TAN Nizamettin NAZIF Kahramantık Senin Söylediğin Gibi Olur..Hesaba, Olur Olmaza Bakılmaz Kitaba, Azerbaycan Trana yakındır. Son azarlarda sizin tarafta bir hayli . Hristiyanlık Yakutlarla | de Arabın dinini aldık a- ma, huyunu benimsemedik: Fakat | Hazarlar Müsevi olur olmaz yetmiş yedi köyün Kenan illerinde yaşamış yahudilerden daha yahudi kesildiler Mirzam... Belki Hazarlarla Azerbay € söylediğiniz gibi anlayanlar bulunur. Lâkin biz o soy dan sayılamayız. Bizim bildiğimiz hraman ölçüye, hesaba de kahramanlığı Bim derecesini anlar Yapmağa — katlanırlar. inandığı şey için ölçmeden sarfeder, | tartmadan verir. Biz de hesap 'nk'.lı.ıı ama, bu hesap işi göze kestirmek için ğil, muîpy:pıîm bir işi ölçmek İçin kullanılır. Sişko, oğrulmağa çalışarak: — Peki Pahatur.. -dedi - Bunu ari Jadık. Diyelim ki kahramanlık se töylediğin gibi yapılır. Hesaba, kita ba sığmaz, bir nevi deliliktir. Ve za ten bu yolda seninle konuşmak biraz da beyhude yorulmaktır. Hepimiz bi liriz ki, sen eğer üstünde kocadın ve erkeklikten hiç şaşmadın, fakat bi - zim de bir sanatımız vardır ki, he - Sap senin sanatma ne kadar İüzüm - | Suz ise, bizimkine de o kadar luzum tudur. Daha kestirme konuşayım. E- Bi İuruz. Senin bir canın var, bu canı gövdenden çıkarmak için yıllardan - beri o harp senin bu harp benim pa la çalıp duruyorsun. Kendini öldürt mek, bu aksakallı kafanı bir çukura kakmak için elinden geleni geri ko- madın. Haklısın; deliliğin bu şekli hesaba sığmaz k'. besaba ihtiyacın ol sun. Fakat biz, Kazan zenginleri, ti- miz hesâ zt endazeye vurup ölçeriz, Bir malın ağırlığını anlamak için dı karmamız lâzımdır. Bütün bunlar he sapla olur. — Mükemmel... - diye mırıldandı aksakallı - Şimdi.. Gelelim Süyum Bikenin İşlerine.. Ne yalan söyliyelim. Ha - — Olabilir. — Hatun Kazanı her an harbe ha #ir bir hale sokmak istiyor, — Pek tabil... — Süyum bile tehlikeli bir sergü- Zeşte karar vermiştir, bunu anlama - Yan kalmadı. — Kalmıyacaktır da, —İyi ama... Bu vaziyette hiç kim- © kendini emniyette addetmiyor. — Ne garip düşünceleriniz var. Düşmanlarile her zaman bunu ölçüş Meğe kudreti olan bir şehirde insan Tasıl olur da kendini emniyette ad- detmez. Yoksa şehirliler İvan'a kar H! kendilerini müdafaa edemiyeceği- Mizi mi zannediyorlar? — Bunu düşünen bile yok. — O halde? — Herkesi düşündüren mesele bu değildir. Hatun ister şehri düşman- | larıma karşı müdafaa edebilsin ve is terse edemesim, bu kimsenin umurun da değildir. Biz kazanı saran havai menfaatlerimize uygun bulmayoruz . ğı'râıule;l.llha' işlerimizi fena halde . Pezari . mekle vakit geçiriyor; AY CSne — İvan şehri te " iyi olacağıtımı sandtaneme daha m gün, belki, çarşılarda tüccarlar, dük kâncılar uyumaktadır.. Fakat ne de olaa çarşılar yine mevcuttur ve bu îırşı_ı.ıdı_ birer dükkânları vardır: van'ın eline düşecek Kazanda belki Şok iş gören dükkâncılar, altınla: koyacak yer bulamıyan büyük tü carlar olacaktır..: Ama, aralarında tek Türk bulunmıyacaktır ; a — Eğer, şebri Moskol harple ala - | <ak olursa neticenin bö, Gan daha tabil ne vardıra ” Ymasa. konun bu sözlerin - den bir müna çıkarmağa çal, b bir an durakladı, sonra klç:iıı:::ııg;m hrin başka türlü Moskoflara geçebileceğine akıl erdiremedim , Da ha açık konuşamaz mismiz? Şişko, demindenberi yalmız dinli . ven, fakat söze biç karışmıyan iki mi- salirle palabıyıklı adamı tartar gibi süzerek ve ensesini kaşıyarak — Açıkçası... Açıkçası keledi - Ben... Biz... Şey. düşü- nüyorum ki, eninde sonunda bu şehir nasıl olsa Moskofa nasip olacak. Iyisi enubuna yaşıyan bazı Türkler | iz hesapla çalışmazsak mahvo - | teslim etmemiz İ zussuz olabi izi bir tü | | min edemiyoru: | Bu, şar nce, yaşından bek- k bir çeviklikle ayağa kalk- ünde di bir hayret belir- mişti. Bir an, cturanların sarih bir cevap vermelerini bekledi. Fakat ne ne de diğerl anı aç Fazl şişkonun ten bile çe bi O zaman yağının topuğunu şiddetle yere vurarak haykırdı — Bu kadar mı alçaklaştınız ni böyle bir alçaklığı öğrenmi mündenberi gelmediğim bu evde ba- na bir ziyafet verilmesine hayret et- miştim arna... Burada bir bataklık bu- lacağımı hiç zannetmemiştim. — Kor- kaklık çamuru en asil evlerimize kadar yükselebildi demek?. Yüzü kıpkırmızı kesilmişti. Müt- | hiş bir hiddet fışkırıyordu her tara fından... Ve içinde bir acı, bir sızı duymuştu galiba ki, sol yumruğile kalbini bastıra bastıra: — Yazık... Yazıl.. - diye söylendi - biriniz şehrin en zen birinir en büyük camilmizin baş imamı... Ikiniz- se akıncı kollarımızın beyleri. zıklar olsun hepinize. Hele sen, Ci- vanşir Mirza, hangi şeytan sc di? Seni ki ben bütün babayiği mize tercih ederdi: Yine hiçbir cevap alamayınca büz- bütün köpürdü: — Fakat Kazan'dan ne istiyotuu- nuz? Nasıl öoluyor da Kazan'ın bir Rus kalesi olmasın: korkünç bülmü- rdr - Niçin bü- izi İvan'a bağlamış gibi Çatalcadaki kıtaat ihtiya- er olan 15900 — kilo Zeytin tanesi açık eksiltmeye kon- muştur, Beher kilosuna tah min edilen Bedel 24 kuruş olup ihalesi 22-7-935 pa- zartesi günü saat 15 dedir. Şartnamesi her gün öğle- den evvel Fındıklıda satın alma komisyonünda görüle bilir. Eksiltmeye girecekle- rin 287 liralık ilk teminat | makbuzu ile birlikte vaktın- dan evvel komisyonda hazır bulunmaları. (3823) | 5136 ... Komutanlığı- | nın kıtaatı. ihtiyadı için be- | her kilosunun tahmin edi- len bedeli 84 kuruş olan 58000 kilo sade kapalı zarf- la eksiltmeye konmuşdur. İhalesi 16 temmuz 935 sa- li günü saat 15 dedir. İstek- İliler şartnamesini 246 ku- İstanbul |latarını akıtmağa and içenlerle. Istanbul Knmulaııliğı Satınalma Knmisyîıu ilânları Şişko doğrulmağa çalışarak peki Pahatur dedi bir haliniz var? Belki de verilmiş k rarlarınız var da bunları tatbik ede cek günü bekliyorsunuz.. Eğer içiniz- de bir parça insan duygusu kalmışı yalvarırım size... Çıkınız bu şehirdi İşittiklerimin hepsini unutacağımı si- ze vadediyorum. Gidiniz! Gidecek yı mi yok? Moskof esiri bir Türk gibi yaşamak istiyorsanız, işte Kasım Han- lığı... Şeyh Âli ne güne duruyor? Ba- şınıza geçirecek ondan daha mükem- | | bir sefil bulabilir