t ünya Gazetelerine Göre Haâdiseler 9-6-935 BOĞAZLAR MESELESİ VE BULGARİSTAN Boğazların tahkimi Zara'dan: “Büyük devletler, daha İlkkânı 1932 de Almanların sücl denkliğini tanıdılar. Bunun, Bulgaristan, Maca- ristan ve Avusturyaya teşmilini ka - bul etmemek doğru değildir. Üç yd- danberi süeldenkliğin elde olunması uğrunda konuşmalar yapılıyor. —Al » manya, Versay andlaşmasının — süel ahkâmını kaldıracak resmi kararı bek lemedi. Çünkü, Batı kuvvetleri yeni bir esas üzerinde anlaşamadılar, Al- manya, derhal mecbuti askerliği koy- du ve askeri serbestliğini ilân etti. Diğer devletler Alman örneğinin ardınca gidemediler. Fakat, daha u - zun bir müddet için bunca hummalı silâhlanma faaliyetine karşr silâhlan - madan durmak, gayet tabildir ki müm Kkün değildi. Silâhlanmış olanların kendileri de tanırlar ki Bulgaristan, Macaristan ve Avusturya'nın silâhlan ma meselesini halletmek gerektir. Bir devletin arsrulusal amı r - daki değeri, ancak © devletin iyi bir silâh gücüne sahip olmasıyla ölçülür. Başlangıçta, bizim — silâhlanmamıza karşı koyan kimse ortaya çıkmamak- tadır. Yalnız Türkiye, Bulgaristanın silâhlanmasına karşı Boğazları süel tahkimden sıyıran kararı ortadan kal dırmağı fırsat olarak öne sürmekte - dir. Bunun içine Trakya'yı (Edirne) Türk-Bulgar Ticaret İşleri Sofyada çıkan La Bulgarit gazetiesi Ankarada imza olunan yeni Türk - Bulgar tocim anlaşması hakkında di- yor ki : “Türkiye ve Bulgaristan, coğrafi Gurumları yüzünden ökonomsal kal - Kımma alanında, elele çalışmalıdırlar. Bir zaman, bu çalışma birliği en yük sek önemli bir tecim alışverişile ken- disini gösteriyordu. Esef edilir ki, tecimel trampetelerimiz, sevinç veri. ci bir derecede kalmadı. Çünkü, ça - Tışma birliği yerine ökonomsal ayrı - İik fikri geçti, Bu kez eski çalışma birliğini yeniden diriltmek gerekliği duyuldu. Umudumuz odur ki, bu çalış ma birliği eski hızını alacaktır. Bu işe, sarfedilecek emeğe değer, Türk « Bulgar tecim trampelerinin çekişme- Si iki ülkenin müşterek menfaatlerin- dendir. Bu çalışma birliği, Balkanlar 'da ökonomsal faaliyeti arttırır, bu da &nel ökonominin ilerilemesi için te- melli bir şarttır. Türk - Bulgar tecim anlaşmasının mülhem olduğu başlıca (ikir budur. Türkiye ve Bulgaristan yeni ülkeler. Ikisi de, bütçelerinin kalkınması ökonomilerinin canlanması için Bereken teşkilât işile tüm meşgul - dürler. Uzun müddet daha dünyayı ü tesirleri altında bırakacak olan konomsal fırtımaya karşı koymak i - şin çalışmalarını birleştirmeleri bu halden dolayı uygundür.. ci taraf görüşmenlerini uzlaşmayı iyi sonuca erdirmek yolunda gösterdikleri gay - retlerden ötürü tebrik ederken buna dayanan ümitlerin gerçekleşeceği dile | ğini söyleriz. Bumun, Gkonomsal denklenme ve güven Yaratarak iki da almıştır. Bulgaristanın silâhlanma sına karşı Türkiyenin Trakya ve Bo- garları tahkim esbabr mucibesi doğ- ru değildir. Bunlar, biri birinden ta- mamen ayrılan iki meseledir. Boğaz- ların tahkim işi Üçüncü Bulgar Çar- lığının kuruluşundan önce mevcuttu. İngiltere veya Rusyanın Türkiye nez- dindeki nüfuz veya tesiri, Boğazların kapanıp açılması meselesini halleder- di. Rusya ile Türkiye arasında 1774 de yapılan bir andlaşma, Türkiyenin müsaadesi olmaksızın yabancı gemi- lerin Boğazlardan geçmesini yasak ediyordu. Daha sonra Rusya, Kara - denizde ticaret filosu tutmak hakkını elde etti. 1798 de bu hak süel filoya da teşmil olundu. 