Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
No, 18 “Anlıyorum.Bu sefer de dalgalara kapılır, belki de —— İZLANDAYA "TUÜRK kapıda bizi bekliyen düşmanın Bununla beraber uyanık olanlar Yalnız onlar değillerdi. Bütün — Bes- Sastadır halkı başta vali Holger Ro- Zenkrans olduğu halde kasabanın et- Tafına derin bir hendek kazmak, ka- Zık çakmak, duvar ve çit örmekle üğ- Taşıyorlardı. Yeryer yakılmış olan kocaman ateşlerin alevlerinde gölge- ler bir anda büyüyüp küçülüyor; bu karmakarışık dev ve cüce gölgeleri ârasımda kılıç, balta, kazma, kürek, Batır, bıçak parıltıları görülüyordu. Anadoludan Cezayire gelerek bü- tün Akdenizi titreten, sonra dünya- dm bir ucuna kadar ilerliyen şu bir âvuç Türk, binlerce insanı dağlara kaçmyor, binlercesini de yaman bir korku ile ürpertiyor, sabahlara ka - dar uykusuz bırakıyordu , A gel Gece yarısından sonra ortalık büs- bütün kararmıştı. Bundan başka ak- #$amdan beri bir meltem gibi esen Tüzgâr daha sert esmeye başlamış- tı. Deniz de oldukça kabarmıştı ve Balar karaya oturmuş olan kadir- Banm gövdesine çarptıkça onu hafif hafif sallryordu. Güvertedeki nöbetçi leventlerden isi şöyle konuşuyorlardı: — İster misin, rüzgâr şimdi — ka- tüı'Znyı saplandığı yerden çeksin ve kurtarsın!!... — Olmaz şey değil.. Zaten boşalm- Ca hafifledi. Akşam da deniz biraz ildanıyordu, fakat geminin kıl kadar kımıldadığı yoktu. — Elbet... Ağzına kadar yüklü bu- lunuyordu. — Fakat geminin saplandığı yer - Üen kurtulması da bizim için — büs- h“’tîııı faydalı değildir. — Anlıyorum. Bü sefer de dalga- l'“*' kapılır, belki bir kayaya çarpa- Vak barçalanır, belki de'kıyıda “ bizi |>*&liyen düşmanın eline geçer... — Evet... — Evet ama, biz burada neciyiz? aplandığımız yerden kurtulduğumu- anlaymca açıklara gidecek şekilde vra yaparız. — Bunu Tosuna hatırlatmalı... — BSen git, söyle... . Levendin biri kıç kasaraya doğru klaştı. Bu, Dertli Hasandı. Bu sırada Recep Reisin bulunduğu *mide vardiyalardan başka herkes, .uihlanm kollarının arasıma alarak uy“?orln.rdı. R“’eep Reisle başlıca leventler de :1? kasaranm sedirleri üstünde, ya- Üt yerde birer keçe, birer örtüye inerek uykuya dalmışlardı. Yalnız Anskarın gözüne uyku gir - u, denltü rüzgârm ipler ve küpeşteler hafif hafif ıslık çaldığı bu karan- %Beeede onun gözleri her zaman- daha açık, daha parlaktı. ,_îüığı yerde yavasça başmı kal - '“l?ı:ee sağma, sonra soluna, daha _dı önüne ve arkasına bakındı. I)*İ'El'ııldu ve oturdu. Göz Uucuyla her tarafa baktı: hmond“ başka doğrulan, hattâ kı- 'an yoktur. 8 genç kıza verdiriyordu. Anskar Şaşı Mustafanm belindeki kemeri, oraya bağlı sicimi ve anah- tarı iyice bellemişti. Herhangi bir zamanda bu iriyarı leventle karşılaş- mış olsa bir saldırışta anahtarı avuç- lamak ve bir çekişte sicimi koparıp da onu ele geçirmek mümkündü. Lâ- kin bu işi bu şekilde yapmaktan şüp- hesiz hiçbir fayda hâsıl olmazdı. İşte bunun için geceyarısına kadar beklemiş, geceyarısından sonra ye - rinde doğrulmuştu. Önce güvertede, küpeşteye doğru yürüdü. Oradan denize baktı. Bu ak- şam karaya oturan kadirgaya gidip gelmek için kullanılan sandal yerin - den kımıldanmamıştı. Bunu denizin yakamozları arasında kolayca sezdi. — Yazan : Kadircan _Kııflı — eline geçer! İçin için söylendi: ; — İşler yolunda gitmeye başladı. Sevindi. Omuzundaki kara pelerini düzelterek daha iyi büründü. Sonra geriye döndü. Yolunun üs - tündeki leventlerden en derin