20 Temmuz 1936 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 152 elleri kolları kıy Belkis kocasımn fıkaralığına hiç Mahzun olmadı. Adnan bitti: Bir ':'; Ör hem 1 kaybeden adamdı, hem karısını. Kibar adam — Madam Adnan bey, müsaade eder g.isiniı?ASine Pmn:dSeyı;ijvano- Viç Nebinski'yi takdim edeyim... çBu Rus pryeîısini Belkise bngüı: Bebekte bir küçük evde — WN:;_ €mım altında kaşı çok_ sıyıî.h şom nen — bir kadın takdim ediyor: Ma- “ğarîıînğî;yazmm harbi umuugıîde Istanbul elçisi Mösyö Nikola Çariko- f'un karısı. Çarlık düştükten wun;“ Çarikof Istanbulda gizli ve nam bir fıkaralık içinde öldü. Şimdi kgı-:. &1 hususi lisan hocalıklarıyle goçığn Yordu. Bebekteki ufak evde fazilet ğ kibri fıkaralığım klişe olan k:rîî"ı ; terbiyesine düşmekten onu z —. Yordu. Kadın, küçük ev-lrgi.e â_:îfrıun j kalabiliyordu. Iım:ı.nl:un:i blir AelziR Çarikof'un ta- hammülündeki katılık galip silâhın donuk vakarmı veriyordu. Belkis, kadımm 'bu güzel tarafını _bılnnyordu. Ona, elçi karısı diye gjd'ğîıâdı;i ö Bu seyrek çaylara İstanbulda ra Parasızlığa edilen bu — Rustu: Nebinski. is karşısın- (Prens)i duyuncı,_Balkıs n - dâkine manzara gibi baktı. Kendisi tok , tuvaleti çok kibar olma- Saydr gülünç olabilecekti: Odada Banki iki kişiydiler. gay—âncagğnâ kulpunu bmwı::üı nep bu Prensine bakıyordu: Prens, ütün ya lâkayttı; kibar insanlar gibi nekadar İEvöy latan pırlantayı — bu odadı p"îıd göfmüyord“' Halbuki, 5;; Vallı Istanbulda, ceza kanununa Tecek kadar mahkemelik tok büyük elması misafirler Ce denberi düşünüyorlar, Adnanm # bu elmasta öğreniyorlardı. Belkis, Parmağmdaki şu bir damla m Saşırttığı bu çay dala Oluyor, bu ıstrrap içinde P’“’ıdnm tok beğeniyordu. Bu prens de gibi az konuşuyord“gi;i Sustuğu zaman,Adnan M?Som'a bu prens saçlarma bu â ziyade genişler. Almacak ikra- al lur. “|hibi olmak, Affuzlardı; dane dane kelimeler îıeımkun çıkmış, ses - parçalarıydı; nekadar belliydi ki, bu rus prensi o lisanları konuşmıya üşenecek kadar iyi biliyordu. Bu adamm malümatı, elmaslarmı üstünde taşımayı hatır - lamıyacak kadar zengindi. Ya k_.ah. - kahasındaki asil hürriyet? Bu çurm, ondan başka kim gülsej _genzu'ı_den haykırmış olurdu. Halbuki o güler- ken bu kahkaha bir sa:lta'nat .kndar güzeldi; altından bir çizgi çızere.k süzülüyordu. Adnanm agzının _bır köşesinde çırpman, bayramlık elbise- lerini giymiş fıkara ç?_cışklm ben- ziyen kahkahasını düş_unüyordı_.ı. İn- san bu Rus prensi gibi gülmeyi an - cak doğduğu günden öğrenmeye baş- lardı. Onun bu murassa kahkahası- nm önünde insan evinin zayıf taraf- larını, kendi talih noksanlıızmı, h_ıîş- tâ başkalarımın sonradan görmeliği- ni hatırlıyordu. Bu o kadar her şe- yi bilen bir kahkahaydı. Sonra b.u Rus prensi kelimelerle hürmet etmi- yordu; terbiyeli, kibirli gözleriyle karşısındakini kahrediyoör, şaşırtı - yordu. Sonra bu prenste #“yeni” yok- tu. Goök şık, — fakat kaba şık — pa- buçları ayakları kadar tabii şdi; ce- keti, derisinden sonra gelmiyordu; üstünde, başında kalbi