*'TAN " n telrikası : 17. Acaba Trabzon Sarayındaki Prenseslerin Arasından Çok “iffetlü,, Bir Vasilissa Temin Edilemez miydi? Kostantin Dragaz mları söndürülmü: kara bir göğe gözle- ik her gece bunları | nüy sonra Bizansın yarını kadar karanlık olan bu odada bunalıp derin bir uykuya dalıyordu. Acaba yokluk uçurumuna yu- varlanmak için taliin küçük bir fiskesini bekliyen şu Bizansta yeni imparator k v v sını yora- y bulamıyor iphesiz... Ve bul- atırasını, mü- zamanlar kendi- genç kızlar ve kadınlar üzerinde iş- leterek yoruyordüu. Bizansın ileri gelenleri, ev- vwelce ölen imparatorun düşün- bi bir döl bırakması i at Bizansa siya! dımlar temin edebilmesi Kostantin'in derhal evlenmesi- K bir istira- hat devre şti. Bunun için ondan korkmak, onüun tara- fından gelecek bir hücumu da- ima göz önünde tutmak lâzım geliyordu. Türk İmparatorlu- ğunun garbında bir türlü yeni bir tehlike beliremediği i bugün değilse yarın ye! mmamalarını İkinci M ka Bizans surları ön erecekti. Gerisşinden ve Anadolusundan rinit pa emin bir. İkinci Murad'ın karşı- sına bu çürük Bizansı yapayal- cartmak - affedilemez bir delilik olmaz mıydı? için bile Türk milletinin mukad | der ve mev'ut olan reisliğine lâ- yık addedilmeliydi, Türk ihtilâl tarihinin ne bü- yük ayıplarından ve lekelerin- den biridir 1335 senesi eylülünün dördün cü perşembe günü zevalden son- ra saat ikide toplanan Sıvas Kongresinde bile Türk mill ni ondan mahrum et entrikalar çevriliyor, Türk mil- letini onun ışıklı kafasından rum etmek istiyenler bulu- j yordu (Sahife 51 e bakı- nız). Ama Türk milletine de artık talih yaver olmağa başlamıştı. Bu efendiler plânlarında mu- vaffak olamadılar. Ondan sonrasını kim bilmez, kim hatırlamaz!.. Ve yeni nesil- ler içinde hangi gence sorsanız size Mustafa Kemal kahraman- lığının Ankaradan İzmire, İs- tanbula ve Trakyaya bir çelik ağ gibi yayılışının menkrbeleri- ni bir ayet okur gibi vecde ge- lerek söylemez. İşte Başkumandan Mustafa Kemal'in 5 « 9 « 38 tarihli tel- grafından iki cümle.. 1 — Anadoludaki Yunan or- dusu kat'i sürette mağlüp edil- miştir. 2 — Mütareke tarihinden iti- baren on beş gün zarfında Trak- ya Türkiye Büyük Millet Mec- lisi memurlarına ve askeri kuv- vetlerine teslim edilecektir. Bu, Müstâla Kemal kahra- manlığının coğrafi Türkiyeyi kurtaran merhalesidi! Sonra alın size bir ikinci tel- graf ki, İngiliz- Generali Ha- rington'un imzasımı taşır ve Türkiyede iktidar mevkiinin iş- tiklâlini, millet hakimiyetinin başlangıcı tarihini yazan mer- Baleyi tesbit eder: KAT A NO Yazan bir düşünce olan “ dem temin günü bir zaruret olmuştu. Kostantin Dragazes'i tahta çıktığı gün bir d line muşlardı. Şir larını i çifter çilt Avrupa a uğraşıyorla gecikt gönderdi ler de di adeti onun huzuru rarl rdı. Şehrin en asil ni ve biribir ar kuşatmışl. le yarış eder Vilâherne sa di ile birer Hatta Nizameddin İde 2 NAZIF |diyarında saltanat sürebilmesi slerinden | taras'ın büyük beğenmişti ki, bir şehirde “Vasilis; nun başımma geçireceği bir kodu halinde dolaşmıştı. F: dedi. t buna i zevki veya ailesine evlât yetiş- tirmesi için değil, Bizansın si- yasi bir yardım bulabilmesi için evlenmesini istiyorlardı. Ve bu dım ancak pa- ralı ve icabıp lar gönderebilecek b stiyan hükümdardan gelebile- ceği iç takbel Bizans im- paratoriçesinin Muttamarvu! S prensekler — arasından scçilk- mesini şart koşuyorlardı. ı bunu doğru Mri hiristiy sı ve bu £ “Bir nüshasıni bağlad resmi beyannamede söylendi gibi padişah kendii İngiltere himayesi altına koymuş ve bir Ingiliz harb sefinesile İstanbul- dan uzaklaşmıştır.,, Artık cihan 1923 yılındadır. Ve Sıvas Koöngresinde yer alan çok ters görüşler, ihtiras- lar ve hatta hainlikler arasında Müustafa Kemal'in izinden y yen Anadolu ve Trakya Müda- fani Hukuk Cemiyeti yani Bü- yük Millet Meclisindeki birinci grup, ağustosun dokuzuncu gü- nü Halk Fırkasma inkılâp etti- gini bildirmiştir, 23 Teşrinievvel 1923 te de Türk, kendine en uyan idare tar zına yani cümhuriyete gene bu küvvetin delâletile ulaşmıştır. Artık Mustala Kemal hem Tür- kiyenin reisi, hem de Türkiye kadar şamil bir mana ifade eden Halk Fırkasının lideridir. Ve lider bu sefer de geri leri yıkmağa başlıyor. Silâhlı düşmanla, hain padişahtan son- ra hilâfeti, tekkeleri, şapkası, çarşafı, irticar ve kafeslerile be- raber bütün eskilikler birer bi- rer tekmelenip devriliyorlar, yı- kılıyorlar, ve Türk kafası, Türk | adalesi, Türk kadını, Türk ina- nişi, Türk zekâs, Türk iktisadı, ve Türkün midesile sırtı teker teker hürriyetine ve istiklâline ulaşıyor. Bütün bunlar Mustafa Kemal indir. Ve cephelerde ordularını sev- kettiği kadar yüksek bir meha- retle Türk milletini bütün bu mes'ut hedeflere ulaştıran şu bulunmaz Şefin büyük eserini gençliğe emanet ederken kul- landığı lisandaki şu şiire, şu iç- ten gelişe ve gu tevazua bakı- nız: he- | | eti Reisi Foskari bir parça nülâyim davranır gibi olmuştu anlaşılıyordu ki, ancak kı- n Bizansa imparatoriçe ol bilmesi şartile bir yarğımda hı lunabilecekti. Kostantin indenberi oyaladığı bu ba- baya nihayet “pekit” olmuştu a Bizanslılar beğen- Foskari Venedik hükümetinin başına bir sürü ci nayetlerle ellerini kana boya- lıktan sonra geçebilmişti. İm- parator onun kızını alınca onun pabileceği — yardımlara bel amağa mecbur olacaktı. Bir Venediğin yardımı ile şu köca kavuklu inci —Murad'ı sarsmak mümkün olabilir miy ? Bunun için diğer hıristiyan devletleri de ihmal etmemek, onları da memnun edip ellerin. den ne koöparmak mümklüüinse koparmak lâzımdı. Halbuki on- Tardan bir kıstnı Foskari'ye dlş- man bulunuyorlardı, bir kısmı Se un kızile imparatoru ev- len bir hale düşmüş addedecekleri- ni söylüyaorlardı va mana. sIZ Ş1 ayakta tut- mak için bir fedakârlık yapma: ga lüzum görmiyeceklerini an- latıyorlardı. (Arkası var) y Türk gençliğit Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafa- za ve müdafaa etmektir! Mev. cudiyetinin ve istikbalinin ye- gâne temeli budür, Bu temel, senin en kıymetli hazinetndir. İstikbalde dahi, seni bu hazine- den mahrum etmek istiyecek dahili ve harici bedhahların o« lacaktır. Bir gün, istiklâl ve cümhuri- yeti müdafaa mecburiyetine dü- gersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın — vaziyetin imkân ve gşeraitini düşünmiye- ceksin. Bu imkân ve şerait çok namü- sait bir mahiyette tezahür ede- bilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilir- ler. ı Cebren ve hile ile aziz vata- nın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bü- tün orduları dağıtılmış ve mem- leketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir, bütün Bu şerâa- itten daha elim ve daha vah olmak üzere memleketin dahi- linde iktidara sahip olanlar gaf- let, dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahst menfaat- lerini müstevlilerin siyasi emel- lerile tevhit edebilirler. Millet fakrü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir! Ey Türk istikbalinin evlâdı! Işte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve cümhuriyetini Muhtaç olduğun küdret damar- larındaki asil kanda mevcut- ti Ve Şef Atatürk Fırkasının dördüncü kongresine yüzünü österirken Türke tarihini ve dilini de kazandırmış büulunu - yor. Bizansı çok aşağılık | kurtarmaktır. | [ HIKAYE Bileziklerin Setsi | Okuyucularımıza bundan sön ra sık sık hikâyelerini vereceği- miz Cahit Uçuk Türk edebiyatı- na yeni bir ses getirmekte yo- lunda yürüyen genç bir hikâye- cidir. Bazı mecmualarda çıkan | yazıları büyük bir alâka ile kar. şılandı. Bizim sütunlarımızda o- nu zevkle okuyacağınızı umu- yoruz. e *« Öğle sıcağı.. Ezici, bur tici, soluksuz bir hava... C lerin kaldırımlarında | nıyor, patıjurla sank çevrili, taş kin ziller çalmağa başlad kapanmış üyk gel düvi aşarak klara yayıldı.. Büyük demir kapı açılmıştı. Çılgın bir sürü genç kız sokağa dağıldılar. yorlardı. . Dar | adımlarla yürü; cudu güneş alt nda yaniıyor, ar- sında salla iki kalın örgü ona ağır geliyordu. Ah bir kere evinin bahçesindeki ağaç - ların nemli gölgelerine kav | sa.. Kara önli Ü sırtından tacak, incecik bir tül elbise gi yecekti.. Yürüyor, sallanan ko- lunun bileğindeki bilezikler şı- kırdıyor, - kulaklarını ol du bu ses.. Yan bahçelerin duvarlarında sarmaşık güller açmış, kıpırdı. | sız hava bünların baygın koku- | larile doluydu.. Azize içine bu * | | Ş nındi terleri kulaklarını arkadan gelen Va Şesksiaiedi ku | Genç kız başınt çev | karşısında uzaktan tanıd adını çağırarak arkasından ge- liyordu. Delikanlı yanına gelin- ce onu azarlıyacaktı. Düurduü. Karşılıklı durdular.. Bakıştılar. Ali; uzun böylü, geniş omuzlu, gök gözlerinde şimşek pırıltıl. rı dolu bir gençti.. Ak gömleğ nin altındaki gö; kabarıp in yor, dudakları kupkuru, dalgalr sarı saçlarının dipleri ıslaktı.. Bakıyordu: — Azizel, dedi. Genç kiz şaşırınıştı. Güneş öyle sıcak, hava öyle kokulu, ve karşısındaki delikanlı öyle içten bakıyordu ki; başı dönme- ke, gözleri kararmağa başladı. Dudakları kendi kendine konu! tür — Ne, istiyorsun Ali? Sonra birdenbire, yüzünü levli bir kızıilık sardı. Çıldırmı: miydi. Ne yapıyordu. Etrafına korkulu gözlerle baktı. Ya, gö- Türlerse; fakat bahçe duvarları- nın, demir'parmaklıklarında gül, dallarımın yeşil yaprak örtüle vardı, Ali, kuru dudaklarını diş- lerile ezerek ona bakıyor. A zenin esmer yi karagözleri Gergin yanakları, nemli dudakları, serin düşündürü — Seni seviyorum Azize an. Jadın mı? dedi. Aylardanberi her gece pencerenin dibinde, ge- nin piyanonu ve şarkılarını din- liyorum. Ve bu iki güzel sese | ortak olan bileziklerinin sesini.. Azizenin başı büsbütün dönü- yor, kalbi daha hizlı âtıyordu. Dudakları iradesinin dışmda söz söylüyordu: kalın pinar başlarını dedi. Bu gece, ön ikide arka bah çeye gel konuşalım.. Delikanlıyı keskin bir bakışla süzdü. Sonra arkasını dönerek koşmağa başladı. Öyle ko şuyordu ki; vücudu durgun ha- vayı vınlatarak ikiye bölüyor, yaptığı rüzgâr - terli udünü | kucaklıyordu. Eve gelince, kim MÜd n çei Va d ada | gözlerdeki ateşini e la e| — Ben de seni seviyorum Ali | (eviş h 4i | | | | S D om c İ Şrodi ler | Evlenve 0.-5-935 —— Ş * lef Umitsiz Aşklar Ve Kü Aldığımız mektupların çoğu gençlerdendir. Bu aşk hastası gençler, hep sevdiklerinin ilk ve son s#evgili olduğuna, onsuz ıyamıyacaklarına — emindir- Ne kadar aldandıklarını, ne . | kadar çabuk anlıyacaklar... İstanbul P. A, imzâsile bize mektup yazan genç kız hiç mü- nasebeti olmadığından emin duğu bir aşka tutulmuş- nıyor ki, sevdiği kendi i, kendi eşi olamaz Mektubu şöyle başlıyor: "22 yaşında yüksek tahsil ta- lebesiyim. Hayatım çok temiz | geçti. Bunu, belki çocukluğum. | da başlıyan ve sekiz sene süren plâtonik aşka borçluyum. O, ev- lendi ve bir çocuğu oldu. Sekiz sene tanışmadan, konuşmadan sevdim, Altı ay evveline kadar seviyordum. Fakat artık sev« yorum, Tesadil? karşıma bir ncı çıkardı. P. A., şimdi bu yabancıyı sev mektedir. Fakat işe bakınız ki, bu da öteki kından haberdar değ da plâtoniktir. Yalnız bunda bi- | raz daha ümitvar görünüyor: Önun benimle meşgul oldü- ğunu zannetmek belki vehim- dir” diyor ve onu kalbinden çı- karıp atmak için, onunla gece- li, gündüzlü meşgul olmaktan kurtulmak için bir yol arıyor. Vakıâ sevmek için mutlaka sevildiğinden emin olmak şart gildir. P. A., sevgilisinin he- edemediği hissini karşı lâ- ti değil- böyle bir taraflı sev« nin sonu daima acı, daima usrandır. Önun için bu aşkı her ne pahasına olursa olsun içer- terdiği mah: dir. Ancı senin yüzüne bakamadı. Agaç -« ların gölgesindeki sofrada buz- lu surahiler, dumanlı dışlarile o- na bir kurtarıcı gibi göründü. İçi yanıyor, kalbinin atışı bir tür Tü durmuyordu. Yemekten son- ra arka bahçenin en kuytu göl- geliklerine gitti. nin yavaş atmasını bekledi.. böş yere ö ». Sıcak memleketlerde ye- mişler birden olur. Çiçekler sa- bırsızdır, goncalar bir kaç gün içinde açılır, serpilirler. Her eyi başkadır sıcak memleketle- rin.. Aşkı da öyle. Onu, hiç | bilmiyen, tatmıyan, taze bir kız; havasır gül kokularile dolu, sı- cak bir güneş altımda, çarpan bir yüreğin sesi duyar, aşkın görürse bir- denbire âşık olur.. Azize de ol muştü, Aşk ol Yedi yaşınım ta. üreğine; kokülar, — tenkler, ışıklar ve sıcakla birdenbire gir- mişti.. O glün ak$am güç geldi. Renkler zorlukla soldu ufuklar da., O piyanonün başına geçti. Saatlerin ilerlemesini, tuşların çarktna takMişti. Evlerde işik. lar sönünce, kuşlar, böcekler uyuyunca ©; küçük ayağını pi- yanosunun Sesi âazaltan pedalına bastı. Şarkı söyliyen gesini kı- hfın vuruşları küçültmüştü za- ten.. Evin saâti on iki kere vü. runca sendeliyerek kalktı. Ka - pağı yâvasça öÖrttü. Salonda sına kadar yürüdü, Dışarda bir çıt bile yok, Rüzgâr yok., Kar- şısındaki üzün kumlua — yol bah: çenin ârka tarafına doğru uza- niyordü. Ay işiği bir tüya ay -« denliğile çiçeklerin, yaprakla: rın Üstüne sinmişti. Durgun ha- va içinde çeşidi karışık çiçek koküları başbaşa vermiş.. —Azi. ze; biçimli vücüdünüu garan, ince tül elbisesi içinde Parmaklarının Ucuna basarak yürüyordu. Yo. lun üstünü sarmaşık güllerinin Orada kalbi- | yumuşak adımlarla bahçe kapı- | füv Meselesi! nak doğ olur. dakinin lâkayt ol duğundan emin olursa... Bunufl için en kestirme 'a aynl büsbütün başkâ çeşnide bir meşgale bulmaktırı Kalbi çok yumuşak ve hassas olan P. A, için kalp denilen pro- Jektörü kendisi gibi şacak bir. b çok güç de; den söküp a Eğer karşıı Hermn imzasız, hem de karışık bir mektup aldık. Bu da bir ka- dımımdır: “17 yaşımda iken beni zorla 35 yaşında bir çobana verdiler.” diyor ve kendisini tarlaya sü- rükliyen, orada çalıştırmak İ dan, daha evvel iki kadına dâ D ayni muameleyi yaptığı için ön- ların da kendisi gibi kaçtığın- dan bahsediyor. | “Şimdi bir senedir ondan ay- tıyım, mahkemedeyiz. Boyuna mahkemeye gidiyorum. Artık onunla barışmak niyetinde de- | gilim; çünkü yirmi yaşında bir | | genci seviyorum; onunla evlen- mek istiyorum..." Anlaşılıyor ki, bu kadıncık kocasile arasına bir kara kedi sokmuş ve bu kara kedi araya girdikten sonra kocasırıdan büs- | bltün soğumuş. Ancak, mahke- | meler ve yeni kanun bünlari dinlemez. Kocası ayrılmağa tra- zi değilse, mahkeme daha çok sürer. Sevmediği, tanımadığı | bir adamla bir kere evl. Artık yirmi yaşında, belki için bozmamalıdır. Yire mi yaşında bir gencin bir &ile babası olması için dahâ epey vakti vardır. Bu kadıncağız, Dimyata pirince giderken evde- ki bulgurdan da olabili üüi aetibiklii - kolları örtmüştü. Bunlardan kos runarak yolun sonuna yaklaştı. Orada demir kapmm ardında turiç bir heykel gibi Ali bekli- yordu. Genç kız düurünca: — AÂzizet.. dedi, Azize kapmın sürgüsünü çe- kerek onu içeri aldı. Yüzlerinin | tâze görünüşünde çılgın gençlis | | ğin sevinci ve ayın yapraklare dan süzülen işıkları doluydu. Genç kız: — Ali, dedi. gelenin ben ol- duğumu nereden anladın?, Ya | bir başkası olsaydı.. Delikanlı ellerini avuçlarına | âaldı!. Kollarını salladı. İnce bi- leklerini kızıl pırıltılarla doldu « ran bileziklerini göstererek: — Seni - bilezi den tanıdım, dedi, $ Cahid Uçuk eee — — ———0 HASRETLE-TAHAYYÜLETTİĞİN GENÇLİGĞGE/FKAV Z U DA /S N Xıl * Wi lerinin sesin- BUNU * rstL "EDER VE ADEMIİ“IKTIDARİ giderir. Eczanelerde bulunuf: Fiati İstanbulda 150 kuruştur. Adres Galata posta kutusu 125 3236 — Lükeda,