uyku - da olanm belindeki küçük bir bıçağı yavaşça aldı ve eski yerine doğru yü- Gözlerini uğuşturuyor, biraz salla- nıyor ve uyku sersemi olduğunu zan- nettirmeye çalışıyordu. Şaşı Muştafanın yerini de ezberle- miş bulunuyordu. Ona yaklaştı. Biraz ötesine uzanacakmış gibi oturdu. (Arkası var) Bir dülgerin TAN Dert ortağı Hayat böyledir © H ” / L. ş . Mektubunuzu okurken sarsıldığımı zt söylersek hiç te hayret etmeyiniz. Hayat Birtakım anlaşamamazlıklar zinciridir. İnsanlar, kendi kendileri- ne, hislerinin, arzularının, temayülle- rinin önlerine birer mânia çekmişler ve buna içtimai kayıtlar ismini ver- mişlerdir. Eğer cesaretiniz var, bun- ları aşabilir ve neticede de gülünç va- ciyette, daha doğrusu kimseye müh- taç ıı #te 7n1 * . de' nilen tutulmaz şeye sahip olabilirsi- niz, Aksi takdirde Veyl mağlüplara! Size tavsiyemiz şu: Şahsi servetiniz varsa mânileri aşı- nız. Yoksa, biraz-daha - ağlayınız, ve unutunuz. ALA Fazla otorite D.C.M. E. imzasına: Yanlış hareket ediyorsunuz. Fazla otorite isyan hazırlar. Herşeyi tadın- da bırakmak gerek. Sonra karı koca arasında tahakküm değil, anlaşma ol mak gerektir. Yoksa, iş tahakküm kavgasına gider ve bunun sonu ayrı- sunuz ki, asıl tahakküm tatlılıktadır? Hissettirmeden, “yapma, etme” de - meden tahakküm etmesini bilenler ha yatta muvaffak olurlar. Karınız olacak bir kadına karşı Tüzumsuz gurür da beslemek doğru değildir. Mahreminizle eldiven koya- wak mı konuşacaksınız, Insan zaafla- rını sevdiklerine gösterir. Veyahut iz zeti nefsi bu kadarına kadar ileri gö- türecek kimse hiç bir zaman evlen - memelidir. Poliste Bir çocuk altı metreden düştü Ağır surette-yaralandığı için hastaneye kaldırıldı feci cinayeti ——— —at Kaynanasını vurdu, üvey kızını yaraladı Dün sabah, Lângada Hisardibi caddesinde korkunç bir cinayet ol - muş, Kirkor isminde bir dülger, ü - vey kızını yaralamış, kaynanasını öldürmüştür. Bir muharririmizin va- ka yerinde yaptığı tahkikata göre hâdisenin tafsilâtı şudur: Lângada Arap Mehmet sokağında oturan Kirkor, dülgerlikle gecinen bir adamdır. Dikranuhi isminde bir karısı, Garpis ve Abraham adlarm- da iki çocuğu vardır. Dikranuhinin eski kocasından olma Asganos adın- daki üvey kızr da Kirkorun yanında oturmaktadır. / Dülgerin kazancı bir ailenin te - mini maişetine kâfi gelmediği için Dikranuhi de gündelikle bir fabrika- da çalışmakta ve kocasına yardım etmektedir. Kirkor, ötedenberi evinde bulu - nâan üvey kızına göz koymuş, birta - kım hareketlerle bunu kıza ihsas et- miş, fakat kızdan her defasında şid- detli bir mukabele görmüştür. Üvey evlât, bu eve dört yaşında gelmiştir. Kışın mektebe gitmekte ve yazın Oh KĞ B Ça da tatil zamanlarında dikiş dikerek küda alde hepsinin de derin bir UY-|para kazanmaktadır. Uvey babası- &, — *lduklarma şüphe etmemeliy-| nn kendisi karşı beslediği fena te- îğer bu sırada birisi birdenbire: tay Feceyi., Uyanm... Silâh başı - le.î:ı" bağırirsa güverteyi dolduran tlerin hepsi de bir ucu vidaların İlya kurtulan birer zenberek gibi fır- Tnj lar, kumandaya göre ne yap - B., “msa yapacaklardı. Ötm t birisinin kalkıp da böyle ba- Yöketay Tiçin şimdilik hiçbir sebep !ıâ"'!î" gündüzdenberi Şaşı Musta O, oa, ” kaçırmamıştı. hmmn alt katma ve Estridin %qgn Biderken kimseye sezdir tlemişti: Tüşty, Bıi( UStafa iki defa oraya uğra- h Olan T ucu belindeki kemere bağ- İnce bir üUrganın ucunda ka - »“r, knid'_mahtan vardı. Onu çıkarı- !“hıı ©/ açıyor, kapıyı araladıktan b ğ"“e_ durarak beraberinde gi- *ndin elindeki yiyecekleri mayülleri sezen Asganoş bunları bi- rer birer annesine açmakta gecik - memiş, bütün hâdiseleri sırasile, taf silâtile söylemiş, anlatmıştır. Dün sabah Bütün hayat zorlukları devam e- dip gelirken kocasının bu hallerin - den çok müteessir olan Dikranuhi, evvelki gece kendi kendine ayrılma kararını vermiş ve bu kararın tat - bikatına dün sabah geçerek kiralık bir oda bulmak için evden dışarı çık mıştır. Sabahın saat beş buçuğunda oda- sında karısının bulunmadığını gören dülger, bunu güzel bir fırsat bile - rek, sözde karısının bıraktığı 3 lira yı almak için, üvey kızı Asganoşun odasına gitmiş, yatağında uyuyan kızm karyolasına yaklaşmış ve her şeyden bihaber uyuyan gencin üze- rine hücum etmiştir. Asganoş, bir - denbire uyanmış, bağırıp çağırma - ya başlamış, gürültüyü ayni odada yatan kaynana Kayana da duyarak gözlerini açmıştır. Fakat bu zamana LA ee kadar Kirkor, elindeki biçağı üvey kızı Asganoşa iki defa saplayıp çı - karmıştır. Korkudan ve bağırmak - tan sesi kısılan Kayana damadının üzerine atılmış, fakat gözleri dönen katil ihtiyar kadını da biçaklıyarak yere sermiştir. Asganoş ve Kayana aldıkları de - rin yaraların acılarına katlanarak, kanlar içinde dışarı fırlamışlardır. Büyük ana Kayana ancak sokak ka- pısına kadar yürüyebilmiş ve kapı - nm eşiğinde düşüp ölmüştür. Üvey çocuğun koştuğunu gören Kirkor, onu takip etmek istemiş, merdiven- den aşağıya inerken ayağı takılarak yere yuvarlanmış ve bu esnada elin deki biçak kendi karnına da saplan- mıştır., Kirkorun komşusu anlatıyor Kirkorun komşularından yazmacı Artin hâdise hakkında bir muharri- rimize şu izahatı vermiştir: »— Saat 5,30 da uyandım. Dışar- dan birçok sesler duydum, Bağırma- lar, çağırmalar, gürültüler oluyordu, ben, ihtimal, dedim, komşulardan bi risi karısını döğüyor, Giyinerek ka- pıya ç;ktım. Bu sırada ka.r_'ım, sokak ta bir kadının ölmek üzere olduğu- nu haber verdi. Yerde kanlar içinde inliyen kadının yanma koştum. Bu, Kayana idi. Kollarından tutarak kal dırmak istedim. Ölüyordu, Fazla zor lamadım. Polis karakoluna koştum. Asganoş ta orada idi. Beni görünce “Büyük annem öldü mü? diye sor- du. Gördüklerimi anlattım. Polisler- le beraber vak'a yerine geldik. Biraz evvel yarı ölü halde bıraktığım Ka- yana ölmüştü.., ŞU Üvey çocuk ne diyor? Yaralı kız da şunları söylemekte - dir: “— Kirkor üvey babamdır. Bana göz koymuştur. Fena maksadını ö - tedenberi seziyordum. Her defasın- da mâni oldum. Nihayet dün sabah, annemin evde bulunmadığı bir sıra- da üzerime hücum etti. Bağırmaya başladım. Büyük annem de yanımı- za geldi. Kavga şiddetlendi. Uvey | dır. M sinde oturan on iki yaşındaki Münire, altı metre yüksekliğindeki apartman penceresinden düşmüş, ağır surette yaralanmıştır. Yaralı hastaneye kal- dırılmış, hâdise etrafında tahkikata başlanmıştır. Karpuz pazarlığı ederken Küçükmustafapaşada oturan Selim Kaptan ile arkadaşı Mustafa, karpuz Pazarlığı yüzünden kavgaya tutuş - muşlardır. Kavga esnasında ikisi de bıçakla biribirlerini tehlikeli surette yaralamışlardır. Domatesli lâpa yüzünden Beşiktaşta Köyiçinde Şair Veysi sokağında oturan otuz beş yaşındaki Cavide, yediği domates lâpası yüzün- den tesemmüm alâimi göstermiştir. Muayenesini yapan belediye doktoru kadınım hastaneye nakline lüzum göstermiştir. Hâdise etrafında tah- kikat yapılmaktadır. Kuyuya