11 Ağustos 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

11 Ağustos 1936 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| | mk“s Hayat. Fakat üçü de iyi idi. Ü v beğendim. ——— 11-8-936 Çocu klarla mülâ kat Küçük Rezmi Tuncun fikirleri Tunç, roman müharrirlerini, artistleri tenkit edıyor Rezmi Tunç, içinde zekâ ışıldayan koyu gozlermı gözlerime doğru kal- Gırıyor ve: — Benim pek az arkadaşım vardır diyor. Erkek çocuklarla oynamasını tok sevmem. Çünkü onlar top oynar- lar, muharebe oynarlar, gürültücü, Patırtıcıdırlar. Ben sessizliği — seve- Yrim. Onun için erkek çocuklardan da- ha fazla kız çocuklarla arkadaşlık e- diyorum. Fakatşimdi galiba onlarla da düşüp kalkmadan vazgeçeceğim. — Neden? — Çünkü onlar da şimdi benim an- Jamadığım mevzülardan konuşmağa başladılar. — Ne gibi mevzulardan bahsedi - iyorlar?.. — Benim gibi... On, on bir yaşında ki kızlar aşktan bahsediyorlar. Ben aşktan ne anlarım ki... Hepsi âşık o- luyorlar. Babalarından yaşlı €rkekle- ri seviyorlar. Arkadaşlarının babaia- Tını beğeniyorlar. — Allah... Allah... — Hep bundan konuşuyorlar. Ta- bit benim de canim sıkılıyor. Oynaya cak arkadaş bulamıyorum. Ekseriya Yalnızım. Hem yalnız kalıp okuması- DI çok seviyorum. — Ne okuyorsun? * — Gazete ve mecmualardaki hikâ- Yeleri okuyorum. Sonra kitaplar oku Yorum. " — Nasıl kitaplar? — Romanlar!. — Romanlar mı?.. Kimin romanla- Tmı okudun şimdiye kadar?. — Roman okumağa yeni başladım. Simdiye kadar üç tane okudum.'Bün- rdan biri Reşat Nurinin Mızılcık rı, öteki Muazzez Tahsinin aşk Ptnası, idi. Bir kere de Cümhüriyet gğğeteemde bir romanini takip ettim. ” diye B e el e AT N A — En çok Reşat Nurinin yazısını beğendini. Fevkalâde bir$eydi. Kah- Valtı ederken bile elimden bırakamı- Yordum... Reşat Nurinin tasvirleri Pek mükemmel... — Ya Muazzez Tahsin? O nasıl ya- Ziyor?.. — O da fena değil, henüz kitabı b“—mnedxm son hükmümü vermedim, — Peki “Serseri” yi nasıl buldun?, — “Serseri” bilmem ,;amma bana Pek saçma birşey geldi. İçinde müt- İŞ karışık şeyler var... Bana eserde mantık yok gibi gö - Tündü. —Gazetelerde kimlerin hikâyeleri- di okudun?. — Kadircan Kaflıyı okudum. Fa- t nasıl yazıyor diye sorarsanız ce- Vap veremem. Çünkü - unuttum, En be ğelldlglm hikâyeler Akşam gazetesin € Akşamcı imzasile çıkan hikâyeler dir. Bana onları Selâmi İzzet yazıyor Üediler... Eğer hakikaten Selâmi İz- Z&t ise onu da çok beğeniyorum, diye- hnm Ahmet Hidayetin “En Güzel Hikâyelör” adli bir kitabında bir hi: ı'ib'eı—ıuıı okudum, Çok beğendim. Oz- Cema.lm de birkaç yazısını oku- Çok güzeldi. Yesarinin hikâye- )eüm seve seve okurum. Reşat Nuri- hin âyarımnda yazı yazar. Çok güzel- & Yazıları... Nizamettin Nazifin de Py"“ kitapta bir hikâyesini okudum. hi *ha değil... Fakat zannederim o da- fazla mülâkatçı... Sizin de ayni ki- Pta bir hikâyenizi okudum, “ — Nasıl buldun? -— Güzeldi... — Doğru söyle.. Darılmam. bi — Biraz karışıktı. Ben pek iyi an- Bdım, — Tiyatro seyrettin mi? iki — Çok görmedim. Üç defa opere- klmtuı Delidolu, Lüküs- Hayat, MNnay... ğ Bunlarqan hangisini beğendin. K Bin fenası Mirnavdı. En güzeli S9 fazla Boj !ıı:m de'ĞIIğun artistlerin içinde en imi beğendin?. lammeri en çok beğendim. Semiha, Feriha, Şevkiye ve Ha la Vasfi Rıza çok iyi oynuyorlar- i. 4 yordu. Doğrusu ben hepsini beğen - dim. Bizim filmleri de , görmüştüm. Ayni artistler filmde iyi değildiler. — Bizim filmleri beğenmiyor mu- sun?. — Nasıl beğeneyim. Haftada iki üç kere sinemaya giderim. _Ecng:bl filmleri görürüm. Onlarla bizimkile - rin arasında dağlar gibi farklar var. Ben dört tanesini gördüm. İçlerinde en iyi Söz Bir Allah Birdi. En fenası Kaçakçılar.. Aman ne müthiş fena idi o Kaçakçılar... — Açaba bizim filmlerimiz neden fena oluyor?. — Senaryoları yazan — Ertuğrul Muhsin mi nedir? Herhalde o fena ya zıyor. — BSenaryoları o yazmaz. — Bilmiyorum, kim yazıyorsa fe- na yazıyor. Kim seçerse ve kabul e- derse de fena seçiyor. Sonra artistler fena oynuyorlar. Çok cirkin koruşu- yorlar. Yayık, yayık. - Artistler de film artisti olmak için bir parça te- rakki etmeleri, film için konuşmasını öğrenmeleri lâzım, Mevzuları da iyi intihâp ederlerse pekâlâ bizde de iyi film olur. — Sporla alâkan var mı? — Hayır, büyük bir alâkam yok, Yüzmesini severim. İyi yüzerim ama, rekor yapmak filân için değil, kendi zevkim için... — Seni en fazla alâkadar eden san'at veya meslek nedir?. Büyüdü - ğün zaman hangi mesleği intihap e- deceksin?. — Ben küçük iken, beş yaşında fi- lânken, evvelâ sinema artisti olmağı istedim. Bütün odamın duvarlarına artist resmi koymuştum. Sonra dan- | Küçük Rez mi Tunç sör monden olayım diye düşündüm. Bir zamanlar da büyük bir kadın ter- zisi, olup moda icat etmesini istedim Bütün büyük terzilerin isimlerini ez- ber bilirdim. Güzel esvap görmeği pek severdim, Annemle terzilerin yaptık- ları ekspozisyonlara giderdim. Ve ben bir elbiseyi tenkit edersem, an- nemle de öbür bayanlar tenkitlerimi iyi bulurlardı. Fakat şimdi bütün bu şeylerle alâkadar değilim. Şimdi hiç bir meslekle alâkam yok... Bilmiyo- rum. Büyüyeyim o zaman bir meslek seçerim. — Canım bütün meslekler içinde sana en kolay geleni hangisi. Şimdi şu dakikada bir meslek seçmeğe mec bur olsan hangisini intihap edersin?. — Gazeteciliği. Çünkü gazeteci ol- mak için uzun bir tahsile ihtiyaç yok. — Harp hakkımda ne düşünüyor- sun? Harp iyi midir, fena mıdır?. — Harp fena şeydir. İşitiyoruz, ba zı memleketler, * nüfusları — çok ve arazileri az olduğu için hesap © - derlermiş,toprak alıp insanlarmmı yer leştirsinler diye. Bence bu çok saçma birşey. Eğer harbeden harbi kazanır sa zaten onun bu harbi kazanıncaya kadar o kadar çok insanı ölmüş Bulu nacak ki bu fazla topraklara yerleş- tirecek adam bulamıyacak, Kaybeder se daha beter. Ozaman o kadar insan da boşu boşuna gidecek!. — Sen büyüdüğün zaman sulh için çalışacak mısın?. — Çalışmak isterim ama, Avrupa- nın o dik kafalı politika adamları varken sulhü seven insanlar ne kadar çok olursa 'tolsun muhakkak dünya- dan harp eksik. olmıyacak. Suat DERVİŞ FAN N* Türk,, kocasını öldüren kadın İngilizler Mısırlıyı da hâlâ Türk sanıyorlar Maktul Khalli Kemeid