e— 2. 10 936 'TAN Gündelik gazete Başmuharriri Ahmet Emin Yalman 'Tan'ın hedefi: Haberde, fikirde, herşeyde temiz, dürüst, olmak, kariin gazetesi olmaya çalışmaktır. Günün meseleleri Çocuğuma nasihatlarım — Dün mektepler açıldı. Bu yıl life - ye geçen oğlumu yeni mektebint Bİ- derken Karşıma aldım ve ons nasihatler verdim. /' Bu nasihatleri bu sütundi ketin çocuklarna da tekrar etmek İs- tiyorum 1 J * . — Oğlum, dedim, #yle bir devirde Yaşıyorsun ki hayaf Senden kuvvet- li bilgi ister. Yarştyamalak malü - mat ile hayatın” karşısımda “ayakta Eğer okunfAzsan şahsiyetine ve İstiklâline *âhip olamaz, başkalarının e Dünyada okumaksızm birşey öğ- refilemez. Fakat yalnız öğrenmek İetmez, öğrendiğini tatbik etmesini de bilmek gerektir. Onun için yalnız kafan kitaplar içinde kalmasın, uf - kunu genişletmeğe, hayalini kitapla- Tn kuru sayfalarından çıkarıp haya- ta uygun tecrübelerle kuvvetlendir - meğe çalış. Mektep kitapları haricinde öğren- mek mecburiyetinde bulunduğun bir süsü, ruhun gıdasıdırlar. Mektep ki - tapları insana anahtar vazifesini gö- Tür, fakat hayat öğretmez. » u&.b%mmi%w'”"“ ve İyi yazmasını öğrenemezsin. Klâsik - ler bize hayattan uzak görünür; fa- Ecnebi gözile İmralı tecrübesi Gözlerimi uğuşturdum: Amerika demokrasisinin en eski basit gün- AÂerine ait hir kitabı okuyorum. Hakikaten görülen man- zara karşısında insan göz- lerine * inanamıyor. Adliye Vekili geçen gün İmralr adasına gittiği zaman yanına ec- nebi misafir olarak Ame- rika sefareti müsteşarı Mister (Shaw) 1 almıştı. Mister Shaw İmralıda- ki yeni Türk eserini gö- ren yegâne ecnebidir. Ay- ni zamanda da şşhsen se- nelerdenberi hapishane 18- lahatına ait — meselelere merak etmiş ve bu mevzu üzerinde derin araştırma- lar yapmıştır. Bunun için Mister Shaw'ın İm- ralı ziyareti neticesinde ne gibi in- tıbalar peyda ettiğine çok merak ettik. Gidip kendisile konuştuk. Amerika sefareti müsteşarı bir saniye tereddüt etti: Gazetelere mülâkat vermeye Bsalâhiyeti var mı? Sonra mevzuun politikaya ta- alluku olmadığına, şahsi düşünce- lerini söyliyebileceğine karar ver- di. Mister Shaw'ın sözlerini biraz a- şağıda okuyacaksınız. Bu sözleri anlatmıya başlamadan bir saniye durmak ve size bu dostumuzu ta- nıtmak isteriz. mlzevrda Tasmaki l Lallmanini Y kullandık. Bu kelime ye- rinde değildir. Mi imiz Mis- kalâdelik yoktur. Binalar basittir. Fakat kocaman binalar yapmak- ta zaten hiç bir fevkalâdelik yok- tur. Parası, mimari, malzemesi o- lan her memleket koca koca ha- pishane binaları yapabilir. Bü- tün iş İmralıda yaratılan ruhta- dır, u ruh iki mühim unsurun bir araya gelmesi sayesin- de doğmuştur: Biri hapishaneler mütehassısı Mutahhar Şerif ve şahsiyetidir. Diğeri adliyede Mu- tahhar Şerifi anlıyacak, hareket- lerinde serbest bırakacak ve bu kadar yeni bir teşebbüsün bütün mesuliyetlerine göğüs verecek mi- zaçta bir vekil bulunmasıdır. Bu iki unsurdan biri olmasaydı İmra- b o erihi hir aacar viülende eelmezdi. Krimonologie diye bir ilimden. ter