düşen çocuk Halıcroğlunda oturan Muallim Sa- minin iki buçuk yaşındaki oğlu Eğir, misafirliğe gittikleri evin sekiz met- re derinliğindeki kuyusuna düşmüş- tür, Çoculş,_dğrhal kuyudan çıkarıil- mış, tedavisi yapılmak üzere hasta- neye kaldırılmıştır. Yanlış bir haber Emniyet Didektörlüğünden: 17-8- 936 tarihli haber gazetesinin ilk say fasında Cerrahpaşa caddesinde Nu- Fi isminde bir fırıncınım resmi de ko nulmak suretile (Elleri, kolları bağ- lanarak bin lirasının almdığından) mektedir. Bu vak'a gazete - nin yazdığı şekilde cereyan etmiş | değildir. Gazetede isimleri geçen fı- rıncının Nuri ile Hulüsi bir mahalle halkından ve ailece tanışık olup ala cak Meselesinden dolayı aralarında ihtilâf çıkmıştır. Bu sebeple fırında karşılaşarak kavga etmişlerdir. Me- sele bundan ibarettir. babam, cebinden çıkardığı biçaklâ hem beni yaraladı, hem de büyük annemi öldürdü.., Yaralıların sıhhi vaziyetleri Katil Kirkorla üvey kız Asgano- şun yaraları çok ağırdır. Kaynana - nın cesedinin gömülmesine izin ve- rilmiştir. Tahkikatla nöbetci müd - “deinmumisi Kâşif meşgul olmakta- » ialidki at llü li c ai ” hk, soğukluktur. Ve hem biliyor mu- ! Seyit Muhtar mahalle- VA ——— —) Ş MARI ANTUVANE Ti ROMANL Yazan: Steffan ZWELİG Bu beyinsiz kafaların üzerine her gün biraz daha çılgıncasına yükselen ve adeta birer binayı andıran saç tu- valetlerinin şöhreti Viyanaya kadar gitmişti. İmparatoriçeMari Terezden kızına mütemadiyen ten - kitkâr mektuplar geliyor. Fakat kra- liçe bunların hiçbirisine ehemmiyet vermiyordu. Günün üçüncü derdi ve meselesi de almas düşüncesiydi. Günde değiş- tirilen elbiselere uygun elmaslar tak mak ve bunları mütemadiyen değiş - tirmek lâzım mı, değil mi? Bir kra- liçenin inci, pırlanta ve zümrütleri ö- teki saray erkânının elmaslarından şüphesiz dâha büyük ve muhteşem olmalıdır! Viyana sarayından evlenirken al - dığı hediyeler On beşinci Luinin ka - salar dolusu hediye ettiği Fransa ha- nedanına ait elmaslar Mari Antuva- nete yetişmiyordu. Bir. kraliçe her gün yeni ve'daha güzel mücevherler- le süslenmezse kraliçe olduğu ne- reden anlaşılır? Mari Antuanetir en büyük zaafı elmas ve mücevher idi.— Almanyadan hicret etmiş yahudi kuyumcular kar- şısına çıkıp kadife mahfazalar için- de kendisine nefis mücevherler gös - terince dayahamıyor, derhal her şeyi satmalmak istiyordu. Bu kurnaz ve cok bilmiş esnaf Fransa kraliçesine kolaylık yapıyor, parayı derhal iste- miyordu. Bu suretle bu kıymetli taş- lar esasen yüksek olan fiatlarının de- ğerinden birkaç misli fazlasma satılı- yordu. Farkına varmadan gırtlağına kadar borçlanan kraliçe bir aralık ge liyordu ki, ne yapacağını şaşıriyor - du. Bereket ki her sözünü yerine ge- tiren kocası imdadına yetişiyordu. Viyanaya akseden israf haberleri ü- zerine Mari Terez birçok mektuplar yağdırıyor, fakat hiçbir fayda hâsıl olmuyordu. On altıncı Lui, tahta çıkar çıkmaz zevcesinin cep parasını iki misline çıkarmıştı. Fakat gene daima karşı- sında cebinde on parasız bir kadın gö- rüyor, fakat hayret etmiyordu. Çün- kü genç ve güzel kraliçenin ne dere- ce müsrif olduğunu biliyordu. Mari Antuanet bu müsamahaya rağmen bazan kocasından para iste - meye sıkılıyor, başka bir çareye baş- vuruyordu. Meselâ şeytana uyarak çok kumar oynuyordu. O zamana ka- dar sarayda kumar mahiyetine var- mamak. şartiyle zararsız oyunlar oy- nanırdı. Kralın kümarı meneden kat- İ emirleri vardı. Fakât kraliçe vari- datını arttırmak için yeni yeni oyun- lar ortaya atıyor, ve tabit herkes te buna göz yumuyordu. Krala haber verilmiyordu. K Hattâ kraliçenin hususi salonların da yeşil örtülü kumar masaları faa- liyetteyken kral gelecek olsa kapıda bekliyenler derhal evvelâ içeri haber veriyorlar ve her şey ortadan yok o- luyordu. Kralın kısa ziyaretini müetakip ge ne kâğıtlar ve fişler ortaya çıkıyor- du. Ve herkes zavallının arkasından: “Atlattık!,, diye kahkahalarla gülü- yordu. Kraliçe daha çok para kaza - nabilmek için tanımadığı para sahip- lerinin de saraya gelip oynamasma müsaade ediyordu. Bu suretle saray birtakım hilebaz kumarbazlarla dolu- a BŞ l-ı.—ığa* Çeviren: Rezzan A. E. YALMAN Mari Antuvanet bütün müsamaha- alra rağmen adamakıllı sıkılıyordu yordu. Hattâ kraliçenin bulunduğu masalarda bile hile yapıldığı bütün şehirde dedikodu halinde duyuluyor, herkes bundan bahsediyordu. Yalnız kraliçenin bu dedikodulardan haberi olmuyor, duymuyor, yahut daha doğ rusu duymamazlıktan geliyordu. Ku- mar iptilâsı o kadar gözünü bürü « müş ki, bundan vazgeçemiyor, gece- leri sabahlara kadar, gündüzleri ak- şamlara kadar yeşil örtülü masadan kalkmıyordu. Viyanadan gene mek « tup mektup üzerine geliyordu. İhtar- lar, tehditler yağıyordu. Fakat bey- hude... Bütün ömrü giyiünmek, süslenmek ve kumarla geçen kraliçenin eğlen - meye de vakti kalıyordu. Ata bini- yor, uzun uzun gezintiler yapıyor, hattâ bazan eğlenmek için eşekle ge- ziyordu. Kışın buz üzerinde kızakla dolaş « Lm&_ âdetti. Konserler, tiyatrolar, welhasıl her-türlü eğlenceler kraliçe ile dostları için.. Kraliçe hiçbir akşam elinde bir kitapla kocasının yanında birkaç sa- at geçirmiş değildir. Mütemadi hare- ket zevk ve safa... Fakat — her türlü eğlenceden çabuk bıkıyordu. Her ar- zusu tipkı saman alevi gibi bir yanıp bir sönerdi. Yalnız hiç bıkmadan yaptığı ve hiç usanmadığı eğlence maskeli balolardı. Çürikü buralarda kraliçe olduğunu gizliyor ve eğlen « mek istiyen alelâde bir insan gibi ya- şıyordu. Tehlikeli oyunlara girişmek yarım saat için beğendiği bir erkekle istediğini konuşmak;,. kraliçelik un « vanının menettiği şekilde eğlenmek o na en cazip bir şey gibi geliyor. Sonraları kraliçenin - romanında büyük bir rol oynıyan asilzade Axel de Fersene de kendisini çok beğendi- ği böyle bir balo akşamı, maske ar- kasından söyliyebilmişti. Bütün bu hoppalıklar halk arasıma yayılıyor ve olduğundan daha geniş bir ölçü alıyordu. Viyanadan valide- sinden gelen müteaddit mektuplara ve halk arasındaki dedikodulara rağ- men kraliçe bildiğinden ve istediğin- den şaşmıyordu. Adeta kendince bütün bu pek tabif addettiği şeylerin başkalarına nedan bu kadar gayrimakul göründüğüne hayret ediyordu. Hayat, eğlence ve zevkten ibaret değil miydi? Annesi tarafından gelen ve kendisine nasi - hat etmek istiyen sefire şu cevabı vermiştir: — Annem 'benden ne istiyor? Ben hayatta iç sıkıntısından başka bir şeyden korkmuyorum. İç sıkıntısı, o asrım bütün aristok- ratlarının en korktuğu şeydi. On sekizinci asrın sonu tamamiyle eğlence ve zevkle geçmiştir. Fakat birdenbire ihtilâlin karşısında kalm- ca ve tehlike önünden kaçmak imkâ- Mi kalmayınca iç sıkmtısı korkusu yerine birdenbire başka başka kor - kular başgöstermiştir. LArkası var)| Meşhur İngiliz müsteşriki geliyor Hükümet tarafından Dil Kurul- tayı müzakeratında hazır bulunmak üzere davet edilen meşhur İngiliz müsteşriklerinden Sir Demmifon