Türkiyede adam başına gün de 11gram şeker düşüyor! Şekerin ucuzlatılması, sade yurdun ekonomisine değil, aynı zamanda sıhhatına da yardım - dır. Sıhhatıma yardımdır. Çünkü şeker bir gıdadır. Bir kuvvettir. Genel savaş esnasında şekersiz- liğin yurttaşların benzini nasıl sararttığını, o devri yaşayanla- rTımız hep bilirler. Onun içindir ki hayat pahalı- lığıyla mücadele denildiği za - man şeker cn ön sıralarda gelen maddeler arasında sayılır. Fakat acı ile söylemek lâzım- tr ki, bir çok vatandaşlarımız, ayat seviyeleri — yüzünden bu mühim gıdayı âdeta bir lüks te- lâkki etmek mecburiyetinde kalmışlardır, Vaziyeti rakamlara istinat e- derek inceleyelim: Bunun için 1932 senesinin is- tatistiklerini ele alıyoruz. Çün - kü elimizde ancak bu tarihe ait tam istatistikler vardır. Bu sene zarfında memleketi- mizde henüz şeker sanayii t mamiyle teessüs etmediği i 29.336.000 kilo şeker ithal edil- miştir. Gene bu sene ulusal fab- rikalarımız, 27.435.000 kilo şe- ker istihsal etmişlerdir. Bu he - saba göre demek ©o sene yurdu- muzda bulunan şeker miktarı 56.771.000 kilodur, Farzedelim ki — bunun hepsi istihlâk edildi. Hepsi yenildi ve kullanıldı. Ve gene farzedelim ki o sene zarfında Türkiye nüfusu 14 mil- yondu.. Bu rakamdan daha çok fazlaydı ya, neyse vaziyeti izam etmemek için biz 14 mil - yon diyelim - » Bu takdirde Türkiyede yaşa- yah-kimseler zengini fakiri bir senede 4,055 kilo, yani 4 kilo 5$ gram şeker kullanmış demek tir. Bu miktarı 365 günle tak - sim edersek Türkiyede bir gün- de adam başına düşen şekerin ancak 11 gram olduğunu görü- Tüz, Günde 11 gram şeker bir in- gan için hiç demektir. Bahusus nüfusumuzun içinde 11 gram- dan çok fazla, hattâ bunun 10, 20 misli şeker kullanan kimseler de vardır. Bu takdirde vaziyet nedir? Vaziyet şudur ki; bir çok vatandaslarımız, şekerin yüzü - ne hasret çekerek günler geçir- mişlerdir. Nice hastalar, çocuk- lar sekersiz yaşamışlardır. , Bunun sebebi şüphesiz şeke - rin maliyet fiyatının yüksek ol- masındadır. Halbuki bugün şeker sanayi- miz tamamile teessüs etmiş va ziyettedir. Kıymetli teşebbüsler ve fedakârlıklarla kurulan yeni fabrikalar, memleketimizin şe - di hi No : 46 aldı. Hemen kıyafetini değiştir- di ve yeni Agde paskaposunun yantma gitmekte olan M. Ch&- lan'ı takib etti. Bu genc paska- pos, M. de La Mole'un yeğeni idiş Agde'a daha yeni tayin edilmişti. Erenin kutsal yadigâ- rını krala o gönderecekti. Fa - kat paskaposu bulamadılar. Papaslar heyeti asabileşiyor- | du. Eski manastırın karanlık ve | götik dehlizinde durmuş, pas- kaposu bekliyorlardı. 1879 dan önce yirmi dört chanoine'dan mürekkeb olan Bray-le-Haut ruhaniler heyetini temsil için yirmi dört cur& getirilmişti. Paskaposun gencliğine üç çey- rek saat söylendikten sonra cu- r&'ler, yaşı dolayısiyle kendile- rine baş diye seçtikleri M. Chö- lan'dan paskaposa gidip kralın gelmek üzere olduğunu, artık kilisedeki yerlerine girmek vak- — KIRMIZI VE SİYAH , İSTATİSTİK TAHLİLLERİ ker ihtiyacını önleyecek ve bes- liyecek bir hale girmişlerdir. Günde adam başma düşen 11 gram şekeri, çok - fazlalaştıra - cak vesaite maliktirler. Yurdu - muzda 1932 denberi şeker istih- salâtı muntazam bir ahenk da - hilinde artmıştır. Fabrikaları - mızda alıman yeni tedbirler, bu- nun daha yükseleceğini göster - mektedir. Eskişehir ve Turhal fabrikaları, istihsalâtımızı 1932 dekinden çok yükseğe çıkar - miış ve buna müukabil ithalâtı - mız azalmıştır. Eğer seker ucuzlayacak olur sa — ki, hükümet buna karar ver miştir — bu istihsalât daha çok yükselecektir; hattâ ucuzladı - ğı nisbetter daha fazla yüksele- cektir. i 8HAZİRAN CUMARTESİ PARALAR Alış Sterlin Dolar 12 20 Fransız Framgi 16 20 Liret 1 20 Belçika Frangı 20 Drahm 20 İsviçre ir. 20 Çek Kuron Avusturya şilia Mark Zloti Pengo 20 Ley 20 Disar Yen İsveç Kuran Altın Mecidiye Barknot 228.— ÇEKLER Kapanış Franst Frangı İngiliz Hre-- Dolar Liret Çünkü şeker, ekmek gibi fia tı ne olursa olsun sarfiyat mik - | darı' muayyen olan bir madde | değildir; fiat düştükçe istihlâk | artar, İstihlâkin artması, halkın o madde üzerine düşmesi, istih | sali kamçılar.. İstihsalin fazla - | lığı, bizim için hiç bir tehlike | teşkil edemez. Çünkü Türkiye | halkı, bütün fabrikalarımızın âzami verimini tamamile kulla na bilecek derecededir. Yalnız yüksek olmasıdır. Evvelce bu yüksek fiat için bir sebep vardı. Çünkü bu en - düstri yeni kuruluyordu. Malüm bir kaidedir. ki, her genç müessesenin ilk masrafla- rı yerleşmiş ve kökleşmiş bir mü essesenin masraflarından yük - sektir. Bugün için vaziyet böyle de- ğildir. Hükümet tam zamanın - da şekerin ucuzlatılmasına rar vererek yerinde bir. tedbir almıştır. Mümtaz FAİK | 14 mil sür'atte vapurlar alınacak Havaların ısinması üzerine sayfiye- lere göç edenler çoğalmıştır. Fakat bu yılki göçler, geçen yıldan daha azdır. Geçen yıl, bu zamanlarda say- fiyeler iyice kalabalıklaşmıştı. Bu yıl, ilkbaharın soğuk gitmesi, evvelâ, Is. tanbullularr - endişeye göç için, kimse yerinden kımıldamak istememiştir. Göç hareketleri yeni baş lamıştır. Şarbaylığın, bu yıl Büyük- adadâ Yürükali plâjını madern bir şe kilde yaptırmağa başlatması, daha çok Büyükadaya rağbeti arttırmıştır. Fransada bulunan Akay direktörü Ce miü, yeni alınacak iki vaptır için muh telif sosyetelerle temaslar yapmakta- dır. Almacak bu iki vapurun sürati- nin 14 mil olması kararlaştırılmıştı. Fakat, vâpur sösyetelerinin yapacak- ları teklifler karşısında, bu 14 mil sü- ratin değiştirileceği ve daha süzatli | vapurlar alımacağı umulmaktadır. Bu vapurlardan biri Adalar ve Yalova. diğeri de Kadıköy hattına verilecek - tir. STENDHAL ti geldiğini haber vermesini ri- cayı uygun buldular, M. Chi- lzn_. Julien'e kızgın olmasına rağmen ona da Beraber gelme- sini işaret etti. Julien, papas hırkasını adabı ile giymiş ve kı- varcık saçlarını, rahiblerce kul: lanılan bir tuvalet usulü ile dü- | zeltmişti; fakat, M. Ch&lan'ın | öfkesini artıran bir dalgınlık eseri olarak, mahmuzlarını çı- karmağı unutmuştu, — bunlar cübbenin eteği altında gözükü- yordu. Paskoposun dairesine vardık- lart zaman karşılarına çıkan iri yarı, renk renk elbiseli uşaklar ihtiyar cur&'ye, Monscigneur ün (1) kimseyi kabul