Shaw'ı hiç olmazsa Amerika kat dilimizin temelini ve yap onlar teşkil ederler, İnsan kendi dili- ne sahip olmadıkça bilgili — sayıla - yıaz « , » Fakat vizde İnsanm yalnız kendi dilini bilmesi kÂAfi değildir. Yabancı bir dil ihtiyacı, ana dil ihtiyacı ka - dar kuyyetlidir. Ecnebi bir dil bil - . miyen bir insan bizde dilsiz sayılır. Hangi mesleğe gireceksen gir, hayat- 'ta ne olmak istersen ol, Takat mu - vaffak olmak için birinci şart kuv - vetli ve yardımcı bir yabancı dil bil- mektir. Yaşıyan garp dillerinden bi- rine ana dilin kadar sahip olmalısm.. , & : Bilginin hududu yoktur. İnsan öğ- rendikçe cehlini anlar. Fakat İntisap edeceğin meslekte muvaffak olmak derecesinde biz de benimsiyebili- riz. Amerika müsteşarı, memleketi- mize 1921 de gelmiştir. Memleke- tin bir tarafını işgal altında bul- muş, bir tarafında da yeni inkılâp Türkiyesinin doğduğunu ve inki- şaf ettiğini görmüştür. Amerikalı dostumuzun daima tekrar ettiği söz şudur: — Osmanlı devletinin son bahr- nı gözümle gördükten sonra yeni Türkiyenin doğmasını ve h.şurı- nı takip ile geçirdiğim senelerin zevkini ve heyecanını dünyada hiç bir şeye değişmem, Mister Shaw 1926 da Amerikaya gitmiştir. Fakat orada da Ameri- ka Hariciye Nezaretinde Yakm Şark şubesinin müdürlüğünü al- mış ve memleketimiz hakkında es- ki tahaccür etmiş fikirlere saplan- mış olan Amerikalılara yeni Tür- kiyenin hakiki çehresini tanrtmak bm'iylur di gibi yurdı fıydıhomkldn“'m"“' rih bilgin kuvvetli olmalıdır. Maziyi ve muhitin haricindekileri bilmedikçe insanm ufku dar kalır. Dar ufuklu insan ise olduğu yerde saymağa mah- kümdur . * ” Müsamahakâr olmasını öğren. Şu- nu kafana koy ki dünyada mutlak hakikat yoktur. Her şey nisbidir. Se- nin doğru bildiğin daima yanlış çıka- bilir. Başkaları senden daha doğru, daha iyi düşünebilir. Onun için fikri- ne en zıt fikirlere kulak ver. En düş- man düşünceleri dinlemesini bil. » mmhhtlw adam — boş yakti olmryan adamdır. ç le çalış ki en büyük şikâyetin vaktin azlığı olsun. * Bu sözlerim kulağma küpe olsun.. Nasihatlerimi tutarsan ileride ba- ha hayır dua edersin , için ce, adeta vat. ver bir Türk gayretile çalışmıştır. 1930 da Mister Shaw yeniden Ankarasına kavuşmuştur. Kendi- sine terfi yolunda çok mühim mevkiler teklif edilmiştir. Dostu- muz bunların hepsini r'idetmlı ve Türkiyede kalmayı, Türk muhitin- de yaşamayı ve doğduğunu gör- düğü yeni Türkiyenin — inkişafına ait müşahedelerine devam etmeyi tercih etmiştir. u mukaddemeden sonra bahse — dönelim. Mister Shaw İmralı hakkındaki intıbala- rını bize şöylece anlattı: İmralıda geçirdiğim saatler ka- dar meraklı, alâkalı bir zamanı çoktan beri geçirmedim. İntibala- rrmı anlatmak için ne kelime kul- lansam duygularıma nisbetle za- yıf düşecektir. İmralıda gördüğüm eser üzerin- de Türkiyeye ait bir müessese di- ye durmadım. Dünyanm neresinde olursa olsun, cezaevlerinin Islahı- na ait hareket ve teşebbüslerde a- lâkadar olanlar, İmralı adasını ileriye doğru hızlı bir adım diye