— — deyam olunmaktadır. Şimdiye ka-| MEB'USLUK ÜMİDLERİ ——— ÇOĞALANLARA DAİR €b'us intihabı pazar günü | M yapılıyor. Duyuyoruz . ki, bazı vilâyetlerde, iki misli namzed gösterilecek, seçmek ve tercih etmek ikinci müntehiblere bırakılacakmış.. Demek ki, meb - usluk için müracaat edenlerin ek- serisinin ümidi, bu haber üzerine iki misli arttı, demektir. İş ikinci müntehiblere kalıyor. Artık ikinci müntehiblere hoş görünmek lâzım! Eğer, meb'uslu- Ba namzedliğimin konmasi için Müracaat etseydim, ikinci mün tehiblere nasıl hulül - edeceğimi düşünür, uykumu, rahatımı - bu uğurda feda eder, plânlar hazır - lardım.. Bilmiyorum. Eshabı mü- Tücaat neler düşünüyorlar?. İSTANBUL ŞEHİR “MECLİSİ TOPLANIYOR İstanbul Şehir Meclisi nisan bir- den itibaren toplantılarına başlı- yyor. Haydi hayırlısı... Bakalım, nc- ler görüşüp, kararlaştıracaklar... Duyuyoruz ki, bir kısım Şehir Meclisi azası meb'usluk için, koç besler gibi, ümidler besliyorlar - mış.. Demek ki, nisan toplantıla- , rında, ihtimal ki, bazı azamızı, Büyük Millet Meclisinde görece- A İstanbul Şehir Meclisi sükütile maruf ve meşhurdur. Zaten ko - nuşanlar kaldı mı kit. Kim ko - nuştu ise, Meclisden haric kaldı... Zaten, şimdiki şehir meclisi aza- S1 konuştuklarını iddia edemez - | ler, böyle bir halleri, yani mü - tekellim bulundukları tevatür ol- saydı, meclisde kalamazladı. Evvelco dikkat ederdik. Bizim sayın Şehir Meclisi azası hep ko- ridorlarda konuşurlardı. İçimta salonüna girince, hepsi süt dök- Müş kedi gibi olurdu. Acaba, dı- garıda çok konuşuyorlar da, yo - ruluyorlar maydı?, İSPANYA HARBİ UNUTULDU, GİTTİ Sön birkaç gündür, dikkat edi- yorum, İspanya harbine dair, ga- zeteler hiçbir şey yazmıyarlar. Ne oldu, İspanyada harb sona mı erdi?. Orta Avrupa meselelerinin azameti karşısında, İspanya har- bi o kadar küçük, ehemmiyotsiz birşey kaldı ki, galiba; dünya a- jansları, bahse değer bile bulmu- yorlar. ONLARIN HAKKINDAN ALLAH GELSİN... Belediye, et narhının kaldırıl- masını ve satışın, tamamen ser- best bırakılmasını düşünüyormuş. Çok isabetli bir iş görmüş olur. Çünkü nark ve ete müdahale po- litikası olmadan evvel, muhak - kak ki daha iyi et ve dzha ucuz et yiyorduk.. Tıpkı dünya siyasi me- seleleri gibi, müdahale, hiç de iyi bir netice vermedi. Meselâ, bi- zim aldığımız fiatı — söyliyeyim: Kuzu: 65, Dağlıç: 60... Bu fiatlar ucuz mu? Narh konmadan evvel, bu mev- simde, et daha ucuzdu. Anlaşıldı ki, ne bolediye, ne ziraat kuru - mu, şu et dalaveresini elle.inde tutan heriflerle başa çıkamadılar vesselâm! Et işinde kim bu dalavereleri yapıyorsa, onların hakkından Al- lah gelsin! DÜNYADA FİRAUNLAR FAZLALAŞTI — — Mısırda bulunan yeni Firsunun mezarıma, âlimler, büyük kıyınet veriyorlârmış.. Firaun, halk li - sanında başka manaya gelir.. Şim- di, dünyuda öyle Firaunlar tücedi ki, baksanıza, ortalığı birbirine katıyorlar.. Bunların da hakkın- dan Allah gelsin... AHMED RAUF v Ankarada dün kar yağmış ve| Söleğe, doğru şiddetli tipi yapmiş- tır. Akşama doğru şiddetli yağmuri yağmıştır. nAv;e kadan getirlilmiş olan sal aK tohumluklarının pa * muk mıntakalarında — tevzlatına