Y“f'“?o_'ü“; sokağa çıktığı zaman ailesini giyiyor, hayatmnı giyiyor, kendini giyiyordu. Saatin kordonu bile nekadar az gö- rünüyordu: yeleğinin buruşukla.m; da bir iki nokta, birkaç kelime gibi geyrek seyrek! Bir de Adngı_ıı cetvel gibi ikiye bölen saat kösteği!... Sonra Belkis kadar güze_l. zen- İ i bizi ras- gin kadma bir çayda bizimi ea kadar “otururlar, kadının suratma mıhlanırlar; oturdukları müddetçe de odada olduklarını, kadma, her sa- niye hissettirecekler! Halbuki prens Yazan: MITHAT CEMAL Lâkırdıyı 4yalnız ağzıyle söylüyor, amet koparmıyordu Belkise de, başkalarma olduğu kadar bakıyordu. Bizimkiler ağızlarını aç- salar, Avrupaya gittikleri anlaşıl- malıydı: Hem de Balkanlardaki Av- rupaya! Halbuki bu Rus prensi, — o da Madam Çarikofun ısrariyle — İs- panyadayken kıral Alfonsun karısiy le tenis oynadığını,kısa keserek,anlat tı. Belkis emindi, bu prens bu çayda çok kalmıyacaktı. Hakikaten prens ayağa kalktı,gidiyordu. Belkis emin- di: prens kadınların ellerini öpmiye cekti.Prens hakikaten öpmedi:Bütün kadmlarin ellerini sert bir yumruk- la sıktı. Yarım saat kaldığı bu çay- dan prens asil bir iç sıkıntısı ile kaç- ti.Belkis odada prensin kollarından kalan kibar çizgilere bakıyor, koca- sından,memleketinden bu adama kaç mak istiyordu. O, evvelâ anlamadı, FAYDALI aa aaaaman BİLGİLER Bugünkü Program İstanbul 18,— Oda musikisi (plâk), 10,— Haber ler, 19,15 Muhtelif plâklar, 20,— Sololar (plâk), 20,30 Stüdyo orkestraları, 21,30 Son haberler, Saat 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verilecektir. Prag 20,30: Karışık radyo popurisi; 21,30: piyes (orkestralı); 23,20: Plâk; 24: Konser nakli. Budapeşte — 20,20: Mussolini hakkmda konferans; 20,50: Piyano ile şarkı; 21,30: Haberler; 21,50: Çigan musikisi; 22,40: Opera or- kestrası; 24: Dans plâkları. Varşova 20,30: Salon oörkestrası (sopran, tenor seslerle); 21,30: Sözler; 22: Çift piyano ile Leh dansları; 22,30: İskoçya halk mu- sikisi; 23,25; Dans, Bükreş 18: Radyo salon oörkestrası; 19: Sözler; 19,15: Konserin devamı; 20: Könferans; 20,20: Plâk ile dünkü ve bugünkü dans- İ N a —— İ e Her gün bir Hikâye ( HERŞEY UNUTULUR Saçları gözyaşları ile ıslanarak, yanaklarma yapışmıştı. Kesik hıç - kırıklarla ağlıyordu.Bir aralık derin bir yalvarışla dolu olan elâ gözleri- Si lar; 21,05: Çift piyano konseri; 21,40: Şarkılar; 22,05: Harpa musikisi; 22,45: Konser nakli; 23,45: Fransızca ve alman- ca haberler. Viyana — 20,30: Olimpiyat haberleri; havaları; 22: Richard Straus'un plâkların- dan; 23: Haberler; 23,10: Eğlenceli or- kestra koönseri; 24,05: Koönserin devamı; 1.10: Silving kuarteti. Sinemalar, Tiyatrolar 21: Halk i'ye âşık olmuştu: Naşidin konağına döndüğü vakit kocasının karşısında bu aşkı bütün uzviyetiyle gördü: Bu aşkm, elleri, kolları vardı. Morfin müptelâsı prensin durgun- luğu ona bir olgunluk gibi görün- müştül. Adnanın et parçası gibi çıplak ensesinden, pabuçlarınım topuklarına dolan ayaklarından bu akşam büsbütün soğudu. Bu prens