liğme bağlanarak halledildi. Wi devlet te Akdenizdeki men - faatlerinin müşterek olduğunu kabul ettikten sonra : “Akdeniz mıntakasında mili ve yahut arazi tamamiyeti mülkiyesin- deki statükoda herhangi bir değişik- lik vücude getirmek ve yahut alâka. dar bulundukları takdirde herhangi bir değişik vücude getirilmesini görmek hususunda her türlü arzuyu reddederler, diyorlar « Bu cilmleden çıkan mina şudur: Akdenizde İspanya işlerine karış - mak vesilesiyle İtalya Balear adala rına el uzatınıyacak, yahut İspanya. pm Afrika, müştemlekelerinden ara- Atip.mi Yine bu cümleden, sıkan diğer bir mânaya göre Almanya, İspanyayı kolonize etmeğe kalkar, yahut yap - tığı maddi yardıma mukabil arazi koparmıya çalışırsa bu iki devlet bu arzunun tahakkukuna mâni olacak- lardır » Çünkü İngütere Hariciye Nazır, İspanyanın tamamiyeti milkiyesinin haleldar olmasına hiçbir sebeple müsamalın etmiydöeğini açıkça ilân etmiştir . Bu bakımdan ingiltere . İtalya an. laşması Akdenizde (o SUhü tesise doğru atılmış büyük bir adımdır. Yalnız İspanya meselesinde he. nüz halledilmemiş olan bir dava da, ha vardır: ag an İs - panyada bir faşist devem kural. masına taraftar değildirler. Halbuki Almanya ve gz iğneler komünist merkezi ia de ayol söylüyorlar. O halde ne olacak? Fran» ij olursa İngiltere ve Fransa e ee ükümetçiler EAlİp gelirler. s6 Almanya ile İtalyan hattıhare- keti ne olacaktır?» Bu sunilerin oevepisrmr Düğün vermek mümkün arasam ği İngiliz - italyan poe Ni aç AD meselesi heniz halle. dilmiş sayılamaz. . Sancak meselesi İle Türkiyeyi değil, kası lam bütün devletleri, ve si- Yüsetlerini Türkiye vey a siyasdtine bağlamış bulunan bütün milletleri alâkadar eder, Bu mesele halledilm, edikçe Akdenizde sulhün to0ssüs etmesine imkân yoktur « Buğünkü haliyle Fransa, Türkiye, nin İddinsm; kabul etmek istemiyor. Milletler Cemiyetinin de Fransa a- leyhinde karar vermesini beklemek Pek varit görünmüyor « O halde Sancak meselesinin hall için bir yol kalıyor: Hakkı ihkak et mek... Fakat bu da Akdenizde daha büyük tehlikelere yol açabileceği için bizce Akdenizde sulhün devamını İs- teyen İngilterenin araya girerek iki tarafın İddiaları barıştırmıya Çâ. FAKAT BU Dünya Büyük Har- bin sarsıntıların dan bir türlü kurtulamır | yor. Bu yakınlarda kurtu” | lacağa da benzemiyor. Siyasi cephede, Millet- ler Cemiyeti misakı ve müşterek emniyet serabı arkasında bir hayli koşul duktan sonra silâhlanan ! silâhlanana! Şimdi önüm de duran bir Fransız ga- zetesinde —— Le Journal, 28 İlkkânun — kocaman bir başlık; “İsviçre silâh- lanıyor!,, demek kurtlar- dan sonra kuzular da, var- TEN e e Sun, silâha sarılıyorlar. 2 ktısadi cephede 1929 da I başlıyan buhran sürüp gi- | diyor. Meşhur masala göre, geçit resmi yapıp giden yedi zayıf ine- Bin arkasından zuhür etmeleri W- mülan semiz ineklerden hâlâ eser Yok, çanlarının sesi uzaklardan bile gelmiyor. Vakıâ Tngilterede ve isterlin li- Tasma bağir sayılan İskandinavya memleketlerinde sıkıntı gereği Gİ bİ hafiflemiş görünüyor. o Atlas Okyanusunun öblir yakasında Bir- leşik Amerika Devletleri Reisi M. Rocsevelt'in iktisadi durumu hayli düzelttiği anlaşılıyor; fakat bu alâmetlerden hiçbirinden, dün- Yayı kasıp kavuran umum! bub- Tanm tamamiyle yenildiği hükmü