7 SON FOSTA | ZiR AAT | - Türkiyede merinosçuluk 935 de teşkilâta bağlanan Merinos bir gayretle devam ediyor. Fakat tohumlama metodunun Merinos yetiştirmede bizi iddia ö.. sanan sanan saanen saman mayan ARANAN şimdiye kadar takib edilen sun'i geri bıraktığı olunuyor. s0 mv s0 AAA / Yazan : Tarımman Bursa Merinosları “— İm Merinos koyunlarının üretildiği Bur- 5a - Balıkesir mıntakasında, kuzu doğu- munun başladığı bildiriliyor. Tatlı meje- Yişlerile kırların neg'esini artıran bu ku- Zular, Merinos yetiştiriciliğinde beşinci Yılı da tamamladığımızın ilk müjdecie- ridir: 94) da Merinos üretmesinin köylü eline geçtiği yıllar, beşi bitirmiş olacak- tır, Bu mes'ud yıldönümü münasebetle Merinosçuluğumuzun geçmişine bir güz Atarak, bugünkü neticeler üzerinde birsz durmak istiyoruz, Evvelce de yazdığım gibi Merinos ye- tiştiriciliği memleketimizin ziraat ve ik- sad sahasındaki en mühim davalarır- dan biridir. Yünlü dokuma sanayiinin keyfiyet ve kemmiyetçe daha verimli bir | hale erişmesi, her şeyden evvel ince iş Jere elverişli yüksek kalitede bir yün ip- liğinin teminine Memleketimizde yetişen koyun irkları- zın hiç birisi böyle bir ipliğin imaline Yarayışlı yapağı vermediklerinden, yık lardanberi - gittikçe artan - ibtiyacımı- 21. kep dışarıdan getirtmek ve her yıl bunun için yedi milyon lira kadar bir parâ ödemek mecburiyetinde kalıyorduk. | hızla flerlediği günlerde bana: «— Anla-, İşte Merinos yetiştiriciliğinin esas gö- Yesini bu nokta; yani yüksek kalitedeki Yün iplik ithalâtımıza bir nihayet vere- rek, ihtiyacımızı içeriden temin etmek arzusu — teşkil etmektedir. Filbakika, Memleketimizin o asırlardanberi koyun yetiştirdiği ve bugün dünyanın en gözde bir ırkı olan Merinosların da Anâdolu- dan türediği bilinip dururken, böyle bir iştirileme- Nitekim fakiyeile yetişmekte olan Merinos örnekleri de bu imkânı teyid etmişlerdir. çe Pildiğiniz veçhile Türkiyedeki ilk Yle- Tinos hareketi 928 de, Karacabey harası- o damızlıklarla o başlamıştı. bs Tüdan getirtilerek bunlara katılanlar belli yıllar zarfında yetiştiri'enlerle buğün yalnız o müestesede on ni bin kadar Merinosa sahib buluwm YIZ. Pakut bü miktar memleket ihtiya- ME birini dahi temin etmekten ii Yalnız milli mensucatın iki mil- yon kilo Yün ipliğe ihtiyacı olup, bunun İçin asgari sekiz Yüz bin ia; A me Merinos koyununa lüzüm görülmektedir. © Takdir edilir ki, bü kadar koyunun dı. garıdan ithali mümkün olmadığı gibi, be- heri 200 liraya malolan damızlıkimrii sap olarak yetiştirilmesi de şüphesiz pek y. zun yıllara mütevakkıf bir iştir, Diğer taraftan getirildiği memleketin iklim ve bakım şartlarına alışmış olan bir artan, yeni getirildiği muhitin şartlarına abş. tırılması kabil olamadığından saf yetiş- tirme yerine, her memlekette, eldeki Yerli koyunları yavaş yavaş Merimosa çe- virmek yolu tercih edilmiştir. Nitekim bizde de Merinosculuğa bu yo'dan giril- miştir, Merinos koyunlarının üretilmesine ay- €*) Merines yetiştirmesine ayrran Bursa - « Çanakkale Vilâyetlerimin bugün, Kö kıvreik mevcudu #87 binden ibaret olup hülen Merinoslaştırmağı tâbi kövlerin ke . ven mevcudu ise 198 Bindir. bağlı bulunmaktadır.! ” ibir netice ver Uludağda otlarlarken. Jalan Bursa - Balıkesir mıntakasında, beş senedenberi yerli koyun olan kıvıreik- Ilara Merinas kanı katılmakta ve böylece devamlı bir melezlemenin