— 2 © TAN 4 19-9-935 <3 ünya Gazetelerine Göre Hâdiseler BiR iTALYAN DiPLOMATI DiYOR Ki: Pariste Hastaneden Çıkan Bir Uluslar Kurumu Değişmeli! Değ Anasını, Babasını öldürdü Le Journal'dan: Bana mühim beyanatta bulu- nan yüksek İtalyan şahsiyeti- nin ismini söylemek istemiyo- rum, Bu zat bana demiştir ki: — Fransız başvekili Laval bize karşı en cömert ve en yük- sek bir müzaheret göstermiştir. Fakat bugün Fransanın İtalyan veya İngiliz dostluklarından birini tercih etmeğe mecbur &- dilmesinin sebebini anlamıyo - rum, Ben eminim ki Fransa İn- giliz dostluğunu tercih ede - cektir, Fransanm bu buhranda oynayacak şayanı hayret obir rolü vardır ve onu ihmal etmi- yeceğini de biliyorum. İtalyadanne istiyorlar? Ta- ahhüdata tamamen riayet-et « mesi ve Uluslar Kurumu paktı- na sadık kalması mı isteniyor? Fakat Uluslar Kurumu da ne- dir? Bir İncil veya Papa mıdır? Her şeyin günden güne değiş- tiği bu dünyada Uluslar Kuru- munun değisemiyeceği iddia €- dilebilir mi? Bir tarafta birçok tekâmüller, insanların ve her şeyin daimi bir yenilik içinde bulunduğu bir | zamanda, diğer tarafta Uluslar Kurumunun bütün bunları aslâ nazarı dikkate almaması doğ - ru mudur? Tekâmül, Uluslar Kurumu- nun her şeyden evvel tekâmüle | uyması lâzım değil midir? Bir taraftan doğan ve gel şen milletler olduğu halde U- İuslar Kurumu bunların gidişi ni durdurmak için midir? Biliyorum, bütün bunlar İtal- yayı harp ile ezmek içindir. İ- r, parçalanabilir. Fakat sonra ne olacak? Bu akıtılacak yecandan, bu ümitsizlikten nc yapmak isteniliyor. . İtalyanın yaşamak için çabalaması ve bir ümide takılması lâzımdır. Sir Samuel Hoare'un sözleri- ne İtalya cevap verebilirdi. Ha- | yır, İtalya Uluslar Kurumunda gizli duran ateşi canlandırmak istemiyor. O, Fransanın kalbi - ne ve akilâne hareketine daya- nıyor. Fransadan, İngiltereyi bırakarak bize yardıma gelme- sini istemiyoruz. Fakat ondan, gerek insani ve gerek ilâhi nok- tai nazardan boğmağa kimsenin Yunduğunu ve Uluslar Kurumu kadrosu pek dar ise bunu geniş- etmenin herkes için bir vazife olduğunu bütün dünyaya anlat- masını İstiyoruz. Uluslar Kurumunu yalnız bir sulh organı haline değil - çün- kü ölüm de sulhşür - bir hayat teşekkülü haline koymalıdır. * L'Intransigeant'tan: Anlaşılıyor ki, Cenevrede top No. 4 HINÇ EDGAR WALLACE talyadan müstemlekeleri kopa- || hakkı olmadığı kuvvetler bu-| | | (Britanya casusluk teşkilâtına bir | mektup geliyor. Kısaca yazılan bu mektupta demiryolu kenarında bir bi ir kasa- "Gidip bulunuz ve açınız. Gidiyorlar, buluyorlar, açıyorlar ve 'n ensesinden kesilmiş bir insan kafası çıkıyor, Tahhikat yapı” kıyor. Bu adamın Elmer isminde bi- risi olduğu anlaşılıyor. Tahkikat derinleştirilince, başı kesilen Elme- r'in kardeşinin sinemada artist ol- mağa meraklı, fakat maktulü ha - yatta ancak iki defa görmüş genç bir hızı olduğu da öğreniliyor. Casasluk teşkilâtına mensup yüz başı Brixan işi eline aliyor. Kızı buluyor, konuşuyor, bir iki ipucu elde ediyor. Yi Adele ismindeki bu genc kız, bir sinema firmasında aylarca iş bek- İemektedir.Bu firmanın Knebyorth lanan Beşler Komitesi, İtalya - ya Habeşistan üzerinde bir Pro tektora tanımaya mütemayil cil dir.Şu halde bugün Habeşistana geri bir memleket nazarile ba - kılıyor ve onun bir vasiye muh- taç olduğu fikri en nihayet ka - bul edilmiş oluyor, Şimdiye ka- dar bundan kimse şüphe etmiş değildir. İngilizlere İrakiılar Si | zinle hemayardır diyecek olur - sanız, size omuzlarını kaldır - makla mukabelede bulunacaklar dır. Her halde “vahşi,, olmayan Mısırın Milletler Cemiyetine â- zâlığı görüşülürken İngilizle - rin takındıkları vaziyet herke - sin malümudur. Onlar, Habeşis | tanr İtalyanın ayarı olarak ka - bul edecek derecede basit insan lar değildir. Habeşistanın üstelik muhtacı medeniyet bir memleket olduğunu da kabul ediyorlar. Bugünkü keş- mekeş içinde büyük bir riyakâr lik vardır. Ayni medeniyet sevi | yesinde bülunan devletler ara - kan, söndüfüfer iü” kadar he - Uluslar Kurumundan bir köşe sında tahaddüs edecek ihtilâf - | ların sulhan hallini temin gaye sile kurulmuş ve fakat hiçbir za man Kolonyal ekspedisyonla - rın politik ve jüridik mahiyet - lerini çerçivesi içine almamıs 0- | lan bir paktın kelimelerine bağ İ lanılıyor ve realite feda edilmiş | oluyor. Yanlış bir prensibin ilâ- nı İtalyanları bir hayli heyeca - na getirmiştir. Onlar başka bir hava'içinde ve tehdidâmiz pre- ambüllerden kurtulmuş olarak bildirilen teklifleri belki kabul edeceklerdi, Bugün vaziyet müş küldür. Lüzumsuz yere tahrik edilmiş hassasiyetlerini yatış - tırmalarıni İtalyanlardan umu- mi sulh nâmma bekleriz. stüdyoda toplanmış. Eski bir şato- da film çevirmeğe hazırlanıyorlar) gazete, elinde de bir mektup, gidiyor. du. — Bu tütüneli dükicânr nerede? Genç kır adresini verdi, delikanlı / da hemen not etti. — O zâmandan beri kendisini bir daha hiç görmediniz mi? — Hayır, söyleyiniz, başına bir fe- lâket “mi geldi — amcam? An- nem çok defalar çekilmez bir adam ol duğunu söylerdi amma. — Sizin için endişe edecek birşey yok. Siz bugün büyük bir artistsiniz, değil mi? — Ben böyle bir iddiada nasıl bu- hınabilirim? Ama sir gazetenizde ya- zarsanız © bâşka,.. Delikanlı biraz şaşırdı: — Nerde yazarım? Ah, evet; gaze“ temde... Tabil yazatım, Genç kız şüphelendi: — Ben sizin gazeteci olduğunuza İnanmirvorum. dedi. — Gareteğiyim (efendim. nasıl ö- tur? Hattâ çok tanınmış bit gazetenin is mini dahi söyledi. — Ben söylediğiniz gibi büyük bir artist değilim. Bu Deli katil Le Journal,den: | mıştır. Fakat bir müddet sonrâ valdesinin isteği üzerine eve ge Saat beş.. Doktor Petit zabıtaya tele - fon ediyor: — Kabinemde bizim eski has- talarımızdan biri var. Bu adam müthiş bir cinayetle itham edi- Tiyor. Bu sabah şafakla beraber babasını, valdesini tüfek ve kı- lıçla öldürmüştür. w Bu-adam bizim seyahat arka- daşı Marcel Geusse'dir. 29 ya - şındadır. Pâzârlık elbiseleri içi- ne sığınmış, üşümüş bir halde| Paltosunun yakasını kasketinin uçlarına kadar kaldırmış.. Kos- koca ellerini geniş ve kalın parmaklarını yaptığı cinayeti zabıtaya şu sü- retle anlatıyor: — Bu sabah saat 6,30 da kalk tım, Ve mutfağa indim, Valdem henüz ev işine başlamıştı, Ara- mızda, şimdi hatırlayamadı» ğgım bir münakaşa çıktı. Mut - fakat. vere atılmış. clan masayı elimöaldım. “Ve bütün küvet” timle üzerine atılarak vurmağa başladım. Yere yuvarlandı. Ba- $ı yüzü gözü kan içinde idi. Gürültüden uyanan babam da biraz sonra aşağıya indi. Onu kapının önünde görünce he - men üzerine doğru yürüdüm ve karşıda duvarda asılı duran kı- lıçı yakaladım. Babam kılıcı e- limden aldı. Bende dışarıya çıktım ve elimde bir tüfek oldu- ğu halde tekrar içeriye girdim. Bu bir av tüfeği idi, Hemen ba- bama doğru tüfeği . boşalttım. Babam Yere düşmedi. Bunun ü- zerine bir elimle boğazına