misinir? Tam istediğiniz gibi... Ordusu yok ki siz- n yüksek ver, görsün. Hem farzedi tiği İvan günün birin hazırlaması için emi kova hazinesi, » n tatarda: ki, kölelik et- yolladı. Mos - lü bi ü Şeyh Ali'ye T Ne durüyorsunüz? Yarından te- zi yok.. Kazan kapılarından çıkınız ve bırakınız bizi, kanlarının son dam- iki yaşındaki hanımız ve sizin gibi beş yüz bi sefile bedel olan hatunumuz Süyum Bike ile başbaşa kalalım. Bu cepheden hakaret te dört adamı kımıldatmadı. O zaman, bol tüylü ayr postlarma ve ipek kaplı şiltelere bir çirkefe bası- | yormuş gibi iğrenerek, tiksinerek ayaklarını dokundura dokundura Pa> hatur havuzu dolandı ve oda kapısını iterken başınr geriye döndürmeksizin: (Arkası var) zarlar — Musa Peygambe - i kabul etmiş Türk kabile - lerinin adıdır. Bunlar su katılmamış Türklerdir. ki, şamanlıktan ayrıldık- fan sonra nasıl bazı Türk kabileleri bristiyan, bazıları müslümen olmuş- Tarsa, bunlar da pek garip olarak Mu | sevi olmuşlardır. ceklerin 3654 liralık temi- nat mektubu veya makbuz ve 2490 sayılı kanunun 2-3 maddelerindeki vesikalarla birlikde teklif mektuplarını ihale saatinden bir saat ev- veline kadar komisyona ver meleri, (3530) 4976 ... Hadımköydeki birliklerin ihtiyacı için 140 ton lava- merin ve 40 ton Krible k rü 27 -7 -935 cumartesi günü saat 11 de açık eksilt- me ile alımacaktır. Lavama- rinin beher tonunun tahmin fiyatı 22, Kriblenir; 25 lira- dır. Şartnamesi her gün öğ- leden evvel komisyonda gö- ilebilir. İlk teminatı 316 li- radır. İsteklilerin vakti mu- ayyeninde teminat makbu - Zu veya mektupları ve tica- ret odasına kayıtlı oldukla - rına dair vesikalarile birlik- mi? fazla nazlanmadan, çok yorulma- | ruş mukabilinde Fındıklıda | te Fındıklıda Komutanlık dan bu işi kendimiz yapsak.. —Ne ik istiyorsunuz? diye ho- wf'îfı-_um_. Kü Komisyonunda iksiltmeye gire- |Satınalma satınalma komisyonuna gel- meleri. (3962) Küçük Antantın Büyük Derdi Habsburglar! (Baş taraf 1 incide| m hudütların tashihi hak- sürdüğü talep! erek bu cevabi non muahedesile çizilmiş o- lan hudutlar üzerinde yapılmak iste necek her hangi bir değişiklik statü- koyu bozacağı ve Avrupa barışını sar sacağı için küçük an her vasrta | ile buna karşı koyacaktir.,. denberi geçen aylarda Italya önayak olarak Bulgarların, Macarla | tm ve Avusturyalıların tekrar silâh | Janabilmelerini ve hudutlarda bazı tadilât yapılmasını — toplanamıyan Roma konferansında müzakere ettir mek istemişti. Habeşistan işi ve Av-« rupadaki değişiklikler Roma konfe - ransını ve iki tarafın istediklerini proje halinde bıraktırdı. Fakat bütün bu değişiklikler Maca ristanın ve küçük antant hudutları | içinde kalan Macarların - birleşerek kurtulma siyasetlerini değiştirme - miştir. Macarların güttükleri poli kanın ne kadar inat ve ısrarla devam | ettiğini gösterecek bir çok işaretler arasında —Yugoslâvların — Macarlara | yaklaşmak üzere yaptıkları teşebbüs lerin gördüğü karşılığı hatırlayabili riz. Tiryanon muabedesinin 294 üncü maddesile Adiryatik denizinden mah reç hakkı