vereceği ne- tice beklenmektedir. Herkesçe bilindiği gibi ilk melezlemede 9 50 baba kanı, © 50 ana kanı bulunacağından, ilk yavru- lar 9 50 Merines, $$ 50 kıvırcık olurlar. İBu kuzu'arın tekrar Merinos koçu ile çiftleşmesinden elde edilecek ikinci ba- tın yavrular ise, ayni nazariye ile © 75 Merinos ve Ye 25 kıvırcık evsafını haiz İolur. Hülâsa, galib derecede baba evsafı- nın iktisabı, hiç olmazsa beş jenerasyona bağlıdır. Bü izehattan şu arlaşılır ki, iyi evsafta yapağının li, kısaltılamaz bir za- mana mütevakkıftır. Bunun bir de mik- tar itibarile istenilen kerteye eriştirik kadar kolay olmadığı takdir edilir. rinos koyunu yetiştirilmesi, 5-10 işi değildir. i Bazıları Bursada kurulan (Merinos İfabrikası) nın elân ihtiyacını dışarıdan İ getirttiğini ileri sürerek acele bir nev- midiye düşmüşlerdir. Hatlâ İnşaatının İşlan Merinos yetiştirmesine muvaffak İolarnıyacağız!ı diyenler çok olmuştur. Düşünmemişlerdir ki, bir fabrikanın in- $ası için, yeteri kadar malzeme ve ame. lenin bir araya gelmesi kâfidir. Fakat | bir koyunun kuzu doğurması, sonra o ku- İzunun - dişi olduğu takdirde - büyüyüp tekrar âna olabilmesi için - zaman ve tabiatle mukayyed olmadan - şu veya bu şekilde yapılacak hiçbir iş yoktur. Bina- enaleyh fabrikanın kuruluşunu, iş hac- iminin genişlemesi ve işçiliğin tasarrufu bakımından bir fayda sayarak, memle- ket Merinos yapağısının bir wüddet da- ha içeriden temin edilemeyişini tabii karşılamamız lâzımdır. Bununla beraber Merinos yetiştiricili- ğinde ağır ilerlediğimiz söylenmektedir. Bu, prensip itibarile muvafık görülen bir metodun memleketimizde maalesef iyi eesinden flori ge'miştir. ' Beş senelik neticelere bakarak bu meto- dun artık bırakılması ve yerine daha ve- rimli olduğu gene bittecrübe (anlaşılan diğer bir usulün konulması icab ediyor. Bizi Merinos yetiştirmesinde geri bi rskan bu metod (sun'i tohutmlamadır). Sovyet Rusyadan başka hiçbir yerde tat- bik edilmiyen bu görünüşte ori yü memleketimize getirmekte, İbir isabetsizlik olduğu ileri sürülemez. Aneak son yılların verdiği meticelerdir Ki, bize sur'i tohum'amanın memleketi- mize vygün bir usul olmadığını ve bu metodun değiştirilmesi lüzurlu bulun- duğunu göstermiştir. Sun'i tohum'amanın bizde verdiği ne- ticeleri tahlile girişmezden önce, bu w su'ün mahiyeti hakkında o okuyucuları- mızı özıcik tenvir etmek yersiz olmiya- caktır: Öğrenilmiş bulunuyor ki, herhangi bir koç, kendi haline bırakıldığı zamarlar. ancak 40-30 koyumu aşılayacık kadar ba- balık kudreti gösterir. Halbüki bu koçun (Devamı 11 inci sayfada) | önceden üretmesi, o yıldanberi mütezayid | mesi ciheti düşünülürse, işin ( sanıldığı|lar bu koyuluğu veya donukluğu can- En |landırmsya fazlasile yeter ayni tarzda aşağı beşinci jenerasyondan 800 bin Me-|süslenmiş bir örğü şapka, takımı pek yılım | güzel tamamlar. «Son Posta» nın zabıta romanı: 45 Kadın Köşesi Örgü çocuk Serkomiser bön bön Rıdvan hın yüzüne bakıyordu. vaziyeti daha iyi kavramış sayılamazdık Dastum sözüne devam etti: İ Çocuğumuza orijinal fakat ucuz bir İmanto yapacaksanız bugünkü modeli- mizi tetkik etmeden geçmeyiniz. Düz örgü ve düz biçimde örülen bu mantö- nun yakadan asren önleri ve eteği- İnin mühim bir kısmı gene düz örgü fakat renk renk yünlerle desenlidir.