Kısıklı parkında duşunduren bir gezıhtı | Burası denizlen bakılınca Üsküdarın kötü bir tahta perde gibi gözlerden sakladığı bir bucaktır Solak Sinan mahallesinin pas | tenekeleri arasından her sı - Tiyede bin tetanos tehlikesi ge- Sirerek kurtulduktan sozra ço - 40f bana baktı, ben şoföre ba': - im ve o her halde gözlerimde liren hiddeti sezmiş o.acak ki, 't an müşterisini kaybetinek - Tn Porn_vor-m.e. gibi oldu. Otomobile girdiğim zaman te “işir telâşir söylendi Bi sküdarımızın güzel yer- tti de vardır Bayım. Geliniz si Zinle Kısıklıya doğru şöyle bir izarlalım.. Göreceksiniz ki, Üs- Üdar yalnız bu teneke mahalie €rinden ibaret değildir. çimi karartan kara suratl: &vleri daha fazla görmemek için Zözlerimi yummuştum. Can s- intisile; — Peki... - dedim - bir de o ğlî:! dediğin yerleri görelim, el Motöc gurladı. WiZ he Dun tekerleği olan garip “eıuı.k balığı gibi yüzdüğü dar ve ha yollar, eğri taşlı mezarlık - l:'odıır kara evler deryasından Başı, “p Bülbül ve Tophaneli Oğlunu arka- irakan otomobilin önündeki Bün n yaklaştığmı gördü Ağaçlıklar, bana Atlanti Deresini, Bağlar- | Bülköl deresindeki cüyük çı- narın gölgesi altından Bir tramvayın, gü pasız kalmış uyuz b inleye puflaya çıkl dığı yokuşa saptı relerden serin bir hnava oluk o- luk dalıyor, her hissi kırbaçla - n garip bir okşayış! ruyordu. Doyum mu olurdu Ama haddin varsa açık pencereleri? | Önde giden bir kamyonun arkasından yükselen toz bulut - larına, bizim arkamızdan yük - selen toz bulutlarını bir ters vu | ruşla katan rüzgâr dala ileride bir dönemeçte bütün bir mahal lenin pisliklerini, hava hoş.ı'.!:m bir tecrübe makinesinin cam olu | ğu icine bırakılmış kâat parça - ları gibi, bir toz anaforunda dön dürüp uçuruyordu. Arasından geçerken, açık pencerelerden gi bu zevke? tut keşfediyormuşum gibi sürprizli bir heyecan verdi. 2 — "Bir mektebin üniformasını | taşıyan bir kız kaşlarını çatmıştı, gözlerini bir mini miniye; “seni ye- rim ha!” gibilerden dikmişti, avurt- larını oynata oynata sakız çiğne- yor ve ikide bir bir histeri buhra- nana tutulmuş gibi ispazmozlar ge- ren bir marul yaprağı ve bir ke | se kâadı parçası dizlerimin üstü ne düşüvermezler mi? Dişlerim istemediğim bir hiddetle gıcır - dadılar ve dudaklarımdan beğen | mediğim sözler fışkırdı. Derhal pence: sinerek bir leri kapadım. köşeye büzül - düm. Ve ancak otomobil, dört | tekerleği olan garip bir fok ba- lığı gibi bir dar ve bozuk yol - | lar, eğri taşlı mezarlıklar, bo - dur, kara evler deryasında yüze yüze Bağlarbaşını ve Tophane li oğlunu arkada bıraktıktan sonra eski keyfi kendimde bula bı]ıln—n. O zaman, otomobilin ü camdan yaklaştığını gördüğüm ağaçlıklar bana At - lantid'i keşfediyormuşum gibi sürprizli bir heyecan verdiler. e Sâkin, kimsesiz ve sessiz yol da, bastonuna dayana dayana yürüyen bir yaşlı kadın bir kena çirerek bir başka mini miniyi to- katlıyordu: 'Şirak! Şirran 3 — '... Az ötede yine çocuklar.. Kuratoları bir başka türlü bozul- mu şbirtakım çocuklar ki, kâh avuç açıp dileniyorlardı, kâh o ca- nım çiçek tarhlarını çiğniyerek ko- valamaca nynuyorlır veya ip atlı- Asuryan'ın asma bahçe- lerini hatırlatan ve onların hatıra- lardaki romantizmini ilk bakışta unutturup kafamda boaşlan yere kendisini oturtan nilüferlerle dolu bir havuz ki... 2 — Etrafta kimse yoktu. Yap- ra çekilerek bize yol verdi. Az ileride İstanbul yollarının o eze li süprüntü arabalarından biri - ni bordaladık. Ve her halde bir şarkı hırlayarak dalgın dalgın yürüyen, geminden tuttuğu huy suz bir katırı yedeyen süprün - tücü bize sunturlu bir küfür de savurdu. — İşte bayım geldik. Arabadan indim, Önümde, göze bir çok güzel- likler vadeden bir ağaçlık ve ye şillik kümesi ve bu kümenin ö- nünde iki kanadı açık bir saray kapısı gördüm , Yürüdüm, Kulağıma gelen ilk ses bir tokat şaklaması ve ilk ahenk, dünyanın bu en neşe li ve güler yüzlü dekorile taban tabana zit bir hınçkırık oldu. Bir mektebin üniformasını ta şıyan bir kız, kaşlarını çatınış- tı; gözlerini bir mini miniye “se ni yerim ha!,, gibilerden dikmiş ti, avurtlarını oynata oynata sakız çiğneyor ve ikide bir, bir “İSTERİ,, buhranımna tutulmuş gibi ispazmozlar geçirerek bir başka mini miniyi tokatlıyor - du : — Şırak! Şırrak! Bu kızı tokatlamamak - için yammlan uzaklaşmaktan baş - çare bulamadım. Hızlr hızlı yürüdüm. Yine çocuklar, kıra- toları bir başka türlü bozulmuş çocuklar gördüm ki, kâh avuç açıp dileniyorlardı, kâh o ca « raklar bile uyku veren bu sessizlik içinde, menekşeler, bir alayı sey- retmek için biribirini iten bir balk kalabalığına benziyorlardı ki, ki- mi gözl hayretle açmıştı, kimi güler yüz, kimi çatık kaş gösteri- yordu. Ve ancak muhafız alayı nım çiçek tarhlarını çiğneyerek kovalamaca oynayorlar veya ip atlayorlardı. Az ötede Asurya'nın asma bahçelerini hatırlatan ve onla- rm muhayyelem içinde istiflen- miş olan romantizmini ilk ba - kışta unutturup kafama kendi- ini oturtan Nilüferlerle dolu eşfettim,,. imbilir ne kadar zaman hay ran hayran baka kalmışım. Ken dimi toparladığım anda gözle - rim hayretle açıldı: Güzellikte eşsiz çi- Çek tarhları, eski ve ko- kulu çamlar, söğütler, kırmızı, beyaz, mor salkımlar açmış ad larını bilmediğim ağaçlar ara - sında yapayalnızdım. kimse yoktu. yku veren bu ses- menekşeler, bir a- bir halk kalabalığına hcn/.ynr- lardı ki, kimi gözlerini hayret- le açmıştı, kimi güler çatık kaş gösteriyordu. Kendimi bam başka bir âlem içinde hissettim, Bam başka bir âlem. İnsanlardan ve insanlık tan uzaklarda kalmış başı boş bir âlem . Dünyanın gösteriniz bana o | sehrini ki, böyle bir güzellik bü tün kapılarını açarak, — Bana geliniz! Bana ge- liniz!,, Dıle barbar bağırır da insan lar ona gitmemek, onu görme - mek için inat ederler? Hayır hayır... Bu park belki Yap -| mangalarında görülebilecek bir in- tizamla gül renkli Jâvantaların bu başka âlem evlâtlarından çakıllı yolu kurtarmak için tarhlara zor- İukla kenar çizdiklerini sezer gibi oldum ve... Süviftin bir kahramanı gibi aralarından geniş adımlarla geçerek uzaklaştım. | İstanbulun Üsküdar — denilen semtinden az ötededir amma bu mutlaka bir coğrafya hatasıdır. Zira ya Kısıklı parkı bizden pek uzaklardadır ya biz Kısıklı par« kından pek uzaklardayız. Etrafıma bir daha baktım: Ne in var ne cin.. Bir yaz günü akşamının bu en güzel saatlerinde koca park dört yaramaz mahalle çocuğu - nun hoyrat tabanlarına ve ay ri bozuk gırtlaklarından çıkan cırtlak seslere terkedilmişti. Bir an düşünd — Acaba bunlar mi iye « | lerini, bir kolayını bulup kömür | lüğe kapamış bir takım yara - | gece - şehzadeleri başı boş kalınca iste - slenmişler, yalna- yak kalmışlar, üstlerini başları- n yırtmışlardı... Ve... Ancak muhafız alayı mangalarında görülebilecek bir intizamla kül renkli lâvantala- rın menek yığınlarından kıllı yolu kurtarmak için tarh- lara zorlukla kenar çizdi sezer gibi oldum. Kızdım: — Bari bu men: salardı da, bunlar a ları doldursalardı... şündüm - Sonra Süviftin bir kahrama nı gibi cüce çiçek yığınları ara m : - diye dü Nizameddin NAZİF