7 İkincikânrn “Son Posta, nın Hikâyesi Korkma, o da bizden.. Nakleden : Faik Bercmen Orlian kapısına geldiği vakit Mösyöİmişti. Yürürken çoktandır uyuşan ba- Vötten bindiği taksiyi değiştirmek caklarında bir ağırlık duyuyordu. fikrinde bulundu. Azametle otomobil-| Lüks bir lokantada yemek yedi. Ta den indi. Damuz derisinden yapılmış|nıdık hiç kimse yoktu. Birkaç bardak İki valizi ile sayfiyeden dönüyor hissini şampanya içmişti. Lokantadan çıkırca Uyandırıyordu. İhtiyar şoförün eline| bir sigara tellendirdi. Mes'ud ve keyifli elli frank sikıştırınca adam gayri ihti-|igi. Müzikhole gitmeği düşündü, faket yari elini kasketine götürerek bu Zen-İbu mevsimde orası görgüsüz taşralılar Bin müşterisini selâmladı. ve ayak takımı ile dolu bulunurdu. Bir Ondan sonra Mösyö Vatten Parise|taksiye atlıyarak Bolonya orman'na Bitmek için güzel bir otomobile bindi.| yollandı. ve Orkestra insanı gıcıklayan güzel ha- — Hsusman bulvarından geç! dİYe| yalar çalıyordu. Orada da birkaç kadeh emir verdi. Franferts bankağma bir| uyarladı. Ve başının biraz döndüğünü uğrayacağım da... hissetti. Biraz daldı ve şöyle bir rüya Otomobilin yumuşak kanapesine ken-| gördü. Uzun, beyaz badanalı bir kori- disini bırakarak aynada yüzünü seyret-İdor, demir merdivenler, parmaklıklar, miye başlar. Bir senedir böyle itinalbir kütüphane. Hapisanenin kütüpha- İle traş olmamıştı. Adetâ o gençleşmişİnesinde yeniden Jules Vermenin kitab- gibi idi. Yalnız üstündeki elbiseler biraz |larını devretmişti. Evine dönmiye ka- daralmıştı; ihtimal'bir senedir şişman-İrar verdiği vakit saat gecenin on biri lamıştı. Muazzam banka binasının önü-lidi. Sessiz sokaklardan geçti; rastgele ne geldiği vakit indi. Bankanın içinde | yürüyordu. Bir dört yol ağzında durdu; bir faalivet yoktu. Sadece kapının Ö-|bu sırada arkasından gelen iki adam nünde: «Eehabı mesalihin tasfiye heye-| gördü. Onlara yol vermek için biraz tine müracaatları rien olunur.» diyeldöndü. Biri kısa boylu, siyah bıyıklı, yazılı idi, diğeri de şişman sarışın olan bu adam- Üstünde resmt kılığı bulunmıyan ka- lar onu görmemiş gibi davrandılar. Pıcı Mösyö Vatten'in geldiğini görünce) Fakat Vatten kulaklarının kızardığı- dışarı fırladı ve kekelemiye başladı: nı ve kafasının karıştığını hissederek — O, bay direktör demek Sizsiniz? |kendi kendine sövlendi: Ne kadar sevindim. Bay direktörün bü| — Bunlar beni takib eden hafiyeler kadar çabuk geleceğini... galiba... Beni neden rahat bırakmıyor- ği ı ve sustu, (lar? min ee Acele acele yürüdü ve kalabalığa ka- — Savaştan dönüyorum, dedi, arka- De vi iki adamı kendisi. ii ni süz . gi #iniye gele. He Karanlık dar bir sokağa daldı. Soka- Sil ön içinde bir dansiğin ışıkları parlı- ii aşi Yk min Esir yordu. Bardan dışarı saçı boyalı bir sirdik... Ben sizin on sekiz ay kalacağı” eki İkddalar çiktenkta; döller: net pre let aki | > Veten yeniden bir siğara yaktı. Bu Mahkeme safhalarmı kaale almamış sırada arkasında bir ses duydu: ee — O, Mösyö Vatten! olacaksınız. Demek yeni bir şey yok. >. vE “oi TA ea Durdu. Her tarafı titriyordu. Nere- eşey sizi bekliyor bay direktir, deyse yere düşecekti. Karanlıkta kas- Minenlliniz ya, artık ber gey yoluna Eryap ülekeiissek? pa ie — Beni tanrmadınız m Mösyğ Vat. ten? Ben Belot'um. Hüni Fresnes ha- pisanesinde aşçı yamağı olan Belet... — Ha, evet memnun oldum. —- Ben Mayısta çıktım delikten. siz Mösyönün ne zamm? — Henüz bu sabah. Kapıcı hürmetle eğildi; Vatten tek- rar otomobile bindi. Kapıyı kapıyan kapıcının eline elli frenkl:k bir bahşiş sıkıştırdı. Evinde her şev hazırdı. geleceğin! biliyorlardı. Odasma çıktığı Yakit Montran'da bulunan karısından| — Geç çıkmışsnız.. neyse, yaşasın bir mektub aldı. hürriyet! Hey Dükon yanaş, korkma, Soyunup rlarını o değiştirdi.lo da bizden... Yüzünü, beyni GEKA, Ok niha-! Karanlıkta biri daha peydahlandı. yet kendi evine, rahatına kavuşmuştu. |Belot direktörü #vkadaşına takdim etti: İş masasının üstünde bir sürü mektub-İ — Bu, gazetelerin kendisinden uzun lar, kâğıdlar birikmişti. «İşi yarına bı-İmüddet bahsettikleri meşhur banker. Takmalı» diye düşündü. Aylardır ken-|Şimdi ona karımı tanıtayım. dini bu kadar rahat ve serbest bulmav| Belot üç defa ıslık çaldı. Bunun üze- mıştu Çıktı. Konkord meydanına doğ-İrine kalçalarını sallıya sallıya bir katlın Tu eğlenen kalabalığa bakarak yürüdü. İçıka reldi; Belot: Ağaçlar, kuru yapraklarını dökmekte| — İşte karım Rita, Mösyö Vetten... > Paris hiç bir zaman gözüne bu|Meşhur banker, hapisaneye benten derece #üzel ye muhteşem görünme -İevvel gi benden sonra çikti; <Son Posta» mın edebi tefrikası; İl Sisli Akşam Nakleden: Neyyir Kemal vermesem olmıyacaktı:'dan filân anlamaz amma, bilirsin ki ko- seyler yazmıyor. Kısa |cası eski bir sporcudur. Halükun kafile- mize neş'e getireceğini, icabında bize; Bu sefi ii bi mektubu, e... ye Ky Yağımı, ekmeğimi yeme- Gene karısı Gördün in; İ Sevincimden az kalsın Mediha hs- o aksi'iği? Nazmi bey ge- '»ımefendinin boynuna sarılacaktım. Ha- Dağ olmayınca çezintinin ne !“k gelirse nihayet güler bir insan yüzü anlıyan o idi. Spordan, her şeyden görecek, biraz konusup (açılabilecektim.| Mediha hanımefendi Yözüm kıpkırmızı kesildi. Bir şey belli bu okumakla Kendine gelen! etmemeye çalıştım. #eŞRuldü. Tatlı birl —— Etin çapkınının me işi varmış ara-| a er, Güme b ve ed el olsun? Nazire hanımın ko- ik çaya vi rel “e lm yeni sim emir ha : a ei HE de ie N miiefendi adeta ye:| Memduh bey biz ey #ikeinden dön #ıçradı: — AHedersi Gibi . Nihayet Halökun bir Nazmi gelenin işitmedim.! İle kana karar verildi. Bütün kız- > Re) diyorum. TA. Hiç üzülme. Gelmezse lar pencereden dışarıyı seyrediyorduk. sin. Yerini tutacak adam hazır. Fenere | Mediha hanımefendinin kocasına yavaşça m. mektub Nazire hanimefendiden. ., | şunları söylediğini duydum: Uludağ meraklıları yazıyor. eğeni Halük ından» | — Kızlarımızı hiç düşünmüyorsun. Al- Maş, Tanınmış bir sporcu imiş. «Sizinle|lah bağışlasın hepsi gelinlik cağa geldi. gelebilir mi?s diye soruyor. Halük iyi bir gençtir. Val mimarlığın- > O da elinin hamurile işe karışma.