TAN $-5.935 ——— KENDİ KENDİMiİZE ÇATIYORUZ SİINAİ KRONİK Petrol OVvavADA SAVUYDAÇ A Petrolun bulunduğu yerin makta! F Son zamanlarda Sinopta, pet- rTol madenleri keşfedildiğine da- ir gazetelerde bazı havadisler intişar etti. Bu petrol hakikaten işliyebilir bir halde ise şüphe yok ki memleketin ekonomik vaziyetine çok iyi tesirler yapa- caktır. Sinop civarında bulunan men balara dair elde ettiğimiz malü- matı aşağı kaydediyoruz: Petrol madeni Sinop limanı - Na 63 kilometre mesafede, Böy- abadın on kilometre şimalinde deniz sathına nazaran takriben altı yüz metre irtifada “Ekinve- ren,, köyü civarında bulunmak- tadır. Diğer taraftan Sarpon deresi- nin sağ sahilinde neft sıyrıntısı- na da rastgelinmiştir. Bu mıntakada arazi çok ârı- zalıdır. Ve sızan neft parafin e- sasatındandır. Şimdiye — kadar buraya bir çok fen heyetleri git- miş ve uzun boylu tetkikat yap- mışlardır. Bu tetkikattan alınan netice şudur: Harice sızan petrol mühim bir birikinti olmaktan ziyade şistlerden hasıl olma bir sızmtı- dır. Sinop civarındaki — petrol hakkında iyi bir fikir edinmek i- Bu ârızalı arazide Şist, Kong- lumera ve bazı yerlerde de Ku- vartz, ve Serpantin'e rastgelin- mektedir. Şimdiye kadar burada altı metrelik bir kuyu kazılmış ve 30 kilo kadar neft nümunesi alın - mıştı. Tahlil neticesi şu idi: Benzin yüzde 5, petrol yüzde '18, ve mütebakisi de maden ya- B Fenni heyetlerin verdiği ra- porlar üzerine hükümet tetki- kat ve taharriyatta bulunmuş ve bilhassa Mardin civarında sondajlar yaptırmıştı. Fakat şunu unutmamak lâ- zırmdır ki, petrol ekseriya topra- gın harici manzarasından der - hal anlaşılamıyan bir madde- dir. Bunun için mütemadiyen sondaj yapmak ve çok derinleri iskandi) etmek lâzımdır. Çok kere jeolojik noktai na - No, di. hanım — ağzından denilmesi, Julien'in umdukları- nın çok üstünde idi: o, gençli- ğginde kurduğu bütün tatlı hul- | yalarda, ancak sırtına güzel bir uniforma giydikten sonra, rabı- lzlx bir hanımın kendisine söz emeğe tenezzül edebilece- düşünmüştü. Madame de Rönal ise _luh:nın tenindeki güzelliğine, iri kara gözlerine,se rinlemek için başını meydanda- ki çeşmenin oluğuna daldırdı- gından her zamankinden daha kıvırcık olan zarif saçlarına ka- pılrvermişti. Sertliği ve somurt- kanlığı ile çocuklarını ürküte- ceğini düşünezek üzüldüğü ©o tehlikeli mürebbinin böyle çe- kingen bir kıza benzediğini gö- Tünce pek sevinmişti. Önceden korktuğu ile şimdi gördüğü ara- Bındaki tezad, düşünceleri hen biteviyelik içinde geçen Ma- | rastgelinmiştir. Çünkü petrol | miştir. zardan petrol bulunacağı ümit edilen yerlerde yapılan sondaj ameliyesi menfi çıkmış, buna mukabil en az ümit edilen yer- lerde zengin petrol yataklarına gayri muntazam bir maddedir. Ve ekseriya bir tesadüf ve daha doğrusu sondajla bulunur. Bu - nun için şimdiye kadar bir çok şirketler mütemadiyen — sondaj masrafları ihtiyar etmişler, fa- kat bunlarm: bir. çoklarından müsmir neticeler alamamışlar- dır, Fakat diğer taraftan bir sondaj ameliyesinde de petrol fışkırmağa başlayınca ihya ol - muşlardır. Netekim bu hususta Rusyadaki, Romanyadaki pet - rol kuyularını birer misal ola - rak zikredebiliriz. Işte son zamanlarda “Ekin- veren,, civarında da böyle bir çok araştırmalar yapılmıştır.Bu arama ameliyesi galeri ile yapıl- maktadır. Bir gün bu galeri 4 ton kadar neft vermiştir. Fa - kat bu istihsal fazlalığı ancak bir güne inhisar etmiş ve sonra ayni galeriden yevmiye 100 lit- re neft alınmıştır. Fakat bu, o - rada petrol bulunduğuna dair bir delil telâkki — edilmektedir. petrol birikintileri vardır. Çün- kü şimdiye kadar 500 metre de- rinliğinde işliyen zengin petrol kuyularına bile tesadüf edilmiş- tir. Onun için böyle bir birikinti bulmak için tetkikat ve ameli- yata devam olunmaktadır. — * Ankaradan petrol mahalline gelen fen heyeti esas memba mahallini tesbit etmek - için ta- harriyatın dört galeriden geniş- letilmesini tavsiye etmiştir. Ma- mafih bu fen heyeti henüz An- karaya kati raporunu — verme Sahada yapılacak tetkiklerin daha başka uüsüllerle ve sondaj- la yapılması da mümkündür. Yazımızı bitirmeden — evvel dünyada mevcut petroller hak - kında da muhtasar. malümat vermeği faydalı bulduk Beşeriyet petrolu tâ ilk çağ- larda tanıyordu. Fakat ticari e- hemmiyeti ancak on dokuzuncu KIRMIZI VE SiİYAH asrın son nısfında Birleşik A- STENDHAL “monsicur” | dame de Rönal için bir büyük hâdise oldu. Nihayet şaşkmhğı geçip kendine geldi. Kapının ö- nünde, yanında adeta soyun- muş, dökünmüş gibi duran bir gencle beraber olduğunu düşü- nüp şaşaladı Öldukça sıkılmış bir hâlle: — Haydi içeri girelim, mon- sicur, dedi, Madame de Rönal bütün öm- ründe sadece hoş hiç bir duyu- şun kendisini bu kadar derin bir heyecana düşürdüğünü, son de- rece çarpıntılı korkulardan son- ra gözlerinin önünde böyle za- rif bir çehre belirdiğini görme- mişti. Demek ki tzene üzene bakıp büyüttüğü şirin çocukları pis ve homurdanıcı bir papasın eline düşmiyecekti. Avluya gi- rer girmez dönüp, arkasından mahcub mahcub gelen Julien'e baktı. Bu kadar güzel bir ev BORSA 2 MAYIS Perşembe PARALAR Alış Satış Sterlin 600— Gök— Dolar 122 125 20 Franstr Frangı 165— 168— 20 Liret 202 20öm— 20 Belçika Frangı B0 Bd 20 Drahmi 22.50 Ü 20 İsviçre Ea Slüm Bi 20 Leva l Ü Florin 82.50 Bi 20 Çek Kuron — $öm— Müz— Avusturya gilin — 22m Bk— ark di d$— ü 22— Ü Kroş 2i 25— 20 Ley 15 16 20 Dinar S2— Sk— Yen Sömm HU İsveç Kuren Süm 8— Altın $ Bi Mecidiye # döm 2ööğm — Bdüm ÇEKLER , Kapanış Londra Glğ— Nevyork 0/79,61,75 'arim 1206 Milâno 944.70 Brüksel 46985 Cenevra 24540 Soiya 6444.75 Amsterdam LATA6 Prağ 19.04.50 Viyana 42650 Madrid SAZI3 Berlin LOTAL Stokholm - &2125 ESHAM İş Bankası Mü. 90 - - 9.50 950 Anadolu :ıı 6a 2505 100 46 42.50 Şirketihariye löm 'Tramvay 30.50 amonti - Nektat 1125 Terkos 17,25 Balya Reji 230 Aslan Çimento 10.80 Merker Bankası 5925 Osmanlı Bankası 24 Tel fon 18 Ittihat değirmencilik TAŞ. 9.50 Şark Değirmenleri 0.90 Şark merkez eczanesl 4B0 İSTİKRAZLAR Göç ve Yangın Bugün, kendi kendimize çat- mak için kalemi henüz elime al- mıştım ki, önümden bir göç a - rabası geçti. İçimi çekerek: — İşte, dedim, gelirini gide - rine uydurmuş - bahtiyarlardan biri yazlığa çıkıyor! Tek beygirin güçlükle sürük- lediği uzun yük arabası, her a - dımda sendeleyerek, her sarsın- tıda bir eşyanın yerini değişti - rerek; ağır ezgi, fıstıki makam, ilerlemeğe çabalıyordu. Arabanın arkası sıra ben de yürüdüm. Gelişigüzel, istif edil- miş denklerden biri, dönemeci geçerken, ipi koparak kaldı- rım üstüne yuvarlandı. Kirli yorganlar, kılrfsız yas - tıklar, otları dökülmüş - sedir minderleri, dengin içinden de - fırladılar. toplzmzğ:ı çalışırken, bir yan - dan da ağız dolusu söyleniyor - du: — Daha Sirkeciye varmadan böyle olursa var, hesap et! Kan- hcaya nasıl gider bunca eşya? Denk böyle mi bağlanır yahu... Yazık be!... Ben, bunları duyunca yazlığa çıkan “bahtiyar ,,a karşı i- çimde beliren imrentilerden iz bile kalmadı. Eşyası yola çıkma- dan, delik deşik olan bu aile ba- basına imrenmek değil, acımak gerekti. Arabacı, söylene söylene, a - raba sarsıla sarsıla — Sirkeciye vardılar. Burada da araba — vapurunu beklemek derdi vardı . Sordum: — Nereye gidiyor bu eşya? Arabacı yüzüme baktı: — Kısmet olursa Kanlıcaya gidecek! gitmiyor mu? — Yoook. mıza... Ne üstüne vazile öte ya- nı... Kamten Türk. Besm , Hi . ' M 2040 Ergani 9425 Sivas-Erzurum 9Yöme İstikrazi dahili 965,50 Şark Şın. 2öm— TAHVİLÂT Riıhtem 10.50 Anadolu ? ALZ U o KN 6335 .. İi dö— Anadola mümessll 51.60 merikada Pensylvanie'de büyük | petrol damarları bulunduktan sonra artmıştır, Petrol dünya - nın muhtelif yerlerinde bulu- Meğerse, iyi bağlanmayan denkler, bir tane değilmiş. Bey- gir kuyruğu altını kaşırken gar- drobu düşürdü. Araba vapuruna yükletilir « ken etajer, sizlere ömür, tuzla buz oldu. Karyola demiri çarpıldı. Do- labın kapağı kırıldı. Bunlar, benim görebildikle - rim. Usküdardan öküz arabası ile Kanlıcaya gidinceye kadar sağlam bir iskemle kalırsa, aş- nur, Fakat en bol bulunduğu | ,oİsun derim. yer Birleşik Amerika ve Kaf- Bu göç arabası, tamamlama- kastır. Almanyada, Polonyada, | yı düşünmediğimiz başlıca ek - Meksikada, Rusyada, Fransa - da Pechelbornn havalisinde, Romanyada büyük zengin pet- rol kuyuları vardır. Dünyanın senevi petrol istih- siklerimizden birini, gözlerim ö nünde canlandırdı. Biz “amba- lâj,, ne olduğunu bilmiyoruz. Eşya nasıl sarılıp sarmalanır, nasıl istif edilir? tamamile ace- misiyiz, Bu yüzden, ata sözleri- salâtı 50 milyon ton tahmin e- | miz azasında şu söz de vardır: dilmektedii! görmek onu bit kat daha şaşırt- mıştı; bu hali de Madame de Rönal'in gözünde başka bir le- tafetti. Madame de Rönal göz- lerine inanamıyordu, hele mü- rebbinin sırtında siyah bir elbi- se olmamasına bir türlü akıl er- diremiyordu. Bu yeni öğrendi- ği onu o kadar bahtiyar etmişti ki yanılmış olmaktan korkuyor- du, bütün bunlar yalan çıkarsa belki hayatına mal olabilirdi. Yine durdu ve sordu: — Doğru mu, monsicur, siz latince mi biliyorsunuz? Bu sözler Julien'in ağırına gitti ve bir çeyrek saatten beri içinde yaşadığı sihri kaçırdı. Soğuk bir tavır takınmağa çalı- şarak: — Evet, madame, dedi; ben bay papas kadar latince bilirim, hattâ bazan bay papas, benim kendisinden iyi bildiğimi söyle- mek İutfunda bulunur. Madame de Rönal, kendisin- den iki adım ötede duzan Juli- en'in tavrunda bir zalimlik gör- dü. Biraz daha yaklaştı ve fı- sıldar gibi; “İki göç bir yangın yerini tu- — İlk günler, dedi, dersleri- ni bilmeselcı bile, çocukları da- yağa çekmiyeceksiniz, değil mi? dedi. Böyle güzel bir hanımın bu pek tatlhı ve sanki yalvaran eda- sı Julien'e, latince bilir diye ta- nınmağa verdiği ehemmiyeti unutturdu. Madame de Rönal'in yüzü, kendi yüzünün ta yanında idi, bir kadının yaz elbiselerin- den yayılan kokuyu, zavallı hir köylü için pek şaşılacak bir şey olan bu kokuyu duydu. Son de- rece kızardı, icini çekerek ve kendinden geçer gibi bir sesle cevab verdi: — Hiç endişe etmeyin, ma- dame, her şeyde emirlerinizi tu- tarım, Ancak o anda, yani çocukları için duyduğu endişe bütün bü- tün dağıldıktan sonradır ki Ma- dame de Rönal, Julien'in son derecede olan güzelliğini de farektti; di “katle buktı. Bu yü- zün hemen hemen bir kadının- kini andıran çizgileri ve sıkıl- mışlık hali, zaten kendi de çe- ikingen olan bu kadına hiç te şilmiş bir bağırsak — gibi dışarı | Arabacı, bunları bir yandan || I l Bir yerde bir tiyatro, bir si- | nema, bir tribün, hattâ bir a- | partıman yaptırmak isteseniz mühendisler, her şeyden ev - || vel yapacağınız binanın mu- || kavemetini kontrol ederler. Üstüne yük binince yıkılma- sındiye. Hangi bina böyle kon trol edilmezse günün birinde yüzde doksan yıkılır. Bu, iyi bir tedbirdir. Hem bi nayı, hem insanları korur, Ne iyi olurdu, bu binalara tatbik edilen kontrol sistemi insan - lara da tatbik edilseydi! Çün- İ kü, hep görüyoruz, son zama- nın insanları üzerlerine bina- lardan, tribünlerden daha faz- | la yük alıyorlar, Hiç kimse: l — Ben bu kadar ağır iş üs- [ tüme alamam.. demiyor. * | Beğenilecek yiğitlik, yiğit- lik ama sonu perişanlık ol- masa, Eğer üstüne değerli iş- (_Ne Dersiniz? ÇÖKMESİN DİYE! lerin ağır yükleri yüklenecek insanlar da böyle mütehassıs insan mühendisleri tarafından muayene edilse çok faydalı o- lacak. Son zamanlarda olan biten- ler, bize, bunu gösterdi: Rahmetli Esnaf Bankası, milyonluk buğday işi yıkıntısı gene o büyüklükte takas kötü lüğü hep böyle taşıyacağı yü- ke dayanıp dayanamıyacağı belli olmayan ve kontrol edil meyen adamların seçilmesin den ileri gelmemiş midir? İnsan çok mütehammil bir hayvandır. İstediğimiz kadar yükleyebiliriz: — Çekmem! demez. Fakat günün birinde yıkılır, hen, yükün aitinda kalır, hem de sırtındaki yük harab olur. Bu düşüncemize.. Siz ne dersiniz? İsöze nNE HACE Birinci me: tramva İkincilere henüz bir diyece « ğimiz yok. Fakat birinci mevki tramvayların bilhassa (Maçka- Beyazıt) seferlerini yapanlarda kanapelerden birçoğunun yay - ları ve alt kolları bozuk oldu « ğunu görüyoruz. ——— tar!,, Ambalâj ilmini hiç olmazsa tabiattan öğrenmeli değil mi i- dik? Soğanla sarmısağı da mı gör- müyoruz? Salâhaddin Güngör ... Mahalle arasında Bir demirci Dükkânı İki okuyucumuz yazıyor: “Biz, Kalyoncu — kulluğunda Fakir sokağında oturan bir ai- leyiz. Bu sokakta bizim gibi bir " ok aileler de oturuyor. Gezici atıcılar bizim sokaktan da bir- iri ardı sıra ler. Bazan iç, dört satıcının, birden, her bi- | rinin kendine Mahsus kerih ni- dalarile biribirlerile ses rekabe- ti ettikleri de vakidir. Bereket versin, belediye bunların, haki « katen insanı değil uykusunda, uyanıklığında bile bizar eden bağırışlarını hiç olmazsa saba- hın sekizine kadar kesti. Fakat bu karar yalnız gezici satıcılar için midir? Dükkânlara da şa - mil değil midir? Bizim mahalle- de bir demirci dükkânı vur ki sabahm saat altısında kepenkle baslar. Demirci dükkânının nasıl çalış« tığını siz de bilirsiniz. gelmiyen çekiç seslerine gün - düz bir derece tahammül edebi- liyoruz. Fakat sabahleyin tam Va ŞEMİZA, EçİMe — rinden ıztırap di hıı:: dv: sinirlendiğimiz — için 'sahvaltımızı da feda ederek çı- yük şey değildi. için tatbik edilen kaide, dükkân lara da teşmil edilsin. Akan Tramvay Fehmi imzalı bir okuyucumuz ya- görüyorum. Bugün de hava du idi. Beyoğlundan Sirkeciye İniyor- dum. Bi tramvay arabasının aktığını gördüm, ’l'ııııvıy arabası da akar mt iz? Akıyormuş. Pencereler kapalı olduğu halde yağ- mur damlaiarı mütemadiyen oturan müşterilerin üstüne akryordu. Bir yol- cu kondüktöre sordu: 'ahu, bu ne biçim iş, araba aki- F u başmı hayıfla salladı: — Ne yapalım efendim, dedi, ha. ber verdik amma... Sonra omuzunu silkti. Geliba müşe teriyi teselli etmek için... gülünç gelmedi. Bir erekk gü- zelliğinde herkesin pek lüzum- lu gördüğü erkekçe hâl, onu korkutabilirdi. Julien'e: — Kaç yaşındasınız, monsi- eur? diye sordu. — Yakında on dokuzumu bi- tiriyorum. Artık içine tamamile emni- yet gelmiş olan Madame de Rönal: —— Büyük oğlum on birinde, dedi, size hemen hemen bir ar- kadaş olur, siz onu uslandırır sınız. Bir kere bıpıu onu döğ- meğe kalkmıştı, çocuk bütün bir hafta hasta yattı; babasının vurması da o kadar ağır değil- di. Julien içinden “Benimle o nun aramızda ne büyük fark var! dedi, Babam beni dün döğ- dü. Zenginler ne de bahtiyar 1” Madame de Rönal, mürebbi nin ruhunda geçen en küçük de- gişiklikleri şimdiden sezmeğe başlamıştı; onun bu üzün hali- ni sıkılganlık sandı ve cesaret vermek istedi: — İsminiz nedir, monsieur? Julien bu ınfu;uki gizli eda- y- ve sihri duydu ise de ne ol- duğunu iyice anlıyamadı. — Bana Julien Sorel derler, madame; daha ilk olarak ya- bancı bir eve girdiğir. için titri- yorum, himayenize ve ilk g'in- lerde çok kusurlarımı bağışla- manıtza muhtacım, Ben hiç mek- tebe gitmedim, çok yoksuldu * akrabamdan l&gion d'honneur üyesi cerrahbaşıdan, bir de pa- pasmız M. Ch&lan'dan başka kimse ile konuşmadım. M. Chö- lan hakkrmda şahitlik eder. Kardeşlerim beni her zaman do.dı'ilef. benim için kötü söy- lerlerse inanmayın, kusurlarımı hoş görün, madame, hiç bir za- man kötü niyet beslemem. Julien böyle uzun uzun söz söylerken. bir yandarı, da Ma- dame de Rönal'i tetkik ettiğin- den içine emniyet geliyordu. Bir kimsede tabii olarak bulu- nan son haddine varmış kibarlı- ğın böyle bir tesiri vardır; he- le bu vasıfla bezenmiş kimse Arkası var) N. ATAÇ