sarıl- dım, diğer elimle de tüfeğin dip çiği ile başma vurmağa başla - dım, Nihayet yere yıkıldı. Her tarafı-kan içinde idi.,, Katil, bundan yedi sene ev - vel genç bir kızla evlenmiştir. Bugün güzel ve sevimli bir kız- cağızın babasıdır. Marcel Geusse ilk cinnet alâ- imi gösterince işini gücünü bı- rakmış bir hastahaneye yatırı benim bir İşe yaramıyacağımı zanne- | isterseniz, diyor, jandarmalar arasında dizleri üzerine çaprastvari bağlamış, Bu adam tirilmiş ve hususi surette teda - visine çalışılmıştır. Tıbbradli cesetleri uzun uza- dıya muayeneye lüzum görme- miştir, Cesetlerin kafatasları kı rılmıştı. Katil, bu cinayeti niçin yap - tığı sorulunca şu cevabı vermiş» tir: — Size söyliyecek bir sözüm yokgur. cinayetten sonra kânl ellerini yıkamadan, elbisesini bile değiştirmeden karısına bir mektup yazmış ve sonra bisiklete binerek hasta - haneden tanıdığı doktor Petit'e. gitmiş ve vakayı anlatmıştır. Katilin karısına yazdığı mek | tup şudur: “Beni affet.. Ahnem beri mec bur etti, Bugün saat ikide seni be ak Dagi ya -amaz! - Hemi Gr VİTA Mes'ut ol. Çocuğum babasının yaptığını bilmesin. Sen de beni unut, Ben çok bedbaht bir ada- mum, Sovyet Rusyada Manevralar Le Joürnal'den: Kiyef havalisinde Kızılordunun yapmakta olduğu manevralar cs- | masında Fransız, Çekoslovak ve /- talyan heyetleri Sü komiseri Voro- şilofa takdim edilmiştir. Sovyet ordusunun motörleştiril - lerinin bütün temayülleri binekli cüzütamlar teşkiline doğru gitmek- tedir. Bundan başka diğer bir nok- ta daha göze çarpmaktadır: Efrat tam birtevekkül ile zabit. lerine itaat ediyorlar. Zabitler de orduda âmire karşı hürmet ve ita- atin haricen asla müteessir olma- ması hususunda gayet kıskanç dav- ranmaktadırlar. A İİ ize de göstereyim. Dükkânı arkasına girdi, az sonra Brixan gittikçe aldkalanmağa baş- | sararmış bir gazeteyle geldi. lamıştı. Ömründe bu kadar güzel, bu Brixan ilânlara baktı, Bir tanesi, kadar açık sözlü ve tabi halli bir kız | bir ananın evlidma açık mektubu gi- görmemişti. — Zannederim, şimdi stüdyoya gi- diyorsunuz? — Eveti — Sizi orada görmeğe gelirsem, acaba Kncbvorth kızar mı? Genç kız tereddüt etti: — Knebvorth nedense riyaretçiler- den pek hoşlanmıyor. dedi, Brixan evden çıktıktan sonra, doğ- rudan doğruya adresini aldığı tütün. tütüncü dükkânına gitti. Bereket bi bir sevdi. Kadınca- ğız “Gel her şeyi affettim. diyordu. > Bir tanesi de şifreli; şifreyi orada halletmek için uğraşma- ğa vakit yoktu, Üçüncü bir ilânda kimbilir kime bir randevu veriliyor. du. Dördüncüsü alelâde bir reklâm, Brixan beşinci İlâna göz atınca şöyle bir durdu ve okudu: “Çok canım sıkılıyor. Malüm adre- $e kat'i talimat gönderdim. Cesur ol. İmza: Seni gözeten adam.,. versin tütüncü Elmer'in dükkânına Brixan bu acaip imzayı bir daha geldimi hatrlwordu ; — Bir mektup aramağa geldi. de- di, fakat mektupta Elmer'in adı yok- tu, Cak kimseler ditkkânmi adr ve beş on para kazanıyoruz. — Sizden gazete aldı mı ? dı. Zaten koltuğur vardı, Morning i? Evet, şimdi iyi hatırlıyorum. i “sayfadaki ilânlardan birinin etrafı mavi kalemle cizilmişti, Hattâ ben neden ilânı böy- RE e in adı: — Seni gözeten adam! Sonra dükkân sahibine sordu: — Bu gelen adamın hali nasıldı? » Ne yapalım, bu sayede de DALAN) — Çok meyus ve çök malızun gö- rünüyordu. — Tamam, doğruymuş. bana da söylenen şey ii “Knebvorth film şirketi” nin bütün artistleri ve figüranları, hepsi de gi- s Süveyş kanalı şirketi, Sü - veyş yolunu her mem- leketin tecim gemilerine ayni şartlar dahilinde tamamen serbest bırakmağa mecburdur. Savaş gemilerinin de geçip geç- memesi meselesi, evvelâ hallo- lunamadı. 1870 * 71 savaşında, her iki tarafın Savaş gemileri hiçbir güçlükle karşılaşmaksızın kanaldan geçebildiler. Bu me selç 1882 yılında İtalya, kana- ln korunması için arsıulusal bir polis müfrezesinin kurulması hususunda birçok israr ettikten a 29 Birinciteşrin 1888 de İngiltere, Fransa, İspanya, AL manya, Avusturya, Macaristan, Hollanda ve Türkiye tarafından imzalanan İstanbul muahedesile halledildi. Muahedenin birinci maddesi şöyle kararlaştırıyor- du: “Süveyş kanalı, gerek savaş ve gerek barış halinde, bilâkay- 'düşart, her memleketin savaş ve tecim gemilerine açik kala- caktır. Yüksek âkit devletler, barış zamanında olduğu kadar savaş zamanında, kanalın serbest kal- imal etmiyecekleri- ni taahhüt ederler. Kanal hiçbir zaman blokat hukukunun tatbikine maruz bi- rakılmıyacaktır.” Muahedenin dördüncü mad- desi ise, kanalın “savaş halinde, savaşa iştirak eden devletlerin” gemilerine de açık kalması lâ- zımgeldiğini ve gerek kanalda, gerek kanal etrafındaki liman- larda savaş hukukunun muteber olmıyacağını ve “düşmanca bir harekete” başvurulamıyacağını tasri ediyordu. İngiltere Hükü- meti muahedenamenin tasdiki- nİ, geciktirdi. fakaş & Nisan 1009 de imzalânan Ententc Cordiale münasebetile, muahedeyi tamâ- mile tasvip ettiğini bildirdi. Esasen İngiltere burdan da- ha evvel, İspanya - Amerika sa- vaşı esnasında Vaşington hükü- dan geçmekte serbest olduğunu bildirmiş ve Rus - Japon sava- şında, Rusların o zaman İngil- tere ile birlik olan Japonya ile çarpışmasına rağmen, gemileri- ni Süveyş kanalından geçirmiş- ti. Daha sonra Türk - İtalyan harbi esnasında da, kanal Türk toprakları üzerinde bulunduğu halde, yine İtalyan gemileri hiç bir güçlükle karşılaşmadan, ser- bestçe geçip gidebilmişlerdir. Kanal ancak Büyük Savaş esna sında Almanlara ve Almanya- nın müttefiklerine kapanmıştır. Bu hususta bilinmesi lâzımge- len hukuki şekiller, İngiltere- nin Mısır üzerine bir protekto- ra ilân etmesile kısmen bertaraf edilmiştir. Buna rağmen, Versailles Mu- ahedesi (828 inci madde) ve sinirleniyor, sabırsızlanıyordu. Stella Mendoza boyunu gösterdi. Kes kin bir menekşe kokusu ve bir de sise ka küçük bir köpek getirerek stüdyo- dan içeriye girdi. Knebworth dedi ki: — Matmazel, siz yaz saatini mi tat bik etmeğe başladınız, yöksa öğleden sonra mı davet edildiğinizi sanaedi- yorsunuz?. Bir saattenberi elli kişi sizi bekliyor Stelia | Başartist omuzlarını silkti: — Beklesinler, dedi, siz bana fil min dış manzaralarını çevireceğinizi metine, her memleketin kanal- | duvardaki saate bakıyor, kızıyor, Nihayet saat on birde başartist söylemiştiniz. Onun İçin ben de acele etmedim, sonra hazırlanacak valirim vardı. — Fakat ben sizden saat onda gel- menizi rica etmiştim, Bütün bu deli- giyiniz, küpelerinizi çıkarmağı da u- nutmayınız. Açlıktan kıvranan (o bir küçük dansöz rolü oynayacaksınız. Filmi Griff şatosunda çevireceğiz. Şa- tonun ihtiyar sahibine saat üçe kadar işle galiba ola- | İe mavi kalemle çizdiğini sordum. Me | yinmisler, bir saattir stüdyoda bekli- GM EE DAR el iaekie, SAM e ME işimizi bitireceğimizi vadettim. Bir ni wan İbealdek (Tani Marma Teli, GUNUN MESELELERİ üveyş Kanalının Durumu Neue Zürcher Zeitung'dan:| Pariste aktedilen diğer anlaş- malarla, İstanbul Muahedesinin hâlâ muteber olduğu kabul edil- mişti. Hattâ daha 17 Temmuz 1929 da o zamanki nazırlardan Henderson, Avam Kamarasın- da, hükümetin “1882 muahedesi- ni değiştirmek için ortada hiç- bir sebep görmediğini” bildir- mişti, Tabii Büyük Savaştan sonra takip edilen hareket hat- tında Mısırın üzerindeki hakimi- yetin Türkiyeden Büyük Bri- tanyaya geçmesile hukuki du- rumun değişmiş olması göz önünde tutuluyordu. Eğer Uluslar Sosyetesinin Konseyi, kanalım kapanması hususunda vaki olacak bir müracaat hak- kında hüküm vermek metburi- yetinde kalacak olursa, o zaman bugünkü karışık dürüm yüzün- den, Londra ile Kahire arasın- daki münasebetler, İngilterenin hiç te hoşuna gitmiyecek bir şe- kilde meydana çıkacaktır. Fa- kat Uluslar Sosyetesinin bu gi- bi tedbirler almağa salâhiyettar olup olmadığı meselesi, bu mü- nasebetlerle ilgili değildir. İtalyaya karşı alınacak zecri tedbirler için Süveyş kanalının kapatılmasını ortaya atan İngi- liz gazeteleri, bu tekliflerini, Uluslar Sosyetesi Paktının 20 inci maddesile haklı gösterme- ğe çalışıyorlar. “Uluslar Sosye- tesi üyelerinin herbiri, işbu pak- tın hükümlerine uymıyan özel anlaşmaların ve taahhütlerin hükümsüz olduğunu beyan ve kendilerinin de ilerde bu gibi anlaşmalara girişmiyeceklerini resmen taahhüt ederler.” Uluslar Sosyetesine dahil o- lan birçok hukukçular Sosyete- inin muhtemel sanksonlarına en- EN Ülke Ela vie YUK VŞT GA melerin derhal hükümsüz olaca” ğı noktai nazarını müdafaa et mektedirler. Bu delillere daya nan İngiliz gazeteleri, Uluslar Sosyetesinin İtalyaya karşı 2e€- ri tedbirler aldığı takdirde, İtal- yanların savaş zamanmda Sü- veyş kanalından savaş gemileri geçirmek halkını kaybedecekle- ri ve İngilizler Uluslar Sosyete- sinin emrile kanalı kapattıkları takdirde, İtalyanlara karşı res- men;hiçbir düşmanca hareket yapmış olmıyacakları sonucuna varıyorlar, * (Eğer İtalyanlarla İ İngilizler hakikaten harbedecek i olursa, İngilizler o zaman da tıpkı Büyük Savaşta olduğu gi- bi, kendi kendilerini müdafaa için kanalı kapatabileceklerdir.) Diğer taraftan bazı hukukçu» lar da ayrı bir iddiayı ortaya koy makta, bu mesele hakkında bir karar vermek hakkının en sonun da Uluslar Sosyetesine ait oldu- gunu söylemektedir. Durum ve- hamet kespettiği için La Haye Adalet Divanına müracaat edil- mesi ihtimali de vardır. pek açmazdım, Ama bir Stella Mendoza saat on dedi mi, işinin başma gelme- ti. Anladınız ya! Ihtiyar Knebworth ayağa kalktı, pardesüisünü giydi. İzzeti nefsi karı - lan genç artist te kıpkırmızı kesilmiş- t Stella'nın sinemaya girmeden evvel eiki adı Maggic Stubbs idi, Taşrada bir bakalın kızıydı. Knebworth da o- na hâlâ Maggie muamelesi yapıyor - du. Beyaz perdede bütün dünyanın hayranlıkla seyrettiği büyük bir yıl- dıza da artık eskisi gibi muamele © Tur mu ya? Genç kadının kafasına bu kanaati sokan da, başartistleri dünyanın dört tarafıma tanıtmağa savaşan reklâm acenteleri vardır ya, işte onlardan bi- rinin direktörüydü. Onun için başartist yüksek perde- den konuşmağa başladı: — Siz güliba bugün durup durur- ken menele çıkartmak İstiyorsunu?. Halbuki sizin deği, man ye im şeyler var. Bi e ba“ ele rolü baştan aşağı değis- tirmi . Ben çevirdiğim filmlerde şahsiyetimi iyice belli etmeliyim. Son ra bir senaryoda bu kadar cok öt prömiye olur. mu? Sinemaya giden