1809 da İngiltere, Rusyanın bu elde ettiği hakkı orta - dan kaldırmak mecburiyetini hisset- ti. Ruslar, 1941 Londra andlaşmasiy- la kaybettikleri Boğazları serbestçe geçmek hakkını 1833 de tekrar al - mışlardı. Savaş, bugünedek devam et- mektedir. Büyük savaştan sonra Tür- kiye büsbütün Avrupadan çıkmıştı. Lâkin Yunanlılar üzerindeki galibi- yeti Ş ;ild Trdık_vı ile İstanbulu geri- ye verdiyse de Boğazlar gene i askeri bir mımtaka olarak Eıldı. y Sövyet Rusyanın —müttefiki olan bugünkü Türkiye, eğer Boğazları tah kıu_ı hakkını alabilirse bu, Akdenizin doğusunda kendi ve büyük müttefiki Rusya hesabına büyük - bir üstünlük demek olur. Buna, büyük devletler ve hele da- ha kuvvetli deniz kaptanlarını elinde bulunduran ve denizlerin - serbestisi prensibini tutan İngiltere müsaade et mek istememektedir. Netice olarak biz, Boğazlar üzerin- deki çok büyük ve çok eskidenberi mevcud bulunan rejim münakaşaları- mr bekliyebiliriz. Bu, bizim silâhlan - mamız meselesinin halline bir enge! olamaz. Şoföri'înü sevdiği için kocasını öldürten moda kraliçesi Paris-Solr'dan: Madam Rattenbury'nin sevgi ve felâket dolu macerası malümdür. Bu Aşk sergüzeşti, kanlı bir cinayet, bir ölüm mahkümiyeti ve bir de acına - cak tagayyüp ve yokluk ile bitti. Ma- dam Rattenbury, genç ve — yakışıklı ü sevdi. Ona kozasını katlet- İngiliz mahkemesi, cinayetin falli ve madamın âşığı Stoneri ölüme mahküm etti. Adam, ayın on sekizin- de dar ağacına çıkarılacaktır. Bütün dünyanın heyecanla takip ettiği muahekeme sonucunda cürmün müşevviki olan Madam — Rattenbury beraat etti, fakat genç âşıkının ölüm cezasına çarpılacağını anlar anlamaz şuurunu bozdü. Old Bailey cinayet mahkemesi jüri heyeti madamın, ma- sumiyetine hükmetmekle — boraber, Aaşk yüzünden en kanlı cinayeti yap- tıran kadıncağız, ebediyen lekelen - miş bulunuyordu. Artık yaşayabil- mek takat ve metaneti kalmamıştı, ——— ülke mahreçlerinin çoğalmasına yar. dem edeceği hakkında bütün mahfel lerde beslenilen ümitlerin gerçekleş. mesini diletiz, Edgar WALLECE | Nâziflar meclisi başvekâlet Müsteşarının dairesinde toplan- mıştı. Kızıl çenberden mektup alan hükümet âzasının hepsi de toplantıda hazır bulunuyordu. Davet edilen zevatı çağırma- dan evvel bir haylı zaman geç - ti. İlkönce — Yale çağırıldı. Bir çeyrek sonra Parr çağırıldı. Em niyet müfett'si orada toplanan büyüt zevatın ekserisini gözden tanıyordu. Parr içeriye girince, havanın aleyhinde olduğunu an- lamıştı. Başvekil dedi ki: — Parr, şu dakika Kiızıl çen- ber adı altında — ortalığı kasıp kavuran bir — haydutlar çetesi — WNiçin bu evin kirası karşıdaki evin kirasından daha yüksek? — Bir karşıdaki evin manzarasına bakın, bir de bu evin mam- zarasına bakın! yoruz. Bunların cüretlerine hu- dut yok. Hattâ nazırlara kadar Mekiymektubu gönderdiler. Bu “k“m'llıunu:â::' gazetelerde - ğveı. okudum, — Şunu açıkça söyli * | Hükümet, uıfı.kîıuîfı'—ıyı:ffîî | feyi başa çıkaramadığmıza çok | mütcessiftir. Size bütün kolay - |lıklar — gösterilmiş, istediğiniz bütün salâhiyetler verilmiştir. Başvekil — önündeki kâğrda baktı. Fakat emniyet müfettişi sözünü kesti: — Affedersiniz, — dedi, bana verilen salâhiyetleri burada yük sek sesle okumanız, bir ilitiyat- sızlık olur. Başvekil şaşaladı: — Pekâlâ, dedi, o ha'de u - murmf bir iladeyle — söyliyevim ki, size — fevkalâde imtiyazlar bahşedildi. Elinize bir çok fır - satlar geçtiği halde, kaçırdığını- zün önünde insan öldürdüler ve siz mâni olamadınız. Parr boynunu büktü. hakkında müzakerede bulunu - — Bizim şimdi kararımız, bu zı da biliyoruz. Hattâ gözünü - | — Krokodil Moskova — işi resmen Derrick Yale'e tevdi etmektir. Kendisi çetenin başını ele geçirememekle beraber, iki defa Kızıl çenberin öldürdüğü adamların katillerini bulmuş - tur. Yale teklifimizi kabul edi yor. Ancak sizin emrinizde ha- reket etmek şartile... Buna mu- vfııfakn ettik. Zaten siz de isti - 'anızı vermişsiniz ve | - Hü _ş_ı-l e istifa ka Başvekil kelimelere ağır ba - sarak ğe:ım eti — Pek iyi bilirsiniz ki, hay - dutların hükümettern iııediklîri Şey, kat'iyyen kabul edilemez. Bunların tekliflerini kabul et. | mek, kanunu inkâr etmek olur, | temini çok zordur. | poliden Cagliari'ye gitti. Vapurda şuuru bozulmuştu, sinir hastalıkları kliniklerinden birine götürüldü. Re- fakatinde güzel ve yakışıklı oda hiz- metçisi İrene Riggs bulunuyordu. Hastahanede, zavallı madam, — müte- madi bir korku ve endişe içinde ya şıyordu, Katiyen uyuyamıyordu. Ge- ce ve gündüz, dostunun fotoğrafisi karşısında ağlamakla geçiriyordu ve ağlayarak diyordu ki: Onu, kimin sesini elân işitiyorum. Hüküm kafamda vızıldayor... Evvelki günü, madam, iyileştiğini söyliyerek klinikten çıkmak istedi, hizmetçisi ile bir hasta bakıcının re- iskatinde gitmesine müsaade olundu. Fakat, onların nezaretinden kur - tularak tagayyüp etti. Keskin bir han cerle silâhli olduğunu bilenler, çılgın kadının niyetini anlamışlardır. Madam Rattenbury. Londrada mo d> kraliçesi idi. Kihar âlemi havadisi ni toplayan gazetecilere meraklı mev sular verirdi. İşte feci me seranın sonucu! — Aşk, katil, idam mahkümiyeti ve nihayet yokluk... Kadından yalmız bir mek tup alındı. Bu da, âşığı Stonere hitı- ben yazılmıştı!. Habeş işi Lavoro Fascista'dan: Habeşistan, sayısız tahrikleri ve taarruzları ile barışı mahvederek dostluğu imkânsızlaştırdı. İtalya - nen, 1928 andını bozarak, Habeşis- tana karşı hareket özgürlüğünü mu hafaza etmesi daha iyi olmaz mı? Zaten Habeşistanın küstahlığı ve nemrutluğu ile bu muahede ayak « lar altına alınmış değil midir?. Tribuna'dan: Artık, Italyan - Habeş münazaası toptan halledilmek gerehtir. Böyle kat'i bir hallin, silâha sarılmaksızın Le Journal Des Debats'dan : Merano adlı İtalyan vapuru, Na- beş subay ve yüz elli er vardır, Cag- Hiaride Sabauda fırkasının bir kon- j d tir. Merano, İtalyan memurları Mısır Devlet De- miryolları idaresinden bazı trenler karalanmışlardır. Bu trenlerle Eryth rde ve Somaliye Italyan mühendis ve işçisi gönderilecektir. Bunlar, Bayındırlık işlerine tahsis edilmiş- tir, VAA AERER T AETA AAA madığını da söylemek isterim. — Gönderdiği mektupta Heg- git isminde birini öldürdükle - rinden bahsediyor. Yale cevap verdi: — Maalesef evet! Heggit'i dün akşam Marsden istasyo - nundan evine dönerken, yolda öldürdüler. Başvekil hayıfla başını salla- di: — Olmaz olmaz, boyuna in - san öldürüyorlar ve bu cinayet silsilesi hâlâ kapanmışa benze- miyor. Toplantıdan çıkarlarken, iki polis memüurunun etrafını gaze- Onun için tehdit edilen millet vekillerinin — tam bir emniyet içinde — bulunmalarını sizden bekliyoruz, Bütün mesleki şere- finizin mevzuubahis