karşılryacaklar ve bunun tetkiki- ne kıymet vereceklerdir. İmralıda maddi ölçü ile bir fev- bahsederler. Böyle bir ilim yoktur. Hapishane ıslahatı gibi bir mesele- de muvaffakıyet temin edecek hiç bir umumi sistem ve usul bilmiyo- rum, Bu gaye, ancak Mutahhar Şerif ruhunda insanların işe sarıl- ması ve gayelerinin ulviyeti içinde kendi hüviyetlerini eriterek ve kaybederek sevgi ile, fedakârlıkla çalışmaları sayesinde elde edile- bilir. Dünya hapishane sistemleri içinde bir kaç Mutahhar Şerif ve böyle bir kıymeti takdir edecek bir kaç Saracoğlu bulunsaydı ha- pish ıslahatı sah da çok ile- ri gidilirdi. Mutahhar Şerif dünyanın en mütevazi adamıdır. Bu sözlerimle kendisine iltifat etmediğimi, incit- tiğimi biliyorum. Fakat bildiğim bir hakikati ortaya koymaktan da kendimi alamadım. müumiyetle bir hapishanede biribirine zıt iki —unsur vardır; Bir tarafta müdürler, gar- diyanlar, jandarmalar — bulunur, diğer tarafta mahkümlar... Bun- lar daima tesadüm ve ihtilâf ha- linde iki unsurdur. Amerikada ve başka memleketlerde bu ihtilâfın önüne geçmeye çalışılmış, mah- pusların kendi kendini idare et- mesi ve idare heyetinin buna an- cak nezarette bulunması şeklinde tedbirler düşünülmüştür. Fakat hiç bir tedbir ezeli ihtilâfm önünü almamıştır. İmralıda herşeyden evvel şu nokta gözüme çarptı: Burada ihti- lâfm ortadan kalkmasına çare bu- lunmuştur. Ortada iki taraf bu kadar, ayni gayede birleşmiş, kay- naşmış, yekvücut bir cemaat var- dır. Küçük bir piyes oynanıyordu. Jandarmalar mahkümların — ara- sında dağılmışlardı. Şurada yirmi mahkümun ortasında duran silâh- sız bir jandarma, burada bir mah- kümla müsayvi bir insan gibi ko- nuşan bir Adliye Vekili, bir hapis- hane mütehassısı... Böyle bir manzarayı eski tipte bir hapishanede tasavvur etmeye bile imkân yoktur. i mralıda alıştığınız hapishane havasımdan büsbütün baş- eski sistemin bir inkârıdır Amerika sefaretı müsteşarı böyle ka bir hava buluyorsunuz. —Eski tip hapishanede küskün, düşman, fena bakışlı insanlar vardır. Göz- lerinizi sizden kaçırırlar. Sizden ayrı bir şey olduklarmı bilirler ve gösterirler. Imralıda kendinizi sizinle müsa- vi insanlar arasında bulunuyorsu- nuz. Sizinle göz göze gelmekten çe- kinmiyorlar. Açık konuşuyorlar, açık hareket ediyorlar. Fransızca ve İngilizce bunlardan bahseder- keri başka bir kelime bulamıyarak (mahpus) dedim, Fakat bu kelime İmralıda mânasız kalıyor. Türk adliyesinin başında bulu- nan Şükrü Saracoğlunun İmralı- larla konuşmasına dikkat ediyo- rum: Bir insanın diğer müsavi bir insan ile konuşması.., Bir Türk vatandaşının felâkete uğramış di- ğer bir Türk vatandaşının derdine ortak olması... Gözlerimi uğuşturdum; Ameri- ka demokrasisinin en eski, basit günlerine ait bir kitabımı okuyo- rTum: Hakikaten görülen — manzara, beklenebilecek manzaradan o ka- dar farklı ki insan gözlerine ina- namıyor, duygularını tarif izahta zahmet çekiyor. i şin esasını şöyle bir düşüne- lim: Hapishaneden gaye ne- dir? Cemiyete düşmanca meyiller gösteren, cemiyetin — kanunlarını tanımıyan ve bozan adamı almak, bu adamı tedavi etmek, terbiyesi- ni yeniden kurmak, bu terbiye ve tedavi devresi esnasında kendisine emniyet edilemiyeceği için cemi- —— Yatışında öyle bir heybet ve bakı TI çıkmış, dar kafesin en büyük ye diyor. bile... erkeği var.. . ve | En büyü Kafesin içine uzanmış yatıyor. şında öyle büyük bir hiddet var ki. Dünyadaki bütün dişilerin haset edebileceği kadar hunhar bir güzel- üğı olan sarı gözlerini yarı örtmüş, Ön pençelerinden biri kafesten dışa- rini muhakkak bu dişi aslan işgal e- Eşine yer bırakmağı düşünmemiş Onun ayakları dibinde kocaman, mMmuhteşem yelesine ve ötedenberi hayvanlar padişahı şöhretine rağ - men uyuz köpek gibi zelil büzülmüş Dişi aslan ona bakmıyor, fakat erkeği tıpki bir kedi gibi yaltakla - narak onun, tüyleri ipek gibi ışıldı. yan sırtma kabarık yelelerini sürü - söylüyor Aini Tarihi Dedikodu Ahmet Şefik Efendi ve Mithat Paşa İkinci Mahmut, Yeniçeriyi kaldır « dıktan sonra devleti Sarp usulü üzere kurmağa teşebbüs etti. Nazırlıklar ihdas eyledi, reisülkütapları hariciye nazırı, sadaret , kethüdasını dahiliye nazırı yaptı. Yüz ellişer b maaş bağladı. Babiâliye gidip gelir - ken de ön beşer atlı ile âlay teşkil et- melerini ferman etti. Debdebe, dârat, haşmet mükem - meldi. Yeniçeri azametine, yeniçeri ışmış olan halkim gözünü İetihdad l yeti himaye maksadile | hürriyetten mahrum bırakmak... Mükemmel... Fakat acaba eski hapishane bu vazifeyi görmüyor muydu? Cemiyete düşman olan —adam, eski hapishanede en gayritabil, en karanlık bir muhitte 5, 10, 15 sene kalıyordu. Sonra iyi bir vatandaş diye hareket edeceği ümidile ser- bestçe insanlar arasma sevkedili- yordu. Ne hakla böyle bir ümitte bulunuluyordu? Cemiyete düşman olmiyan, bilâkis kanunlarma en sadık, bunlara en candan tarafta- rı bir vatandaşı o hapishanelere s0- kup çıkarsanız beş sene, ön sene sonra karşınızda bir mücrim nam- zedi bulacaktınız. Bu halde hakiki cemiyet düşmanının buradan ce- miyete dost ve sadık bir Unsur di- ye ayrılmasını beklemek safdillik değil midir? Belki o adam bizim yanlış ölçü- müzle ceza görmüştür. Fakat ga- ye zaten onu cezalandırmak değil- di, değiştirmek, iyileştirmekti. Da- ha fena bir adam diye temiyete dönebildiğine göre cemiyet onu değil, kendi kendini cezalandırmış oluyordu. Serbestliğe kavuşan cü- rTüm namzedinin tecavüz — edeçeği €câh ve mülm hesâbını ' cemiyet ö- deyordu. İşte İmralı, safdilce bir kanaate dayanan eski sistemin en kuvvetli bir red ve inkârıdır. Ücrim sıfatında her mem- lekete has bir takım husu- siyetler vardır. Her mücrim bir muhitteki hususi içtimaf şartların bir nevi mahsulüdür. İşte İmralıda kurulan ruh, dünyanm her ceza müessesesinde bulunması temenni edilecek ruh olduğu gibi, Türkiye- deki mücrim sıfatmın hususiyetle- rine telif edilmiş, ona göre inkişaf ettirilmiş bir ruhtur. Dediğim gibi, alâkamın ve tak- dirimin derecesini ifade — edecek kelime bulamıyorum. Bütün söy- lediklerim içimdeki düuyguları ta- mamile ifade etmekten uzaktır., yor ve ön pençeleriyle yakaladığı -| kuyruğunu kıpkızıl diliyle yalıya - .