verilen Macarların cenuba icari sevkiyatın Yu an geçtiğini ileri ostça geçinme- içük anlaşma- temenni eden Yugos - lâvlar Kont Bethlen'in sert beyana - tr ile karşılaşmıştılar; Macarista: politika ağzı addolunan Kont Beth - len Yugoslavlara verdiği aşırma ce- vabında böyle bağırıyordu : “komşula rımızla hükümetimiz arasında ekono er iler aramağa lüzum | ona bir ordu | yapılan ağız dolusu | | vusturya il mik bir anlaşma imkânı ancak budut tadilâtı ile kabildir., Bugün Avrupa durumunda büyük değişiklikler olmuştur. Italya, Maca ristan ve Avusturya avukatlığından, Adriyatik sahillerindeki Yugoslâv - yaya geçen yerlerdeki niyetlerindi Afrika seferi ve Fransa hatırı ile şim dilik vaz geçer gibi olmuştur. Fakat Fransa politikasını güden küçük an- tantın kuvvetini düşürmek veya oön- lardan bir ikisini kendi tarafına çekmek istiyen silâhlı bir Almanya peyda olmuştur. O Almanya ki, A - e birleştiği gün kü ük an t m v h bir kuvvet olacaktır İşte Yügoslâvy naibi prens Pol şu karma karışık küçük antant ilişikleri nin en kârlı ve en az tehlikeli yolu - nu bulmağa çalışacak konferansa hazırlanmak üzere Romanyoya geli- yor. Bu yüzdendir ki, Romanya yine Avrupa siyasasında en ehemmiyetli memleketlerden biri halini aldı. Eşref ŞEFİK ında korkunç Tüze Bakanı Hakyerlerinde | (Baş tarafı 1 incide) ıslahı için hazırlanmakta olan birçok kanunlar hakkında izahat vermiş, e- lahat yolları ve bilhassa davaların sü- ratle görülebilmesi çareleri hakkını bütün reis ve azaların ayrı ayrı fikir- | lerini sormuştur. Tüze Bakammızın bususl direktiflerinden sonra toplan - tıya son verilmişt Şükrü Saracoğlunun ga- zeltemize verdği diyev Bir muharririmiz, bu temaslar sır: sında, Şükrü Saracoğlu ile görüşmü! tür. Tüze Bakanımız gazetemize şu €V (beyanat) de bulunmuştur : — Adliye işlerimizin bundan son- ra daha muntazam çalışabilmesi ve İş- lerin daha çabuk görülebilmesi için esaslı surette çalışıyoruz. Burada kal- Gığım üç gün zarfında Adli tetkikler- e bulundum. Ankarada hazırlanan yeni kanunlar münasebetile, çalışan Adliye adamlarımızın fikirlerini al - dim. İstirahat müddetimi geçirmek üze- ve İzmire gidiyorum. Izmirde de bu yolda bazı tetkiklerde bulunduktan sonra, Ankaraya döneceğim. Hazırla- nan kanun projeleri, Adliyemizin te- kâmülü için en uygun tadilât yapıla- cak kamutayın ilk toplantısına arz edilecektir. ÇAdliye mekanizmamızın — işleyişi günden güne olgunlaşmaktadır. Ufak tefek aksayan moktalar da ortadan kaldırılımca, muntazam bir makine ha inde çalışabilecektir.,, Tüze Bakanı dün akşam İzmire gitti Tüze Bakanır Şükrü Saraçoğlu, dün #kşam Tarı vapuru ile İzmire gitmiş- tir. Orada yirmi gün kadar istirahat edecek, ay başına doğru Ankaraya dö necektir, ——— Küba'da yangın - Santiyago, 11 A.A, — Kübanın do- | gusunda kâin Barakova İimanında büyük bir yangın vardır. Bir çok ev ler yanmıştır. Tafsilât yoktur, (TAN)IN ÖYKÜSÜ Bir Modelin Hikâyesi — Sen benim gözlerime iyi bak iri papuçlu efendi, Ben şaşı değilim! dedi ve üzerinde dört gündür uğ - raştığım portreye