çayda niçin beş,dakika daha, sonra bir beş dakika daha, hulâsa bir iki saatlik beş dakikalar daha oturma- dı? Fakat bu derece güzel şey an- ecak bu kadar devam etmeliydi. Bel- kis de gittiği çaylarda böyle yapmaz mıydı? Çaylarda rüya kadar kalır, herkesten evvel kaçardı. Arkasmda güzelliğinin tuvaletinin başkalığını, bir nikâye olarak bırakırdı, (6) khaç » ıktan sonra çay toplantısı, mahzun ;ıir kala'tbalık oîuş'],' îıeş)kes biribirinden iç sıkıntısı duyar, onu çekiştirdikleri halde hep onüun başkalığını söylemiş olurlardı. - prens Serj Ivanoviç Nebinski' (Arkası var * HALK OPERETİ : Bu akşam saat 21,45 de Taksim Bahçesinde (Rahmet Ef.) opereti. Yakında (Babalık). * ÜSKÜDAR HALE : (Klo Klo). Hastane talafer'arı — Cerrahpaşa hastanesi Güreba hastanesi Yenibahce 21693 23017 Haseki kadımlar hastanesi 24553 Zeynep Kimil hastanesi Üsküdar 60179 Kuduz hastanesi Çapa 22142 Beyoğla Zükür hastanesi 43341 Gülhane hastanesi Gülhane 20510 Haydarpasa Nümune hastanesi 60107 Etfal hastanesi Şişli 42426 Bakırköy Akı! hastanesi 16.60 Şark Demiryolları Sirkeci 23070 Devlet Demiryolları Haydarpaşa 42145 İtfalye Telefonları 24222 60020 Istanbul İttaryesi Kadıköy ittaiyesi Yeşilköy. Bakırköy. Büyükdere. Üsküdar itfaiyesi 50625 Beyoğlu itfaiyesi 44640 Büyükada. Heybeli, Burğgüz, Kımalı nn takaları icin telefon santralındaki memura vangın demek kâfidir Çabık sıhhi yardım teşkilâtı Bu aumaradan imdat otomo bili istenir Y akacık taraflarında İşliyen kimselere bedava toprak tevzi ediliyor Bu toprakları aldıktan sonra çalışmak imar etmek lâzım- dır. Devlet üç sene sonra tapusunu da vermektedir ka- | Her memur,tekaütlük hayatmı nasıl bu- geçireceğine dair tasavvurlarda lunur, bilhassa tekaütlük zamanmın sıralarda, bu tasavvurlar ile tekalitlük maşmw n mikta - re projeler yapılır. ";ssmemurln ikramiyeyi aldık- tınıonrıherıoydenewolhirevıı- hibi olmağı düşünürler. Bunu tatbik edenler çoktur. Bazıları da şehrin civarma çekilip bağ ve bahçe işleri- Je meşgül olmağı, bu suretle sakin hbir hayat geçirmeği tercih eder. Te- kaüt olduktan sonra, ticari _biı_' işe Mmek suretiyle, kabiliyetini bir de teşebbüs sahasında denemeği hatıra getirenler çoktur. Bazı me.- murlarda, bunlardan hiçbirini yap - mryor, Bursa gibi meyvesi ve ıebga. gi bol ve ucuz bir şehirde çekilip din- ve den hayat mücade - Lî;:ggimmywemzği daha faydalı bu- Bütün bu tasavvurlar arasında, şe- hir civarma cekilip,bağ ve bahçe sa aj a Ranman olanıdır. Fakat bunu gğm';,;" çok olduğu halde tatbik edenler pek azdır. Halbuki ikrami - yesini alan bir mütekait için, şehire 'yakm bir yerde toprak işleriyle uğ - k, yapılması en kolay bir iş - Ğ tir. Yalnız devlet müesseselerinde olanlar için değil, hususi mü- ?:;.eımu—dqu ikramiye alan veyahut para biriktirip küçük tasarruf asha- hiğnde.yıpdıcıkeniyiiş,ıoh_ir civarıda bir köy hayatı geçirmektir. Tstanbulun etrafınaki köyler, sayfi - ,,wı.fı_budbdblmmdvulşll lerdir. Son senelerde Bostancı, Su yeri adiye taraflarında yeni yeni evlerin | yapılması, buralarmı da bir köy Ol - maktan çıkarmış. Bir şehir halin” getirmiştir. Bu yüzden bu semtlerde de, arazi fiatları artmış, küçük ta - sarruf ashabı için oturulacak yerler olmaktan çıkmıştır. Fakat Yakacık Soğanlıköyleri gibi, şehirle sıkı mi' nasebetleri olan köyler böyle değil dir. Ufak sermaye sahipleri, yeni ik- ramiye alan mütekaitler, arzularını daha kolay bir surette bu köylerde tahakkuk ettirebilirler... Yakacıkta devlete ait boş arazi cok tur. Çarşıya ve asfalt yola yakın ©- lan bu gibi yerlerin imarı için de devlet kanunlarımda en büyük kolay- lıklar gösterilmiştir. Bu kanunun hükümlerine göre devlete ait boş â- razi, halka parasız dağılmaktadır. Yalnız şu şartla ki, bu işlenmemiş boöş toprağı alan kimse, üç sene i- çinde, bu araziyi imar edecektir. Ü! sene sonra bir heyet, verilen arazi - nin imar edildiği görüldükten sonra, kendisine tapu senedi verilmektedir.. | hir Yakacıkta Ayazma taraflarında bir- kaç senedenberi devlete ait boş âra- zi, birçok kimselere d . He- nüz verilmiyen Üzeri fundalıklarla dolu yerler çoktur Yakacık üzüm ve meyve yetiştirmeğe en müsait köy- lerden biridir. Boş araziyi, devletten alan bazı müteşebbisler, birkaç sene içinde buralarda bağ ve ağaç yetiştir meğe muvaffak olmuşlardır. Devlet, istihsal yapmak istiyen ve boş ârazi- yi imar etmek istiyenlere daha başka kolaylıklar da göstermektedir. Eren köyle Feneryolu arasında, ziraat. ve- kâletine ait nümune fidanlığı, bağ yetiştirmek istiyenlere üzüm fidan - (deXXl0)GENE Saçların köklerini kuvvetlendi- rir. Dökülmesine mani olur. Ke- pekleri izale eder. Neşvüne- masmı kolaylaştırarak hayat kabiliyetini artırır. Lâtif rayı- halı bir saç eksiridir. İNGİLİZ KANZUK ECZANESİ Beyoğlu - İstanbul —e — A ları da vermektedir. Niimun » fidan- lığmda, Türkiyenin muhtelif yerle - rindeki iklim şeraitine göre, hangi hevi üzümlerin yetiştirebileceği, uzun tecrübelerle elde edilmiştir. Yaka - cıkta, devletten boş bir toprak alan adam, nümune fidanlığından da bağ fidanları alacak olursa, işi pek kolaylaşmış olur. Yakacıkta bir bağ üç senede yetişmektedir. Bu müddet zarfımnda, Yakacıkta bağ yetiştirme- ği kendisine ihtisas yapmış köylü - lerden istifade edilir. Bu suretle bir bağ yetiştirildikten sonra bunun ya- nıbaşma küçük bir köy evi yaptır - mak kalıyor, bağ yetiştirmek isti - yenlere nümune fidanları verildiği gibi bu sahada da daha fazla kolay- lıklar beklemek insafsızlık olur. Top- rak, bedava fidan işlerinden sonra ev yaptırmak da bu işe teşebhbüs edenin başaracak olduğu bir iş olarak ka - bül etmek lâzımdır. — H. A. k kaldırdı: “Ah, seni na- sıl inandırayım” diye, inledi. Kocası dayandığı masanın önünde kıpırda- madan duruyordu. Bir zamanlar çok munis olduğu belli olan bakış- larında büyük bir hüzün ve karar - sızlık vardı. Kadın, gözyaşlarından sırsıklam olan küçük mendilini diş- lerinde parçalıyarak, ayağa kalktı. Dışarı çıkmak için yürüyüp, kapıyı açtı. Kırfik bir hıçkırık boğazında düğümlenerek, kocasna döndü. — Bilmelisin ki, hiçbir. zaman senin şüphelendiğin şeyler o adamla aramda geçmedi. Seni çirkin — bir şekilde aldatmadım. Nefesi tutulmuş gibi bir an durdu. Sonra güçlükle yutkunarak devam etti: — Artık gidiyorum. Sana birkaç söz daha söyliyeceğim, İnanmıyor - sun biliyorum. Hiçbir zaman seni sevmemezlik etmedim. O, adamı sev memiştim, Fakat sen yoktun, çok yalnızdım. Sonra o ilk za l yalvarıyordu: “Söyle, — affettiğini söyle, yine bana geleceksin — değil mi?” Onu öpmek ister gibi yüzüne eğildikçe, kadın kendini geri alıyor, gözlerinde yaşlar toplanıyordu. Bir aralık kocasının nefesini üzerinde hissetti. Neredeyse onun göğsüne kapanmak üzere idi. Fakat birden- bire içini parçalıyan bir düşünce ile ellerini onun avuçlarından kurtardı, geriye doğru kaçarak titrek bir ses ile mırıldandı: “Olmaz, artık olmaz. Her şey bitti artık..” Adam ona doğ- ru birkaç adım ilerliyerek sordu: “Neden, neden beni sevmiyor mu - sun. Beni affetmiyor musun söyle?,, Kadın bitap bir halde ona bakıyor, durmadan ağlıyordu. Gözyaşlarını kurutmağa çalışarak, işitilmiyecek kadar hafif bir sesle cevap verdi: “Oh bunu düşünme, seni sevmedi « ğim an yoktur. Fakat..,, Erkek bo» ğuk bir sesle tekrarladı: “Fakat?..” Kadın yüzünü ellerile kapıyarak de- vam etti: — Ah bunu sana söylemek çok zor.. Hani bundan evvel sen — bemi istememiştin, o adamla aramızdaki bi Aerin lti ği çok iyi bir arkadaş gibi idi. Ama ya- vaş yavaş değişti ve bir gece itiraf ediyorum, sana söyledikleri gibi o- nunla beni gördüler. Fakat yalnız bir kere dudaklarımdan öptü. Hepsi o kadar... Önce ruhumda garip bir fırtma vardı. Kendimi çok yalnız buluyordum. Onunla bir baloya git- meğe razı oldum ve orada çok — iç- tim galiba.. Fakat o beni öpünce he men yanından kaçıp eve geldim. Bir daha da onu görmedim. Yaptı- ğim çocukluğu anlamıştım. Halbuki sen inanmıyorsun, bu küçük vaka'- nın nekadar zararsız kapandığını anlamıyorsun, Onun kollarma bir an düşmeme, sensiz geçirdiğim uzun hasret dolu günlerin sebep olduğu- nu, bu yalnızlığın bir kı ruhun- da yapacağı değişiklikleri bilmek is- temiyorsun.. Fakat ne olursa olsun şunu bil ki, seni sevmediğim — gün olmamıştır. Mademki bana inanma- dm, bütün yeminlerime sükütla mu- kabele ederek hâlâ şüphe duyduğu- nu ispat ettin. Artık burada daha fazla kalmam doğru değil, gidiyo - rüm. Kadm kapıyı ağır ağır açtı. O- muzlarmı titreten hıçkırıkları tuta- mıyarak çıkıp gitti ve adam dayan- dığı masadan kıpırdamadan onun ko ridorda uzaklaşan ayak seslerini, gözlerinde koyulaşan bir ıstırapla dinledi. İçinde kıvranan şüphe çok müthişti, Yumruklarını , büyük bir azimle iradesine olarak ancak onun arkasımdan koşmama - ğa muvaffak olabildi. * Aradan günler geçti. Adam uzun tahkikler yaptı. Daha mahkemeye müracaat etmemişti. Günler geçip, tahkikat ilerleyince müracaat etme- diğine nekadar iyi ettiğini anladı ve bir akşam içinde çılgın bir sevinç duyarak kendini karısının eyvinde buldu. Bir çeyrek Ssonra da karşı karşıya geldiler, .Kadın bu birkaç gün