dar dağıtılan tohum miktarı 1095 tonu bulmuştur. * Terfie istihkak kesbeden hâ- kimlerin defterleri Adliye Vekâ- letince alâkadarlara bildirilmişti. İtiraz müddeti ay sonunda bite- ceğinden terfi ve nakiller bıkhı-ı daki kararname nisan — ortasına doğru çıkacaktıır. * Maarif Vekâleti bundan böy- Te muallim tayin edilirken kur'a üsulünün esas tutulmasını temin Tarihi Roman: No. 29 Hzoçae güldü: — Ya zorla gölürürsem. — O zaman Bizansa gilmediği- me acırımım. ğ — Ne diyorsun? Bizans saray - larını banim evime tercih mi edi- yörsun? — Şüphesiz, çünkü, bir kadınıtı — kendi vatanı içinde esarete düş - mesi opdan daha fecidir. — Ben seni esir —almıyorum. Belki yarın, öbür gün benim gibi meşhür bir kumandarın karısı - KÜÇÜK HABERLER Halifenin Sarayında Bir ispanyol Güzeli —— ölmek üzere bir talimatname ha- zırlamaktadır. * Radyoların ucuzlatılması hak-i kındaki projesi — hazırlanmıştır. Projeye göre halka ucuz radyu te- min etmek üzere posta, telgraf ve' telefon idaresi bütçesine 500 bin lira tahsisat ilâve edilecektir. * enizbank - tarafından Al - manyada Neptün tezgâhlarına 1s- marlanan Karadeniz tipindeki üç vapur hakkındaki mukavele fes - hedilmiştir. Fabrika bu gemileri yapamıyacağını anladığından mu- kavele mucibince hükümete iki buçuk milyon mark tazminal ve- tecektir. | dud saatlere inhisar eden posta Seçim Fitinceye Kadar Sabaha Kadar Posta Şubeleri Açık Kalacak!, Meb'us intihabatı dolayısile pos-| ta umum müdürlüğünden şehri - mizdeki alâkadarlara bır emir gel-| miştir. Buna göre bugünden iti- baren meb'us intihabatının sonu alınıncıya kadar muhaberatı mah- ve telgraf merkez ve şubeleri sa- baha kader fazl hald> kalacak - lardır. İnkıtasız — çalışacak olan Pposta merkezleri arasında Bakır- köy, Kartal, Şile, Silivri, Çatalca kazalarile şehir dahilinde meselâ Bebek, Kasımpaşa, Erenköy, Bü- yükdere ve sair yerler de vardır. ——— Takas İşinde Hazinenin Zararı Varmı, Yokmu? Asliye üçüncü ceza mahkeme - sinde takas suiistimali muhake - mösine devam edilmektedir. rük başmüfet- fozlekesi ile lmişter. M dür ki gümrük başmüt Bi verdiği fezlikede, takas işinde P O Ve.. Mahkemeler LıS Bıçak Kemiğe Dayandı ! Eakisi Gib Sm'ıııiyor. Benimlı Alâkadar Olmuyor ,, ! tincı bukuk — malhkemesin- deyiz. Salon kapısına kadar dinleyicilerle dolu. Mahke- me bir boşanma davasına bakıyor.| Şahid Emine elli beşni geçmiş ihtiyar bir kadın. Ağır ağır anla - tıyor: «— Şaşlık, hayret ettik; yirmi sekiz senedenberi birbirile gayet iyi geçinen, bir defa olsun yekdi- gerinin kalbini kırmıyan, birbirini incitmiyen bu karı kccs arasında, birdenbire geçimsizliğin buş gös- termesine... Birkaç sene evveline kadar Ayşe kucasından fevkalâde memnundu. Eşref de karısı Üze « rine titriyordu. Bir gün Ayşe bize geldi, ağlıya-| rak, kocasının kendisini döğdü - | Bünü söyledi ve vücudündeki bu- releri, çürükleri gösterdi, İnanmadım, inanamudım bunal. Fakat nasıl olur? Eşref o pek çok sevdiği karısını nasıl döğer? O- na nasıl el kaldırır?!.. , hem ağlıyor, hem de an- dü: — Eşref artık eski bildiğin Eşref değil. O tamamen değişti. Beni eskisi gibi sevmiyor, benimle