İdan daha bir şey anlamadık amma üvey yiz ağabeyisi Karun kadar zengin. Hasta, sa- — Kızma Memduh. Kadıncağız spor-İkat bir adam, Halüktan başka da kimse- ON POSTA Sahtekârlık ve rüşvet suçlusu bir kadın muhakeme edildi (Baştarafı 4 öneü sayfada) Fakat, muvaffak olamamış ve yakala- narak, sahtekârlık ve rüşvet teklifi suç- larından adliyeye verilmiştir. Ferişte, mahkemedeki Madesinde, su - çunu külliyen inkâr ve tevil etmiş ve: — Ben, çok fakir bir kadınım. Nasıl o- lur da, 30 lira rüşvet verebilirim, de - iştir. ği Muhakeme, bazı şahidlerin celbi için talik edilmiştir. Bir yaralı Cerrahpaşa hastanesinde öldü Cerrahpaşa hastanesi birkaç gün evvel Sirkeci merkezi vasıtasile hastaneye ya- tırilan kurşunla yaralanmış Hüseyin oğlu Hasan isminde birinin, öldüğünü müd - deiumumiliğe bildirmiştir. Müddeiumumilik, keyfiyeti | Sirkeci merkezinden sormuş, fakat merkez böyle bir vak'adan haberleri olmadığını söyle - miştir. Adliye, hâdisenin hangi merkezden geçtiğini ve katilin büviyetini tahkik et- mektedir. Gümrük depo ve antrepoları teftiş edilecek İstanbul gümrükleri başmüdürlüğü, görülen lüzum üzerine bütün gümrük depo ve antrepolarını teftiş ettirmeğe İkarar vermiştir. Bunun için gümrük başmüdürü Met hi dün bazı müfettişleri davet ederek bu hususta talimat vermiştir. Müfet - tişler, yapacakları teftişlerin sonunda başmüdürlüğe bir Tapor verecekler - dir. —— ——— ————— amm ben. Birkaç defa girip çıkmışım, aldırma. Kadın bir tebessümle dudaklarını birbirinden ayırdı. Sonra: — Arkadaşın sıkılmışa benziyor Be- Tot, dedi. Vatten kendisine karşı samimi dav- ranain şu adama açılmakta mahzur gör- meği: — Ben! takib ediyorlar. Kadın: — Evet, evet, dedi, ben de demin bu- rada iki kişi gördün. Belot omuzlarını silkti: «Son Posta» nın tarihi tefrikas: 106 — Bre adam o defteri ben gürdüsm. o- rada hep benim bendeginım, hizmetkâr- larım ve sevdiklerim yazılıdır. Onların hiç biri devlet işi ile mukayyed değildir. Padişahım bizim aklımız o kadar ince şeye ermez, Sultanahmed camli şe- rifinde kulun meşvereti ile defterli olan- ları bize vermelisin... Olmıya ki bu gece sarayda yatar ve vücudü bhümayununa bir zarar erişir... İhtiyar sipahi de ilâve etti: Padişahım birkaç bendeniz gitmek- le bir şey olmak lâzim gelmez... Bu der- yayı yatıştırmak gerektir. Muradın yüzü birdenbire değişti. Ça- be kaşlarının yerine bir tebessüm belir- ve: — Bre adamlar hem siz beyhude lâf e- dersiniz.. dedi O istediğiniz adamların bir tanesi dahi sarayı hümayunumda de- ğildir. Hepsi bir tarafa gitmiştir! Dedi, Yeniçeri çorbacıları ile sipahi hemen hemen bir ağızdan atıldılar: — Hafız Paşa buradadır padişahım!. Bugün onu ver. yarın da öbörlerini bu- Yur verirsin... gi — Hafız da #arayı hümayunumda de- ğildir. Deyince, üç adam birbirlerine bakış- tılar. İçlerinden en cesuru olan: — Yalandır! Dedi. Bu üç kelime, bir yeniçeri çor- bacısının ağzından o kadar keskin çıkmış- tı ki, Babüssaadenin mermer kemeri al- tında çın çın ötmüştü: — Yalandır!... Muradın yüzü evvelâ kıpkırmızı, son- ra mosmor kesildi. Boğuk, ve titrek bir sesle bağırdı: — Yalan değildir! Bir seyler daha ilâve edecekti, fakat sesi çıkmadı. Elini hançerine götürmüştü ki Receb Paşa atıldı ve yeniçeri çorbacı- amın ağzına müthiş bir yumruk indirdi. Adamın ağzı kan içinde kaldı. Fakat sad- razam bununla bırakmadı. kulak, neresi gelirse sekiz on vumruk daha indirerek adamı oraya oyıkıverdi. Binlerce insan, soluğunu kesmiş, durdu- ğu vere mıhlanmış, sanki cansız bir küt- Je idi: bu sahneyi kıpırdamadan #evredi- yordu. Sadrazam gerilerde, kapının Jos- luğu icinde pek te secilemiyen bir ada- ma isaret etti. İri vücudü ile, ortaya cel- göz, burun,| BİNBİRDİREK 'BATAKHANESİ Yazan: Reşad Ekrem Parçalanan vezir Kara Ali, Muradın işareti ile çorbacıyı sürükleyerek ilerdeki arkadaşlarına tes- lim ederken, binlerce ağızdan: ğ — Yalandır!.. Yalandır! Hafız Paşa saraydadır!.. İşte Hafız Paşa gelmiştir. elbette ki biz bu paşayı isteriz... Sesleri yükseldi. Murad şöyle bir arkasına döndü; ve donakaldı. Hafız Paşa orada, oturduğu tahtın arkasında duruyordu. Padişah, Hafız Paşayı tepeden tırnağa süzdü: Yüzünde ufacık bir telâş ve heyecan €- seri yoktu. Hafız Ahmed Paşa, ağır ağu EN Muradın iki elini birden tutup — Benim padişahım. benim ulu padi- şahım... Emrin ile Üsküdara vardım, amma bu Receb Paşa kulun arkamdan bostancıbaşı Cafer ağayı gönderip: «Pa- © şa karındaş saraya dönsünler... Efendi uğuruna kurban olmak kulun borcudur, 'padişahımıza karşı bu fitne başka türlü bastırılmaz» buyurmuşlar. Dedi. Murad Receb Paşaya baktı, Sad- razam, gayet soğuk ve sahte bir eda ile: “İl — Eğer ben kulunu dahi isteseler ver © Dedi. Hafız. Ahmed Paşanın gözünde iki damlacık yaş belirmişti. Gayet samimi ve ! vakarlı: ş — Padişahım bin Hafız sana feda ok sun; ancak sana ricam budur: Beni sef öldürtme, beni cellâd eline verme, bırak bu zelimler kanıma girsinler. Ölümümü de, lütfet, Üsküdara gömdürt... Dedi ve sesi titriyerek ilâve etti: — Yetimlerimi unutma, sana emane- timdir... Dedi, Sonra ver öptü, Üzerinde, kılıç ve hançer, hiçbir silâh yoktu. Yüksek sesio: — Ruh Allah emanetidir, korumak in- sana vacibdir; Bismillâhirrahmanirrakim ve 'âhavle ve Tâkuvvete illâ billâhileliy. © yülâzim,.. İnnallahi ve innâ ileyhi rf- ciün!... i. Merd adımlarla ileriye doğru yürüdü. Padişah küçük bir çığlık attı, koy » nundan makremesini çıkarıp yüzüne tuf« tu ve tahtının üstünde hıçkırmağa baş - Tadı. Tahtımın etrafındaki kapıcılar ve satırlar, Babüssasdeden has odaya, ora « dan da daha içerlere doğru omuz omuza — Suna sataşan ajanları mösyöyüllâd Kara All çıktı. Gözleri kan canağı! yığılan saray erkânı vesair saray muha » gibi kınkırmızı idi, Saraya, iki gönlük bir| fiz ve hizmetkârları, hüngür hüngür ağ - kaybolmadan sonra, deniz yolile yarım |lâstvorlardı. takib eden hafiyelerle karıştırıyorsun!. Rita başını hiddetle salladı: — Ben mi? Hadi sen de.. burada faz- la durmıya gelmez. mösyöyü yalnız bırakalım. İki erkek biraz tereddüdden sonra itemt ettiler. Kasketlerine hafifçe dö- kunarak bay direktörü selâmladılar. Vatten yalnız kalmca yavaş adımlar- la yürümeğe başladı. Bırefaılmış bir halde kendisini yapayalnız hissetti. Mahcuhiyetten ve korkudan vücudü ikiye bükülmüş olarak yürümiye baş- ladı. Ve ondan sonra artık hiç kimseye rastgelmeği. saat kadar evvel gelmişti. — Pre yoldası cellâda verirler!.. — Bre kurtaralım yoldaşı! — Bre ocak gayreti vok mudur? İhtilâlci'er, birkac saniye, şaskın saş « kın durmuşlerdi. Derken, öndeki iki si rayı omuzlayarak yaran bir adam Hafız Paşanın karsısına cıktı, Elinde bir vata - Fakat kırbacı ve yaln kıhelı sipahi) öan vardı. Avağında bir kıl potur, başın bevleri ve veniceri zabitleri, vükselmeğe| da. yalın kafaya sarılmış kirli bir cen « baslıyan sesleri derhal bastırdılar, Yerde| ber, gövdesi ve 'baldırları ve ayağı cp « baygın vatan çorbacının başından külâhı fırlamıstı. Kara Al. adamın traşlı kafa- sının tepesindeki bir tutam sacı yakaladı. Kihemi sıyırdı ve havaya kaldırıp çorba. cının ensesine doğru savurmağa hazırla- nirken sert bir emir işitildi: — Dur!... Emri veren dördüncü Murad idi: ve bu emir tam zamanında verilmişti. Cellâd si yok. Ölünce bütün malı, mülkü Halö-|lere de çıkaracaklar mı? Tamam, parasız ka kalacak. Böyle yağlı kuyruk göz göre seyir... yere kaçırılır mı? yakala. Şu Memduh bey bazan ne yerinde söz söylüyor. Vahidden ağzım yandı. düşmemek için Helüku Düşünmiyeceğim de... çer geçmez tanıyor gibi Mediha mız yardımcı olacağını kocasının ağzından derse desin İş isten gecti, artık etanıyo- Tum» demek yakışık almaz. Öğle yemeğinden . Meliha- Ar geldiler. Evlilik herkeste baska baş ka tesirler yapıyor. & İstanbulda bir çok kadınların evlendikten sonra güzelleş - tiklerini , Meliha ak'ine büs- bütün çirkinlesmiş. Yirmi yedisinden faz Ja olmadığı halde kırkında o gövünüyor. Pekâlâ,.. Elinden geliyorsa durma, ke hanynefendi evvelden tanıştığı- Cumartesinden kim bilir ne diyecek? Ne|ce gelemez. Bu İşi nasil becerdi acaba? Yukarı çıkarken Seniyeye: — Aman! evlenmek ne berbad Bo- luverdi. «Evlenmek, çoluk çocuk bi olmak kadının baş vazifesi» imiş, O; ablasına imreniyormuş. ön Hikmet Hanımefendi Tak, kıllı, dişlek, biyik sakala karısmış korküne bir adamdı. Hafız Ahmed Pasa da güclü kuvvetli idi. Baldırı çıplak, ves irin Üzerine bir ayı gibi çullanmak Iste j di. Fakat, Hafız Paşa korkunç hasmmın kolları arasından sıyrılarak, burnu, gözü ve ağzı ile karışık birbiri arkasından iki yumrukta, onu yere baygın clarak seri » verdi, (Arkası var) — Yani sizi... Sizi... Gözlerim faltaşı gibi açıldı: — Amma ben sizden hiç mi hiç hoş , Kavgacı horozlara benziyordu. Kim bilir ne söylivecekti. Seniha piyanodari sahi- | lanmıyorum. Bosuna #mide| Bence bir düzüne çocuğu yarım va -| yan döndü, O da söylemeğe fıraaf beklemiyeceğim. | malak büyütmekten İse insanın iki tane- aç mm Yalnız, ismi ge-|cik çocuğu olmalı. Onları tam mânasile yetistirmel. * M Sonteşrin Pazartesi Epeydir defterimi elime almak İste « Su bir kaç gün bana o kadar W Nazmi bevin de mimar olduğunu s6y'ü-İzun geldi ki bitip tükenmiyecek sandım, yordu. İhtimal Halükla Ona... Bunlarla zihin yormanın mânası | sesi— evlilikten m1 arkadaşdırlar. | Bütün günü çocuk sesi —çocuk ve dada dolduruyordu. İnsm ne şimdi?.. Kaç gecedenberi ilk defa i -| yıldırmak için bire bir... Meliha koca çimde sebebini bilmediğim bir neş'e var, şakalar yaptım. Yemekten | akıl hocalığı ediyordu. bir koltuğa vığılıyor, boyung vsiyelerinin Ta Ahmede sonra da Seniha ile iskambil oynamaYa|biri bir ise yarssa çocukları bu kadar sw razı oldum. Hem de gözlerimi kâğıdlar -İmarık olmazdı. Bazan Mediha hanıme « dan ayırmadan can ve gönülden bir oyun fendinin bile canına yetiyor. Hele o ikize işman... Hem de öyle biçimsiz bir sis - man Hi vöendürün neresi İnce kalmak | oynamaya... lâzımsa orada et toplamış, nerede yuvar- lakhık hosa giderse oralardan kemikler sıritıyor. İkisi ikiz, biri kucakta Üç co - cuğu ver. Her birinin dadım, sütninesi hazır. En yumusak baslı dadı da kocası. Zavallı adamcağız yavrularını yatırıyor, kaldırıyor. burunlarını siliyor, O bu se- beble böyle iri iri çocuk'ara sahfb olmak- tan derin bir gurur duyduğu aşikâr... Aile görülecek şey! Cay vakti bir hav- Ta kıysmettir basladı. Dört teyze iç co - cuğu nasıl dovuracaklarını, nasıl eğlen- direceklerini bilemediler. Yumurcaklar büsüyünce mutlaka büyük babaları gibi vanaklarmı sişire şişire konuşacaklar. Simdiden belli, Acaba bunları misafir -İbey, hakikaten anlamıyorum. Ahmed tedi, (Havret!...) Güzel bir dans hava - sma basladı. Dinlerken, vöcudüm, iste - meden bu havaya uyuyordu. Ahmed üşümüş gibi titrek bir sesle: — Siz bir şeytansınız. Beni... defa sinirlenerek, şaşkın şaşkın baktım. — Ne demek istiyorsunuz, Ahmed ler... Kahvaltıda reçele, tereyağına dak Masayı köşedeki iri salon çiçeğinin ar|masalar rahatları gelmiyor, Üstlerini bağ kasına çekmişlerdi. Siper#r kalıyorduk.İlarını berbad ediyorlar. Dün sabah Sıra yanıma oturdu. Elimdeki kozlar-İbal tabağında idi. Büyük babaları bip Ja meşgul olmak istedi. Ben sokulgan -İ .hımmmm!', dedi. Korkularından kaça « ıktan sinirlenirim. Mahsus kâğıdları dü-|cak delik aradılar. Yapış yapış ellerild şürdüm. O toplarken yerimi değiştirdim. İsandalya arkalığı, kapı tokmağı, tutma * Oyundan sonra Seniha piyano çalmak 15-İdikları yer kalmadı. İ Meliha (nazlı nazlı): — Avnieiğim! Ay © tenin elini siliversene! diye emretti, iğ Avni beycik de kalktı, peçetesile bal *. ları temizlemeğe çalıştı. Memduh bey sf” Sözünü ağzında bıraktım, Yüzüne ilk |nirlenmişti: — Çıkarın şu yururcakları yukeriyal diye bağırdı. (Arkası var)