içinde çok Bolmuştu. İri elâ gözlerinde hummalı bir ateş yanı - yordu. Yavaş yavaş adama yaklaş- tı. Onun niçin geldiğini anlamak is- ter gibi gözlerine baktı. Adam çok heyecanlı idi. Bakışlarında derin, nedamet dolu manalar titreşerek, konuşmağa başladı: — Beni affet, dedi. Sen doğruyu söylemişsin, tahkikatım her şeyi meydana çıkardı. Belki de haklı idin, son zamanlarda sSeni çok yal- nız bırakmıştım, Şimdi suçunun e- hemmiyetsizliğini anlıyorum. Fakat evvelce çok acul davrandım, seni kırdım. Halbuki haklısım, doğruyu söylemiştin. İnanmadığım için be- ni affet, Sensiz yaşamam imkânsız, beni affedeceksin değil mi? Karısma gittikçe sokuluyordu. O- nun ellerini avuçlarına almış, hâlâ Tzi lerin inanıyor- dun, benden nefret ediyordun. O zaman suçsuzdum, hakikati söylü » yordum. Fakat, şimdi... Yine sustu. Elleri yüzünde kota- sınm gittikçe büyüyen gözlerine, ta- kallüs eden yüzüne bakmaktan çeki- nir gibi titriyerek, sözünü tamam - ladı: — Şimdi her şey bitti artık. Çün kü ay çılgına döndüm. Ne yapacağımı şa- şıirmıştim. O zaman işte o, adam yine karşıma çıktı. Fakat onda da kabahat yok. Beni seviyor, mes'ut olmamı istiyordu. Yüreğimdeki ya- ranın derinliğini seziyordu. Bir gece yine onunla beraberdik. Seni düşü- nüyordum ve düşündükçe içimi sa- na karşı müthiş bir hiddet bürüyor- du. Beni istememiştin, bana inan * mamıştın.. İşte, önce senden intikam almak ister gibi sahiden onun oldum ve böylelikle belki seni unutacak - tım, Yine yalan söylemiyorum, ba- na inan, Bu olmadı, seni unutama - dım. Fakat böyle avdet edeceğini nasıl düşünebilirdim? Bana karşı o kadar sert hareket etmiştin ki.. Ne ise artık bitti, haydi git, git artık..” Kadın sayıklar gibi söylüyordu. Feci bir buhran içinde olduğu belli idi. Kocası hâlâ olduğu yerde kal- mıştı. Takallüs, eden yüzünün hat- ları yavyaş yavaş düzeliyor, kadının sözlerile yüreğine kadar inen zehi- rin şimdi yavaş yavaş dağıldığını, eski kuvvetini kaybettiğini hissedi- yordu. Birdenbire — karısının bayıl- mak üzere olduğunu anladı. Kolla - rı bükülmüş, gözleri kapanarak ba- şı önüne doğru sarkmağa başlamış- tı. Yere düşmek üzere iken koşup, onu kollarından yakaladı. Biraz öte- deki koltuğa götürüp, yatırdı. A- yıltmak için yüzünü, gözünü ıslattı. Kadın kendine geldiği zaman koca- sının yumuşak manalarla dolu göz- lerini şefkatle yüzünden ayırmadığı- nı gördü ve adam onun iyice kendi- ne geldiğini görünce yavaşça miırıl- dandı: — Çok fena olmuştun. Seni bıra- kamadım. İstersen hiç gitmem. Se- ninle beraber uzaklara gideriz. Her şeyi unutmağa çalışırız. Kadın cevap vermedi. Fakat sol- gun dudaklarında öyle minnettar bir tebesstüim dolaştı ki bu tebessüm adamın gözlerinde son ıstırabı erit- ti Her şeyi unutmağa karar ver- diğini hissettiren müşfik bir tebes- sümle gülümsiyerek, kadınmı “yüzü- ne doğru eğildi ve dudakları birle - şince sevgilerinin bütün kinlerden uzak, hâlâ ayni ateşle devam ettiği- ni ikisi de anladılar. Peride C'âl | a 4 kyir D

Bu sayıdan diğer sayfalar: