e e (m | i leri : Zi AKIR | & azan; Ziya Ş vE. Kadın Sabah Olurken Kucağına Yuvarlandığı Adamdan , Sorüyordu : Sen Kimsin ? — Şifa buldun, Kalk! Diye bağırdı. Bu seste, dayanılamıyan bir İrade vardr. Kadın, yerinden fırladı. İleri doğru bir adım attı. Fakat o adamın kolları arasına yuvarlandı. "Artık, ortalık enikonu ağarıyordu. O adam sordu: — Senin adın ne, hatun?.. — Benim adım, Hobyar. Ya senin adın?.. — Benim adım da, Hüseyin — Ye, burada ne işlersin?.. — Ne işliyeyim?.. Fakir bir daniş- Mmendim. Günün birinde şu medrese. ye müderris olurum deyu, işte şu ha- Tap kubbenin altında beklerim. — Danişment, ne demektir?. — Lâteşbih ve lâtemsil, hoca de- #Mmektir. — İmdi, sana Hüseyin Hoca m 'derler?. — Beli yosmam. Hüseyin Hoca derler, — Hüseyin Haca!, — Buyur. — Senin nefesin, pek keskin. — Keskindir, zahir. Çok şükür, hamdalstın ; ocakzadeyim. — Hüseyin Hoca!. — Buyur. — Gayrı gidecek zamandır. Bana bir örtü bul da çıkıp gideyim. Hobyarın bu arzusu, Hüseyin Ho- canın hoşuna gitmedi. Boynunu bü- kerek: — Ne olur?.. Bu gece de burada kal. Diye iriledi. Hobyar, pembe yanaklarını çukur. aştıran bir tebessümle cevap verdi: — Ko, gideyim: Hüseyin Hoca. Elbette hakkında hayırlı olur. Bu cevap, Hüseyin Hocayı tatmin etmedi. Karşısmdaki kadın, nihayet | (kafes) lerde yaşıyan ve gece yarısı sarhoş leventlerin sırtından alman bir fahişe idi. Nefsine hayrı dokunmuıyan bu fahişe kadının; böyle acele gidişi ile kendisine ne hayrı dokunabile- cekti, Hobyar, Hüseyin Hocanm zihnin- den geçenleri hissetmiş gibi idi. He- men bileğindeki altın bileziği çikarip kırarak yarısını Hüseyin Hocaya ver- di. — Bak Hüseyin Hoca! Al şu ni- garı, İyice sakla, Bu gece bana etti- ğin iyiliğin mükâfatını tezce görür- sün, Dedi. Hobyarın bu sözleri, Hüseyin Ho- taya bayret vermişti. Titriye titriye elini uzattı. Yarım bileziği aldı. “Koy. nuna sakladı. Sonra etrafına bakındı. Hobyara örtü olacak bir şey aradı. Uzun ve kirli sarığı ile, güneşten ren» gi solmuş cüppesinden başka bir şey bulamadı. Hobyar, başını ve gözünü sımsıkı sardı. Yalnız gözlerini açıkta bırak- $. Sonra, cüppenin kollarını içine s0- karık ferace gibi omuzuma aldı. Beli- ne bir kuşak bağladı. — Hem hocasm. hem koca- sın (1). Amma, beni hoş hal eyle din. Tanrt kısmet etmişse, elbet bu- nun mükâfatını göreceksin. Hele kal sağlıcakla... Diye mırıldandı. Bir hayal gibi, kapıdan dışarı pe Hüseyin Hoca, daha hâlâ, hayreti- ni yenemiyordu. Yatağının içine sert- üstü uzanmış, derin derin düşünü- yor: — Acep; bu gördüğüm, duş mu, hayal mi?.. Vay gidinin yosması. Av- yat deği huri misali, Hiçbir hali, ka- fes kahpesine benzemez. Bunda bir İş var amma, hele bakalım, sonu ne- Teye çıkar?.. Diye söyleniyordu. Vakit, bir hayli geçmişti. Hüseyin İ bire öfkelendi. “ Hoca, bunun farkında değildi. Bir. denbire kapı açıldı. İçeri, bir sarıklı adam girdi. Hüseyin, bunu görür görmez yattığı yerden fırladı: — Buyrun, Hacı Recep Çelebi, Diye mırıldandı. Hacı Recep Çelebi doğruca sedire geçti. Oradaki kirli pöstekinin üstü. ne yerleşti. Şu anda Hüseyin hoca, helecan içinde idi. Çünkü gelen adam onun hayat ve istikbaline ait mühim bir haber getirmişti. Hüseyin, yüreği