MALİIİKRONIİIK —— .©— LiRET " Ekonomik kriz, sade insanla- rı değil, altınları bile eritti. Kri- zin harareti bu itibarla, çelik i- zabesine mahsus büyük fırınlar- dan daha yüksektir. Gün geçmi- yor ki gazetelerde şu veya bu paranm kıymetten düşürülme - sine şahit olmayalım. Dolarla Sterling - yol açtılar. Ve ondan sonra bir çok altın gi- bi arkadaşlarının ayarlarını a - yarttılar. Snowden'in söylediği arsıı - lusal ticarette ve münasebette emniyet ve istikrarın teessüsü - ne kadar Sterling böyle başabaş bir şekilde maceraya devam e - decek. ve hattâ altın esasına da- yanan birçok paraların da başı- nı yiyecektir. Nitekim son za - manlarda Belga'nın uğradığı â- kibet bunun bir delilidir. Şimdi sıra Liret'in gibi görü- nüyor, Vaziyeti tahlil edelim: Altın esasına dayanan parala- Tın kıymetten düşürülmüş para- ların yanında bir de sıkışık pa - ralar vardır. Bu paralar' resmi Binaenaleyh İtalya'nın mali - yesine ve parasına — nikbinlikle bakmak imkânsızdı. İtalyan hü- kümetinin milli parasını koru - mak için yaptığı gayretlere, masrafları azaltmasına ve hattâ biraz da d&flation yapmasına rağmen — vaziyet düzelmedi ve hattâ büsbütün müşkülleşti. Diğer taraftan bu yanda bir sürü masraf kısılırken, dikta - törlüğün kendi prestijini yük - seltmek için sarfa mecbur oldu- Bu yekünlar artıyordu. Ayrıca milli müdafaa kuvvetlerinin faz lalaştırılması ve büyük nafıa iş- lerine girişilmesi de masrafları kabartıyordu. — Onun için altın blokunun bir temel direği olan Liret yavaş yavaş titremeğe başladı . Bütün bu mütalea ve müşa - hedelerden sonra şunu söylemek lâzımdır ki paranın üzerinde ya- pılan böyle sun'i hareketler, tah ditler, takyitler bir müddet i- bir surette altına bağlı oldukla- rı halde bu — bağlılık tamamile sun'idir. Ve karşılıklarını an - cak kambiyoya konulan kayıt - lar ve şartlar ve kontrollar ile muhafaza edebilirler. İşte İtal. yan Lireti bu sıkışık paralardan biridir , Geçen senenin — nihayetinde Faşist Italya, parasını müdafa- a etmek için — tedbirler aldı ve kambiyoyu'sıkı bir nizam altına koydu. Buna muhalif hareket e- denler sade para cezasına uğra- mrıyorlar, hattâ adalara bile sü- rülüyorlardı. Vaziyet ne oldu? İtalyan Li- reti geçen sene zarfında olduk- ça oynadı ve nihayet altın esası- na nazaran bir kaç puvan kay - betti, du. Nihayet altım esasının tal bir surette — temin edilemediği zamanlarda paranın bu şekilde oynaklıklar göstermesi zaruri idi. En sonunda Tİtalya vaziyeti kurtarmak için çok çalışmağa mecbur kaldı. Ve paralarının al tın karşılığı da yavaş yavaş eri- meğe başladı. 1933 te İtalyan parasının altım karşılığı 9653,5 olduğu halde bu miktar 1935 te 9c43,5 a düştü. Karşılıktaki bu tenezzül, ekonomik hayatın durgunlaşmasından ve fiatların düşmesinden dolayı tedavülün yavaşlamasına rağmen bir mil- yar Liretten fazladır. Vaziyet neden bu şekilde in - kişaf etti? Sebepler şunlardır: Devletin maliyesi muvazenesiz- di. Borçlar ve bilhassa dalgalı borçlar artıyor, ticaret muvaze- nesindeki açık fazlalaşıyordu. çin gözleri kamaştırsa bile mu- ayyen sebeplerin muayyen neti- celer hüsüle getirmesine mâni değildir, Uzak Şarkta afyon ihracatı Uzak şarktaki afyon alıcıları ile temas ederek satış yapmak ve mümessillikler kurmak için bir seyahate çıkan Uyuşturucu maddeler İnhisarı idaresi tica - ret müdürü Şefik, Tokyo'daki tetkiklerini bitirmek üzeredir. Temas edilecek yerler 10 tane- dir. Şefik, bunlardan 7 si ile gö- rüşmüştür. 10 piyasanın hepsile görüştükten sonra dönüşte ay - ni yerlere tekrar uğrayacak ve dareye ecekti sonra nerelerde mümı rulacağı kararlaştırılacı ——— Yerli kükürd Keçiborluda çıkarılan yerli kükürtlerimiz İstanbula satışa çıkarılmıştır. Yerli kükürtümüz piyasada —lâyık olduğu rağ - beti görmüştür. Keçiborlu fab- rikası hem çiçek ,hem çubuk ©- larak en kalitede mal çıkar - maktadır. Bu sene bağlarımız - daki kütükleri muannit mikrop- lara karşı korumak için kulla - nılan kükürt çiçeği tamamile Keçiborlu fabrikası tarafından çıkarılacaktır. Bağları kükürtleme zamanı gelince satışların pek çok arta - cağı umuluyor. Yerli kükürtle- rin bir çok trbbi eczalar imalin- de de kullanılmağa çok elveriş- li geldiği alâkadarlar tarafından söylenilmektedir. Bundan kibarlık göstermeğe kalkmazsa! Kadım güzelliğinden pek iyi an- hıyan Julien o anda, Madame de Rönal'in ancak yirmisinde ol- duğuna yemin edebilirdi. Aklı- na hemen cüretlice bir fikir gel- di: onun elini öpmek. Fakat bu fikrinden korktu; biraz sonra içinden: “Bu düşündüğümü yap mamak bir yüreksizlik olur; bu hareketten bana fayda gelebilir ve belki bu güzel hanrmın, bıç- kı başından daha yeni ayrılmış yoksul bir işçiye karşı duyduğu hafifseme de azalır.” Altı ay- danberi pazar günleri bazı genc kızların ağzından duyduğu “gü- zel çocuk” sözü de Julien'e bel- ki biraz cesaret veriyordu. Ju- Hien böylece kendi kendisi ile çarpışıp dururken Madame de Rönal ona, il kgünlerde -<. 4 lara ne yolda muamele edeceği- ne dair tenbihlerde bulunuyor- KİRMİZEYE SİYAH STENDHAL du. Julien, kendini zorladığı için yine sapsarı olmuştu; sıkıl- miş bir tavurla: — Çocuklarımızı hiç, hiç döğ- miyeceğim, madame, dedi; bu- nun için size Tanrı'mın önünde söz veriyorum. » Bu sözleri söylerken Ma- dame de Rönal'in elini tutup dudaklarına götürmek cüretini gösterdi. Kadın bu harekete hayret etti ve düşününce kızdı da, Hava çok sıcak olduğundan kolu, atkının altında , çırçıp- laktı ve Julien'in eli dudakları- na götürmesi ile, büsbütün açıl- mıştı. Biraz sonra Madame de Rönal içinden kendi kendini a- zarladı: hemen kızmamıştı, en çok da buna canı sıkılryordu, Dışarıda bir konuşma duyan M, de Rönal odasından çıktı; belediye dairesinde nikâh kıy- dığı günlerdeki haşmetli ve ba- T BORSA YA AAA 2 MAYIS Perşembe PARALAR eat iler Alış Satış Sterlla Göcm ——— Gödmn Dolar İ22.me 5— 20 Pranstz Prangı 165— 16ğme 20 Liret 20ğm 20 Belçil Sümm —— öi 20 Drahmi 22.50 M— 20 İsviçre fe. Sl0m— Slim— 20 Leva K U Florin 8250 Bi— 20 Çek Kuron — Süm — 102— Avusturya şilin — 22 Di Mark d M5mm Zloti P B Kroş fi Bimm 20 Ley 5n 16— 20 Dinar S2— Si Yen Si— Sim İsveç Kuron B $2.— Altın Söğm— —— Mi Mecidiye ” Üa düm— Banknot Hlüm — Müm— ÇEKLER ——— Tramvay 30.50 Boraonti - Nektaz ir2s Terkos anas Balya / Reji 4 240 Aslan Çimento 1080 Merkez Bankası 59.25 Osmanlı Bankası — ' Ht şeğamara 15 fttil $,50 Şark Değirmenleri î:g Şark merkez ecranesi IİSTİKRAZLAR Türk Böreu I 30.52.5 n 2870 TAHVİLÂT Rıhtam 1050 Anadolu İ 4385 ..- 4385 e. M Möüm Anadolu mümessil 5160 Pamuk kongresi Roma, 3 (A.A.) — 21 ulus ve 300 murahhasın iştirakile 17 in- ci arsıulusal pamuk koöngresi bugün kral adına başkanlık müs teşarı Vascello tarafından açıl- mıştir, Kongre programında pamuk fiyatları hakkındaki anlaşma projelerinin, gümüş - kambiyo - nun acun pamuk ticareti üzerin- deki tesirlerinin, Mısır pamuk -« larına ait bir takım meselelerin, Amerika pamuk işinin ve arsru- lusal ticarete engel olan tedbir- lerin ve bunların kaldırılması çarelerinin tetkiki vardır. baca tavrı ile Julien'e: — Çocuklarla görüşmenizden önce size söylemem lâzımgelen şeyler var, dedi. Julien'i bir odaya aldı ve on- ları yalnız brrakmak istiyen Ma- dame de Rönal'e de kalmasını söyledi. Kapıyı kapadıktan son- ra'ağır ağır bir koltuğa oturdu: — Papas bana sizin iyi bir genc olduğunuzu söyledi; bu ev de herkes size saygı ile muame- leedecek; ben de memnun ©- lursam sonra sizi bir işe yerleş- tiririm. Artık akrabanızdan ol- sun, —ahbablarınızdan olsun, kimse ile görüşmezsiniz, onla- rın halleri benim çocuklarıma yaramaz. İşte size ilk aylığınız otuz altı frank; fakat bunun bir meteliğini bile babanıza ver- miyeceğinize yemin edeceksi- niz, M. de Rönal, bu işte kendi- sinden daha kurnaz davranmış olan ihtiyara kızgındı, — Şimdi, monsieur... Herke- sin sizinle burada “monsieur” diye konuşmasını emrettim, siz de rabıtalı kimseler yanında A N Bir Mayıs Aylığının Hikâyesi Bir tanıdığım anlattı : — Ankara caddesinde, ile tuttuğum dükâna geçen gün | kira belediyeden — bir memur geldi. Dükkân sahibinin temizlik ve 1- şık parasından belediyeye bor - cu olduğu — için mayıs kirasmı resmen haczettiğini bildirdi. — Hay hay, dedim, madem ki ev sahibinin borcu varmış. Mayıs aylığını doğruca size ve- ririm! Belediye memuru çıktı, gitti. Bir kaç gün sonra maliye tahsil şubesinden bir memur geldi: — Dükkân sahibinizin birik- miş vergi borçları var. Aldığım emir üzerine — dükkânın mayıs aylığını — haczetmeğe geldim... dedi. Kendisine şu cevabı verdim: — Bu iş için biraz geç kalmış- sınız. Belediye memuru, sizden önce davranarak, mayıs aylığı - nı haciz altına aldırdı. Ben de bu aylığı kendisine vereceğimi söyledim. İsterseniz, mayıs ay- lığını size bırakayım. Müştere - ken aranızda paylaşın. Maliye memuru, kesti attı: — Belediye borcu ile bizim bir alâkamız yok. Vergi borcu - nun bütün borçlardan evvel tah- sili lâzımdır. Siz de bilirsiniz ya, tahsili emval kanunu... — Peki ama, bön bir kere be- lediyeye söz verdim. Siz kendisi ile anlaşsanız olmaz mı? — Hayır olmaz! O gitti, arkasından betcdiye memuru damladı ; min nimetleri önümüze sunul- | muştur. Her iş bu nimetlerden paz çok, imkânların verebildi | kadar payını almaktadır. Tica- || ret, sanat, bayındırlık falan. Ve bunların hepsinde yavaş ya vaş bir olgunluk, bir düzen ve bir “biteviyelik,, görünüyor. Bunun bir istisnası var. Ö da kültür işi. Bu şubede her sene bir yenilik, daha doğrusu bir değişiklik oluyor. Her sene ders programları, her sene o- kutma sistemleri, her sene im- tihan tarzları değişiyor. Bu de ğişmelerde ortaya konan sis - temlerin hangisi faydalıdır? Bunu daha denemeye vakit kal madığı için hiç biri hakkında iyi kötü bir şey söylenemiyor. Fakat hiç kimsenin gözünden kaçmıyor ki, en durgun ve de- ğişmez olması gerek bulunan kültür şubemizde işler hiç dur madan,dinlenmeden değişmek. tedir. Hocalar okuv.ıc:ilınnı, Mahalle arasında Kum iskelesi Yenikapıda — Yalı sokağında oturan M. Şen adlı okuyucumuz yazıyor: “Yenikapı İstasyonu civarm- da, sahil boyunda Kâtip Kasım mahallesinin Sandıkburnu sıra - sındaki evlerin hizasında Yalı sokağı vardır. Bu sokaktaki boş arsaya bir kum iskelesi yapıl - — Mayıs kirasını almağa gel- dim! — Hoşgeldiniz ama, maliye tahsildarı da sizden sonra ma - 4 '"*W elattı.. . . SA abil değil! Benim müra- caatım mukaddemdir! — Olabilir. Belki haklısınız da... Yalnız, ben kendisine me - ram anlatamadım! Belediye memuru, kaşlarını çattı: — Siz, kirayı bana vermeğe mecbursunuz. — Aksi takdirde, kanun hükümlerini tatbik ede - ceğim. — Yani, ne yapacaksınız? — Dükkânmızdaki malların borca yetişecek kadarını hacze- dip satılığa — çıkaracağım. Siz düşünün, taşının... Cevabmızı verin! Ertesi günü maliye tahsildarı da ayni şeyi tekrarladı: — Kirayı bana vereceksiniz, Aksi takdirde kanun hükümle - Şimdi siz söyleyin: ben ne ya- payım? Parayı belediyeye ver - sem, malive yakamı bırakmı - mıstır. Birinci nokta: Mahalle arasındaki bir arsaya böyle kum iskelesi yapılır mı? İkinci nok- ta: Kum kayıkları evimizin ö » nündeki sahile yanaşıyorlar. Sa Kat AA AA ların acı acı nâraları, iskeleden kum taşıyan araba sürücüleri - nin atlara savurdukları küfür - ler, arabaların gürültü ve sar - sıntısı yüzünden hem sabahları, hem de bütün bunlar geceyarı - larına kadar — devam ettiği için biz de geceyarılarıma kadar u - yuyamıyoruz. Şu yazıyı alâka - dar memurların dikkat gözleri önüne koysanız...,, yor. Maliyeye verecek olsam; belediye üstüme yükleniyor. Halbuki benim, ne belediye - ye ön para borcum var, nede maliyeye... Hiç birine de parayı vermiyeceğim demiyorum. Şu uğursuz mayıs aylığını beledi - ye mi alacak, mal memuru mu alacak? Kim alacaksa, alsa da, benim de başım dinç olsa...,, Salâhaddin Güngör 4-5-9035 Ne Dersiniz? KÜLTÜR Yılar var ki, bir ideal reji - | çocuklar okuyacaklarını kavra- IŞI maya zaman kalmadan yeni bir sistem ileri sürülüyor. Belci bunların hepsi iyi. Belki bunla- rın hepsinde isabet var, Lük'n bir türlü yerleşemeyen usulle rin bu oynaklığı ve her - gin yeni bir buyrultu ile evvelki tarzın değişmesi okutma kud- retini ve okuma hacmini 'cü çültüyor, Hatıra gelir ki, ka- rakteri, coğrafya ve iklim şart ları ve kavrayış derecesi bize benzeyen bir ileri memleketin kültür sistemini bize uyar şe - kilde alsak ta hiç değiştirme - den şöyle dört beş sene onu tatbik etsek ve o mühlet so- nunda elde edilen neticeleri in ceden inceye eledikten sonra bu usulün aksayan yerlerini Totüş edip bize göre bir sistem tesbit ederek artık bir daha o- nu kıpırdatmasak daha iyi ola cak gibi. Siz ne dersiniz? Adliye sarayının önündeki delik Yeni postahane binasının or« tadaki büyük mermer merdi'- venlerinin önünde asfalt kaldı - rımın üstünde bir ay - evvel bir gerizi örten — maltızlardan bir tanesi kırılmış ve bir delik açıl- mıştı, ki “buradan geçen bir ha- nım,, ayağı bu çukura girince burun üstü yere düşmüştü. Ve çorabı yırtıldığı, — ötesi berisi sıyrıldığı için günlerce tetanos körkusu geçirdiğini bize gön - derdiği bir şikâyet mektubunda bildirmişti. Bunun tamir edileceğini tah- min ederken öbür maltızların da birer birer kırıldığını görü - yoruz. bulunmanım iyiliklerini 2lbette Şimdi, monsi- arkanızda bu takdir edersini eur, çocukların — Uşaklar gördü mü? Madame de Rönal son derece düşünceli bir tavırla cevab ver- di: — Hayır, dostum. — Pek âlâ! Kendi redingotlarından biri- ni, bu hâle şaşıran Julien'e uza- tıp: — Şimdilik bunu giyin, dedi, Hadi, kumaşcı M. Durand'a gi- delim. Bir saatten fazla dışarda kal- dılar; M. de Rönal, siyahlar giy- miş yeni mürebbi ile eve dön- düğü vakit karısmım deminki yerinden .ımıldamamış olduğu- nu gördü. Julien'e baktıkça Ma- dame de Rönal ondarı korktuğu- nu unütüyor, — içi rahatlıyordu. Julien onu düşürmüyordu; o anda ruhu, bir çocuk ruhundan başka bir şey değildi, üç saat önce titriyerek kiliseden çıktı- ğından beri sanki yıllar geçmiş- ti. Madamç de Renal'in adeta düşmanca batkığını farketti ve elini öpmeğe kalkışmakla onu kızdırmış olduğunu anladı. Fa- kat şimdiye kadar giydiklerin- den büsbütün başka elbiselere erişmenin verdiği gurur ile o kadar kendinden geçiyor, yine de sevincıni belli etmekten o kadar çekiniyordu ki her hare- ketinde bir terbiyesizlik, bir de- lilik vardı. Mâdame de Rönal ona pek hayretle bakıyordu. Monsieur de Rönal: — Ağır başlı olun, monsiecur, dedi; sonra çocuklara da, ev halkına kendinizi saydıramaz- sınız. — Monsieur, bu yeni elbiseler beni bir hoş etti; ben fakir bir köylüyüm, bugüne kadar arka- ma hep o kısa ceketlerden giy- dim; izin verirseniz gidip te ©- dama kapanayım. — Julien çıkınca M. de Râ- nal karısma:; — Nasıl buldun? dedi; bunu ele geçirlmekle kazenmiş olma- dık mi? Madame de Rönal içten gel- me denebilecek ve hiç şüphesiz kendisinin de pek farketmediği bir hareketle asıl düşüncesini kocasından gizledi. — Doğrusu ben bu köylüyü hiç te dediğiniz kadar fevkalâ- de bulmadım; iltifatlarınızla l:- nu şımartacak, arsız edecek, bir aya da kalmaz koğacaksınız. — Ne yapalım! koğırızf..h;':e en çok yüz franga patlar, t Vegğtz:'lila de de Röna- in çocukları yanında biıx ılı;ıî— rebbi görmeğe alışmış olurlar, Julien'i öyle işçi- kıyafeti ile gezdirseydim bu isceğimiz ye- rine gelmesdi. İru koğarsak, şimdi kumaşçıdan kestirdiğim siyah takımı: ell «tte çeri alırız. Bu arkas.ndakini te.zide hazır bulup arkasına « ydirttim. Julien'in odasında geçirdiği bir saatlik vakit, Madame de Rönal'e bir an kadar kısa geldi. Yeni mürebbit:.in geldiğini ha- ber almış olan çocuklar, annele- rine biribiri arcasındar sual so- ruyorlarc , Nihayet Julien mey- dana çıktı. Büsbitüin Aeğismiş- (Arkası var) * —