Gıkarlamıyor, Zaten siyasi ve iktısadi cepbe- ler ayni külün biribirine kenetli iki durumu olduğuna göre dünya siyasiyatınm bugünkü korkunç vaziyetinde beynelmilel iktisadi - Yatta sağlam ve sürekli bir iy beklemek nasıl mümkün olur! Geçen asırda sınai inkişafn ve müstemleke istismarının bolluk vrinde arasira geçirilen buhran- ları muntazam (fasılalarla gelen Ve adeta bir kanuna tâbi bulunan arızalar gibi telâkki etmek zehabı revaç bulmuştu. On bir seneden elli seneye kadar aralıklaris ge - UP geçen buhranlardan bahseden iktisatçılar vardı, o buhranlar W- faktefek himmetlerle, hattâ “vak- ti merhun” u gelince kendilikle- rihden geçerlerdi. Lâkin geçir mekte olduğumuz buhran: onlara kıyas etmek doğru olur mu? Bugün Büylik harbin bıraktığı maddi ve manevi harabe üstünde, eskiden yapıldığı gibi, yalnız ta - mir Işile uğraşılmıyor. Biribirine e çekmiş iki ideoloji çarpışı * ir. #şeriyetin buhranlı geçitle rinde de birçok mütefek- aşması Hizımdar ler , ile anlaştıktan sonra İngil- terenin bu davayı da halle delilet et- mesi umulabilir KÜLTÜRÜN SONU NASIL BiR KÜLTÜRE BAŞLANGIÇ OLACAK? kirler bu buhranların devasmi ola- masa bile hiç olmazsa hikmetini ariyagelmişlerdir. Ta eskidenberi zamanın derinli- ğinde ve mekânın genişliğinde ya- pilagelmekte olan bu araştırma- larda tam msnasile fenni bir kıy- met bulunduğu iddia olunamaz; fakat faydaları da inkâr etmek doğru olmaz. Henüz müspet bir fen şeklinde tebellür edememekle beraber yavaş ta olsa durmadan Weriiyen ve geçmişten geleceğe doğru işiklar saçmak istidadı gösteren içtimaf bilgilerimizin ilk kaynağı 0 araştırmalar deği) mi- dir? İçtimai tekâmül bahsi hâlâ bu merhalede bülunmuyor mu? Bir Fransız mecmuasının anlat- tığma göre Macar bilginlerinden ME Pamt Tilemti da İn detimet talğı. mül davasını ele almış... Tarihi, hattâ tarihten evvelki zamanları iheelemiş, yalnız Avrupayı değil, Asvayı ve Afrikavı da kalburdân geçirmiş. Bon derecede dikksta değer bir eser yazmış, Henüz fransızcaya nakledilmemis olan kitabında bugünkü hercl merce bakıp, o birçoklarmın korktukları gibi, Avrupa kültürlinün bir uçu- rums doğru sürüklenip sürüklen- mediği meselesini tetkik etmiş. tı zatin kanaatince bazı mu- hitlerde hüküm süren bed- binlik “kültür” ve “medeniyet” arasında umumi surette yapılan avırttan İleri geliyormuş. Külü - rün mümeyyiz sıfatı canlılık, in - kişaf ve fikir, felsefe, din ve san- at sahalarında yaratmak kabili- yeti imiş, Halbuki medeniyet, bi- lâkis, hareketsiz ve ancak teknik şahada icatlar ve iktısadi sahada yenilikler ile büyük seyler yapmı- ya müstait imiş, Kültür insan varlığının en derin noktalarına temas ettiği halde medenivet ha- yatın ancak fizik, cismani cihetle- rile meşgul oluyormuş. M. Ligeti'nin. anlattığına göre bu kültür ve medeniyet ayırdnı yapanlar, zamanımızı Romanın İnhitat devrine, son Imparatorlar zamana benzeterek ancak me - deniyet kaldığma, kültür hayati « nm infisah ettiğine, muhteviyatı- nm yavaş yavaş boşaldığna kana at getiriyorlarmış, muhakemeleri- ni öyle yürütüyorlarmış. Macar müdekkiki bu muhake meyi doğru bulmuyor. Onun id- âlasınn göre bu düşüncelerin te - meli çürüktür, yanlıştır: zira Ro- manın ihhitat devri kültür bakı- mmdan YAVAŞ Yavaş kurumuş, muhteviyatı boşalmış