| Etekteki bu renkli suyun bir eşini de| Ikollarda görüyoruz. Mantonun esas, İrengi ya kire dayanması için koyu renk yahud kir meselesi mevzuubahs değil- se göze pek alacalı görünmesi için gri, bej gibi donuk-olmalıdır. Renkli kısım- sokak kapısı, bizim bildiğimiz mânada te bir kapıdan ibarettir. ğer taraftaki içinden çelik yi düşünülmüş bir tuzaktır. Kadife perde , Bükmeli örgü koridora dahil olunca sol tarafta iki ka- pi gördük. Üçüneü odanın koridora ba « kan kapısı kadife perdenin (arkasında kalıyordu. Yani kadife perde ikinci ve üçüncü odaların koridora bakan kapıla- rının ârasına konmuştu. | numaralı odi- dan içeri girdik, Burası yemek salonu idi, Oradan ara kapı vasıtasile 2 numa - ralı odaya geçtik. Biz bu 2 numara'ı o - dada Vafidisi beklerken 9 yavaşta gel - di, kadife perdeyi (o yerinden çıkardı, | nurgaralı oda ile 2 numaralı odanın ko - ridora bakan kapılarının arasına, evvel- ce hazırlanmış olen yere taktı. Öyle ki biz iki numaralı odanın kapısından Ko- ridora çıktığımız zaman ayni manzara ik Je karşılaştık. Tahta bölme ile kadife per de arasındaki koridor kısmında gene iki kapı vardı. Biz gelirken 1 numaralı oğda- dan geçerek 2 numaralı odaya girdiği - miz ve bunun kapısından dışarı çıktığı mız İçin kadife perdenin hemen yanın - da bulunmamız lâzım geliyordu. Filha - kika Bi yz ve ea ükmeli örgüleri biliyorsanız bun - denin mukabilinde gene antreyi sü güzel bk jile yapabilirsiniz. |tahta bölme görünüyordu. yazin Bu nevi örgüler daha ziyade erkekler) idi. De pl dei Ne ie in için kullanılıyordu. Halbuki spor tar - ir Şia arimasilk * Yerlerini znda pratik kadın elbiselerine de pekl «gi girmişlerdi. Yani biz koridora dahil #lâ uyar. Ve bir değişiklik olur. Jile - üm 2 ük öğ Claire gerdek nin göğüsteki geniş açıklığı tayyör al - KİL iiteğinizdi göre çıkarken 80 - «nda görünmemesini temin ettiği gibi kak kapısına gitmek üzere sağa eğ: şık bir bluzla geyilince tem < bir spor cüh etmemiz lâzım geliyordu. Benim ka- kıyafet! olmaktan uzaklaşır, © ince DİE) eyyea çıkınca insiyaki bir hareketle sağa kadın elbisesi halini ahır. dörndüğümü hatırlayınız. Karsımda ka - i d örünce yanıldığımı zan - Her kadın bilmelidir ela emmeyi de solda görünce, Örtü vesaireden hafif yağ lekeleri -| zannım bir ket daha kuvvetlendi. Hülâ- ni şöyle çıkarabilirsiniz: Gazete KÂR! -İ sa kadife perde yüzünden istikameti şa- dının yazısız yerinden keseceğiniz bİK| armamız neticesinde tuzaj parçayı veya kaba kese kâğıdı parça -| atabiliyor muyum? Dü «nı kuru kuru lekenin üstüne kovü -İwafidis bizi niçin ? numaralı odanın ka- nuz. Üzerinden © kızgın ütü geçiriniz.| pısndan iceri sokmadı da yemek salo - Leke hafifledikçe kâğıdın kirlenen Yesİ undan dolaştırdı? Sonra ne diye bizi rini değiştirip tekrar (ütüyü basımz.| geldiğimiz volden ayrı yolla koridora cı- Birkaç defa | tekrarlanınca hiçbir şeV| kardılar? Hep sokak kapısının. hakiki ka kalmadığını - hiç değilse - lekenin bel-İnının sağ cihette bu'unduğuru unuttur- 1i belirsiz bir hale girdiğini görürsü -İmak icin... Eh biz de onların bu arzula- nüZ. rını yerine getirmekte kusur etmedik. Serkomiser bu izahattan hiç bir şey anlamamıştı. Bön bön Rıdvan Sadulla - Doğrusu biz de — Bakın mesele şu: Bir koridor tasav- vur ediniz ki her iki ucu görünüş itiba - rile tamamile birbirinin aynidir. Her iki uçda da birer sokak kapısı, birer antre, bu antrelerle koridorları syıran birer bölme vardır. Şu farkla ki bir taraftaki hakiki bir sokak kapısı olduğu halde di- ğer taraftaki sadece duvara gömülü sah-| Bir taraftaki| bölme âdi tahtadan yapıldığı halde di - levhalarla tahkim edilmiştir. Yani hakiki sokak ka pisının mukabilindeki taraf mükemmel| bir hapishane hücresinden farksızdır. İ - Yazan: CEVAD FEHMİ Sadullahın yüzüne bakıyordu Rıdvan Sadullah sustu. İçinde bu - lunduğumuz vaziyetin obhayli can sıkıcı olmasına rağmen sakin, alaycı bir te - .İbessümle gülümsedi ve ilâve etti; — Ne yazık ki hiç birimiz zabıta ro - manı muharrirlerinin kahramanları o lan poliş hafiyelerinden değiliz. Onlar şüphesiz daha salona girerlerken bü tu Zağı keşfetmiş bulunacaklardı. Muamma çözülmüştü. Görmediğimiz halde bunun böyle olduğuna görmüş gi- bi imaniyorduk, Çünkü başka bal tarzi İ yoktu. Olamazdı. Müddeiumumi muavini düşünceli bir tavırla: — Hakikaten çok ustaca hazırlanmış bir tuzak! dedi. Yeşilköydeki köşkte ka- tillerin elimizden sıyrılmak için müra - caat ettikleri hile ile bu tuzağın üzerin - de ayni cevval zekânın damgası görülü- Bizim bu! yor. Bereket versin ki adaletin düşman - tuzağa nasıl olup da düştüğümüz mese - lesine gelince o da son derece basit...| ile bölünmüş koridorun vaziyetini anlattım. Bu koridor üstünde üç oda bulunmaktadır.1,2ve3 rumaralı| odalar diyelim, Ara kapılar vasıtasile bu odalardan birbirine (geçilmektedir. Biz ları arasında (o böylelerine on binde bir dahi rastlanmaz.. yoksa işimiz duman- dı... Serkomiser hepimizden telâşlı görü - nüyordu. Bölmeden kapıya, kapıdan böl- meye gidip geliyor, kâh birine bir yum- ruk, kâh ötekine bir (tekme sallayıp: «Hay Allah 'belâsını versin. diye küfre- diyordu. Koridorda çıt bile yoktu. Dışarıdan fırtınanın sesi geliyordu. Peki amma şimdi ne yapacaktık? Vaziyetin vaha - metini gittikçe daha iyi kavrıyorduk. Bi- 7m buradan kendi kendimize kurtulma- mız ihtimali hemen yok gibi idi. İlk da - kikalardaki şaşkınlık yerini yavaş yavaş endişeye terketmekte İdi. — 1 | KAYBOLAN BARAKA Bu vaziyette (belki 15 dakika geçti. Serkomiser yorulmuş, bir köşeye çömel- İmişti. Rıdvan Sadullah öntrede bir aşa- İğı bir yukarı gezinmekle beraber bizim çehrelerimizdeki endişe alâmetleri on - da görülmüyordu. Bir aralık serkomis? - rin önünde durdu? — Biliyor (o musun ne düşünüyorum, Osman bey, dedi, Gazeteler cinayet mâ - «ası serkomiseri Osman beyin arkadaş - larile birlikte düştüğü tuzağı öğrenecek olurlarsa kim bilir ne kadar alay ede - cekler? Serkomiser aklına gelmiyen bu kötü ihtimal karşısında yürünü büsbütün ek- şitti. Fakat cevab vermedi. Vakit süratle geçiyordu. Buradan na - sit kurtulacağımızı henüz düşünmemiş - tik bile... Akla ilk gelen çare tabanca - larımızdaki kurşunların barutlarını çı » karıp bir araya topliyarak bunlarla ka - pının kilidini parçalamak (oldu. Fakat bunun için kilidin bir anahtar deliği ol - ması Yâzımdı ki bizim tarafımızda bu de- lik bütün cepheyi kaplıyan çelik lev - halarla örtülmüştü. Serkomiser nevmi * .)dane bir şekilde kollarını havaya kaldı - rıp İndirdi. Bütün gözler Rıdvan Sadulk aha dikilmişti. Kurtuluş çaresini ondan bekliyorduk. Fakat dostum hiç de oralı gözükmüyordu. Çehresinin hatları geril- miş, baştan aşağı dikkat kesilmişti. Dışs- rısını dinliyordu. Acaba beklediği bir $€Y mi vardı? Yoksa bir gürültü mü duy» muğtu? Biz de onu taklidde gecikmedik- (Arkası var) a ya e a ar