12 Temmuz 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4

12 Temmuz 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

"e a Ç ee 5İ Ğ — --T Aziz Hüdayi AKDEMİR Ali Kemal Linç Edilmeden Önce Kendi- sini Müdafaa Edebileceğini Sanıyordu! *Peyamcı Ali Kemali getiriyorum. On dört saattenberi deniz üzerinde- yiz. Metörler çürük; yolda kalacağız. Degirmendereye çabuk — bir vasıta gönderin bizi aldrımız.,, Çok geçmedi. İzmitten gönderilen bir istimbot Değirmendereye geldi. Oraya geçtik ve motörümüzü de is- timbota bağladık. İzmite geldiğimiz zaman iskeleye bir kalabalık toplanmıştı. Anladım ki, benim çektiğim telgraf İzmitte duyul- halkı merak ve heyecana dü « rmüştü. Karaya çıktık. Ali Kemali Merkez kumandanlığına teslim ettim. (6 - Teşrinisani - 1338 ) Saat 13,30. Ertesi günü de Lozana gitmek ü- mere oradan geçen İsmet İnönünün trenine atlıyarak İstanbula döndüm. Motörde Ali Kemalin söylediği bazı sözleri hatırlıyorum; söz arasın- da diyordu ki: *Ben İttihatçılar zamanında kaç- tım. Bana birçok isnatlarda bulundu- dar. Dışarda olduğum için katşılık veremdim. Bu defa yazılarımın İngi- liz parasiyle yazıldığını söyliyorlar. Öyle oltaydı gen kaçardım. Bakınız, kaçmadım. Kendimi müdafaa edece- gim, Söylediklerini isbat ederlerse kendi ipimi kendim çekerim, 55 ya- şındayım. Benim için rahat döşeğinde ölmek yoktur.., “Kazanılan zafer bir harikadır. YFakat bundan tamamiyle istifade e- debilmek için İngilizlerin de kazanıl- ması fikrindeyim... “Müşür (Mareşal) Fevzi Paşayı tanırım, Halük ve doğruluğu sever bir adamdır. Gazi (Atatürk) ile tanış- muyorum. Her halde o zat da ayni hasleti haizdir. Zaten Anadolu halkı- v bir araya toplryan ve bugünkü ha- rikayı yaratan bu faziletler değil mi- dir?,, Ali Kemalin aklına gelmiyen bir Vçüncü daha vardı ki o da Türk ulu- su idi. O kara yazılı " bilmiyordu ki, (Atatürkün de, de, zaferi kazanan bütün ulu başların da ka- rakteri birdi: Onlar Türk ulusunun karakteri idiler, İşte bu doğru, yanıl- maz ve bükülmez karakterdir ki, Ali Kemal bir insan gibi değil, bütün u- kusun ruhunu zehirliyen bir akrep gi- bi öldürdü. Nasıl ki Almanlar son Entellicens Serviste çalışanlar- dan Polis kısmı siyasi şeli Şeret yılı sonundan büyük zafere kadar milli Türk hükümeti he- sabına çalışan Entellicens servis şeflerinden Pantikyan resmiyeden çekilmekle beraber sureti hususiyede arzı hizmet ve sadakat e- zamanlarda vatan hainlerini asmak | deceğini) ilâve etmiştir.,, ve kurşuna dizmekle değil, kuduz bir hayvan öldürür gibi satırlarla kesti- der. Nasıl ki, Amerikalılar — ulusları. nn gidişine uymıyan Zencileri taşa tutark hâlâ öldürüyorlar, * Kli Kemalin şifreli tamimi her ta- rafta fena propagandalara yol açmış, hele Ali Galip admda İstanbuldan Elâziz valisi olarak gönderilen biri, yanındaki ön kadar adamiyle bu pro- pagandaları körüklemeğe başlamış- Ali Kemalin İzmitte uğradığı