çarpa çarpa sordu: — Hoş geldin, safalar | getirdin; gelebi!.. İnşallah, hayır haberle gel- din. Memul ederim ki sayende mat- lubumuz hâsıl olmuştur. Recep Çelebi, birdenbire cevap vermedi. Cebinden enfiye kutusunu çıkararak, derin derin iki tutam en- fiye çekti. Ve sonra başını Hüseyin hocaya çevirerek cevap verdi: — Baka, hoca! Kişi ne ederse kendine eder. Sana, ben dahi yüz ke- re nasihat et wi efsuncul; vazgeç, e ““oayakan dedim, Ama sen, bu işte temerrüt ettin. Kendi terakki ve tefeyyüzünün önüne set çektin. Bu sözler, birdenbire Hüseyin ho- canın İliklerine kadar işlemiş, başma bir sersemlik gelmişti. Çünkü Recep Çelebinin şu suretle söze başlaması, günlerdenberi hayalinde kurduğu bi- naları, ta temelinden sarsıvermişti. Recep çelebi, bir tutam enfiye da- ha çektikten sonra, sözüne devam et- ti: — Geçen gün, senden ayrıldıktan sonra, doğruca şeyh Mehmet Çelebi- ye gittim. Şeyhim, İzmir kadılığna tayin buyrulmuşsun. Tebrik ederim. İmdi lâyık olan budur ki, şu senin danışmendin olan Hüseyin hocayı da; ya, mülâzim edip medresede alıko- yarsın, veyahut lütfedip bile götürür- sün; dedim. Mehmet Çelebi, birden- A Çelebi, bari sen bana böyle bir teklifte bulunma. Bu Hüseyin dediğin herifin ne mekkâr bir adam olduğunu bilirsin. Ulema kisvesi dahi ona baramdır. Zira, av- ret ve oğlana efsun okuyan bir seh- harı nabekârdır. Bizim urzımız var. Kenduyu bile götürüp de Thansıbı- mızda bednam mı olalım. Mülâzemet meselesine gelince, bu da zinhar o- lamaz. Zira bizim gibi ulema sını- finda ilmile âmil olan bir müderrisin postuna, öyle bir cinci herif otura- maz; cevabını verdi. Aman şeyhim, mürüvvet eyle, Bunta zamandır sa- na danişmentlik etti, Saçını sakalmı şu medreseye süpürge eyledi. Sayen- de o da bir lütuf görsün diye yalvar. i. İşte, molla, Ka- usmuştu * Hü- seyin hocanın vücudü, tepeden tır- nağına kadar tiril tril titriyordu. O; ranlık kubbelerin rütubetli duvarları arasına görülmüş; emsile ve bina- dan başlıyarak Mollacami ve Kuduri- ye çıkmcaya kadar senelerce dirsek Şürütmüştü. Medresedeki danişmend- İer arasmda en ceki, kendisi idi. Kaç senedenberi, mülâzimlik yoluna girmişti. Şimdi.İzmir kadılığma ta- yin edilen müderris şeyh Mehmet Çe- İebi, kendisini bu haktan mahrum: e- diyor, bu kâfi gelmiyormuş gibi, ace acı da tahkir eyliyordu. Recep Çelebinin hocanın yüzüne in baç gibi gelmiş; onu birdenbire ür- pertmişti. Artık zaptedilemiyen bir öfkeyle: lArkası var) (4) Yaşlı ağam T FAYDALI BUGÜNKÜ PROGRAM İstanbul 15: Rus sporcuların şehrimize gelme münasebetile Taksim stadda Y: fatbol maçmın nakli. 18: Dans musi- 9: Karmen operası. Üçüncü ve dör- 'düncü perde, 10.30: Kge caz. 20: İstanbul konservatuvarı mefesli sazlar profesörleri konseri. L, "Tbille. Sextert. 2030: Radyo orkestrası, 2: Radyo, caz ve tango orker- traları. 21.35: San haberler, borsalar, 21. 50: Hafif musiki ve sigan havaları (piâk). Kahire 170 Plik, 18,05 Söyler, 18.30 Meh- med Sadık ve arkadaşları. 19 Duyumlar, 1925 Söylev, 19,50 Müriğe dair (Piâklar ile). 20,30 plâk. 2i Nenis şarkı- İar. 2145 Riyat el Sombatı tarafmdan wt konseri, 22,20 Şarkıları süreği, 11 Marş. Bükreş 1305: Sibiciams orkestrası » Dayumlar. 13.55: Konserin süreği - lar. 14.50 Konserin süreği. 18: Plâk - Sözler. - Plik Sözler. 21.35: 'men İdare sinde senfonik konser. - Duyumlar, 2245: Almanca ve fr. duyumlar, Varşova 18.15: Şubert'in şarkılarından » Sözler. 19: Piyans konseri - Sözler - Plâk - Söz- ler. 21.10: Orkestra konseri, 2130: Plâk. 2145: Konferans. 22: “Otelde macera, adir operet 28.30: Sörler. 2345: Dans pilikları, Moskova 17.30: Parti yayımı. 21: Vagnerin pllk- larından. 23.05: Fransızca, 2405; Sözler Belgrat : Pik - Duyamlar. 20.30: Ulusal ya 21.30; Senfonik piik konseri. 2315 . 23.30: Radyo orkestrası. Laypzig 18: Hafif müzik - Şundan, bundan. Duyumlar. 21.10: Eğlenceli müzik. 22.40. Hamburg'dan, 23: Duyumlar. 23.30: man şarkıları, )peretlerden melodiler, Budapoşte 1830: Rus korosu. 19,15: Konferans, 1945: Car. 20.55: Gitar konseri 21.20; ler. 22.05: Duyumlar. 22.25: Çingene Viyana 18.25: Konser. Ders, sözler. 19.45: Du. yumiar. 19.55: R. Vagnerin “Tannhaey- #er,, operası (Furtvamngler idaresinde). 23.50: Sual » cevap. 2415: Dans, Breslav 18: Hafif müzik. 19.30: Sözler. 2): Kma duyumlar. 21.10: “Deniz halkı, adir skeç. akm 23.30: Teknik sözler. 23.40 Berlin - Togel Bi Hafif müzik. 19.30: Aeportaj. 20: leniz sporu. Aktüalite, 21: Duyumlar. 20: yan. AN BİLGİLER NÖBETÇİ ECZANELER Bu gece nöbetçi eczaneler şanlardır ; Fenerde Hüsamettin — Aksarayda Sarım — Karagümrükte M. Fuad — Şehsadeba- şmda İsmail Hakkı — Sirkecide Beşir Ke- mal » Mahmud Cevad — Eyüpte Hükmet — Şekremininde Nâzm — Samatyada E. Rıdvan — Kurtuluşta Necdet Ekrem — Taksimde Kansuk — Karaköyde Hidayet eczaneleri. SİNEMALAR TİYATROLAR TEPEBAŞI BELEDİYE GARDENBAR Kişlik salonu açıldı. Her aleşam müvik, dana, varyete' numaraları. Kabire nefis alakart ve tabidet yemekler sehven fizt- lar. Pazar günleri 17,0 da çaylı dans, varyete, çay komple 75 kuruş. 0 FRANSIZ TİYATROSUNDA SÜREYYA OPERETİ Yeni kadro: Hüseyin Kemal - Seriye mel Bu ahasm 2030 dı EMİR SEVİYOR Operet 4 perde. Yazan: Yusul Sururi, . NAŞİT - ERTUĞRUL SADİ Şehzadebaşı Turan Tiyatrosunda Her göce xaat 20,30 da umuma. Cu tesi ve Pazar sazt 15 te Matine. Gi ber tarsfa tramvay vardır. Telef. Bu gere KÖR Piyes 3 perde. A; medi. . © Alkazar : Sanda — Sihirli Ada, © Sık; İki kalp bir olursa pek : Altın Zincir. ürk : Prens Türandot. lhamrm » Yürüyüş — Sandet şarkısı eri; Bar şerkicesi, Denizaltı ejderi. Saray : Küçük Anne, © Sümer: Aşk Kadrili, © Melekr Küsta Diva. © Yıldız : Moskova geceleri, * Milli : Çalınmış Aşk — ©ertsiz arka- daşlar, © Üsküdar Hile : Prens Ahmed. s LIMAN HAREKETLERİ Bugün limanmuzdan gidecek vapurlar? Saat 9 Uğur İrmite X 9— “Tayyar Mudanyaya 1i— İzmir İskenderyeye 20.— O Gülcemal Karadenize 21— Gülnihal Bandırmaya, . Bugün limanımıza gelecek vapurlar; Saat PARALAR 20.30: Çocuk şarkdarı. 20.40 6.— Gerze Karabizadan 2110: “Hans 9.30 Bandırma Ayvalıktan Sachs, adlı radyo operası, 23: Duyumlar. 13.— Antalya Bartından ZA Ar me a Sn lnm meli İŞ 2 a Ml 5 mene enei POLiS BORSA Bir kızcağız sokak İNS SİMRREMEEMRNAEİ 14 Birinciteşrin Pazartesi Parçalandı Dün sabah, Karaköyde bir o- tornobil faciası olmuş, 7 yaşında bir kızcağız, otomobil altında kalarak ölmüştür. Vak'anm kur- banı Salâhaddin isminde bir zâ- tm kızı Aytendir. Ayten, kaldırımdan öteki kal dırıma geçmek isterken, şoför Seyfinin idaresindeki 2145 nu - maralı otomobilin altında kala- rak ağır surette yaralanmış, bi- raz sonra da ölmüştür. Genel savamanyar Şefik, tah. kikata el atmıştır, şoför istintak hâkimi kararile tevkif edilmiş» Alp Sata Sterlin 815.— 617— Dolar 14— 120 20 Fransız frangı 165.— 168/— 20 Liret 176 150 20 Belçika frangı 89— 82— 24— 20 İsviçre #r. 813 815.— Florin 82— 84— 20 Çek Kuron 3— 96.— Avusturya şlin o 28— 23— Mark 33.— 34— Zeti 2250 4— Pengo 25— 20 Ley 14.— 15— 72— — 20 Dinar 2m Sim Yen 34.— 35.— İsveç Kuron 3 32— Altın gaz— gz— Mecidiye 5275 5325 t 232.— 204— ÇEKLER Paris üzerine İngiliz lirası Dolar Liret S5 Bega 4,7162 Cenevre 243,0 Leva 63,94 Florin 11719 Çekoslovak küronu 19,16,10 Avusturya 420,87 Pezeta 5.B0,6S Merk 197,25 Zioti 421.— Penge 45140 Ie 63.77.55 Dinar . . N 9,0 ” » 9,50 Anadolu 6 60 2205 . “10 Bim Şirketihayriye 1 Tramvay 2250 Bomonti « Nektar 7 Terkos 14,50 EE mi yi Aslan Merkez Bankası s8,— Bankası 22 Telelon .— İttihat Değirmendilik TAŞ. O 85 'k Değirmenleri 070 rk Mefar Eczanesi 4— isTiKRAZLAR Türk Borcu T 5.— Ve 20 e »— Ergani 9 datikrazı dahili tir. HAKYERLERİ Şüpheli görülen bir Olümün arkasından Bahçeköyde oturan Molla Ha san isminde birinin karısı Fat - ma bundan yirmi gün kadar ev- vel, Bahçeköyde hastalanarak Etfal hastanesine kaldırılmış ve orada kendisine yapılan bir â- meliyattan sonra ancak birkaç saat yaşıyarak ölmüştür. Fat - manın ailesi; bu ölümü şüpheli görerek müddeiumumiliğe mü - racaat etmişlerdir. Fatmanın cesedi, mezarından çıkarılarak, morga gönderile - cektir. © Karaköyde, Kâzım isminde birini, sokak ortasında, eski bir kin yüzünden öldüren Erzincan- Wi Gülizar kadının duruşması - na dün ağır cezada başlandı. Kâzımın varişi olduğu anla - şılan karısı Menekşe'nin Erzin- canda olduğu ve gelmediği an- laşıldı. Kendisine tebliğat yapıl- mak için duruşma başka güne brtakıldı. 95.— O TAHVİLAT Ribtm 10— Anadal 4 ve Ti Kupon kesik 3880 Pi m 0— Anadolu Mümessil 4285 Ankara caddesinde Eşref Neşet — Un- kapınmda Yorgi — Bayazıtta Cemil «— — Ihsan! — Ne var? n — Elindeki gazeteyi bırak ta bana bak biraz. — Dur azıcık, Nerimancığım. — Bıktım artık senin bu Ha- beş « Italya meselenden. Azıcık bana bak. — Peki, peki, dur hele, şu sü el muharririn yazısını bitireyim. — Sonra bitirirsin, Başmı kal dırda... — Dur, lâkırdı karıştırma, ba na şehrin adını şaşırtıyorsun; Dessi miydi, Ussa mı? — UEK... Bak biraz canım... El bisemin biçimini değiştirdim. Bak, nasıl olmuş. Yaka tamami le değişti. Kollarsa... — Peki, peki, bakarım, beş da kika sabrın yok mu? Aduayı Ha beşler geri alırlarsa iş değişir. — Canım, buraya bak İhsan, filizi kumaş tanmmaz bir hale geldi, lâciverde boyattım, bak - sana... — İyi, iyi... — Kaldır başmı biraz! di Çok iyi, çok iyi, kahıveren- — Kahve rengi değil, lğçi - vert! — Ha... Daha iyi. — Bakmıyorsun ki, — Baktım: Harikulâde, — Boyalı olduğu belli mi? — Zannetmem. — İyi bak, canım. — Hım! — Allah aşkına o gazeteyi €- Tinden bir saniye bırak ta öyle cevap ver. — Belli değil galiba, — Fakat elbise biraz daral - w Leylâ izmasile bir kız anası yazı. yor: “Yirmi iki yaşımda dul kaldım. O zamandanberi birçok eziyetlerle kızı" mı yetiştirdim, okuttum. İyi bir ev kadını olmasına çalıştım. Şimdi yir- mi bir yaşmda olan kızım bir sene evvel karşımızdaki zengin bir ailenin genci ile sevişmeğe başladı. Gencin babası anasrl asil insanlar olduğu için bu münasebetin bir hayra bağlanma- sını ümit ederek sesimi çıkarmadım, kızıma aldanmamasını, bir gün ken- disini birakıvcrecek gençlere kapıl- mamasını nasihat ettim. Bana nişan- lanacağı müjdesini verdi ve sahiden nişanlandılar da, Bu nişandan sonra iki genç hemen her gün onların evlerinde yahut bi- zim evimizde buluşuyorlar, bazan gezmeye çıkıyorlar, hatta sinemaya, denize gidiyorlardı. Günler, aylar Güzel Esvap “ölene Nikâh Istemiyen Bir Nişanlı 15-10-9355 xx» Yazan : Mİ -FA muş, değil mi? — Him... — Etekleri de biraz kısalmış olacak. Değil mi Ihsan? — Han! — Beni dinlemiyorsun İhsan! — Kulağım sende, — Demindenberi ne söylüyo- rum sana? — Ne söylüyorsun? — Dinlemiyorsun ki, — Dinliyorum, — Ne söylüyorum? — Diyorsun ki elbisenin biçi» mini değiştireceksin, rengini lâ- civerde boyatacaksın. — Teşekkür ederim. Değişti- receğim değil, değiştirdim; bo- yatacağım değil, boyattım. Bo - yalr okluğu belli mi? Daralmış mı Etekleri kısalmış mı? Onu soruyorum. — Hım? Boyalı olduğu mu? Nasıl? Ne dedin? — Peki peki, anlaşıldı. Üzül- me. Görüyorum ki yeni bir es - vap yapmak şart. — (Gazeteyi elinden atarak ve canlanarak) ha?.. Yeni bir es Sul z P ğım,, bu esvap sana çok yaraşi- yor. Boyalı olduğu katiyen bel- li değil. Lâcivert sana çok güzel gidiyor. Daralmış mı? Hakika- ten, bilâkis vücudüne yapışan ipek dalgası içinde heykel gibi- sin, Etekleri kısa ha?. Kim de - miş? Tam boy. Mükemmel, Sen ömründe bu kadar mükemmel el bise giymedin. Cidden... Sana fevkalâde yaraşıyor. Bu güzel es vap içinde harikaların harikası- sın, karıcığım... Yeni bir esvaba iç lüzum yok, katiyen!, Y geçtikçe içimde gizli bir endişe uyan dı, Gencin ahnesine nikâhtan bah- settim. Bugün, yarın diyerek tam dokuz ay savsakladılar ve nihâyet nikâh edemiyeceklerini haber verdi- ler. Sebep gencin daha bir meslek sahibi olmaması ve hayatın: kazan- maması imiş. Bu genç ailesinin wer- vetine güvenerek ne bir meslek sahi- bi olmıya ne de hayatını kazanmıya hiçbir zaman Çalışmamıştır. Onun için bu sebep bana bir behane gibi göründü. Kızıma söyledim. Sesini çıkarmadı ve halen görüşüyorler. Bana ne yapmamı tavsiye edersiniz, kızım bu genci seviyorsa konuşmala- rna razı olayım mı? Kızınıza anlatınız ki sevmek, an- cak sevilmek şartile mazur görülebi- lir. Seven adam da sevgilisini kendi * sine eş olarak almakta tereddüt et- mez. Konuştuğu gence ailesinin cs” vabmı anlatarak fikrini sormalı; ay» ni cevabı alırsa sevmediğine biikmet- tiğini anlatmalıdır. Bu vaziyette on- dan kaçınması icap ettiğini, gençlerin evlenmeyi akıllarından bi” İe geçirmiyerek &evdizlerile gezip tozmalarında hiçbir mahzur görme dikleri halde kızlar için öyle elma" dığını söyler ve kızımızın nişanını ia“ de ettirir ve hareketlerini sıkı kontrol altına alır, mümkünse başka bir yere taşınırsınız.