olduğunu da unutmayınız. Parr ayağa kalktı ve dedi ki: — Ben hiç bir millet vekilinin rahatsız edilmiyeceğini — temin edebilirim. Fakat kendisine Kı - zıl çenber adımt veren herili ya- teciler sardılar, Bir taraftan da meraklıların — kalabalığı vardı. Kızıl çenber meselesi bütün ef- kârı mesgul ediyordu. Herkes Yale't alkışladı, fakat Parr ora- dı; yııvaıca sıvıştı. ale yazıhaneye döndüğü za- man Thalia Drummond bğı:-ı ; zeteye dalmıs bulunuyordu. Ha- l'ıye_ içeri girince, genç kız gaze- teyi itti, sanki bir kabahat üze - rinde yakalanmış gibi, yazı ma- kalamanın henüz mümkün ol - K'nesinin başına geçti. Hafiye Politikadaı Yeni Türkiyeyi ziyaret ederken in- sanın duyduğu iki kuvvetli ihtisasın kaynağı: Tabiat ve Atatürk'tür. Bu iki ihtisas, size, İstanbula ayak basar basmaz, rehber olur, Ankarada da öy le.. Bu noktadan, Ankara daha ente- resandır, çünkü, buradadır ki, tabiat ve adam göğüs göğüse çarpışmış ve adamın iradesi tabiata hegemen ol- mmuştur. Anadolu ovasının yüksek bir yaylası üzerinde; Kafkasya, Marma. Ta denizi, Irak ve Karadeniz yolları- man birleştikleri geçid noktasında Ana dolunun göbeğinde, Koma ve Bizans harabelerile yanyana, eski Türk bel- desinin kenarında Kamâl, yeni bir merkez yarattı. Sanki, bu kireçli ve kuvvetli toprağa, bir sihbirbaz çubuğu vurdü, susuz ve nebatsız, her türlü insan hayatına muhasım bu yerlerde, yepyeni, modern, her ihtiyaca teka - hül eden ve başka eşi olmayan bir şe- hir fışkırttı. Ankara, Türkiyeyi akıl, irdacverlik ile idare eder. Bu meziyetlerin hepsi biribirine kı vetçe muadildir. Kamâl Atatürk kiyenin halâskârıdır. Şef ve yanındı ki çalışma arkadaşları, Türkiyeyi kurtardıkları ve ona” ulusseverliğin diriltici ve yaşatıcı seromunu şırınga ettikleri gündenberi memleketin mü- kadderatımı ellerinde tutuyorlar. Ka- mâl Türkiyesi, temelinde, ulusal bir devlettir. Bugünkü Türkiyenin ulus- çuluğu — (nasionalizm) devrimci Hiç bir engel onu, amacına varmak- tan durduramaz. Bu devrimci idarede dilde, halk arasında mevcut bütün ya- bancı unsurları ayıklar, Osmanlı İm- paratorluğunun unsurlar arasındâki tecanüsüzlüğünden, yahud ulusal şu- yrun yokluğundan çöküp mahvoldu. ğunt gösteren tarihin derslerinden, yeni Türkiye ibret almıştır. Bu Türk Ülusseverliği müfrit dahi olsa tevec- çcüh ve muhabbeti celbeder; çünkü her türlü tecavüz ve emperyalizm fi- kir ve emellerinden âridir; biricik amacı: özgürlük ve ulusal begemen- liktir. Türk siyasasının amacı açıktır: Yabancı ülkelere karşı temelinde ba- rişseverdir. Kendi erkinliğinden baş- ka amacı yoktur. İç siyasası; yenilik- ler ve ralahat yaparak govsallık ve iler leme alanında temayüz etmektir, - -. Öbür ıslahatın hemen hepsi şu kadro içinde sayılabilir: Hüküme- tin lâyikliği, bilâfetin lâğvı, mektep- lerde tedrisatın lâyikliği, İsviçre ka- — Kriz devam ederse gelecek sene hepimiz dilenci oluruz, - — Peki ama sadakayı kimden isteriz? Der Simpl (Prag) dedi ki: — Miss Drummond, çenberin yaptığı dersiniz? — Olur şey değil! Doğrusu insan bazı taraflarını da beğeni- yor, takdir ediyor. — Ben beğenilecek bir tarafı- nı görmüyorum. Sizin de hâdi - seleri görüş tarzmız tuhafıma gidiyor. Yale yazıhane kapısının eşi- ğinde durdu, — bir müddet dik - katle genç kıza baktı. O da göz- lerini bile eğmedi. — Artık siz de Mildred so - kağındaki Johnson'a mektuplar gönderemiyeceğiniz için mem - nunsuünuzdür. Genc kız cevap vermedi. — Bana emniyet müdürlü - ğünde bir yazıhane — vermeleri muhtemeldir. Öyle olursa, sizi burada brrakırım, öteberi işleri idare edersiniz. y !iızıl çenberi yakalamağa sizi mi memur ettiler? |— Hayır, Parr gene eşkisi gi- bi vazifesinin başındadır. Ben kendisine yardım edeceğim. FAŞA Kızıl son halta ne b " | türk'tedir. BİR SIRP GAZETESİNE GÖRE YENİ TÜRKİYE Atatürk Türkiyesi Ti nunu medenisinin kabhulü, şer'i mah: kemelerin lâğvı, lâtin harflerile yı bir fonetik alfabenin kabulü, yeni tak vim, metre sistemi, kadınların kurtü- Tuşu, taaddüdü zevcatın kaldırılmas! ilân ve ilâh. Bu büyüklükte rslahatt Türkiye gibi bir memlekete ithali bir mucizeye muadildir. Bu mucizenin S1f rı, uzun bir felçten sonra Kamâl Atâ türk tarafından uyandırrlan bu mema: leket kuvvetlerinin ve unsurlarınınt dynomism'indedir. Mucizenin asıl sır- Tı: insana üstün bir şahsiyet olan Atâ Kamil Atatürk, orduda, mekteplerde, halk arasında, dil ve tas rih kurumlarında, çiftçiler arasındâ genel ve heyacanlı bir saygr gösteri" lir, Onu her ferd bir baba gibi dinler ve takip eder. O, sakindir, lüzumsuf hareket yapmaz, pozsuzdur, hal vt tavrı kendi derinliklerine dalmış bit adamın tavrını andırır. Yüzünün çi$“ gileri, zekâ ve idare ifade eder, Alnf bir riyaziyeci, ağzı da bir stratej ağ* zıdır. Gözlerinde dalgınlıktan ve hül- yaseverlikten eser yoktur. Gözleri re* Aalist bir adam gözleridir, söz söyledir ği zaman bir fanus gibi yanar ve sö: ner; sözleri bazari çelik gibi, bazatt da derinliklerinde bir ateş saklı tatli suları andırır. Sivil giyinir, ancak, bâ gı bütün karakterini ifade sivil Kafıfa girmiş arslan başından anlaşılır. eder, bir asker olduğu Polonyada Parlâmentarizm Le Petit Parisien'den! Yeni ıtlahat, Varşovada iki yıl ön” ce başlıyan sıyasal berkitleme işinit ikinci safhasını teşkil ediyor. Bizinci safha: Cumur başkanına hemen he men diktatörlük salâhiyetleri vercü yeni temel yasanın kabulü olmuştuf. İkinci safha bundan daha az an” damlı değildir: Leh parlâmento siste” mine esaslı bir sokuyott Albaylar hükümeti adı - verilen Leh kabinesi, parlâmentonun salâhiyetle” rini asgari haddine indirdikten s00” ra şimdi, sıyasal partileri bırpalıyâ” caktır. Pilsudski hayatta iken adetâ boyunduruk altına alman siyastl partilerin, günün birinde baş kaldır” maları tehlikesi vardı. Bu tehlikey€ karşr koymak içindir ki, kabine tedbirler alıyor. Yeni temel yasaya göre mecli$ üyeleri 444 ten 200 e iniyor. Seçim: Mahalli idare teşekkülleri, seçimi odaları, sendikalar, mesleki kurum” lar, Üniversiteler, avukat, hekimie ı:;n kurumları - tarafından yapılâ” ttır. Yale öğleye doğru çıkarkeflı ertesi güne kadar gelmiyeceği * ni söyledi. O gittikten biraz sonra tele ” fon çaldı. Thalia sesi Az kalsın, âhize elinden düşe * cekti: — Evet benim, Jack! — Yale orada mı? ü — Şimdi çıktı ve bugün yaz” haneye uğramıyacak. — Fakat mühim bir şey çıkarsa, kendi$” ni arar, bulurum. Jack dedi ki : a — O kadar ehemmiyetli dir, değil midir, iyi biımiy“f'“’; ama, bir mesele var. Bu - babamın evrakını tasnif qd“w ken, Marl'a ait bir çok vesikâ buldum, — Marl'a ait mi? pu — Evet, her halde babam ye zat hakkında bizlerden çok $€ ler biliyordu, Marl hapis'lâ de yatmış mıydı? Bunu bili muydunuz? Ğ — Zannederim, böyle şey tahmin ediyorlardı. (Arkası