değil, bilâ- kis bazı cihetlerlen fevizli bir manzara arzetmistir. Vena impa- ratorlar devrinde San'at dikkate şayan bir surette tekâmül etmiş- tir; yeni bir kültür doğurmak is- tidatları göstermiştir. Bazılarınm #ânnettiği gibi eski bir kültürün ölmesile beraber ye- »/ bir kültürün doğması bir te Auf eseri değildir. O ölümle bu doğum halkaları biribirine geçen kültürler zincirinde srmsıkı bağ - Bir Kültür ölüyor venisi Hoğunor İ kültürün müthiş ve muazzam «erleri dırlar. Her sönen medeniyet, ay- Bİ zamanda, yeni bir rüşeymi do- ğurur M acsr mütefekkire göre İçti- maf tekâmül yükselip &l- çalan dalgalı bir hat şeklinde de- vam edegelmektedir. Bu dalgala Fm aralarındaki basık devreler bir kültürün ölümünü ve başka bir kültürün doğumunu gösterir. Bu dalgalt hareketi vücude getiren amiller İnsan yehunun başlıca iki temayülü arasındaki ezeli çerpiş- madır, Bu temayüllerden birincisinde fert asıldır, ferdi hayatm mümkün olabildiği kadar serbest inkişafna doğru şahlanır. İkinci temayül bütün insan ce- mivetlerinin temeli olan nizam v8 intizam zaruretinden doğar. Bu çarpışma erelden ebede doğ- rü sürüp gidecektir. Bir tarafta frtrf hürrivet s$kr, öbür tarafta nizam ve intizam Zâ- Türeti! Bu çarpışmada istihda? edile - bilecek gaye (ancak şu olabilir: Nizama bağli bir hürriyet veya - hut hür bir nizam ve İntizam. Beşeriyet bu ülküye ancak sıkı bir disiplinle, içtimai inzrbatin va- rabilir. Oİctima! insbatla nefsine hâkim olduğu vakit hürriyete hak kazanır. Tarihte bövle muvazeneli devirler tekâmti) dalealarmın vilk- sek noktalarma tekabtl eder; fa- kat burada, maatteessiif çok kalı- namaz; xira fert dalma daha sİ- yade hilrrivet ister. Deprene dep- rene cemiyetin rabrtalarını gevşe- tir; hürriyet, nizam ve intizam kemire kemire irtimsi temeli ve. rinden oynatır. Nihayet tekâmül dalgası bir hercümerç basıklığna İner; faket ayni zamanda beşer ruhunun ikinci temayülü hareke- te geçer. nizam ve İntizam teme- li üzerine kurulmuş bir cemiyet ülküsü ile kurtarıcı bir aksülâmel yapar. Fikirlerini (ohulâsa ettiğimiz, hattâ belki de fazla kısaltmak za. | ruretlle pek iyi anlatamadığımız Macar müverrihine göre her kül tür şemasmda üç devir görülür: İlk devir sıkı bir murakabe altm- da ve nizam ve intizam içinde Yükselir (eski Yunandı Isparta - hin Ikbal devri. oAvrupada Orta Çağlar). Dalganm tepesinde ferdin baş kaldırmıya başlaması ikinci devri teşkil eder, hürriyet aşkı alevle - nir (eski Yunanda Aristid. Pe - rikles devri, Avrupada Renais- koparmış, ve - Babıâlide beklemekte olan Sadrazam Mithat Paşaya getir. mişti, Birirci meclisi meb'usanı, sonra - ları sadrazam ve başvekil olan Ah- met Vefik Paşa açtı ve astarcılar kethüdası Ahmet Efendi - İstanbul meb'usu sıfatiyle şiddetli , nutuklar söylemeğe basladı. Hükümeti fena halde sikıstırdı. Karadeniz, deniz muharebelerine, askerin idare şekline dair yürüttüğü tenkitlere canlar dayanmaz oldu. Halk heyecan ve galeyana geldi. Ab. dülhamit —telâşa düstü, (Birine meclisi meb'usanı feshetmeğe, da- ğıtmıya kalkıştı, Baskâtibi, Sait Pasa ile istişarede bulundu. Başkâtip itiraz etti: «.- Hayır efendim! Meclisi meb'ü- sanı feshedip dağıtamazsınız. Fes - helerseniz, yemininizde hinis olur sunuz. Büyük vebal ve günaha gi- rersiniz. Kanunu esasi ahkümma ri- ayet etmemiş, ana muhalefet etmiş olursunuz. Halbuki siz kanunu esasi ahkâmma riayet edeceğinize yemin ettiniz. » Abdülhamit durakladı. Azim ve İrmdesi sarsıldı, Fakat ise bir çarel hal bulmak lâzımdı, Çünkü meclisi İ meb'usanda söylenen şiddetli nutuk- larla millet sarsılıyor, İstanbul ve tasrn halkı biribirine o geçiyordu. Muharebede ise felâket üzerine felâ- ket vağlrıyordu. Nihayet mabeyin baskâtibi Salt Pasa bir hal çaresi buldu. o Mithat Pasa kanunu esasisinin bir maddesi padişaha - doğrudan doğruyu - mee- lisi meb'usanı muvakkaten tatil ei, İmek hakkını veriyordu . Abdülhamit muvakkaten meclisi meb'usanı tatil etti. Birinel meclisi meb'usanm, birinci tatili otuz bir, © tuz iki sene siirdü, 1324 inkılâbı ye tişmemiş, Reval mülâkatı “İttihat ve 'Terakki,, Cemiyetini galeyana sev. ketmemiş olsaydı acaba daha kaç sene devam edecekti?, e Vak'ayı sadrazam Sait Paşanm ikinci damadı Şerif Bey merhum nakletti, 1315 te bir aksam yemek sofrasmda anlattı, Sofrada Ömer E. fendi zade Hariciye Teretime Kalemi Mümeyizi Refet, Maliye Nazırı Mu- sa Saffeti Pasa torunu ve Sait Pasa nm namzet damadı Saffeti Ziya da bulunuyorlardı. Şerif Bey, Bağdat (o kumandam, Yanyah Agâh Paşanm oğlu idi, Pa- riste hukuku siyasiye tahsil etmis, güzel bir harleiye memuru olarak yetişmişti. Toplandığımız yer, Pera- sance), Dalganın alçalışma tekabül e - den üçüncü devirde hürrivet fi - kirlerinde taşkmlıklar ve ihtilâleu- yene temayüller (eski Romada Grakiis, Spartaktis'ler, Son Çağ - larda Fransız ibtilâli), İctima bir infisaha varan bü | inişten sonra yeni bir kültür baş- langıcı, A nâ hatlarmı göstermive ca- tıstığımız bu nazariyeye göre üzel san'atlerin tekâmülün- de. mimaride, heykeltraside, re simde ve musikide bu tarihi ce « reyanın, bir aynada olduğu gibi, sarih akisleri görülür. Mimarinin derin izleri birinci safhada görülür. Elbirliğile, inzi- bat ve intizam ile çalışan cemi- yetin yükselttiği azametli abide- ler meydana gelir. (Orta Çağlar. da Gotik ve Roman kiliseler gibi). Ferdi deha mahsulü olan resim dalganm üçüncü safhasma, inişi- ne tekabül eder, Ne mimari kadar içtimai, ne de resim kadar ferdi olmıyan hey- keltraşi dalganın orta kısmında kemalini bulur. San'at sahasında, insan ruhunun İki esaslı temayü. lüünü mezceden heykeltraşidir. Es. İ palasm altımda, Mahmutağa çeşme - İ sinde, Cami sokağında 12 numaralı evdi . | Abdurrahman Adil EREN e — a — — İ ki Yunanda Perikles devri, Son İ Çağlarda Rönesans, İki dalga arasındaki içtima! her cümerç devresinde bu san'atler hâkim mevkilerini kaybederler. Yeni bir devre doğru (iştiyakla kaynıyan mücerret fikirlere, endi- şeli duygulara musiki tercüman olur, Müellife göre modem mu - sikinin başlıca kaynağı Roma kutunu takip eden istilâ devre. sinin doğurduğu kilise musikisi | dir. rtik ne daha eski devirlera göz atmıya, ne de yeni devirleri daha ziyade takip etmi. ye imkân kalmadı. Yalnız sözü keserken söyliyelim ki Macar mü. dekkike göre iki dalga arası ol bugükti devirde Avrupa sa #enci müzi v nin sokulmuş km akibeti bir alimet in tine ve zenci plâsti: bulunması bey bakımından, kayı Bibi görünmemekte Bununla beraber, istikbal ba” da oldukça nikbindir. Kujt ai cirinin kopacağına kat) değil ür in. idir.