âkı, | tır. Ali Galip tamimin tarihi olan 23 bet herkesçe bilindiği için ben de bu | Haziranda Sivasta bulunmuş, sokak- bahsi burada bitiriyorum ki, 6 Ali dara “Mustafa Kemal haindir, asidir, Kemal İstiklâl savaşının ilk başladı- | muzir bir adamdır.. (1),, yaftaları ü sıralarda Dahiliye nazırr bulunu- | yapıştırtmıştır. yor, Vahideddinin emriyle bütün vi- İâyetlere şu anlamda bir gifre çeki- yor: * Mustafa Kemal azledilmiştir. Kendisiyle hiçbir. şesmi muameleye girişilmiyecek ve hiçbir istediği ya- pilmıyacaktır.,, Büyük nutukta buyruluyor ki: “Ali Kemal bu tamimi ile düş- manlara ve padişaha mühim bir vazi- | Yaptıklarının Pantikyan İstanbulda Entelicens Servis şef- lerinden biri de Pantikyan idi. İstih- bart ajanları içinde özü anlaşılmıyan, çözülmesi güç tiplerden biridir. Bu, bir casus muydu? Bir yurtsever miy- di? ben bir hüküm veremiyeceğim. bir kısminı anlatayım fe ifa ettikten sonta 26 Haziran 335 | da sayin okurlar kendi hükümlerini de hükümetten çekilmiştir... Padişa- versinler, Elimde kuvvetli belgeler ol- ha verdiği istifasmda (Memuriyeti | mamakla beraber doğru kaynaklardan No:6 aldığım bilgilere göre Pantikyan da- ha Büyük Harpte İngiliz ajanı rak Bulgaristanda ve Türk sınırları yakınlarında dolaşmış, bir aralık Bul- garlar taralından yakalanarak Sofya- ya götürülüp hapse tıkılmış, fakat İngilizlerin, el altından yaptıkları et- ki, (tesir) ile kurtulmuş ve ondan sonra bir Bulgar ajanı gibi de çalış- mıştır. O sıralarda Malinof erk (ik- tidar) de olduğundan onun içli dışlı bir aracı (vasıtası) olmuştu. İngiliz hizmetinden çekilmiş olduğuna göre iki yüzlü, yahut gerçekte, Entelli - cens hesabına çalışıyordu. İşğalde İstanbula geldi ve Entel- licens Servisin (Gizli Deniz İstihba- ratı) şefliğini aldı. Pantikyan kurumu Galatada Tııı»ıropuın. hanının birinci katını işğal etmekte idi. Hizmet alanı genişti. Yalnız Ga- lataya ve deniz işlerine değil, Trak- yadan Bulgaristanın içine ve İstan « bulun hemen her tarafına karışıyor - du. Orduda çok önemli bir mevkii vardı. İşgalin ilk zamanlarında, — yani 336 nihayetine kadar Pantikyan can- dan bir Ğgmı ajanı olarak çalışmış- tır, Maltaya sürülenler bunu pek iyi tamırlar. Çünkü kimlerin sürülmesi lâzrm geldiğini belit (tayin) eden, tesini yapan ve evlerinden alarak İngilizlere teslim eden — Pantikyanın kendisi idi. O sıralarda Anadoluya gidecek subay ve işyarlarla gönüllü, eratın gözönünde tutulması, yakalan- ması, hapse tıkılması işlerinde de en başlr rolleri Pantikyan oynamıştır. Anadoluya Ük defa silâh ve cep- hane götüren (Ümit) vapurunu Kız- kulesi önünde tutturan, — içindekileri aldıran, silâh ve sajre kaçıracaklara korku ve durgunluk veren Pantikyan idi. Pantikyanın deniz ve kara casus- Jarı, her din ve ulustan olmak üzere, (80) den fâazla idi. Bunların en önem. Wleri şunlardı: Terzi Mehmet, Çer- kes Ragıp, Tayyar, Hafız Cemal... İngilizlerden Pantikyanın en can- dan dostu ve güvencileri — Binbaşı (Hey), Yüzbaşı (Benet) — ve (Gor- don) idi. 337 yılına girmek üzereyiz. Müt- hiş bir İngiliz ajanı olan Pantikyan birdenbire bütün yüreği ve iradesiyle bir Türk adamı oldu. İlik hizmet Uzun zamanlar Anadolu işleriyle uğraşan Yarbay (Müşür — General) Muğlalı Mustafa Anadoluya - kaçıtıl- mak üzere Eminönünde Himmet oğ- lu Bay Hüsnünün (Türkiye ambarı) salonundaki deposuna sekiz sandık mavzer tüfeği yollryor. Sandıklar çu- vallanmak üzere Çakmakçılar yöku- Şunda çuvalcı İranlı İsmail çağrılı- yor ve sandıklar çuvallanıyor. Bu işi bilen yalnız bu üç kişidir. Aradan bir buçuk saat geçmiştir. Depoya kara kuru bir adam gelerek Hüsnüye: — Ben İngiliz polisiyim, diyor, sizi İstavropulo hanımda Pantikyan çağırıyor. Kalkın, şimdi gideceğiz, Arkası var|) () Bu malümat büyük anutuktan alın. miştir, | Şeftali AN İSAGLIK ÖGÜTLERİ | Şeftali, onu ilk önce yetiştirmiş o- fan Çinlilerin rivayetince, insana son- suz bir hayat verirmiş. Fakat bu gü- zel yemiş Çinden İrana geçtiği 2a- man orada pek fena bri göhret kazan- mıştı. Eski zaman İran padişahları peftaliyi bir zehir olarak saydıkların- dan düşmanları olan Misır padişah- larından intikam almak için onlara şeftali ağacı hediye etmişlerdi. Ancak, o vakitki Mrwrlılar İran- hlardan daha akıllı olacaklar ki, Mi- sırda, şeftalinin zehiri yalnız çiçekle- rinde ve yapraklarında olduğu anla- şilmiş ve yemiş hiç zebirsiz, nefis bir gıda olarak tanınmıştır. Zaten o vakittepberi İrallılar da şeftalinin kusursuz bir yemiş oldu- gunu anlamışlar, hattâ onu kuruttuk- tan sonra içerisini bademle doldura- rak miyanıpür adiyle her tarafa gi derilmesini kolaylaştırmışlar Fa- ristandaki Durak şehrinin yetiştirdi- ği geftaliler tarihte en nefis şeftaliler diye tanınmıştır. | — Ancak, şeftali pabalı bir yemiş ol- duğundan, uzun bir zaman hekimle- tin teveccühünü kazanamamıştı. He- le Calinüs hekim şeftaliyi pek ziyade çekiştirdikten sonra bütün hekimler şeftaliye hücum için biribirleriyle re- kabet etmişlerdi. Zaman geçtikçe, şeftali ucuzladık ça, onun iyilikleri meydana çıktı. Bu sefer hekimler şeftaliyi övmek için bi- ribirleriyle yarışa çıktılar. Kimisi ka- | buğunu kadifeye benzetti. Kimisi ko- kusunu, lezzetini göklere çıkardı. Doğrusu, şeftali ne eski zaman hekimlerinin yaptıkları gibi çekiştiril- meye lâyiktır, ne de sonrakilerin yap- tıkları gibi göklere çıkartılmaya. İçinde yüzde seksen sudan sonra, yüzde dört buçuk şeker, yüzde yedi Şeker yapacak maddeler, yüzde ya- rim da albomin bulunması onun de- ğerini meydana çıkarır. Şekerinin böyle çokça ve ekşiliği- nin az olmasından dolayı hazmı ko- lay olur. Lezzetinin dercesi herkesin keyline bağlıdır. Fakat, baharlı et- lerin çokça bulunduğu uzun boylu bir yemekten sonra, sulu birkaç şef- tali yenilince — insanın boğazındaki yangının hafiflediğinde hiç kimsenin şüphesi yoktur. Bir de, şeftalinin dondurması ne- fis olur, Hele frenklerin yaptıkları ve güzel bir artistin adını hatırlatmak i- çin Melba şeftalisi dedikleri dondur- ma, doğrusu, bizde de taklit edilmesi gerekli olan bir medeniyet mahsulü- dür. — Şeftalinin yapraklariyle çiçekleri kaynatılarak, yahut onlardan şurup yapılarak, müshil ilâç olarak kullanıl- dığı gibi, bazı hekimler bu ilâer ço- cuklarda boğmaca öksürüğünü hafif- letmek için de tavsiye ederler. Lokman Hekim F r. | AZİZ FİKRET DERLEN | | — Tetebbü seyahatinden avdet etmiştir. l Dr. İHSAN SAMİ | | OKSURUK ŞURUBU | Öksürük ve nefes darlığı boğma- —| ça ve kızamık öksürükleri için | pek tesirli ilâçur. Her eczanede | — ve ecza depolarında bulunur. Dr. A. KUTİEL Karaköy Topçular caddesi N.33 $167 zu uııııuıınganııı En küçük bir ümide dört elle va- e a Nüi eee eZ Abanoz Bilezik ::i SA üyüt yi göründe RENE CHAMBE Yemeğin sonuna doğru Maryse bi- Jerek veya bilmiyerek kalbime han* O sırada sarı düğmeli, mavi kos « geri soktu. Sofradan kalkıyorduk, tümlü bir hizmetçi geldi, sofranın | | suffen salonu geçmek için kolunu hazır olduğunu haber verdi. Hep beraber kalktık, yemek odası- uzattı, genç kız reddetti. — Hayır, dedi, herkes sıra ile. na geçtik. Marysc, Eramond'un kar- | Müsaade ederseniz, Sollers'nin ko - şısında yemeğe riyaset ediyor, bütün | kına gireyim. Ortada kıskanmağa bir gençliğini ve neşesini ortaya koya» | sebep yok değil mi? tTak misafirleri şenlendirmeğe çalışı- yordu. Fakat hep, sağ ran mülâzınm Lauffen'e iltifat edi - yordu. Bana bir şey yok. Ruhum altüst oldu. Kasıtlı veya da otu- | kasıtsız, fakat söylediği bu sözde sa- rahat vardı. Ömrüm oldukça bu keli- meleri unutmıyacağım. Uykusuz ge- Lauffen de bütün bu iltifatları ba- | celerimde, tatsız gündüzlerimde bu riz bir gurur ve iftiharla karşılıyor- | kelimeleri eviriyor, çeviriyor, haki- du. Gözleri parlıyor, yüzünün hatla- | xf mânasma varmak istiyordum. t canlanıyordu. Hayvan herif, öyle Şimdi ikisi de nerede bilmiyorum. de pürüzsüz fransızca konuşuyordu | Tekrar buluştular mı? Evlendiler Ki mi? Ah, bunu öğrenebilseydim.. Fa- Ben âdeta — unutulmuş gibiydim. | kat Alman siperleri bütün ufku ka- Arada bir bana da gülümsiyerek bir | patıyor. Onlar arkada kaldılar. iki söz söylemiyor e. - Muıhdnnd:ll’j ne derin mânalar vardır, değil mi? Neyse.. Hikâyemi anlatıyorum. ©O akşam köşkten erken çıktım. E- Maryse'in gülen gözleri de ara sı- | ve dönmek için Almanarre yolundan rTa bana baktıkça, sanki: — BSizi unutmuyorum, diyor gi - büyük bir daire çizdim. Bahçemin parmaklıklı kapısını açarken, kal - biydi, belki ihmal ediyorum. Çünkü | bim kurşun gibi ağırlaşmıştı. Etra- bu akşam yüksek bir misafirimiz var. Anlıyorsunuz tabil.. Fakat müsterih elunuz. Ben sizin burada olduğunu- fımdaki manzara, hattâ evdeki eşya bile başka bir çehre almışlardı. İçim- de biç yaşamak zeyki kalmamlıştı. E- khdgıçım. Şapka başımda, bir müddet ayakta durakladım. İçim şaşılacak derecede boşalmıştı. Masanın üstündeki saa- tin tiktakları ile kendime geldim, Kendi kendimle o kadar yalnız kalmıştım ki, Sdeta ağlayacaktım. Elim gayri ihtiyari bir kitaba uzan- dı: yüzbaşı Maurice Martin'in «Or- : Afrikanın göbeğinde..> adlı kita- D Ah, gitsem, gitsem, buralardan u- saklara, çok uzaklara gitsem.. —1 Ertesi sabah biraz rahat uyandım. O gece hayvan — gibi yatıp uyumuş- tum. Okaliptüs yapraklarının arasın- dan görünen büyük bir güneşin ışık- ları, odanın kilimleri üzerinde yer yer gümüşü lekeler bırakıyordu. Pencereyi açtım. — Denizin hışıltısı ile karışık serinliği küçük odama dol- du. Dallarda kuşlar şen şatır ötüşü- yorlardı. Bugün 30 Nisan, yarın 1 Mayıs. Kendimi daha smhhatli, daha cağ- lam, daha genç hissediyordum. İnsa- nın maddi tarafı, bazan manevi taraf- larına daha iyi hükmediyor. Uyudu- ğum iyi uyku bir gün evvelki yesimi ve cesaretsizliğimi dağıtmıştı. Fakat endişelerim dağılmış değil- di Değildi ama, ihtiyarsız girdiğim bu yolda sonuna kadar mücadeleye de karâr vermiştim. Hayır, hiçbir ye- re gitmiyeceğim, kaçmıyacağım. Bel- çı Mül leye girişeceğim Çünkü Maryse'i o kadaf seviyordum. Hatta onu ne iyi tanıyordum. Ara- mızda öyle ciddi bir konuşma olma- dığı hâlde, çocukça ballerinin zeva- biri altında, derin ve asil ruhunu, iyi davâalı ve büyük hisler önünde çarp- masını bilecek bir kalbi olduğunu se- ziyordum. Hafifliği yoktu. — Gençli; Yirmi bir yaşında bir kı hayat daha yeni açılıyor. Hayatın da- ha yıpratmadığı taptaze genç kiz kalplerinin hamlelerini düşünün. Fakat yolunun üstüne Lauffen adında bir herif çıkmış. Ben de - bu sarışın kızını, Maryse'i öyle sevmiştim ki, ister Fransız, Ispanyol, Amerikalı, Asyalı, hatta Alman olsun, yine mutlaka sevöcektim. Yalnız or- tada bir hakikat vardı. Onu kaybe- debilirdim. o kadar... Onu kaybetmemek için de en de- rin bir kinden kuvvet alan sessiz. ve için için bir mücadele başlamıştı. e Günler geçiyordu. Sık sık köşke gidiyordum. Mülâ- zim Lauffen sanki çoktan oraya yer- leşmişe benziyordu. Güya Framsız di- li üzerinde tetkikatta bulunmak üzere mezuniyet alıp gelmiş, Alman ordu- su, zabitlerine bu çeşit mezuniyetler veriyor, TArkası var) ği vardı. Onünde IKENDİ KENDiMİZE ÇATIYORU YASAKLARIMIZ, TRAMVAYLARIMIZ Ne Dersiniz? FAZLA SÖZE NE HACET ?.. 19.Y.085 F A AM a A CaT EKMEK iŞi Bu iş üstünde çok görüştük. Fakat henüz bir gey yapamadık. Ne zaman ekmek pahalılaşırsa belediyenin öde- vi katmerleşir... Birincisi un ve buğ- day fiyatlarını gözönünde tutup hal- do AA b VÜY e Aaredmr — de, GEkmek “pahalilaşınca ihtikâra sapmaları ihtima- li artacağından gözünü dört açmak.. Bunun ikisi de bugün yapılıyor mu, bilmiyoruz. Un ve buğday fiyatı düş- tü, her gün düşüyor... Biz ekmeği hâ- lâ on bir kuruşa yiyoruz. Gazeteler her gün ekmeğin ucuzlatılması hak- kında yazılar yazıyor, düşünceler ya- pıyorlar, Bunlar doğru ise ekmek fi- aşağıya inmelidir. Istanbulda her ekmek farkı olarak binlerce lira veriliyor. Yoook, bu düşünceler yan- lış ve un fiyatı eskisi gibi ise beledi. ye hemen bu yanlışr düzeltmelidir. Çünkü gazetelerin söylediklerine ba - kılırsa belediye ekmeği hâlâ pahalı sat tırmakta haksızdır. Böyle haksız bir Cihangirde, Italyan hastahancsinin tam karşısında bir cami iskeleti var. Dünyanın dört bir yanır doalşılsa bun- dan kötü görünüşlü bir yapı daha bulunamaz. Bir mabet eskisi ki. koğuklarında kertenkeleler, akrepler dolaşıyor. Ge- vizleri yakan keskin bir amonyak kö- kusu, yanılıp ta önünden geçenlere yollarını değiştirtiyor. Geceleri karanlıkta ne idüğü belir- sizlerin, yersiz yurdsuzların, sığınak gibi kullandıkları bir mabet cskisi ki, bunun; bir zamanlar içinde Tanrıya kulluk edilen bir yer olduğunu düşün mek bile insata act geliyor. Bundan daha acıklısı ise, Cihangi- rin en şerefli bir yerinde, bir yabancı hastahanenin karşısında, gezginlerin Istanbul Liman işleri Umum müdürlüğünden: İdaremizde yeni teknelere 1935 temmuz iptidasımö itibaren üç ay içinde pazarlıkla ve götürü olarak Cihangirde Bir Cami iskeleti... uğrağı bir cadde üstünde, böyle Hati durumda kalmayı da elbette şarb lik istemez. Fırınların ihtikt- (a gelince; uai cinsinden tutun da ekmeklerin hami ve eksik olması hususuna kadar © y her fırında bugün mevcuttur. fırtn yok gibidir. Akşam üzerleri | biriktiği sıralar, hamurdur diye ek mek almak istemiyen az bulunur.Hi ekmeğin kalitesine şimdi bakan yö Çünkü fırıncılar: — İstersen al! diyip ayni ekm bir dakika sonra geleceğinden cft olduğu müşteriye saklıyor. Bütün b lar bir sıkı kontrol ister... Ve h ilk gıdası sebebile de arasıra halkı mek fiyatı, buğday fiyatı, un fi zerinde aydınlatmak ister. —Halb alâkadar memurlar ve makamlar T tek söz bile söylemek istememektf dirler, Bu da doğrü değildir. Sıratif da halkı tenvir etmek ilk ödevii dir. Biz böyle düşünüyoruz. Siz ne dersiniz rat yatağı bir iskeletin, değeri var l ü muhafaza ©* i, bu iskeleti yıktı için sorsak ki ne bekliyor? Onun kendili sını mı? Eğer luyor diyeceğim. Çünkü bu taş yapının, el sürülü se daha yıllar yılı, bakımsızlığı ve kayıtsızlığımızı yabancı gözler nünde “teşhir” edeceğine şüphe tur, Bazı işlerde, yıkıcılığın, ya) kadar gerekli olduğunu düşünerek iskelet. mutlaka ortadan kaldırıl! dır, diyoruz. fa* Salâhaddin GÜNGÜ” yaptırılacağından bu işe istekli olanların şartnameyi #4 lamak üzere levazım şefliğine müracaat etmeleri. / eksiltme 12 temmuz 935 cuma günü saat on birde Si cide Liman hanında Umum Müdürlük makamında Mi? dürler encümeninde yapılacaktır. Eksiltmeye gire?” © mek için 750 lira nakit veya bu miktarda milli bankâa!4 dan alınacak muvakkat teminat mektubunu Umum dürlük veznesine eksiltme gününden bir gün evvel tırmaları şarttır. (3963), 4

Bu sayıdan diğer sayfalar: