25 Temmuz Anketlere Hlasıl Cevab Veririz ? YAZAN: iSMET HÜLISİ Erkek evine dönmüştü. Karısile yal- nız kaldığı zaman — Müjde! Dedi, kamsı sordu: — Ne var, piyango mu çıktı? — Piyangodan daha büyül — Piyangodan daha büyük mr gedik. — Yaşadık ya karıcığım.. ben 7 bir insan olmuşum da farkında değilmi- şim. — Sen sbdalsın.. insan meşbur da farkına varmaz mı? Varmamışım işte, fskat bugün öğ- reniverdim. — Nasıl oldu da öğrendin... Biri sen megur adam oldun, diye haber mi verdi? — Onun gibi bir şey, bir gazele mu- harriri geldi. Anket yapıyormuş. — İşinden çıkarmışlar mı? — Ne münasebet, ne diye işinden çı- karmış olsunlar. — Ne bileyim ben, şimdi raket yaptı- ğına göre. — Sen hâM anlamamazlıkta vamsın, raket değil, anket. — O da ne, neye yarar! — Mufharrir sorar, cevab alır, aldığı cevabları gazeteye de yazar. bina da geldi sordu. — Kimi sordu? — Bizim komşuların hatırını soracak değil ya. Anket suali sordu.. — İşte bu fena, bu ahiret sualine nasıl cevab verebiklin? — Gene anlamadın, ahiret suali değil, anket sual! — Seni #mtihan etti demek?.. — İmtihan değil, anket, — İrtihamn alafranga cephesi anket ha.. ben de bundan sonra böyle derim. gandi aklıma geldi, üst kattakilerin oğ bu sere de gene elişi anketinde dönmüş. — Sana masif anlatacağım bilmem. anket demek imtihan demek değil. gaze- teci sual sorar, cevab alır. Cevabları gâ- reteye yazar. İmtihanla alâkası yok. — Her ne ise sana ne sordu?.. Ne kâ- dar paran olduğunu, nereye sakladığım #onduysa, sakın sevab vermeseydin.. hır- mzlar okurlamsa evimize girer, ellerile Koymuşlar gibi bulurlar ve çıkıp giderler. — Böyle saçma şeyler sormadı. «Siz| Bax? evlendiniz?, sualini sordu.. — Sen de nasıl evlendiğimizi anlalttm ia? Keşki bana sorsaydı. Ben daha iyi anlatırdım. Nasi sen beni gördün, nasıl annen bize görücü geldi. — İyi ki sana sormamış, bütün bunla- m söyliyecektin değil mi? — Ya ne diyecektim! — İşte o meseleye ben de bunun için cevab vermedim. Bir İşimi baha- he ettim. Cevabı yazıp kendisine verece- Bimi söyledim. Şimdi oturup yazacağım. Yâzarken sana da okurum. Yazhanesine oturdu, kâğhdları hazır- ladı, Eline kalemi aldı, yazmaya ve yâz- diği: okumaya başladı. «Bir yaz günü idi, Kadın karıştı: — Sonlbahardı. — Sen anlamazsın, bele ben devam deyim. «Bir plâja gitmiştim.» — Ne dedin, ne delin, sen plâja mı git- tin.. ne vakit söyle bakayım.. gene ka- olur berde- Koltuğunda bohça Horhor hamamından | çıkıyordu, nöyle anlatıldı | İ Çırpıcı çayırmda kayı Düğünü muhtarın evinde yep > rak oynuyordu, böyle nakledildi dınları görmeye değil mi? — Yok karscığım.. plâja filân gitme- düm, buraya yazıyorum. “Onu ik defa orada görmüştüm. — Kimi? — Seni canım. kimi olacak! — Amma da yaptın, beni ik defa Horbor hamamından çıkarken görmüş” tün. — Gerçi öyle amma. koltuğunda bob- ça Horhor hamamıtdan çıkıyordu, diye- mem ya — Doğrusu, senin bu kadar akılı o duğunu bilmiyordum. ; — Akılh dimasaydım meşhur olmaz- dım. Hele yazıya devam edeyim.. «Yanında Berlin sefirinin kzı vardı, Orumla gülerek bir şeyler konuşuyorlar- di — Berlin şefirinin kızı da kim, oluyor; yanımdaki takunyacı Kasımın kız idi. — Sen karışma işime.. Peki! «Vicudünü yarı örten şık bir giymişti damı fevkalâde denilecek kadar güzeldi.» Elinde yazma bohçam vardı. Vü- cedilim çarşafın içinde idi; ne olduğu bel-| & damazdı ki.. hele saçlarım, Bir tanesi | bile meydanda değikli. — Gene karışma, unuttum sonra olmuştu? — Sen bana, ah canım, demişti — Yazayım? mayo ne . Gözlerimin di- «Göz göze bakı bir daba on aştım. N men o gün öğrendim. Büyükadada bir| köşkleri vardı — O zaman biz Çukurbostanda oturu- yorduk. «Hemen ertesi gün Büyükadaya git- ahi, ertesi gün Çuku hattâ ben bostanın ke salıncak kurmuş sallanıyardum. — Şimdi her şeyi hatırladım. Yaza- ndaki 0, köşklerinin bahçesindeki çamlara | kurulmuş bir hamakta dinleniyordu. Arkamda kendi diktiğim bir basma| entari vardı. maşlardı. Halbuki böyle yazdılar. «Arkasında en iyi terzinin diktiği bel- $ olan şık bir ipek rob vârdı> Şimdi güleceğim geldi. seni görmez dilimi çıkarmıştım. 1atrlattın.. görür Taşmaştırm.» ; > — Nasi karıcığım buraya kadar iyi mi? — İyi amma bundan sonrası. ra ne olntuştu, hele hatırla! satır'ladım. Bir bafta sonra pu memurunun kızile Çırpıcıya gitmiş- tim. Orada kaydırak rduk. Patta- ta- Bir Y 4 idi, arki bir teniş korduna gitmiştik. İki genç kız tenis oynuyorlardı. Bunlardan biri o idi. — Durdunuz, bizi seyrettiniz; sonra arkadaşın yanımıza geldi. Tapu merm- runun İizile tanışıyormuş. «Arkadaşım onun yanındaki genç kızı tanıyordu. Tapu umum müdürünün kizi idi. Onun vasrtasile.. ben de benimkile taraşabilmiştim.» — Elimden kaydırak taşını bırakma- mıştım. Sana bir a, ayol sen de nerede ekmezsem orada bitivorsun! demiştim. «O benimle tanıştığı zaman râketini zarif bir tarzda tutuyordu: — Eeyefendiyi daha evvel de görmüş” tüm. Dedi, — O gün senden hazzedivermiştim. .O gün onun da benimle alâkadar al- duğunu anlamıştım.» — Babamı sormuştur. Aktar Mustafa efendi; demiştim. Aksâraydaki dükkân- ni tarif etmiştim. «Pederinin kim olduğunu #im, Büyük hir tüccard. Beye Karaköyde mağazaları vardı. Günlerce düşünmüştüm. Ozu nasl istemieiydim. Bir mektub yazsam fikrini öğrensem daha muvafık olacaktı. Mektub yazdım.» - Mektub burada getireyim mi? — Getir! — İstersen okuyayım — Oku! «Tendecanım, gönça dihanım, Derdimi sorsan derman bulunmaz, kendimi sorsan fermana uymaz. seni gördüm göreli deli divaneye döndüm. Hayali fener oldum. Merhamet kıl sulta- nım; Allah kısmet ettiyse bizi birbirimi- ör, Sen, peki dersen anremi €- istetece- xe vereceki inize gönderip Allahın emrile İ ğim. Mektubun cevabını, Yusufpaşada- ki tütüncüye bırakırsın. Kalbimde varken muhabbet İmzaya ne hacet» — Hele bu mektubu da yazayım: «Hanımefendi, «Size karşı hissettiğim sevi yüktür, Hayatımda gördüği genç kızlar arasında sizin k sizin kadar güzel hiç kimseyi göreme miştim. Sizinle evlenmek istiyorum.» — Ne cevab vermiştin? — Aklımda diylüyeyim., (Devamı 4 üncü sayfada) tanıdığın i çok va:| LE ÇOCUK T ERBİYESİ Sayfa 9 mma BE Sosyal çocuk meselesi meyi unutturdu. Birbirini kovalıyan kendi varisini kanunsuz, yani kanun binin derinlerinde yaşıyan haksızlık İşte dünyaya taptaze enerji / ! | | Birkaç yıldır, çocuk lehine içtimai bir hardketin ânkişaını görüyoruz. Kimse- nin organize ve idare etmediği bu hare-| ket; volkanik bir arazide yer yer indifa-| lara sebeb olan tabil bir kımıldanma gir bi meydana çıktı. Büyük hareketler za- ten böyle doğar. Hiç şüphesiz ilmin bu kımıldanmaya yardımı dokundu. Onul İhattâ sosyal çocuk meselesinin rehberi sayabiliriz. Evvelâ hıfzıssıhha ilmi, ço- cuk ölümile mücadeleye girişti, Ve az zamanda (bize çocuğun mekteb hayatın- da bir çalışma kurbam, isimsiz bir fedai, bir mahküm olduğunu gösterdi. Mekteb ömrü bitince çocuk meselesi de ortadan kalkıyordu. Mekteb hufzıssıhhası çocuğu | şöyle tarif ediyordu: Be | düşük, göğrü vereme müstald denecek kadar| daracı | Ayri çocuğu otuz senelik bir sonra Sö: #üdden | teden de kendini sevenler, kendini dünyaya geti- renler tarafından unutulmuş bir halde buluyoruz. Çocuk nedir? Artlıkça artan gallelerinden yorgun düşen büyüğün huzurunu kaçıran... Hergün biraz daha kalabalıklaşan me- dern şehrin gikikçe küçülen evlerinde çocuğa yer yoktur. Nakil vamtalarınm günden güne arttığı sokaklarda, acele işlerine koşuşen büyüklerin (kapladığı mlarda çocuğa yer yoktür. İşi m- kışan büyük; onunla meşgul olâmaz.! Anne de, baba da çalışmaya gidiyor. Git- > 'alet çocuğu yakasından tutup rle beraber süründürür. Hali vakti yerinde ailelerde bile çocuk para ile tutulmuş yabancılarla evin bir köşe- sine (bırakılır. Kendini doğuranlara aid odalıra girip çıkamaz. Hiçbir yer yoktur ki orada ruhunun £ anlaşılabileceğinden ve serbest serbest gezip tozacağından e- min olabilsin. Uslu durmalı, ses çıkar. mamalı, biçbir şeye dokunmamalybr. Çünkü: Hiçbir şey kendinin değildir. Ne varsa büyüklerindir, çocuk el süremez,| yasaktır. | Peki ya önun olan şeyler nerede? O.| nuh bir şeyciği yok ki... Otuz, otuz beş yıl evveline kadar dünyada çocuk san- dalyasi bile yoktu. Bugün mecazi ma- nada kullanılan şu sözler de bunu gös- terir: «Sen onu daha annenin kucağında iken öğrenmişsin. Ben seni kucağımda büyüttüm. Çocuk evde büyüklerin yerine otursa azarlanır, yere otursa azarlanır, merdi- vene otursa azarlanırdı. Olurabilmesi 4 - | ulamıyan bir muneciz... r medeni hakkı, kendine mah- Jsus hiçbir yeri olmıyan bir insan gibi Öyle bir cemiyet matrudu ki, i | biatten aldığı bir hakka - bü |kma - dayanarak onu ta dövebilir, Garib bir ruhf hâdise yal Tapkı h kir edebilir, | çocuğuna bir yer vermeyi Birbirini kovalıyan giştirirken kendi ni kanunsuz yü Onu ber büyük kalbinin İ yaşayan haksızlık sevki ta ö başibaş terketti, İşte dünyaya ta; enerjiler getiren pisze çocuğun vaziyeti,,, ziyade -| büyüğe; sos -) kanun-(/* İhgn yalnız Garib bir ruhi hâdise, büyüğe; sosyal teşkilâtta çocuğuna bir yer Wer- kanurdarı düzeltir, değiştirirken harici bıraktı. Onu her büyük 'kal- sevkitabiisi önüne başıboş terketti. iler getiren çocuğun vaziyeti Halbuki: O; hatalarla dolu insan a. tanın nesilden nesle yığılıp kalan boğu- cu havasını dağıtan temizleyici bir nefeğ olubilirdi. İhmel nihayet farkedildi tâ kurul gündenberi ve duygumuz kalan bu so: urutkanlığın farketti, Hıfzıssıh yısız kurbanlar veren bir felâketi, musibeti önlemek istermişçe koştu. İlk yaşlardaki çocuk cadeleye girişti. Bu ölü ısı o kadaf yüksekti ki sağ kalanlara umumi bis hercümerçten kurtulabilmiş gözile bak“ mak lâzumdı. Hıfzıssıhha, halkın bir bayat elemanı olarık girdiği günden yani 20 inci asrın başındanberi çocuk hayatı yeni /bir şekil aldı. Mektebler o kadar değişti ki on, on k bir asır önceden kalmışa dö teb gibi ev tert mahe ve tatlılı Fen terakkisinin yarattığı b lerden başka hislerin dikte e teşebbüsler de yok değil. Matçıların çoğu kararlarında dalma 40- cuğu hasaba katıyorlar. Şehirlerde ço- cuk parkaları yapılıyor, meydanlarda çocuklara oyun yeri ayrılıyor. Tiyatro teşkilâtında çocuk tiyatrosuna yer veri- Jiyor. Çocuklar için gazeteler, mecmus- lar basıhyor, seyahatler tertib ediliyor, San'at sahasında fabrikatörler çocukları düşünüyorlar. Onlara göre sofra takımları yapıyorlar. Şuurlu mnıf organizasyonunun Ote kemmülü üstüne çocukların teşkilâtlan» dırılmam da düşünüldü. Ve onlara - iy elik gibi bazı teşkilâtın verdiği - içtimaf disiplin ve asil duygular aşılanmak is- tendi. Devrimizin siyasi inkılâbcıları ço- cuğu, projelerine muti bir alet yapmak üzere, ellerine alıyorlar. Hâsıh ister le- hine, ister aleyhine, ister yardım, istep bir maksad uğuruna kullanma için olsun, çocuk bugün bir varlıktır. İçtimai bir şahıstır, -kövvetlidir ve her sahaya gir miştir. O; artık yalnız ailenin bir uzvu değildir. Artık Pazar günleri bayramlık» larını giyip bubasının elinden tutarak tw Piş tıpış yürüyen ve bütün dikkatini üs- tümü, başını kirletmemeye veren eski gocuk değildir. Hayır, o bugün içtimai âleme hâkim olan sosyal bir şahsiyettir. Şu halde onun etrafındakı kımıldanı- gn manası açıkça anlaşılıyor. Yukarıda ylediğim gibi bu hareket ne tahrik, organize edilmiş değil Hiçbir teşkilât tarafından da tanzim edilmiyor. Bu da gösteriyor ki çocuk sas mıştır. Ortada bütün kudr mühim bir sosya! mesele vardır; gocuk maselesi, Böyle milim bir k: Yünü nazarı itibara al» bunun sosyete, medeniy sanlık için e Şimdiye ka madan vücud bulan nihayet mobilyalar, mmiyeti pek aralarında hi dağı kıymetleri yoktur ki büyük sosyal i umumi ve hakik r, zu ye i hazırlamakta başka şey düşünmediği (Devamı 10 uncu sayfada)