edemi - (1) Paskaposlara da, prenslere ol- buna tesir eden şey fiatların yeceğini, yukarıdan bakar gibi | Flo: Çekoslovak kuroza Avusturya Pezeta Mark Zloti Pengo Ley ernovets İsviçre kuronu ESHAM 14 Bankası Mü N. Anadolu Şirketihayriye Tramyay Bomonti - Nektar Terkos Reji Aslan Çimento Merker Bankası Osmanlı Bankası Telefan Ittihat değirmencilik 'T. A, $. Sark Dedirmenleri $Sark merkez eczanesi ISTIKRAZLA 2830 Türk Börcü ılık'nptm Kesik Bigani İstikrazi dahili Rihten 1050 Anadolu I ve H 3445 w , TI Kupoa Kesik 45 — Anadolu mümessil 33,15 ——— Beyoğlunda kadastro müdürlüğü * Tapu ve kadastro idaresinin ye- ni kadroları gelmiştir. Kadrolarda bazı değişiklikler - yapılmış, Beyoğ- | du mmtakasında yeni bir - kadastro müdürlüğü teşkil edilmiştir. Beyoğlu tapu başmemuru Kadri Beyoğlu ta- pu müdürlüğünü şimdilik vekâleten idare edecektir. Tapu idareleri kazalara aytılmış- tır. Tapu idaresinde her kaza namı- na birer tapu memuru — bulunacak, bunlar sonradan mensup - oldukları gideceklerdir. Heybeliadanın kadastrosuna ya- l arak - bildirdiler. M. Châlan, Bray - le - Haut ru- haniler heyetinin başı olmak sı- fatı ile, istediği vakit paskapo- sun huzuruna girmeğe hakkı olduğunu söyleyince onu alaya aldılar. Uşakların küstahlığ pek kibirli olan Julien'in ağırı- Na gitti. Manastırın yatak oda- larını dolaşmağa, her gördüğü kapıyı kurcalamağa — başladı. | Küçücük bir kapı, onun sarsma- | St Üzerine açılıverdi; — Julien kendisini Monseigneur'ün, si- yah setreli, boyunları zincirli odacıları arasında buldu. Juli- en'in telâşlı halini görünce bu baylar onun paskapos tarafın- dan çağırılmış olduğunu sanıp içeri girmesine ses çıkarmadı- lar. Julien birkaç adım attr ve gayetle büyük, karanlık, duvar- ları kara meşe tahtalarile örtü- lü bir gotik salona girmis oldu- ğunu gördü; bir tanesi müstes- na, ogive biçimi pencerelerin hepsi tuğla ile örülmüştü. Bu duvara işinin kabalığ örten duğu gibi, Monseigneur (Efendi- miz) diye hitab edilir. - hiç bir şey yoktu; bu örülü pen- TAN | gaz bambalarıdır. | manda gaz maskesi bularak ilk | İper cephesinde İperit adını ver | Hav ASKE a savaşlarına ve ze RLİK | hirli g 9-6-935 YAZAN M. ŞEVKİ j ) azlara karşı kor_unma tedbirleri Ü- & aa Tayyarelerin — gelecekte en ehemmiyetli saldırma vasıtala - rından biri de şüphesiz zehirli Bu sebeple evvelâ zehirli gazları kısaca göz den geçirmek ve - sonra onlara karşı almacak tedbirleri saymak gerektir. Zehirli gazlar a) Klor, fosken gibi teneffüs yoluyla ciğerleri ve nefes boru- larını tahriş eden ve bu suretle insanı öldüren boğucu cinsten olurlar. Yahut: b) İperit, levizit — gibi cilde temasla yakan — veya öldüren, aynı zamanda buharı teneffüs edilmekle de zehirleyen boğucu ve kabartıcı cinsten olurlar. Ve- yahut ta: €) Gözyaşı getiren, yalnız gözleri ve nefes borularını ra - hatsız edici tesirler yapan cins- ten olurlar. Bombalarla — bu her üç cing gazın da kullanılması - ihtimali vardır. Büyük harpta ilk olarak bi - rinci sınıftan gazlar Almanlar tarafından kullanılmıştı. Fran - sızlar ve İngilizler bu işte gafil avlandıkları için — haylı zayiat vermişler ve ilk taarruzun yapıl- dığı günün adını — “Kara gün,, koymuşlardı. Sonra kısa bir za- korkunç zayiatın önüne geçti - ler. | Bu defa da gene Almanlar dikleri yakıcı gazı kullandılar, bu gâaza karşı eski maskeler kâ- fi gelmedi ve bu defa da İngiliz- lere büyük zayiat verdirdi. Ni - hayet ona karşı da tedbirler a - lmdı. Üçüncü gazlar, yani arsenler bY VE TCT Şümara Karıt kullanılan maskeyi baştan çı - karttırmak; hücum veya müda- faa esnasında maske ile yürü - meyi güçleştirmek - için ortaya atıldı, ilk zamanlar — muvaffak ta oldu. Meselâ kloru geçirme - yen maskeler — arsenlere karşı muhafaza edemiyordu. Gözleri yaşaran veya boğazı yanan in- san maskeyi başından çıkarmak mecburiyetinde — kalınca diğer gazlar atılıyor ve ölümle niha - yetlenen zehirlemelere sebep o- luyordu. Nihayet gene maske - lerle buna karşı da çare bulün- du, ön taraflarına ayrıca birer süzgeç ilâve edildi. Kara muharebelerinde oldu - ğu gibi havadan da tayyareler birinci, ikinci veya ü ü ci gazları ayrı ayrı veya karışık o- larak atabilirler. Aynı suretle cephe gerisinde de — bu her üç cins gazdan korunmak zarüureti başgösterir. Hattâ geride hücu- ma uğrayanların adedi ileride - Gazlar içinde bir maskelinin denemeleri kinden daha çok — olduğu için buralarda daha — ehemmiyetle nazarı itibara almak gerektir. İnsanların ve hattâ hayvan - larım münferiden korunmaları için en iyi çare yüzü — ve ikinci sınıf gazlarda bütün vücudu ga- za karşı koruyan maskeler, ya - hut bunların yerini tutacak yar- dimer vasıtalar ve eğer zehirle - nilirse kurtarıcı — vasıtalardan ibarettir. Maskeler — yüzü kapar, gör - mek için gözlükleri ve tenellüs isim üegecleri vardır. Dr şarıdaki zehirli hava bu suzgeç- lerden geçerken zehir massolu- nur, temiz hava içeri girer. İperite karşı, bunun geçemi - yeceği lâstik örtülerle başla be- raber bütün vücudu kaplamak gerektir. Maamafih maske bu - lunmadığı zaman birinci çeşit gazlara karşı orotropin mahlü- lüne veya çamaşır sodasına ba- tırılmış bezlerle ağzı ve burunu kapamak, bunlar grasından te - neffüs etmek veya odanın kapı ve pencerelerini böyle ıslatılmış bezlerle sımsıkı kapamak ta ze- hirlenmekten koruyabilir. İperite karşı en belli başlı ça- re kireç kaymağıdır. İperitin te- mas ettiği yere hemen 9510 ki- reç kaymağı ve 9590 vazelin - den yapılmış merhemden sürül- meli ve sonra buralar bol su ile yıkanmalıdır. Hattâ iperitin değdiği yeri gazyağı dökülmüş pamukla hafifçe temizlemek te fayda verir. Şunu da unutmama lı ki bu sürmeler veya hiç bir bir şey yoksa bol su ile yıkama ipe- ritin bulaşmasından itibaren 7 dakika zarfında — yapılmalıdır. Yoksa sonra fayda vermez. Ke- za alelâde kumaşların iperitim geçmesine mâni olamayacağını da hesap etmelidir. Gaz bombalarının atılışı na « sıl anlaşılır? Gaz bombaları infilâklarının tahrip bombalarına nisbetle da- ha az gürültülü olunşundan ve gündüz ise çıkaracakları renkli geceleyin veya BOlüksa yerc üsişf mederi patlayan cinslerden is€ iş biraz — daha güçleşmiş olur. Bundan dolayı — bazı miyarlarf bilmek lâzımdır. Bunların ba « şında