ve katil May Kemeid Bundan 32 sene evvel bir İngiliz kızı, Khalli Kemeid isminde bir Mı- sırlı ile evlenmiş. Miısırlı kendisin- den yirmi yaş büyükmüş, fakat zen- gin bir adammış. Niste bir villâda bolluk içinde ya- şayıp duruyorlarmış. Fakat adamın gözü daima dışardaymış. Eve yaban- cı kadmlar götürüyor, karısma iş- kenceler ediyormuş. Kadın 32 sene bunlara sabretmiş. Fakat 32 nci yıl- da sabri tükenmiş, kocasının kafası- na bir kurşun çekmiş, adamı derhal öldürmüş. Fransızlar kendisini tev- kif etmişler. Sekiz ay mevkuf kal- maış. Son muhakemede jüri heyeti 17 dakika müzakere etmiş, kadmın 32 sene sabır gösterdikten sonra koca- sını öldürmeğe karar vermesini ve öldürmesini haklı bulmuş, kadım da bir kahraman tavrı ile memleketine dönmüş. Dünyada her gün bu nevi cinayet- ler oluyor. Hepsini sütunlarımıza geçirmek lâzımgelse başka hiçbir ya- zıya yer kalmaz. Bu meselede , garip bulduğumuz taraf, bütün İngiliz gazetelerinin öl- dürülen Mısırlıyı Türk zannederek ilk sayfalarmda kocaman harflerle, karısı tarafından öldürülen Türk ko- cadan bahsetmeleridir. Mısırdaki İn- “| giliz işgali yarım asrı geçmiştir. Fa- kat İngiliz gazeteleri hâlâ Türk ve Mısırlıyı ayni millete mensup insan- lar zannediyorlar. Daha garibi, katil kadmın kendisi de otuz iki sene beraber yaşadığı Mısırlı kocadan mütemadiyen Türk diye bahsedip duruyor. Bir Mısırlı- nm karısı olan bu kadın da Mısırlı- nm Türk olmadığını 32 senede öğre- nememiş, Bu adamla kavgaya tutuşmamağa bakın ! Olimplyat atıcılık müsabakaların- da yukarda gördüğünüz Amerikalı mülâzim Leonard, tabanca ile biribi- rinin arka&ından yirmi el atmış, yir- Felemenk Kraliçesi Vılhe!mına.nm tahttan — çekilmek myetmde duğünu, yerine kızı Prenses Cülya- nanın geçeceğini ve Prensesin İsveç Kralmın yeğeni Prens Şarl ile evlen- mesi düşünüldüğünü dün yazmıştık. Eski ve yeni kraliçelerle Prens Şarlın en bütün artistler iyi oynu- resmini yukarı dercediyoruz. Prenses | bini ı ğ e . . Felemeng'n eski ve yeni hraliçeleri 27, Prens 25 yaşındadır. Fakat siyasi -jizdivaçlarda böyle yaş farkları pek te aranmaz. Felemenk kanunü esasi- sine göre Kraliçenin kocası mutlaka bir Protestan Prens olmalıdır. Bu va- sıfta prensler de dunya yüzünde bol değildir. mi mermi de hedefin tam ortasına isabet etmiştir. Afiş kuleleri için hazırlık yapılıyor Afişaj işlerini Marttan itibaren be- lediye idare edeceği için, yeniden in- şası kararlaşan afişaj kulelerinin ku rulacağı yerler yakında tayin edile - cektir. Bu hususun iptidai şekilde tetkiki belediye şubelerine bırakılmış tir. Şubeler en kısa müddet zarfında bu işi ikmal edecek; neticeyi fen he- yetine bildireceklerdir. Fen heyeti ay rica tetkikat yapacak, icap ederse bu plânda değişiklik olacaktır. Kule- lerden maada muayyen bazı yerlere afiş levhaları konulacak ve bu levha larla kulelerden gayri yerlere afiş as mak vasak edilecektir, No. 11 Z ——0 _—— ; MARI ANTUVANETin ROMAnNıL Yazan: Steffan ZWELİG Çeviren: Rezzan A, E. YALMAN Bütün Paris halkı müstakbel Kral ve Kıjaliçeyi seyre çıkmıştı Başını azametle çevirerek soğuk muamelesine devam etti. En sevdiği kıymetli elmaslar bile izzeti nefsini kıran Du Barey ile dost olmasına ve- sile olamazdı. Ve olmadı. Bu on yedi yaşındaki kızın harikulâde hir guru- ru vardı. Başkalarımdan hediye gelen elmaslara ne ihtiyacı vardı? Nerede ise Fransa tahtınım tacı başında ışıl- damağa başlayacaktı. BEŞİNCİ BAP Parisin fethi Versay sarayından Parise yaylı araba ile bir saatte, yaya olarak ta beş saatte gidilirdi. Gökyüzüne ba - kılmca Parisin ışıkları saraydan pek güzel görünürdü. İzdivacından bir iki gün sonra, Fransa kralma nam- zet bir prensesin, payitahtı gezmek istemesi kadar tabil ne olabilirdi? Fakat protokol denilen o gayrima - kul kaideler, o tabii şeyleri bile gay- ritabit bir hale soktuğu için Mari Antuvanet'in bu arzusunun önüne de bir set çekildi. Mustakbel bir kral yeya kraliçe- Bulutsuz bir yaz gününde bütün Pa« ris halkı müstakbel kral ve kraliçe- yi seyre çıkmıştı. Versay'dan Pari« se kadar giden yol iki taraflı ânsan kalabalığı, bayrak ve rengârenk çi- çek demetlerile süslü idi. Paris ka- pılarıfıda Paris valisi bir tepsi üze- rinde şehrin anahtarmı takdime ha- zırlanmıştı. Fransanın da herbiri birer meşhur şahsiyet olan hallerin meşhur satıcı kadınları mevsimin en mutena yemiş, çiçek ve sebzele- rini kraliçeye takdim ediyorlardı. Bilâhare biçare Mari Antuvanet'i en ziyade tahkir eden yine bu hal ka- dınları olmuştur. Her taraftan toplar atılıyor, nu « tuklar söyleniyor, zafer taklarınım altından geçerken çiçekler yağıyor- du. Bir şehir halkı müstakbel hü- kümdarlarını bundan daha ziyade candan ve bundan ziyade sevgi ile karşılıyamazdı. Yüz binlerce insan bu genç ve güzel kızı görünce heye- can ile alkışlıyor, şapka ve mendil- lerini sallıyordu. Tuilleri saraymın balkonuna çıkan Mari Antuvanet a- deta halktan korktu. ve (Aman ya- bir m%& vE evfğfâ? herkese ilân edilmek şartile girmesi kabildi. Prensesin Parise resmen gitmesine de mâni olanlar oldu. Bunlar aile efradı idi. En başta müteassıp ih- tiyar halalar, kralm hırslı arkadaş- ları vardı. Du Barry bile Mari'nin Parise gitmesine muarızdı. Müstak- bel kraliçenin ahali tarafından se- vileceğini ve alkışlanacağını tahmin ettiklerinden bunu çekemiyorlardı. Her hafta, her ay yeni bir mâni ih- das ederek bu küçücük arzunun ö- nüne geçiyorlardı. Bu suretle altı, on iki, yirmi dört, hattâ otuz altı ay geçmişti. Ve Mari Antuvanet Versay sarayının yaldızlı parmak - lıkları arasında adeta esir tutuldu. Nihayet 1773 senesinin mayısında sabrı tükendi ve hücuma geçti. Ma- demki aradaki protokol memurla- rı bu arzusuna mâni oluyorlardı, o da bizzat On Beşinci Lui'ye müra- caatle bunu istiyecekti. Bu arzunun karşısında On Beşinci Lui hiç hay- ret etmedi. Ve her güzel kadına kar- şıI zayıf olduğunu bir kere daha is- patla torununun zevcesine bu mü - saadeyi derhal verdi. Hattâ Parise gideceği günün tarihini bile bizzat tesbit etti. Bu tarih sekiz hazirandı. O zama- Pa kadar epeyce beklemek lâzımdı. Bunun için muzip kız herkese bir oyun oynamak zevkinden kendisini mahrum etmedi. Tıpki anasının, babasının müsaadesi olmadan biri- birlerile gizli gizli görüşen nişanlı - lar gibi Mari de Parise evvelâ gay- riresmi şekilde kavuşmak istedi. Kocasma ve kaymbiraderine bu arzusunu söyledi. Onlar da fikrine iştirak ettiler. Ve gece yarısı ara- baları hazırlatarak yüzlerine mas - keler taktılar ve kıyafetlerini teb - dil ederek Operanm meşhur maske- li balosuna gitmeğe karar verdiler. Ertesi sabah erkenden kilisede edi len duada hepsi hazır bulundukları için hiçbir kimse gece vakti karı koca ve kardeşlerinin bu firarından haberdar olmamıştı. Bu hareketile, Mari Antuvanet kendisini üç sene müddetle hapsederek Paristen uzak tutmuş olan protokoldan gizlice in- tikam almıştı. Resmen Parise girişi ona tahmin edildiği kadar zevk vermedi. Çünkü o daha evvel gizlice Parisin cazibe- sini tanımıştı. Fransa 'kralmm müsaade ettiği sekiz haziran günü güneş bütün ih- tisamile her tarafı aydınlatıyordu. 'e kadar kalabalık!) demek- ğ gerl kalmadı. Yanında duran vali, Fransızlara has zarafetile: — İki yüz bin insan size hayran-« dir, madam! Demekteh kendini alamadı. Halk ile bu ilk temas Mari Antu-«< vanet üzerinde çok tesir etmiştir. Çok düşünmeğe alışkın olmıyan, fa« kat her şeyi pek derin hisseden genç kadın kendisine doğru yükselen bu alkış tufanından mevkimnin azamet ve haşmetini anladı. O zamana kadar saraydaki asil « ler meyanında kendisi de rütbe sa- hibi bir asildi. Fakat halk ile temas edince onlarm başma geçecek ve onlara hükmedecek bir kraliçe oldu- ğunu anladı ve zevk duydu. Amnesine yazmış olduğu bir mektupta bunu — heyecanla anlat- mıştır. Fakat pek çabuk heyecana düşen, Mari Antuvanet ayni zaman- da pek çabuk ta her şeyi unutabi- len bir kadmdı. Parisi birkaç defa ziyaretten sonra halkın bu heyecan- 1 tezahüratımmı pek tabif bulmağa başladı. Ateşli bir kalabalık tara - £indan. alkışlanmak, yirmi —milyon insan tarafından sevilmek.. Bunlar ona pek tabil bir hak gibi göründü. Fakat en tabii haklarımn da mukabi- linde vazifeler vardır. En temiz mu- habbet ve hürmet hisleri de karşılık görmeyince sönüp gider. İlk ziyaretinde güzellik ve zara- fetile Parisi fethetmişti. Fakat Pa- ris Mari Antuvanet'i teshir etmek « ten geri kalmamıştı. Sık sık, hattâ lüzumundan fazla sık Parisi ziyarete başladı. Bu ziya- retler bazan gündüz maiyeti ile, debdebe ve saltanatla yapılırdı. Fa- kat bazan da mahdut samimi arka- daşlarile beraber tiyatroya ve balo- ya hususi şekilde giderdi. Parisin sıcak ve cazip eğlence muhitini bir kere tanıdıktan sejpıra Versay'da sa- bahleyin kiliseye giderek ve gece yün işleri örerek vakit geçirmek genç kadına ağır geliyordu. Sarayın hesaplı, itinalı ve sıkı hayatı kendi- sini sıkıyordu. Parise geldiği zaman geniş nefes alıyor, şehrin kalabalığı arasında kraliçe olduğunu umutuyor ve candan eğlenebiliyordu. Bir müddet sonra haftada munta- zaman üç gece Versaydan Parise ge- celeyin bir araba ile gidiyordu. Bu * arabadaki süslü kadınlar arasında daima Mari de vardı. Bunlar bütün geceyi eğlence ile geçirdikten sonra sabaha karşı dönüyorlardı. (Arkası var)|

Bu sayıdan diğer sayfalar: