Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
" Roman müddelumumilerinin şahadet parmağıyle hırsızı gösterdi Cevat vekilharç Süleymana koştu; beraber seviniyorlardı. Önünden ge- çerken herkesin kıskandığı bu ko - nakta bu gece yalnız iki kişi mesut- tu: Konakta sığıntı olan bu Sü- leymanla bu Cevad. Bununla 13 ncü gün ki Belkis ko- tasma dargın: Adnanın Cevada söv- düğünü bir türlü unutamıyor. Halbu- ki bir düzüne Cevad ölse 12 matemi 13 günde Belkis unuturdu. Cevad hakaret gördüğünün farkm- da değil. Paristeyken batakhanelerde dayak yemeğe o kadar alışmıştı ki, dayaksız küfür bir tiryakiye nikoti- ni almmış tütün gibiydi. Belkis kocasiyle yatak odalarmı ayırıyor, ymeklere inmiyor. Adnan karısını o kadar seviyor ki, içinden hep o haklı!.. ve Adnana göre bile hep Adnan kabahatli!.. Nereden bu “kârata,, kelimesi ağzından kaçtı? Bugün Adnan bu dargınlığın 13n- tü gününün bittiğine seviniyordu. Emindi: “13” le dargınlık da bitecek- ti. Hakikaten Adnan eve bu akşam Müjdeyle geldi: Mısırlı Prens Hasan- la karısı Gastayn kaplıcalarma gidi- Yorlardı; Adnan da Belkisi onlarla gönderiyordu. Belkis kocasının boy- huna sarıldı. O kadar mesuttu ki, baş- kalarmın da mesut olmasını istedi: Kendisi Avrupadayken Adnanım sıh- hati, nasıl olacağına şimdiden merak ediyordu. Sonra Cevada acıdı: Cevad çocuktu; Adnan onün küsu- runa bakmıyacaktı: Kimsesizdi o_!.. Zavallıydı o!.. Kaplıcalara sevincin- den Belkisin Cevada gözleri dolu- yor. — Hem, diyordu; bu çocuk ne za- mana kadâr evde hapi& kalacak? Di- şarı çıkmıyacak mı bu çocuk hiç? Geceleri bari biraz çıksa da hâva al- Ba! Adnan düşündü: — Öyle ya! Geceleri çıkabilirdi Cevad... Fakat yanılıp da gündüz çı- kayım demesin, Yakalanırsa divanı- harbe lâf anlatamayız. Başka şeye benzemez. 24 saatte idam ederler: Asker kaçağı, lâf değil! Belkis — Harp çıkmca yollar ka- Pandı. Paristen buraya dönemedi. Ne- den asker kaçağı olyormuş? anla - | yaı Mryorum, Adnan — Pardon, vatan haini di- Yecektim. İnci gerdanlık " Adnan, Belkis hazırlanıyorlar: Gastayn'a gidecek olan Mısırlı Pren.s Hasanm bu akşam seyahat ziyafeti- he davetliler. Aynanm karşısında Belkisin siyah kadife elbisesi kalça- larında hiçbir. çıkmtıya takılmadan dümdüz yere dökülüyor. Gece el - bisesinin siyah kavsinde karısınm ŞÇıplak omuzlarma bakarak Adnan ayakta... Gerdanlığın kopçasını altın Baçm kökünde ilikliyecek, 1 ?losuna gidecek. On dakikadanberi dnan bu saadeti bekliyor. : Kaplıca arkadaşlarına bu gece Zİ- Yafete gideceği için Belkis o kadar Neşeliydi ki, ensesinde Adnanm be- Ceriksiz parmaklarının çırpınmasına bu gece katlanabilir, hattâ belki ko- Casiyle lâtife de ederdi. Birdenbire bir çığlık koptu. Ger - danlık yoktu; kutusu ağzını açmış dürüyordu. Belkisin bu çığlığında öyle bir şey- ler vardı ki, gerdanlrk tbulunsa bile Suvareye gidemiyeceklerini Adnan hemen anladı; telefona koştu. Belki- sin birdenbire hastalandığını Misır Prensine söyledi; odaya dönerken beyninde hâlâ bu çığlık ötüyordu: “En azı bir hafta geçmeden karısı eski sesini bulamıyacak,, tı. Kocası ddaya girince Belkis — ağladığma Utandı, baygınlık geçirmeye başladı; 'Adhat “kendizini harap et Bi karısma yalvarıyor, “bir başkasını almağa razt oluyordu.,, — Başkasını mı alırmışız? Belkis, kızdı, bayılmak Üüzere ol- duğunu unuttu, acı acı güldü: “Ba- bası bu gerdanlığı ona Londradan Betirtmişti.,, Kutuyu uzattı: “Kapa- Bmda husust kuyumcusunun marka- & vardı.,, Hep Adnanm talihsizliği: “Adnanm aldığı elmaslardan biri çalınsaydı, ağlamak, bayılmak Bel- kisin kibrine dokunacaktı; fakat ha- yır! Adnan o kadar talihsizdir ki Belkisin bir gerdanlığı çalmacaksa mutlaka babasının aldığı, mutlaka Londradan geleni aşırılacaktı.,, Adnan bu gece farkında oldu: Zengin evlerin nekadar kalabalık ol- duğu felâket ve sevinç zamanlarında belli oluyordu: Odalar, sofalar bir- denbire kalabalrktı, Anasımı hatırla- dı: “Boş evde, ölmüştü; cenaze boş sokakta kalkmıştı; fıkaralık açlık değildi; fıkaralık kimsesizlikti.,, Sofalarda ktyâmet kopuüyordu; bir aralık herkes suçlüydü; — yalnız ve- kilharç Süleymandan bir de Cevad- dan başka... Vekilharç Süleyman çok hiddetlendi: “Eğer bu kale gibi ko- nakta, eğer hanrmefendinin üçüncü kattaki yatak odasında, eğer bu in- ci gerdanlık hakikaten çalmıyorsa, eğer (faili) de meydana çıkmıyorsa, Süleymanın artık kendi nefsine de emniyeti kalmıyordu, kendi yakasını, kendi eliyle polise teslim edecek,, ti. Uşak Ahmet o kadar toydu ki, suç- lular arasımnda bulunduğunu hatırlı- cak yerde hantmefendinin ağladı- ğma üzülüyor, gözleri — doluyordu. Herkes bir anda adliyeci oldu: “Ma- dem ki pencereden ip merdiven sark- mıyordu; madem ki pencereye ya- kım ağaç yoktu; madem ki konağım çerden” di. Bu hırsızlık yüzün- den konakta sanki bir nevi hürri - yet, müsavat, uhuvvet ilân edilmiş- ti: Uşaklar, hizmetçiler herkes mü- savi sesle mütaleasını söylüyor, her- kes biribirini seviyor, herkes karşı. sındakini tasdik ediyordu. Yalnız Ce- vad bir şey söylemiyor, kollarını göğsünde çapraz bağlamış, düşünü- yordu; nihayet “Napoleon,, alnında osterliç güneşiyle başmı kaldırdı, hırsızı bulmuştu: Süklüm püklüm bir köşede duran uşak Ahmet!.. Fa- kat birdenbire söyliyemedi. Ancak, Cevad bilmiyordu: Hırsızın kim ol- duğunu asıl Adnan anlamıştı; çünkü Adnan bir haftadanberi gördüğü, duyduğu bilmeceleri şimdi halletmiş- ti: Cevad bir haftadanberi bu ger- danlığı yiyordu; 9 takım elbise; 7 düzüne çorap; 5 kutu iç çamaşırı; kol, spor, cep, balo saatleri... (Sonra Çanakkalede genç ölüler üst üste yı- ğıldığı için borsada bir buçuk milyon lira kazanan çenesi, sırtı şişman bir yahudi vardı) Bu yahudiye inat Ce- vadın Tepebaşımdaki Macar kadi bir haftadanberi her gete açtığı şam panyalar: Bitmeden kalkan, yenisi gelen karanlık şiğşeler. Cevadın Almanlarla büyük bir pa- tates işi yaptığmı Belkisin “takdir et tiği” geçen haftadanberi Cevat bu gerdanlığı yiyordu. Fakat Belkisin TAN FAYDALI ae samaraaa BİLGİLER Bugünkü Program İstanbul 18,— Hafif örkestra ve Şan parçaları (plâk). 19)— — Haberler, 19,15 Muhtelif plâklar, 20,— Donarki (Tenor). — 20,30 Stüdyo orkestraları, 21,380 Son haberler, Saat 22 den sonra Anadolu ajansmın gaze telere mahsus havadis servisi verilecektir. Budapeşte Pati ll t 20,20: Çigan musikisile birlikte şarkıları, 21,40: Opera orkestrası, Caz 24,05: Salon orkestrası. Varşova —— 20: Büyük senfonik könser, 21,50: Ha - berler, 22,05: Küçük oörkestra (hafif musi- ki), 23: Spor, 23,15: Piyano - şarkı kon- seri, 24: Plâk (Dans). Prag ——— Macar 23,20: 20,20: Çocuk programı, 20,40: Eski şar- kılar, 20,55: Çek filharmonisi, 21,55: Piyes “Kendini bilmiyen adam” 23,15: Amerikan şarkıları Bükreş 18: Küçük orkestra. 19,15: Konserin de- vamı, 20,20: Klarinet konseri, 20,20: Ke - man konseri. (Beethoven, Kraysler), 21,30 Verdinin “Traviata operası (Plâk ile). 24: “Orkestra. Moskova 18,30: Rubinstein'in “Le Demon” ope- rasmdan sahneler. 19,15: Plâk, 20; Hafif musiki, 22: Yabancı dilelrle neşriyat, Sinemalar, Tiyatrolar ——— * HALK OPERETİ : Bu akşam saat 21,45 de Taksim Bahçesinde (Rahmet Ef) opereti. Yakında (Babalık). * ÜSKÜDAR HALE : (Klo Klo). Hactane telefrs'arı ——— Cerrahpaşa hastanesi 21693 Gureba hastanesi Yenibahçe 23017 Haseki kadınlar hastanesi 245538 Zeynep Kâmil hastanesi Üsküdar 60179 Kuduz bastanesi Çapa 22142 Beyoğlo Zükür hastanesi 43341 Gülhane hastanesi Gülhane 20510 Haydarpaşa Nümüne hastanesi 60107 Etfal hastanesi Şişli 42426 Bakırköy Akıl hastanesi 16.60 Şark Demiryolları Sirkeci 23079 Devlet Demiryolları Haydarpaşa 42145 ltfaiye Telefonları 24222 60020 İstanbul İtfaiyesi Kadıköy itfaiyesi Yeşilköy. Bakırköy. Büyükdere. Üsküdar itfaiyesi 50625 Beyoğlu itfaiyesi 44640 Büyükada, Heybeli, Burgaz, Kmah mm takaları için telefon santralındaki memura yangın demek kâfidir. Müraecaat yerleri Deniz yolları acentesi Teleton 42362 Akay (Kadıköy iskelesi) 43732 Çabık sıhhi yardım teşkilâtı Bu anumaradan imdat 6tomo bili istenir 44008 BULMACAMIZ t. 2 8 4 5 8 ?7 8 09 10 hH hiçbir kapısı kırık değildi..,, Evet, Ce | amcasının oğlu hırsız olamazdı. ç vad da onlarla beraberdi: “Hırsız i- (Arkası var) ğ ea 3 4 . gg e -| 7 b KUkR 9 10| ' Söğ “ MEVSİM SONU MUNASEBETiLE tanınmış YUKSEK KALiTE MALLARINI fevkalâde UcuZ FiATLARLA satışa koymuştur. İSTİKLÂL CADDESİ 272/4 Daktilo Aranıyor Güzel San'atlar Akademisinden: Güzel San'atlar Akademisine ayda GOlira üc- retle Fransızca'dan Türkçe'ye ve Türkçe'den Fran- sızca'ya eyi tercüme yapabilen, Orta mektep mezu- nu bir daktilo alınacaktır. İsteklilerin Pazartesi ve Perşembe günleri istida ve tahsil vesikalarile birlik- te Akademi Direktörlüğüne müracaatları. ö AAA Tei A N K3 Dü z (4069) SOLDAN SAĞA VE YUKARDAN AŞAĞI 1 — Hilâliahmer (7), Peri (3). 2 — Uzak (4). Btçi (5). 3 — Tavla taşı (8). Ahiret (7). 4 — Bir hece (2). Bir Yunan şeh- Ti (D y 5 — Hal rabıtası (8). 6 — Us (4). Acı değil (5). 7 — Maşiyen (4). Beyaz (2). 8 — Ar (5). İyi (3). 9 — Mabet (4), Cari (4). 10 — Harir (4). Nemli (5). l11 — Zaman (2). DUÜNKU BULMACAMIZIN HALLİ: 1 — Talih (5). Uğur (4). 2 — Alık (4). At (2). 3 — Tırnak (6). * — Ikna (4). Ufak (4). 5 — Iman (4). 6 — Yku (3). Oda (3). En (2). T —Fidan (5). Se (2). 8 — Saman (5). Gi (2). 9 — Aka (3). Gemi (4). 10 — Râk (3). Nesim (5). M — Tan (3). Ne (2). Tri (3). v e— — Ber gün bir Hikâye Kİ GENÇ KIZ ) Birisi sarışı, öteki esmerdi. Teyze kızıydılar. ve ikisi de uzak akrabala- rımdan ayni adamı seviyordular. Es- meri Leylâ, gönlünü tutuşturan bu ateşi daha arkadaşma söylememişti. Sarışm Zerrin de yüreğini ona kapa- : tutmıya çalışıyordu. Fakat ne de olsa ikisi de bir şeyler seziyor, biri- birlerini — dikkatle — kolluyordular, Sevdikleri erkek, Nihat uzun boylu, şakaklarma hafif kır düşmüş, derin bakışlı bir adamdı ve uzaktan akrabası olan bu iki genç kıza şimdiye kadar gösterdiği