koku gelir. - Klorun fenâ kokusu ve yeşil — rengi derhal kendini belli ettirir. Fosken mi- sır püskülü, ham elma veya çü* rük saman gibi kokar. İperitii hardalı andıran bir kokusu var“ dır ve bunun için İngilizler bu gaza “hardal gazı,, — da derler. Arsenlerin hususi kokuları yok- tüur, Gözleri yaşartmakla kendi- lerini hissettirirler. Klor pikrim küf kokusunu andırır. İperititt bir miyarı da boyaları değiştir- mesidir. Bunlar hissedilir edil « mez hemen tedbir ittihaz edil < meli ve maskeler başa geçiril “ melidir. Müçtemi korunma tedbirle “ rinden gelecek yazımızda bah * sedeceğiz. cereler, eskiden kalma meşe kaplamaların ihtişamı yanında pek aykırı düşüyordu. Bourgo- gne'un tarihiğ eser meraklıla- rınca pek tanınımış olan salonu, 1740 yıllarında duc Pervasız Charles, bir günahma kefaret olarak yaptırmıştı; sağ ve sol tarafında tahta üzerine oyma gayet güzel levhalar — vardı. Bunlar, Yohanna'nın vahyinde bildirdiği sırları tasvir ediyor- du. Cıplak — tuğlaların, daha bembeyaz alçının sanki asilliği- ni kaybettirdiği bu gamlı ihti. şam, Julien'in içine dokundu. ür ucunda, içeriye cik pencerenin ya nında, mahun ağacından, ordan oraya taşmabilir bir ayna gö- züne ilişti. Arkasına mor cüb- be giyip omuzlarına tenteneden bir rahib atkısı almış, başı açık bir delikanlı, bu aynadan üç adım beride durmuştu. Böyle bir yerde öyle bir şey bulunma- sı insana bir tuhaf geliyordu; hiç şüphesiz manastıra daha yeni getirilmişti. Julien,in anla- dığma göre, o gencin öfkeli bir hali vardı; sağ eli ile, aynaya doğru, ciddiğ ciddiğ takdis işa- retleri yapıyordu. Julien kendi kendine: “Bu da ne demek?,, dedi. Bu genc ra- hib hazırlık ayini mi yapıyor? Belki de paskoposun kâtibidir... © da uşaklar gibi haddini bil- mez bir adam... bana ne? hele bir deniyelim. İlerledi ve baştan başa, ağır ağır geçti, gözlerini hep biricik pencere tarafına dikmiş, bir an durup dinlenme bilmeden tak- dis işaretleri yapan delikanlıya bakryordu. Yaklaştıkça onun öfkeli ol. duğunu daha iyi farkediyordu. Tenteneli atkınım ne kadar ağır bir şey olduğfunu görünce, sanki ilerlemek elinde değilmiş gibi duruverdi; fakat aynaya haylır yaklaşmıştı. “Susmak, ödevimden kaçmak olur!,, dedi; fakat salonun gü- zelliği ile heyecana kapılmıştı, işiteceği ağır sözler” de şimdi- den gücüne gidiyordu. Genc rahib Julien"i aynada gördü, hemen ona doğru döne dü ve öfkeli tavrını bırakıp gâ yet tatlı bir sesle: — Oldu mu? Artık düzelte bildiler mi, monsieur? diyt sordu. Julien hayretle — durakladi Delikanlı dönerken Julien onultt göğsündeki haçı görüp AEd? paskaposunun huzurunda oldü” ğunu anlamıştı. “Ne kadar da genc! dedi; benden olsa olsa YE” di sekiz yaş büyük!...., Miıhmızlarından da utandı. | — Monşscigneur, dedi, bent ruhaniler heyeti başı M. Ch&laf gönderdi. Paskapos, Julien'in memnun” luğunu bir kat daha artırari naziklik edası ile: — Öyle mi? Bana M. Chö” lan'dan hep öğerek bahsettilef dedi. Fakat, monsieur, kı * mu bağışlayın: Bana mitr (1) getirecek birini bekhe::' SI [A'rlı(.ı,qu | (1) Mitra (mitre): Paskapos M buhartardan belli olurlar. Pakaf