alâ- kadar olmuyor, beni ihmal edi - devletin iki milyon küsur lira za- rar eftiğini bildiriyordu. Ehli vu- | kuf raporu ise hiç bir zarar olma-| dığını iddia ediyordu. | Son celsede gümrük başmüfet- | tliş ile ehli vukuftan Bay Bedri ( Nedim dinlenmiştir. Beşmüfettiş ortada kanuni mes'nlivet olduğu- nu ileri sürmüş, Bay Bedri Ne ise, mabkeme naibini”. suallerine objektif olarak ve ilri bakımdan | cevab verildiğini söylemiştir. | Bunun üzerine “müddelumumi | muavini Bay Hicabi, bışmü!emş-'ı ten iddiasının hangi kanunl mes- nedlere dayandığını izah etmesini istemiştir. Başmüfettiş takas sulis- timalinin aşikâr olduğunu söyle- | miştir. Dava edilenlerin &vukatı Kenan| Özner, ortada takas suiistömali de- Bil, vazife suitstimali gördüğünü söyleyince, iki taraf arakında şid- detli 'bir lisan münakaşası oldu. Bunu mütcakıb müddeiumumi mu-, avini devletin zarara uğradığının kanuni mesnedinin ehli vukuftan sorulmasını istedi. Bay Bedri Ne-| dim uzun uzadıya “izahat verdik- ten sonra: «Biz tahkikatımızı te- sirden âzade olarak yaptık, mev- | Zuu devlet mevzustına göre, inces den inceye araştırdık. Hazinenin ** Denizbank tarafından sipariş| hiç bir zarara uğradığı yoktur» edilen altı bin tonluk «Doğu» ge- | dedi. misi Hamburgda merasimle de - nize indirilmişt Yazan: CELAL CENGİZ Haccae olmasaydı, sözlerinize i- nanırdım! — Yalan mı söylüyorum? Habibe başını sallıyarak gül - dü: — Her kadına ayni sözleri söy- ler ve bu suretle iğfal edersinizi, — Kim söyledi bunu sana? — Şehir muhafızı. — .Haccac'a inanan kadınlara acırım'» demiş - ti. Yalan söylememiş.. . dan birini tayin etti. Şehre asker HABİRE ŞAMA GÖTÜRÜLÜYOR Haccac, Beyrüt muhfızını az Muhakeme 5 nisan saat on dörde| bırakıldı, bıraktı ve Habibe'yi zorla atarak Şama dönmek üzere yola çıku. Habibe'nin kolları bağlıydı. Haccse, bu vahşi ruhlu kızdan çok başlarmıştı. M Habibe'yi bir deveye bindirdi- ler.. Devenin etrafı Haccac'ın mü- hafızlarile kuşatıldı. Habibe Şama kadar muhafsza altında getirildi. Beyrutun bu «vahşi kıze 1 Hae- cac gibi zengin ve meşhur bir a- dama neden teslim olmuyor, ne- den onun iltifatlarına huüşunetle mukabele ediyordu?. Yoksa, Haccac'ın: «— Sen başka bir erkek mi se- viyorsu Sözü bir hakikat miydi? Suriyede Haccac'ın karısı ol - mayı kim istemezdi? Halifenin veziri sertti.. Zalim- di. Fakat kadınlara katşı çok “m| geç geliyordru. Halta eve hiç uğ- yor, benden soğudu artık... Çönkü şimdi başka bir kadınla tanışıyor, onunla münasebelle bulunuyor ve onu seviyör. Ona hayretle sordum: — Başka bir kadını mı seviyor?! / — Evet, Moelek isminde birisini..| Eşr son günlerde sık sık eve ramadığı geceler de oluyardu. O- nun bu yolsuz — hareketlerinden şüphelenmeğe başladım. Nihayet çok zaman geçmeden acı hakikali öğrendim: Meğer, kocam dışarıda| kaldığı geceleri, âşıkının - evinde geçiriyormuş. İşte dün bu meseleden - dolayı kavga cttik. Eşref, — evvelâ beni kandırmak istedi: — Bu kadımla kat'iyyen alâkam, yoktur, onunla görüşmüyorum. İ- nanma dedikodulara.. dedi, Fakat bu sözlerile beni aldata- madığını anlayınca, sart sert ko - nuşmağa başladı. — Bana hakaret etti, söğdü, saydı. Ve tihayet ba- * yıllıncıya kadar beni döğdü. Şahid Fuad söylüyor. «— -.Feref, bu Mejckle müna- sebette bulunmağa — başladıktan sonra, sık sık karısını döğüyor, 0- na galiz küfürlerle hakaret edi - yordu. Bir gün yine Ayşeyi — döğmüş. Kadın bana — geldi ve ağlıyarak, şöyle dert yandı: e— Eşrefin yaptıklarına artık dayanamıyacağım, bugüne kadar Vezirin şiddet gösterdiği, hattâ dövdürdüğü kadınlar, kendisine fena muamele yapan veya teslim olmıyan kadınlardı. Bunların ha- ricinde Haceae hoşlandığı kadın- lara hiçbir zaman şiddetle, huşu- netle hareket etmemiş, hepsini okşayıp sevmişti. Habibe, deveye binerken: — İbrahim.. Neredesin? Diya haykırdı. İşte bu bir keli- me onun hakkında fena hüküm- ler vermeğe sebeb olmuştu. Torahim ismini Haccac'a söyle- | dikleri zaman: — İşte şimdi anlaşıldı ki, Ha- bibe, İbrahim isminde birini se- viyor... Diye bağırmıştı. Haccac hid - detlenince, hiç kimse ona karşı itirazda bulunamazdı. Haccac kendi kendine: — Hoşlandığım kadınların hap- si de başkalarını seviyor. Bu no Onu Çalmadım, Fakat Aldım !.. *Abdullaha Borcum Vardı, Beni Sıkıştırıp Duruyordu,, eçen sene Umumi hapisha- nede arkadaşı — Yorginin mintanını çalan Salâhad- dinin muhakemesine dün Birin- ci Sulh cezada buşlandı. Dünkü celsede sirkatten mev- kuf Hamdi şahit sıfatile sorgu- ya çekildi; Bir Sabah hapishbanenin bahçesinde voleybol oynuyorduk. Bir aralık arkadaşlardan biri ya- mıma geldi ve bana: — Haberin var mı Hamdi? des di. Salâhaddin bizim Yorginin mintanını çalmış, Abdullaha sat- miş.. Öğle yemeğinde, yanımda otu- Tan Salâhaddine meseleyi sor - dum; suçunu itiraf etti: — Evet, dedi. Abdullaha bör- cum vardı. Onu vermem içih be- ni sıkıştırıp duruyordu. Halbuki benim on param bile yoktu. Ni- hayet bu borcu ödemek maksadı ile Yorginin mintanmı aldım, gö- türdüm kendisine verdim. O da maalmemnuniye kabul ctü. Salâhaddin benim samimi ar- ikadaşım'olduğu için, bü hırsızlık hâdisesi olduğu zaman, önce be- ni de onun suç ortağı zannettiler. Fakat bilâhare, bu işte kabahat- &z olduğumu anladılar. — Salâhaddin hâlâ hapishane- de mi? — Evet, ben iki defa girdim, çıktım, şimdi de gene bir sirkat meselesinden dolayı tevkif edil. dim, o hâlâ içerden çıkamadı. Hâkim gülümsedi: — Maşalleh (!) sen hamarat« sın!.. dedi. Hapishane — gardiyanlarından Mecid de şu ifadeyi verdi: e— Yorgi mintanının Salâ - haddin — tarafından — çalındığını söyledi. Bunun üzerine Salâhad- dini çağırdık, sorguya çektik, Sa- Vâhaddin, saf saf yüzümüze baka- Tâak bize şu cevabı verdi: — Ben onu çalmadım. Sabsh- leyin, içerde kimsenin bulunma- dığı bir sırada koğuşa girdim. Sa- Tâhaddinin yatağına doğru yürü- düm, Orada, duvardaki çivide a- sıilı bulunan frenk gömleğini al- | dim ve bunu Abdullaha verdim, dedi. Alelusul evrük tanzim et. | tik ve görnleği de. Abdullahdan alarak, sah'bine iade ettik.. Duruşma Başka bir güne bıra- kıldı. MEHMET HİCRET — —— sabrettim, fakat bıçak kemiğe da- yandı. Bana hiyanet eden bu adam- dan nefret ediyorum. Bundan $ön- ra onutla bir an bile yaşamama imkân yok, ondan ayrılacağım.» Duruşıma başka bir güne bıra- kıldı. Diye söyleniyordu. Haccac yolda giderken, Fatma- yi da gözünün önüne getirmişti. — İşte, o da Habibe'nin bir eşi. Diyordu. O da benden — kaçtı. Fakat bunu kaçırmıyacağın. * Habibe yolda giderken, deveci ye sordu: — Nereye gidiyoruz? — Şama... 4 — Beni neden bağladınız? — Bilmem... Biz emir kuluyuz. Büyüklerimiz ne derse onu ya- parız. — Haccac nerede?, — Öndeki kafile ile gidiyor. — Bizi neden arkada bıraktı? — Biz arkada değiliz. Bizim arkamızden da ordu geliyor. — Ordu mu geliyor? — Öyle ya. Haccac, Şam'dan Beyrut'a bir ordu ilo gelmişti. — Ordu ile geldi amma, Bizansli. Karısına Dayak Atmış! Kurtarmıya gelen Adamda Ona Yardım Etmiş Karısı Ayşeyi döğmekten suçlu| Emin Akçenin muhakemesine dün, Sultanahmed ikinci sulh cezada bakıldı. Davacı Ayşe, hâdiseyi şöyle an- Tattı: «— Onunla birkaç senedenberi evliyim, bir gece eve ayık geldi- | gini bilmem. Kazandığı üç beş ku-, Tüşü hep kumara ve rakıya verir. | Kat'iyen eve bir şey getirmez. Bu l sebeble, evin ihtiyaçlarını temin etmek maksadile şurada burada | çalışmak mecburiyetinde — kalıyo-! Tum, | O gece de eve pek sarhoş geldi. mutad veçhile eli gene boştu. Ken-| disine: İ — Neden ekmek — getirmedin? dedim. Kocam benim bu sözüme öf - kelendi, döğmek için üzerine hü- cüm elti. Bu sırada ben avazım çıktığı kadar: eİındad, imdad!e di- ye bağırmağa başladım. Odaya Hacı girdi. Bu adam beni Eminin | elinden kurtaracak yerde, bilâkis ona yardım etti. Geld', kollarım - dan tuttu ve bağırmamam için de bir tlile ağzımı kapadı, Bereket'versin ev sahiblerimiz yelişliler ve beni bu merhamet- sizlerin elinden kurtardılar!» Mahkeme; dinleaen şahidlerin MHadelerinden, — Erminle Hacının suçlarını sabit gördü. Ve Eminin 35, Hacının de 13 gün hapsine ka- rar verdi. KISA POLİS HABERLERİ v Beyazıdda Kalaycı Şevki so- kağında oturan Mehmed adında biri bir &ydanberi ayrı yaşamakta olan karısı Reyhanı Fuadpaşa cad- desinden geçmekte iken çakı ile arkasından yaralamışlır. * Çocuğunu mektebe kaydet - mek bahanesile Sirkecide Leylâ adında bir kadının 38 lirasını do« dandıran Hüseyin adında biri ya- kalanarak mahkemey- verilmiştir.| * Heybelladada Eminönü so - kağında oturan İzmitli Mehmed oğlu Ahmed odasında yaktığı man-| Baldan zehirlenerek ölmüştür. * Sabıkalı Muharrem Balıkpa- zarında ÂAhmed adında birinin ce-| biğıden para cüzdanını-çalmaş, ka- çarken tutulmuştur. ** Hüseyin adında hir genç Şeh-i zadebaşında Feralı sinemasından çıkmakla olan Kemal adında bir | lokantacının cebinden eldivenleri- ni çalarken tutulmuştur. * Şükrü oğlu Kadri Hasan oğ- lu Ekrem ve Halil oğlu Hüseyin &dinda üç sabıkalı katadar Çiçek-| pazarında Ali oğlu Mehmed adın-i da birine sarı renkte âdi bir saati altın diye satarlarken suç Üstündel yakalanmışlardır. de olsaydım, kanadlanıp denize uçar ve Bizanslı korsanların ge- milerini batırırdım. Deveci güldü: Lebrun İngiltere'de Yazan: Ahmed Şükrü ESMER Fransız Cumhurreisi - Lebrun şimdi İngiltere'de bulunmaktadır. Fransız Cumhurreisinin bu zi- yareti yapması çoktan kararlaş mişti. Ve geçen yaz İngillere Kralı altincı George - tarafından Fransa'ya yapılan ziyareti —iadâ etmek gibi bir maksada matullu. Fakat Çekoslovakya meselesinin doğurduğu kriz, bu ziyaretin şik- mul ve ehemmiyetini pek ziyade arttırmaktadır. Mihver devletle - rinin giriştiği politika taarruzu muvatfakiyetle inkişaf etmekte- dir. Habeşistan, demokrat dev - letlere rağmen, İtalya tarafından ilhak edilmiştir. İspanya'da oto- riter devletlerin politikaları zafer kazandı. Geçen eylülde Fransa- nin müttefiki Çekoslovakya par" çalandı. Geçen hafta da Çekoslo- vakya büsbütün ortadan kaldırıl dı. Çekoslovakya'ya indirilen bu darbe, dolayısile demokrat devle lere de indirilmiş ağır bir darbe: dir. Eğer İngiltere ile Fransa, müttehid hareket edehilselerdi, o- toriter devletler bu derece kolay zafer kazanamarzlardı. Açık bi | hakikattir ki Habeş meselesinde de, İspanya ve hattâ Çekoslovak ya meselesinde de — İngiltere ile | Fransa arasında derin ihtilâflar vardı. Bu ihtilâflar Habeş mese- lesinde İngiltere'yi ve İspanya meselösinde de Fransa'yı ferce uğ: ralarak hareketsiz birakmıştır. Fakat otoriter devletler tarafın * dan indirilen her darbe, demokTa! devletleri birihirine daha ziyade yaklaştırmıştır. Fransa İngiltere- ye doğru yaklaşmak için şarkf Av- rupa'dan ve orta Avrupa'dan W zaklaşmak mecburiyetinde kal * d. Bu, Fransa için ağır bir feda kârlıktı. Pakat İngiltere dostlü ğuna bağlılık semeresini vermiyt başlamıştır. Bugün İngiliz - Fral sız dostluğu her zamandan ziya de kuvvetlidir. Ve Çekaslovakya- ya indirilen son darbe iki demoki rat deylet arasındaki tesanüdü sağlamlaştırmak gibi - bir netici vermiştir. Müzih'teki darbe Fran ga'ya daha ağır gelmişken, geçer haftaki darbeyi İngiltere — dahi çok hissetmiştir. Çekoslovakya nn ortadan kalkmasile şark yol karı Almanya'ya açılmşıtır. İngil. tere bir defa daha karşısında harl den evvelki Almanya'yı görmiy! başlamıştır. Berlin'den verilen bi haberde Almanya'nın, 1938 gene sinde İngiltere İle imzaladığı de niz itilâfını da feshederek bu $ hada İngiltere ile rekabete giriş meyi düşündüğü bildirilmektedi Filhakika İngiliz - Alman münâ sebetleri bakımından bugünki vaziyelin harbden evvelki vazi * yete benzemesi için bir bu eksik Yeni beliren bir Alman tehli kesi karşısında İngiltere için Frs sa'nın dostluğu kâfi değildir. İn giltere harbden evvelki gibi Sov yet'lerle ve hattâ ikinci derecedi devletlerle de anlaşmak mecbü Tiyetindedir. AŞK, İZDİVAÇ ve AİLE MEKTUBLARI Şimdiye kadar çıkmış bu isi deki kitablardan tasnif ve üslül bakımından bambaşkalık göste ren bilhassa ailelerin bütün (€ lerinden birbirine yazılmış tubları ihtiva eden bu kitab. Çil Kitşb Evi tarafından satışa çıkâ — Ben, Haccac'ın da, genin de |H sülâlenizi taruyorum. Hiçbirinizin soyunda kanadlı mahlük yoktur! Nöbetçilerden biri — deveciye seslendi: — Kiminle konuşuyorsun? Deveci korktu: — Devemle konuşuyorum.. Diye mırıldandı. Ordu büyük bir neş'e ve sevinç içinde Şam'a doğru ilerliyordu. FAZLA IŞIK Şu masanın üstündeki Tümbayı Lübnan yamaçlarına tırmanan ! düre Arab'lar o güne kadar hiçbir harb- den bu kadar çabuk dönmemiş - lerdi. Haccac, Bizanslı'ları tam manasile denize dökmüş.ve mu- zafler olmuştu. Moli güldü: