eyy SA 0.3. 035 ipi! Geli gir içeriye.. İşte ora- Oturuyor. “e Canım yemek odasına s0 , ÖYorsun sen beni! i > Olsun, kıyarnet kopmaz â. edebiyatı cedidenin meşhur i gitmiştim, Nişantaşındaki büyük evin kapısında yük arabaları dün Yordu, Ötesine berisine küçüklü bü- ü denkler, sımsıkı bağlan- Şişman karınlı valizler yr Bilmış bir koridorda Çin kuguk- bü ir saati düzeltmeğe çalışan liyük oğlu Ekrem Reşitle karşı tüm, Niçin geldiğimi anlayın © elini yelkovandan çekti, bir Hasır iskemleye çıkmış bulunu- Yordu, indi. Ve kolumu kavra- tamtakır iki odadan geçi- k beni büyük bir yemek ma- Basının başma ulaştırdı. creket versin Bay “H. Nâ- ,, yemeğini bitirmiş bulu- i Sayordu da tok karnına bir sol- NR başımda oturmak azabından “yeni kurtardı. Halden anlayan kâmil bir insan tavrile başmi Salladı; — Gel bayım gel! , Ve eşyası yerli yerinde duran iF salona girerken: 4. > Zamane çocukları... - de- yeni nesil.. Siz de bunlardan ya... ir misafirin sellemetüsse im yemek odasına sürüklendiği tede görülmüş şeydir ve ne Karip şeydir azizim!, Ben yine cevap vermeyince Ekrem Reşit dayanamadı: > Aman efendim bu kadar büyük bir hatada bulunduğumu Zannetmiyordum - diyerek mayi Bözlerini açtı - Ha burası ha ye- mek ödası.. Zaten evin her ta- darma dağın. İL piril parlayan gözlüklerinin Kekasında bir an hiddetli bir ça- X ta belirmedi 'değil Sonra, işleri arasında ve âdeta dişle- Tini. hiddetle gicırdatıyormuş ürü vererek: >— Sayfiyeye gidiyoruz... < di- € mırıldandı Anlıyorsunüz 2? Bu havada sayfiyeye taşmı- Sruz, Evin ii lığı da undan, benim neşesizliğim de. a Ekrem Reşit yine dayanama- * Yine bastırdı cevabı: FED Aman Bay baba! Her şeyin 7 Canı sıkabileceğini kabul e- tım ama... Sayfiyeye gitmek, yenederim ki herkesin arâyıp bulamadığı bir nimettir. — Zamanında olursa... Bu soğukta değil... Görmüyor mu- e Evin içinde palto ile dola- yaprum, üstüne üstlük soba da hale . 7 Doğru... Lâkin ben dün $ittim Yeniköye... Orada hava İri daha sıcak, » Nâzım dostlarının pek iyi tanıdıkları o zeki bakışlarını oğ- ya dikti ve şakrak bir kahka- atarak; 8 İrini iyi ya... « dedi - Ma- orası buradan sıcak, yazı deyla geçirelim kışın oraya gi- Ka 2. Sayfiye demek, yazın s€- bel yer demektir. Hattâ Yali hatırlarsın... Ben Halep e iken sizi Berüta gönder- “Ka, Kudüste bulunurken de dez anon,a çıkardmız, Ne Zira, Katamon manastirr ie unduğu yer Kudüsten ve de op Hülepten daha serindir ten ri Nitekim Ankarada i- Seheei Şaz günlerini mutlaka de geçirirdik. ay, onra birdenbire bana dön- Yapağı? Nizameddin! - dedi - Halep bir şey söyliyeyim size... zle; kadar sıcaktır ki, gün- Sarıca benzer, kubbeli Uray oturmağa mecbur ka" tüz çe: alsam üstü ortalığın bi- Serinleyeceğini ümit eder demo zaman ne olurdu tadlarından “H. Nâzım" ziya | TA YENİi— ESKi YAZAN : cehennem üfürürlerdi. Bahçede dolaşmak isterdim, toprak a- yaklarımı yakardı. O yerin sı- kıntısını çektikten sonra insan, bu Istanbul ş€hrinde yaz geldi mi sayfiyeye göçmek ihtiyacını duymuyor. Hararetin derecesi- ni düşününüz bayım... Ailemi Beruta gönderirken sıcağa ta- hammül edebilsinler diye vago- na belki iki yüz kilo buz koy- durmağa mecbur olmuştum. Ne olmuş bilir misiniz? Hepsi eri- İ mişler... Hatırlarsın değil mi i Ekrem? sir ; | — Ekrem Reşidin yüzünde yin: bir buruşma oldu: — Hatırlamaz olur muyum? O mükemmel buluşunuz vagon içinde biri Meyvahoşta yağmur altında kalmışa döndürmüştü. | Sırsıklam olmuştuk. Bahsi başka mecraya sokmuş almak istedim: — Zannediyorum ki - dedim - size bir takım tecrübeler nisbet- ler kurmak imkânmı . verdiği in in, şimdi, Bay Ekremle bu say- fiye işinde uyuşamıyorsunuz. | Acaba gençliğinizde siz de say- fiyeye gitmek için can atmaz mıydınız? —Katiyen! Ben ötedenberi böyleyimdir. o Kütüphanemden ayrılınca azap duyarım. Hem | bu genclik, ihtiyarlık işi değil | ki... Benim çocukluğumda bir| büyüktannem vardı. Evde “A. daya göç edeceğiz,, lâfr çıktı mı hemen valizlerini hazırlar, denk lerini bağlatır, bir hafta, on gün tetikte hazır durur, beklerdi. — Gençliğinizde ne olmak is- terdiniz? — Devlet memuru... — İstiyerek mi evlendiniz? — Tabit... l — Mektepten çıkınca bir iş sa hibi oldum, Sonra ilk düşüncem bir aile kurmak oldu. rsunüz oyle 15€ — Behi Zorlayan olmadı ki, ben de hıncımı ondan çikara - yım, Bu sırada bay oğul elini dizi- nc vurarak homurdandı; Evlenmek mi? Al..Jah lananlardan biri farzet ki mu - sallat olmuş başıma... Aman Al- — Peki canım... - dedim - bu rimel düşmanlığına sebep ne? Seveceğin bayanm sürme mi çekmesini istiyorsun? Sürme B. iz var ç göstermesin! Hele o rimcl kul- İ ki yalnız onlardan klişe fikirler, BABA-OĞUL NİZAMEDDİN NAZİF Büyük bir tazyikten birdenbire kurtulmuş olmanın verdiği hiz İ görüyorum ki onları biraz şa - şirtmış ve çok ilerilere götür- müştür. Bu pek tabiidir. Yani “bütün dünyada”tari olan tekâ- mül kanununun çerçevesi için- de,, bu çok ilerilere gidişi de ta- bii görüyorum. Ve ümit ediyo- rum ki yârın kadn kendiliğin. den yapacağı bir takım medler ve cezirlerle kendi mânasma en uygun olan merhaleyi bulacak - tır. . — Oğlunuz bu mevzuu Sizin | gibi mi düşünüyor? — Zannetmem, Hiç konüşma dıktı... Sorun kendisine... Ekrem Reşit mavi gözlerini bahçedeki erguvani salkım dal- larına daldırmıştı. Yalnız benim işitebileceğim bir sesle ve gü- lümsiyerek hafifce fısıldadı: — Hayır... Bu bahar günün- de içimde bir irtica hissediyo- rum gibi geliyor bana... Eski harem usulü daha iyi olsa ge- rel... Sonra sesini yükselterek? — Doğrusunu isterseniz... «dedi -ben, kadm nerede, ne za- man, hangi şartla vene kadar müddetle isterse, nasıl bahtiyar olabileceğine inanırsa öyle ya - şamalıdır. Yani yüzde yüz hür- riyet taraftarıyım. a Kahveler geldi... İçtik. e Şimdi konuşmamız edebiyat dalina konmuş ve H. Nâzım sa. mimi bir sanat cezbesine tutul » muştu. Oğlu da, ben de hiç kes- meden dinledik söylediklerini, Dedi ki: — Bizim neslimize arapça ve acemce kelimeleri kullandığımız için hücum ediyorsunuz. Acaba biz niçin o kadar çok arapça, a- cemce kelime kullandık? İzah e- . İ deyim... Bizim, edebiyat ile uğ- da eilertutulabilecek ve hiç te | ehemmiyetsiz addedilemiyecek, bariz bir tekâmül göstermiştir, Biz, bizden evvelkilerden ziya- de Avrupa edebiyatı ile anlaş. / mıştık. Lisanımıza bir çok yeni İ fikirler aldık, Ama sanılmasın klişe hisler kapıp, adapte ettik. Hayır... Biz doğrudan doğruya kendi tabiatımızdan, kendi mu- | hitimizden mülhem olduk, Yal- mız tabiatla dimağınızın arasın- daki münasebeti daha iyi tayin Nâzımın gençliğine âit bir ha- tıra olmuştur şimdi... Bu sefer de itiraz sesi edebi- yatı cedide üstadından yüksel- di: — Sürme mi? Aman Rab- bim!, Onun kadar sinirime doku nan bir şey yoktur... Baba ile oğulun sürme ile ri- meli ikişer cümle ile zevklerin « den det ve tard eylediklerini gö- rünce bir bük Mi > atlerce u; gözlerine sür- me sürmüş olan eski hanımefen- dilerin o menhus rimele kölelik eden yeni bayanların zahmetle- rine acıdım, ve bir başka yol ver dim yine konuşmamıza: — Kadınların eski halini mi daha iyi buluyorsunuz? Yoksa şimdiki hür kadınlığı mı? Zeki edip cevap vermek için bir saniye tereddüt etmedi: — Şüphesiz kadınlığın bugün kü şartlarını kafama uygun bu- lurum. Ama bu bugün, heran biraz daha genişliyen. hürriyet hudutlarma taraftar olduğumu ifade etmez. — Anlayamadım... — İzah edeyim. Bizde kadın “Legalement,, aşağı mevkide değildi. Fakat eski sistem için. de her giin biraz daha hukukunu kaybede ede kendini öyle bir a. nanenin çıkmazı içinde bulmlş- tu ki işte bu çıkmaz benim kafa- ma uygun değildi. Yani bizde kadın zaman ile doğru addetti- | ğim bir tazyik altında bulunu. | yordu. Ben şimdiki kurtulmuş kadma taraftarım şüphesiz... — Ama, her hürriyet bir ta- kım hudutlarla omukâyyettir. etmek için Avrupalıların maha- retini kullanmak tarafına gittik ve lisanımıza o zamana kadar söylenmemiş bir çok fikirler gir meğe başlayınca bunları ifade €decek kelimeleri ve beyan tarz- larını bizden evvelki ediplerde, Şairlerde ve o zaman kullanılan dilde aradık, Bulamadık... Bu- nun üzerinedir ki eski kelimele- re e Ki yeni mânalar vermek, terkipler yapmak mecburiyetin. de kaldık. Yine olmadı. iha, la Arap veAcem dillerinin kati yardımına €l uzatmak | geldi. Sonra bu bir itiyat ri Ve her itiyat gibi sulistimal edi. e edile bildiğiniz Ara; döndü. Bugün eski e nl ma bakarak görüyorum ki yazı- larımızın içinde terkedilecek bir çok kelimeler vardır. Fakat mu- hafaza edilmesi Jâzımgelenler de yok değildir. Yeni lisana gelin- ce...Bu gençlerin işidir, altmışın dan sonra insan duruyor, w , Don Kişot'u Büyük adamların bir çoğu yaşadıkları devirde takdir edil. memişlerdir. Gene yaşadıkları müddetçe her gün şahsiyetleri etrafımda büyük dedikodular ya pılmıs insanlar da vardır ki, bun lar ölür ölmez unutuluvermiş - lerdir. Bu itibarla size bugün bü tün dünyanm tanıdığı Don Ki- şot'u yaratan Cervantes'in haya tından bahsederken onun da ya- şadığı devirde hiç bir akis uyan dirmamış şöhretlerden olduğu - nu söylemek isteriz. Cervantes'in hikâyeleri, kah- ramanlık menkıbeleri bizce sa- dece güldürmekle . kalmamalı- dır? Onlar daha ziyade 16 mcı asırda İspanyanın çok ince bir görüşle yazılmış tarihini teşkil eder. Cervantes'in hayatında va - tandaşlarının nazari dikkatini celbedememiş olmasına en can lı bir misal olmak üzere bugün mezarınm nerede olduğunu bil- mediklerini zikretmek kâfidir. Cervantes sergüzeşt peşinde koşan bir askerdi. Çok kuvvetli muhayyele sahibi bu asker hem İspanyada, kem gezdiği dışarı memleketlerde bir çok avantür- ler geçirmiştir. Minel de Cervantes 1547 de Alcala de Henares kasabasında doğmuştur. Çocukluğu hakkın- | da çok az malümat vardır. İs - panyolların çoğu tiyatroya çok meraklı olduklarından Cervan - tes'de çocukluğunda mahalle ço cukları ile kasabanın hali bir ar- sasında tiyatro oynarmış. Yazı yazmağa sön derece is - tidadı olduğu halde Cervantes hayatı anlamak, tecrübe gör - mek ve bundan sonra yazmak raz da halk için yazınız, konuş- tuğunuz gibi yazamaz mısınız? Dedim mi küplere biniyor. Duygularımız uymuyor ves- selâm. Daha ilerisine ne gider- sin a efendim. Ben sayfiyeye gü neşin en sıcak zamanında kürek çekmek için gidiyorum. Bunu duydukça bana deli diyorlâr yaş klar... Neden? Çünkü bu hanr- mefendilerle beyefendiler “san- dal,, dedin mi, onunla yalnız, o da akşam üstleri hava serinledi- ği zaman Göksuya gidilir ve küreği başkaları çeker sanıyor- lar. Sanra bir “Sanat! Sanat!, tir tutturmuşlar... Bu da öyle, Hâ- mit te öyle... Bir defa sorun ba- kalım, halk anlıyor mü eserleri- nizi? — Eğer bu efendiler bizim nesil gibi sanatla yaşamak mec- buriyetini duymuş olsalardı, ya- mez, mabeyin kâtibi, mutasar- i kâyeyi, romanı zevk için değil deden atmazlardı. Bence bir ar- tist her zaman mümkün merte- İ be çok insanlara hitap etmeli - dir, Sanatkâr bununla idealin - den uzaklaşmış olmaz. H. Nâzım, zeki oğlunun söz- İ lerini belki biraz hiddetlenerek, fakat bu hiddeti hiç belli etmi. yerek dinledi, Yalnız Ekrem ba- Ve yine o anda, birdenbi sanki bu son sözüne anka $i isyan ediyormuş gibi; , 77 Bakımız... Size eski bir şii- a bir parça okuyayım: de- e: “Hani sen saçı kı Her gece germii halinde beni” Yatırırdın sseterden hani sen... (ilâh) sy başlayarı şiirini öyle bü- meyecan ile ve duyarak ir ki hayran oldum, 3 onra Oğluna bakarak: — Gel de bunu bir başka tür- Me bir başka tür. — Zannederim ki basit bir dil le de e neticeye varabilirdi- niz - diye cevaj ğlu - Ve devam etti eğ — Derdimi bir türlü anlata na kendisinin ve babasının birer resmini getirdiği zaman baba- sinm resmine parmağını basa - rak; — Bu dağ doğura doğura be- ni... Yani bir fareyi lr di- yecek oldu... O zaman fikirlerine taban ta- bana zıd fikirlerle kafası e ve dili seferber olan oğluna ba- ba bu tevazuu çok gördü. Ve bi. raz le; — Hayır hayır... « - Te yır... » dedi - ben; dum. Ve ilâve etti: ————<—— Yaratan ş ——— Büyük Servantes SERVANTES için uzun seyahatlere çıkmış - tır. Evvelâ Romaya giderek Pa panin hizmetine girmiş fakat bu değişmeyen hayattan çok çabuk bıkmıştır. Buradan çıkarak Pa- pa beşinci Pius tarafından Av- —— —İ rynavı titreten Türklere karşı mıyorum... Canım efendim bi- | irleşi stenen ve Avru- pa devletlerinin “mukaddes ce - miyet,, namını verdikleri teşki- lâta girmiştir. Aralarında bir türlü uyuşamayan Avrupalıları tam müânasile birleştirmek müm kün olamamıştır. Fakat buna rağmen Papa, Venis ve Ispanya devletleri Cervantes'in gayreti- le aralarında ittifak ederekAvus İ taryalı Don John'un kumanda» sı altmda hristiyan bayrağını taşıyan zamanm en büyük do - nanmasmı teşkile muvaffak ol- muşlardı. - Bu donanmadaki otayfanın hepsi de cindyet işlemiş sabık haydutlardandı. Buna muka- bil Türk donanmasmdaki kürek çilerin ekserisi hristiyan esirleri idi. Ehli salibin gayesi Kıbrisi Türklerden almaktı. Lepanto limanında Türkle- re karşı mevzii bir zafer kaza- nan eklisalip donanmasında Cer vantes adi bir asker gibi harp ni mektebi mülkiyeyi bitirir bitir | <diyordu. Fakat cesareti ile çok kısa bir zamanda kendini her - rıf, vali olmasalardı ve şiiri, hi- | Kese sevdirmişti. Hattâ Napoli- de aldığı bir sıtmadan son dere de para kazanıp yaşamak için | ce kuvvetten düştüğü halde ge- yazsalardı elbette böyle üst per. | ne Türklere karşı harbetmek - ten vaz geçemiyordu. Türk kal. yonlarından birini on iki gemici ile bordalayan Cervantes ikisi göğsünden biri de onu hayatı - nm sonuna kadar sakat bırakan üç yara almıştı. Yaralarının âğır İığı yüzünden harbe devam ede- meyen Cervantes bir müddet Messina'da istirahat ederek tek rar harbe döndüğü zaman Türk ler Ehlisalibi dağıtmak üzere bulunuyorlardı. Bilâhara Tunus seferinde de hezimete düçar olan müttefiklerle e Cervantes dört sene harbetmiş, her türlü yoksulluklara kat , da olsa zaferin verdiği ve neşeyi, hezimetin doğurduğu ıztırabı tatmıştır. # Ehlisalip harbinden memle - gururdan yaşlanmış gözler- | ketine dönerken İspanya sahil - lerine yakın bir yerde Cervan » tesi korsanlar yakalayarak Ame böyle bir dağ doğur. İsrikaya götürmüşler, burada son derece meşekkatli bir hayat ge. girmiştir. , 77 Nesliniz muhakkak ki nes- | O Esaret hayatında yirmi otüz Vimizden iyi yetişmişti. ame, | defa kaçmağa teşebbüs etmiş ve her seferinde de muvaffak ola . madığı halde bir türlü ümidi kes memiştir. Korsanların elinden nihayet kaçmağa muvaffak olan Cervan tes bundan sonra kendisini ve İ birlikte esri edilen elli tayfa ile |T n eline ve Ce- zair valisi Hasan Paşanın huzus runa çıkarılmıştır. Ispanya kralının gönderdiği bir fidyci necât mukabili ser - best bırakılan Cervantes beş se- ne esaret hayatından sonra İs - tanbula müteveccihen hareket €den bir gemiye binerek Cezair- den çıkmıştır. 1580de ana vatana dönen Cervantes ikinci Philip idaresi altında memleketini dünyanın bir çok yerlerine ferman okur bir halde bulunmuştur. Gerek karada gerek denizler- de o zamanlarda İspanyaya çi- kışacak hiç bir kuvvet yoktu. Bununla deraber İspanyayı için den bir kurt kemirmekte olduğu nu da itiraf etmek lâzımdır. Ardı arası gelmeyen harple- re büyük bir hevesle iştirak cdcn Cervantes bu arada Gala- tea adlı şiir kitabmı neşre fırsat bulmuştur. Otuz yedi yaşında iken evle - nen Cervantes bundan sonra ha yatını yazı yazmağa hasretmiş eserlerden çok az para kazanmış tir. Bununla beraber yazdığı eserlerden çok az para kazanı. yor, güçlükle hayatmı idame edebiliyordu. Buna orağmen 1605 de Don Kişot'u yazan Cer vantes 1612 yılında eserin İngi - lizler tarafından tercümesini” müteakip biraz ferahlamış, hali vakti yerine gelir gibi olmuş - Ne tuhaf bir talih eseridir ki, Cervantes'in bugün bile elimiz. de iyi bir resmi yoktur. Bu yazı ile neşrolunan resmi kitaplarda kendisinin tarifine göre,bir ar - tist tarafmdan yapılmış daha ziyade hayali bir resimdir. Don Kişota ilâveten Cervan. kısa | tes, başka eserler de yazmıştır. Eserini “elveda mizah, elve « da hoş hayatlar, elveda şehir dostlar; elveda; çünkü artık ben a öbür dünyada da mesut görmek ist - a kaş İk teyerek gözü , Diye bitiren Cervantes Mad- ritte 1616 nisanmda Sekli Mezarını ne bir taş; ne bir kü» gük hatıra ile işaret etmek ka- dirşinaslığını göstermeyen İs- Panyollara bilmem ne demeli.