İrak onu süslemeğe çalışıyor. Dişi aslan onun bu yılmkhnışlt- rına ehemmiyet vermiyor, hattâ gö- zünden okunuyor, hiddetleniyor bi- le... Fakat öteki, dişisinden bu kadar kadar korkunç olmasına dizleri dibinde âdeta ona sığınır gibi bir hali var. “Bu kafeste geçen şey nedir? Bir ailö faciası mi? Bir dargınlık mı?. Bu aslan, ihaneti Yyakalanan bir kocayi da pek andırıyor... Yoksa hiç bir kavga ve hiç bir fa- cia değil, sırf bir kadım kaprisi mi?. Öyle ya... Büyük bir yolculuktan henüz geldiler. Kafes içinde seyahat onun sinirlerini bozamaz mı?, Bir göçten sonra kocasiyle sebep- siz yere kavga etmeyen kadın içi - -|iri ve bu d k için de ta, gösteri- şe lüzum görülüyordu. Tâ ki her na- zır nüfuzunu yürütebilsin ve sözü - nü yerine getirebilsin!. Mahmudu Adli, bununla da iktifa etmedi; umuru devleti müzakere et- mek için üç meclis kurdu: Biri Mec- lisi Ahkâmı Adliye, biri Dârı Şürayı Askeri, üçüncüsü de Dârı Şürayı Babiâli idi. Sultan Mecit devrinde bu ler lâğvolundu. Yerine Meclisi l ko « nuldu. Meclisi Vâlâya maz'at- | harrirleri almak lâzzmgelir —— zam Reşit Paşa, Meclisi V | iken mazbata muharrirlerini —— ile almak istedi. Babıâlinin alt İ da, Şürayı Devlet dairelerinin | — ğinde bir büyük ve geniş oda ' — Reşit Paşa bu odaya İndi ve imt. namzetlerini orada kendisi imtik -- eyledi. z Bu oda (Mazbata Odası) rak tanındı. Meşrutiyete kadar böyle kullanıldı. Sadrazam Büyük Reşit Paşanm bizzat riyaset ettiği imtihan meclisi, bu odada kuruldu. İmtihana dahil o- lanlar arasında Rusçuklu Ahmet Şe- fik Efendi ile sonraları (Ayaklı kü- tüphane) namiyle yadolunan Sabit Efendi de vardı. Rusçuklu Ahmet Şe- fik Efendi hattı divaniyi kalemde, al. tı ay içinde tahsil liyakatini gösterdi- hat Paşa oldu. Ayaklı kütüphane Sabit Efendi de Bağdat merkez mu- tasarrıflığına tayin edilen Sabit Pa - şa oldu. Sabit Paşa, Bağdat merkez mut 180 senelik Bağ- dat kölemenleri tarihini yazdı. Ahmet Şefik Efendi de 1293 kanu. nu esasisini kaleme aldı. imtihan tahriri idi. Büyük Reşit Paşa, Mithat Efendinin verilen mev- zu üzerine aldığı görünce (bu mazbatanın müsevvidi sadrazam olacaktır) kehanetinde bu- lundu ve nitekim de oldu. Abdurrahman Âdil EREN aç M 3 k kılıbık mizde kaç tane bulunur?, 7 M tar... Sebepsiz. yere de böyle hem kendinin, hem eşinin keyfini kaçı « rır Işte, şiddetle yerinden kalktı. Bü- tün hüsnü niyetiyle onu süslemeğe, ği için divanı hümayun kalem zabi . — tince (Mithat) lâkabı verildi; Mit « — — el * Çi PT onu sevmeğe çabalıyan kocasına ağe — — zını açarak dişlerini göstererek ba « ğırdı. Ve pe;ıçeıini gösterdi. Öteki hiç ses çıkarmadı. Kabarık yeleli muazzam başmı mazlüm, maz- lüm önüne eğdi. Ve bu defa 'karısmın ayaklarmı yalamağa başladı. Artık baylar, aslanım erkeği böy- | le olduktan sonra hâlâ arkadaşları - ) Diz arasında karılarmızdan korktu - Bunuzu söylemeğe bileme, kinirsiniz?, Ti eai