cebinden çıkardı - ı iüzenle kocaman bıyıklar taktı! — Bu şaşı gözlere gelince, onları da ancak gözlükle.. demesine kalma dı, atölyenin kapısı açıldı hoca ge- Hiyordu.. Büğati derhal elindeki kö- mürü bırakarak geri çekilmiş ve ar- karada resmi seyreder gibi bir hal ta kınmıştı. Yavaş sesle şunları söyle » diğini duydum — Çabuk bıyıkları siliver yoksa hoca ikimizi de kapı dışarı eder. İri papuçlu efendi Ben bıyıkları silerken o Üstünde ki mavi güller açan bal renkli para: vananın arkasında soyunmaya gid geçen hafta bizim a - he e bin bir arzu iletka- barıp düğümlenen simsiyah — saçları en uzun süren pozlarda esnemiyen, şarkı söylemesini bilen zeki cudü vardı. Biricik kabahati bütün atölye sa- kinlerine on kısasr üç kelimeden mü rekkep garip garip isimler takma - siydi. Benim 45 numara papuçlarıma musallat olmuştu. Yaşı altmışı buldu | gu halde halâ genç ve dinç hamlcler le resim yapmağa çalışan bir Ameri- kalı hatuna "iç içe üç küçük ha - mnım,. adını taktığı için az kalsın a- tölyeye geldiğinin ertesi günü kapı dışarı ediliyordu. Kabahati onun yan lış anlamasına yükledik.. Büğatinin bikâyesini merak edi - yordum. Bütün modellerin arkasın- da acıklı bir hikâye vardır. Modeller vardır ki, renklerini unutan gözle - tinden, sonsuz bir bezginlik akar, a- tölyedeki en salgın neşeye kulak as- mazlar, bunlar ekseri ütekait bar dansözleridir t biçak aç - mar, çoğu poze ederken uyur poz de ğişir. Eski pozu bulmak için akla karayı seçeriz. Modeller vardır ki, sehpa arkada - şnizm kulağınıza eğilereki anlattığı şeye sizden evvel güler. Bu (l soy mödeller gençlikleri bırakmayan ve henüz hi miş, kadınlardır. Bunların doğrudan doğruya atölyelerde gözleri açılır.. Modeller vardır ki, ilk atölyeye geldikleri gün kendilerine çırçıplak poze edecekleri sgöylendiği zaman 5 k tarlası kadar kızarır, ve şaka olmadığını dıvarda- ki resimlerden öğrenince şırrak diye düşer bayılırlar. Ben Büğatinin bayılıp bayılmadı- ğinı merak ediyordum. Ahbaplığımızı 4$ numara papuçlar ramdan daha büyük bir çikolata ile takviye ettiğim bir gün ona: .— Büğati dedim senin ismin be- nim zihnimi kurcalryor, ben bu is mi. — Hatırlar gibi oluyorsun mi?.. Diye sözümü kesti.. Büyük bir iştiha ile şikolatasını yerken — Bu bir ceylân kadar güzel bir otomobil ismidir.. Tam bir senedir kullanıyorum.. Daha güzel bit mar - ka çıkarsa değiştireceğim.. — Peki ya asıl ismin?. — Amma da isim meraklısımışsın ha.. Eski ismim matah bir şey olsa hiç değiştirirmiydim?.. Hem iri pa- puçlu efendi ben daha senin ismini sormadım bile. Büğati bir atölyeye sapsarı geldi. Her gün sımsıkı bir itina ile taranmış barlak saçları darmadağı - nıktı, kimseye dilini çıkarmadan doğ | ru paravananın arkasına gitti. Hiç birimiz poz saatine kadar yanına git meğe cesaret edemedik. Bütün gün ağzından bir tek kelime çıkmamıştı. Son pozu durümiyacağımı, hasta ol- | duğunu söyledi ve selümsız sabahsız atölyeden çıktı. Onu Lüksemburg a-. gaçlarından biri altında sessizce ağ- | kana ağlayan başlamıştı, en- | değil | Yazan: Bedri nAHMİ j lar buldüm. yanı başına — otu baktı, Dudaklarmmı ısırtarak yüzüme | gonra başını öteye çevi; Ömrümde bu kadar güzel ve kana r çift göz görmed Bu idık ve güzel gözyağı &: dinmesini bekledim. Zaten çok sürmedi, bütün bulutlarını şunu ağlayan, ilik bir gök yüzü k dar durulan gözlerini bana kaldırdı. Büğatinin gözleri gülüyordu. Kor- ka korka koluma girdi ve olarak bana anamın ve: bitap ederek: — Hadi dedi beni uzak £ götür. Sana orada asıl isen olduğunu söyliyeceğim. Sen üzerinde işliye lerden birisine bindik. Senklüya götürdü, züne eski neşesini değilse de eski rengini getirdi. Hasır iskemleleri yü 2€ sihhatli bembeyaz bir dizi diş tum. Dedi, Sar sa fakat ondan kâyemi anlatacağ (Simon) ve Lyon'da « ufak bir kahvçe işlet tebi bitirdikten sonra ben de kahve de çalışmağa başlamışlım.. Günler - den bir gün işlerimiz iyi gitmeğe baş ladı bir garsona-ihtiyacımız oldu. Ve ben ilk gelen garsona Âşık oldum. Fakat sevgilim dehşetli surette mah cup bir çocuktu. Elimi sıktığı za « man kıpkırmızt! kesiliyozdu: Onu hiç açılmadan rafta kapalı kalmağa mahküm vermut şişelerine benzettim. Bunu bir gün kendisine söylediğim zaman bir hafta dargın durduk... Ve yine günlerden bir gün işlerimiz bo zuldu.. Ve babam sevgilimi boş bi şişe gibi sokağa attı. ve bir daha yü- zünü görmedim. Model Büğati ve âşık Simon... Sus tu derin bir nefes aldı, bir sigara da ha yaktı.. Ve beni "E?, Sonra?.,, di ye sormaya bırakmadan: Ve sonra kırmızı bir şapka için model oldum!... Karşımızdaki sokak lardan birinde hususl bir resim atöl- yesi vardı. Günün het sastinde ora dan bizim kahveye kadınlı i bir ressam kafilesi gelir o dı... Bir gün içlerinden “harikülâde bir başın,, oldı ğıra bağıra kahvede ilân etti. Ertesi kgün atölyede bir portre için poze edi- yordum. Ve hafta sonunda — sevgili kırmızı 4apkama kavuşmuş bulunu * -. Portre için poze etmek çok fakat bir gün... muhakkak çıp lak durmam lâzım geldiğini söyledi- ler yoksa başka bir model arıyacak- lardı.. Kırmızı şapkamı başımda gör mesile babamın beni kapı Jışarı et mesi bir olmuştu ve yine günlerden bir gün çırılçıplak poze ederken bur- numun dibine kadar sokulup gramo fon kadar kocaman bir fotoğrai ma- kinesile üstelik bir de — fotoğrafımı çekmek isteyen bir Amerikalıya mü kemmel bir tokat aşkettim. Ve so- | tuğu Pariste aldım. Çantasını karıştırdı buruşmuş bir kâğıt çıkardı: — Ve dün akşam da Suriyeden şu mektubu aldım. Al oku bak ne hoş. Mektup Simonun ilk göz ağrısın « dandı. Bu raftaki vermut şişesi kas dar kapalı delikanlı Simona delicesi ne tutulmuş onu haberi olmadan â- dım adım takip etmişti. Bir gün Bü Kati ismi altında resim atölyelerin - di çırılçıplak boze eden Tevgilisini | görmüş ve kapının önüne yığılıver « mişti. Suriyede askerliğini bitirdik * ten sonra bile hiç te Fransaya dön - mefe niyeti olmadığımı söyliyen ra- vallr delikanlı mektubunu şöyle bi - tiriyordu: "Ölene kadar raftaki vermut şişesi kadar kapalı kalmağa mahküm olan ben Simon'un çıplaklığına acıyor onun için dua ediyorum,,