yakınlık, hiçbirine fazla, ötekine az olarak ölçüsünü şaşırma- mıştı. Fakat arada sırada onlara ba- karken gözlerine düşen garip gölge- lerden bu güzel akrabalarma pek te lâkayt olmadığını belli ediyordu. Zer- rin ile Leylâ da onun karşısında sev- gilerini ihsas edecek bir harekette bulunmaya biribirlerinden çekinerek cesaret edemiyorlardı. Bir akşam üzeriydi, Nihadın deni- ze yakmn evinde, bol yeşilliklerin ku- şattığı küçük bahçesinde üçü oturu- yordular. Zerrin elinden işini bıraktı, Şim- di üçü de biribirlerine baktı, düşünce- lerini saklamaya çalışarak gülümsü - yorlar. Leylânın bakışları bu akşam sabrnınm tükendiği belli eden bir akış- la pırıltılı. Zerrinden çekinmeyi unut- muş gibi gözlerini sık sık Nihadın yü- zünde dolaştırıyor. Birdenvbire kızıl dudakları beyaz dişlerinin Aydmlığını dışarı wurarak. açıldı. Nihada doğru iğilip, gülümsiyerek yavaşça fısılda. di: — Sizin el falımıza bakayım mı Nihat? Nihat cevap vermeden gülümsiye- rek elini uzattı, Zerrin bal rengi göz- lerinin derinlerinde kıvılcımlanan bir şüphe ile onları süzüyor. Leylâ ince uzun parmaklarımna hapsettiği Niha - dın geniş elinde gözlerini gezdirerek, ahenktar bir sesle söylüyor: — Ömrünüz uzun Nihat, çok seve- ceksiniz.. Nihat genç kıza alaycı bir tehes- sümle cevap verdi: — Şimdi sevmediğim ne malüm?... Ve Zerrin birdenbire tutamadığı bir hayretle bağırdı: “Ya!..,, Nihat, şaşırarak Zerrine döndü. Sonra bakışlarını Leylânım yüzüne çevirip, genç kizın ıstırapla daha ko- yulaşan gözlerine baktı ve sönra göz- lerinde büyüyen derin bir hayretle başını denize doğru çevirerek sustu. Şimdi üçü de içlerinde kopan fırtma- yı biribirlerinden saklamaya çalışa - rak, güneşin denizde kayboluşuna ba kıyorlar. Üçünün de yüzleri düşünce- li.. Nihadın bakışlarmda büsbütün başka manalar var. Kafasında birden bire her şeyin aydınlandığı, iki genç kızda da ne zamandaânberi gördüğü garipliğin sebeplerini artık çok iyi anladığı belli.. Bazan küçük bir ba- kış, böyle acı bir feryat gibi kopan bir küçük çığlık, el falına bakarken bir genç kızın titriyen sesi en gizli geyleri birdenbire dışarı vurur işte.. * Günler geçmiştir. Nihat ne zaman- danberi ortalarda yok. Artık kızların evlerine bile gelmiyor. Nihadı göre - meden iki haftayı, iki uzun yıl gibi geçirince, bir sabah Zerrin içinde git- tikçe büyüyen merakı yenemiyerek, kendisini onun bahçe kapısının önün- de buldu ve orada ondan habersiz ayni telâşla Nihada koşan Leylâ ile kargılaşmca, içini acr bir kıskançlık bürüdü. Biribirlerine düşman düşman bakıştılar. Gözleri artık içlerindeki şüpheyi, kini saklıyamıyacak kadar acı manalarla doluydu. Nihayet Ley- lâ, ince uzun parmaklarının asabi bir dokunuşu ile demir kapmım zilini çalarken izahat vermek lüzumunu hissetmiş gibi mırıldandı: — Nihat kaç gündür görünmüyor. Evden de merak ettiler de, geçerken bir sorayım, dedim. Zerrin bal rengi gözlerinde titriyen asabi gölgeleri göstermemek için önü- ge bakarak, boğukça bir sesle cevap verdi: — Ben de öyle. Epeydir bize de gö- rünmedi.. Onlar konuşurken bahçenin kumlu yollarımda ayak sesleri oldu. Sonra iki büklüm bir ihtiyar demir kapıyı ağır ağır açtı. Kızların yüzlerine gü- lümsiyerek bakıp, onların bir şey söy lemesine meydan vermeden: “Biraz bekleyin küçük hanımlar, dedi. Ni- hat, geçen hafta giderken iki mektup bıraktı sizin için, şimdi getiririm.., Ve telâşlı adımlarla eve doğru uzak- laştı. Elinde mektuplarla avdet etti- ği zaman iki genç kız da biribirleri- ne hayretle bakıyordular. Acaba Ni- had onlara ne yazmıştı?.. Mektupları ihtiyarın elinden alır almaz, hemen telâşla zarfları yırttılar. Ikisi de el- lerinde heyecandan kâğıtlar titriye - rek okumaya başladılar. Nihat Zerri- nin mektubuna şöyle başlamıştı: “Bu mektubum elini bulduğu za- man seyahate çıktığımı haber ala- caksın. Sakm büyük bir kabalık yapa rak size haber bile vermeden çıktı- ğım bu uzun yolculuktan dolayı beni suçlu bulma.. Başka türlü yapmaya imkân yoktu, Son görüstüğümüz gü- nü hatırlryorsun değil mi? Bir akşam dı. Hani Leylâ el falrma bakmak is- temişti. Ve sen benim alay olsun diye, söylediğim bir kücük söz üzerine, ko- pardığın acı çığlıkla gözlerimde her şeyi aydınlattın, İşte ben asıl bir fe- lâkete uğradığımı o vakit hissettim. Çünkü ikinizin de bahtsız bir tesa- düfle gönüllerinizi bana bağlamanız kadar kötü bir şey olamazdı. Hele beni seven iki genç kızdan biri sen, |biri de Leylâ olunca büsbütün çapra- şık bir çıkmaza düşüyordum, İkiniz de o kadar güzelsiniz ki!.. Acık ko- nuşalım yavrum, senin bal rengi göz- lerine ne zaman bakısşlarım değse yüreğimde yumuşak hisler, tatlı ür- permeler duydum ve onları nekadar sevdiğimi daima düşündüm. Fakat Leylânm uzun siyah gözlerinin de i- çimde kopardığı fırtmaları nasıl in- kâr edeyim. İşte uzun geceler düşü- nüp bir taraflı bir karar vermek için bütün uğraşmama rağmen ne sen ba- na Leylâyı unutturabildin, ne de Ley lâ kalbimde senden üstün bir sevgi yaratabildi. Seninle birleşsek itiraf e- derim ki Leylâyı unutamıyacaktım ve her an içimde, seni ona tercih e- derek büyük bir yanlışlık yaptığımı düşünecektim, Fakat onunla birleş - sek senin hayalin içimde ayni azabı yaratacaktı. İşte bütür bunlar ara- nızdan çekilmek için verdiğim kararı her an körükledi. Şimdi gidiyorum. Biliyorum ki, beni sizden ayıran bu yolculuk epey Istıraplı geçecektir. Zerrin ve Leylâ mektuplarını ayni zamanda bitirdiler. İkisi de gayriih- tiyari bakışarak, ellerinde sallanan mektuplarla bir müddet yolun üze - rinde taş gibi hareketsiz kaldılar ve Zerrin daha fazla dayanamıyarak. kırık bir sesle mırıldandı: — Sevse böyle şeyler düşünebilir miydi?.. Leylâ onun sözünü farkında olmı- yarak tamamladı. — Adeta bu mektupla bizimle eğ- lenmiş.. Güya ikimizi de seviyormuş, daha birtakım saçmalar. Fakat bun- lar hep masal., Hakikat şu ki, ikimi- zi de hiçbir zaman sevmemişti. Ve birdenbire elindeki mektubu hid detle buruşturup yere attı: — Bu hissiz adamm yüzünden bi- ribirimize düşman olacaktık. Zerrin de onun hareketini tekrarlı- yarak cevap verdi: — Doğru, hattâ biribirimizden nef- ret etmiye bile başlamıştık. Eski sa- mimiyetimiz ortadan çoktan kalkmış- tı, Sonra ikisi de aylardanberi kay- bettikleri sevgililerini yeniden bul- duklarmı sevinçle hissederek, kol ko- la girdiler. Sevdikleri adam kendile- rini terkedince, iki genç kız da sanki uğradıkları acıyı paylaşmak ister gi- bi hemen nefretlerinden sıyrılıp, eski şefkatlerini bularak; yeniden biribir- lerine dönmlüşlerdi. Peride Celâi d d lbael lll Te li LA Grlnda DGİĞÜ Ğ llli hei — ç e < e