8 Sayfı SON POSTA (MESELELER J Hiçbir maddesi tatbik edilmiyen talimatname! Belediye, ya sütçü vat ortadan kaldırma Birkaç sü'ü bozuğun kırk beş vatan- Ğaşı zehirlemesinden sonra, süt mese- ig isini unutturan bir e - t peyda ettiği malüm. Posta» seri halinde yaptığı neş- it bozukluğunun iki mânada- rini tahlil etmeğe uğraşıyor. gün evvel bedbaht İstanbullu - muhlis Terkos suyunu, süt i, bu rfkamın da insana verecek kadar muazzam oldu - süt hi- var ki, yıllardanberi istifini bozmadan dvam etmektedir. Bunun mes'ulü kim?.. : - Süte suyu kim katıyor, sodayı ni- çin ve kimler atıyorlar, temiz süt bul- mak neden imkânsız?.. bu süallerin cevablarını bulmak #k. Bu takdirde İstanbulun sağlı - ğna kaededenler kendiliğinden meyda k demektir. Sütçüler Cemiye- tinin bize verdiği izahata göre: Be umumiyetle seyyar esnafı tazy 'mektedir. Hafbuki seyyar es- nafa süt mandıralardan gelir. Bu süt - ler gece yarıları nakledilir. Bu saatte herkes uyur, bittabi zabıtai belediye msmuru da.. Atlarla, gece yarıları nak leriilen bu nesnenin ne biçim şey oldu- ğunu anlamak kimsenin aklına şelme- , bittabi bire efendimiz de iylece iki defa' bekâ- süt İstanbullunun kapi - câlir. sahibi, sütçü ve Sülçü- nden bazı zevatla konuş - «umumi hıf- andaşı lı, Süt müstahsili iş başında zetmeği daha faydalı buluyoruz. İstan- bul Sihhat Müdürlüğünce hazırlanan ve bugün belediyece tatbik edilen süt şayan: dikkattir: 4 üncü madde — Sütlerin, kokusu ve lezzeti ve diğer hamsaları tab'i olmalıdır. Gözle görülecek derecede pislikleri havi olan veya bir yere bırakıldığı zaman ya» rım saat zarfında gözle görülebilecek miktarda tortu yapan sütlerin satılması yasaktır, Şimdi, şehir dahilindeki sütlerin bir nüne getiri! yi tatbika lü na çıkar. Sütçü elbette sütün üstün - de gözle görülebilecek pislikler bırak- maz. Tortu i irse sütçülerin bu madde- | bıyık altından güldüren talimatnameyi yahut buna riayet ettirmeyi bilmelidir ne göre tanzim edilen süt talimatname si» ne tatbik ederek nazarı dikkate ar- talimatnamesinde bilhassa şu kayıdlar kısmının bulanık renkli olduğu gözö -| züm görmedikleri meyda - kabın dibinde tefessüb eder. Binâenaleyh ancak renk bize bir Ankara ve İstanbu Fakat sütçüler bu sualimize şu ce - vabı veriyorlar: — Her rengi bozuk süt, fena değil - dir. Bazı zaman hayvanın yediği her- hangi bir ot veya ehemmiyetsiz bir hastalığı sütün rengini hafif değişti - rebilir. Bazı mevsimlerde hayvanların Sütleri tabii renkten uzaktir. Bonra bize mandıradan ne gelirse onu sata - rız. Sütün rengini de biz bulandırma - yız yal... Madde 6 — Sütlere herhangi bir şeki? ve miktarda olursa olsun su veya muh faza için kimya maddeleri veyahud buz, kar herhangi bir madde, kola vesaire, ka- tılması yasaktır, Süt nakledenlerle sey- yar satıcıların yanında suyu havi kap| bulunamaz, | Bu maddenin ilk satırlarına evvelki günkü neşriyatımızla cevab vermiş bu Wmuyoruz. İstanbul halkının istihlâk ettiği 30 bin litre sütün 20 bin litresi- ni Terkos suyunun teşkil ettiği iddia- miz hiçbir tekzibe uğramamıştır. Süt- çülerin yanlarında suyu havi kab ta - şımalarına ise, hiç Yizum yok. Zira su evvelden konmuş bulunuyor. Ve ek sildikçe de elhamdulillah çeşmelerimiz gürül görül. Kimyevi maddeler ilâvesine gelin - ce; kola ve soda ilâve edilmekte - dir. Sütçüler Cemiyetinin iddiasına göre, İstdnbul dışından gelen sütlere bol miktarda soda atılmaktadır. Diyorlar ki: — Meselâ, Lüleburgazdan * toplama suretile teraküm ettirilen süt İstanbula da çalkalana çalkala içine bol miktarda soda #tıyorlar. Zira lodos havalarda süt hemen kesiliverir. Sütün İstanbula vâ- (Devamı 10 uncu sayfada) şehidleri ihtifallerinder Ida yapılan tayyare intibalar bire boşalıyor gibi oluyor. Kulaklarım arkaya doğ eriliyor. Tepemin uyuş- tuğunu hissediyorum. Sonra gene birdenbire bir ağırlık çöküyor. Başımı kaldıramaz 4lüyo - rum. Bu sefer de, sanki kafa tasımın! içerisine kurşun doldurmuşlar: — Gözlerin nasıl? — Görüyorum, fakat bazan da, oku-| duğum kitab, gözlerimin önünden bir anda siliniveriyor. — Peki! Kulaklarından da şikâyetin var, değil mi? — Evet. Uğuldamıya başlayınca, deli ölüyorum. Dakikalarca devam ediyor ve sinirlerimi bozuyor. — İştihan nasıl? — İyi idi. o da bozuldu. Lokmalar,! boğazımdan zorla geçiyor. — Kaç yaşındasın, Ahmed? — Kırk altı. kırk yedi... — Hâlâ bekârsm, değil mi? — Oh, aman! Çak şükür!. Kendi der- dim kendime yetiyor.. bir de çoluk ço- cuğununkini mi üzerime alaydım? — Bana bak, Ahmed Seni, nasıl muayene ettiğim! gördün. Hamdolsun, üzvi hiç bir rahatsızlığın, bir sakatlığın yok. Sana bunu vicdanımla, namus ve şerefimle temin ederim. Hattâ, yaşına göre çok sağlam, çok dinesin. Lâkin kafanı fevkalâde yormuşsun. Senin bugünkü haline Fransızca da sürmönaj KARLI D al hekimin değil, ayni zamanda en candan bir arkadaşınım. Tâ mahalle mektebin - den. hatırlarsın ya? Binaenaleyh benim dediğimi yapacak - sn. Tâ ki, yeni- den canlanıp, gü- jİcünü, kuvvetini. i- “de edip, işinin ba. şına taptaze döne - sin. Şimdi sana tav- #iyem: Karşı tarsf - ta, meselâ İç Eren - köyünde, Taşlı tar- lada, mümkünse Çamlıcada.. kesene elverişli, iki odalı bir köşceğiz.. bir pa- şa selâmlığı bulur, kiral#rsın. Dikkat et: Geniş ve ağaçlı bahçesi olsun. Oraya yerleşir, bir de yaşlı başlı hizmetçi kadın tutarsın. Açık havada derler. Yani tahammülden fazla yor « gunluk. Bunu mutlaka, mutlaka gi - dermeli, başmı ve asabını dinlendir - melisin. Anladın mı, Ahmedciğim? — Peki. — Ancak bu, benim tavsiye edece - ğim tarzdaki dinleniş senin o, Sapamlı mıdır, nedir? Orada olmaz. Seni bili - rim. Kendi muhitine döndün mü, bin bol bol gezer, yatar, uyur, kalkarsın. Zinhar, fikir çalışması yok! Ne kitab, ne güzete, ne mektub. Kalabalıkla da temas yok. Sırtına bol bir keten elbise giyer, bhçende, kırlarda dolaşırsın. yiyeceğin şeylerin ayrıca bir listesini yapıp sana vereceğim. Tercihan vita- minli şeyler yersin. Meyva, çiy sebze, salâta.. falan. ÂV£ Kayışdaı suyu. İç, içebildiğin kadar! Pek fazla sıkıldın mı, bir iş icad eder, yorulmuyorum sandı - ğın halde gene yorulursun. Onun için. — Lâkin... — Sus İtiraz yok! Ben sade senin çarşıya kadar şöyle beş dakikacık uza- nırsın. Görürsün, bak: İki ay bu hayata devam ef, alimallah turp gibi olursun. bir şeyciğin kalmaz. Anladın wu. kar- Yeni Yazan: Edebi Romanımız: AĞA GÜNEŞ YURDU Ercümend Ekrem Talu karşıya nin işini Olur mu? — Rahatsız etmi- yeyim? — O nasıl lâkırdı, Ahmed? Birbirimizi kaç yıldır görmedik. Bu vesile ile tehas - sürümzü gideririz. Maneviyatımı ne yapayım, Şerli? — Adam sende! Hepsi. hepsi düze - İir. Hele bir kafanı dinle. Amma! benim dediğim gibi. Oku - mak, yazmak yok. Her fenalığın anası diye adı çıkan ter bellik bugün, taba - betin en birinci te - davi vasitalarından biri oldu. — Ya, sıkılırsam? — Bahçe ile uğraşırsın; Yol yürür- sün; türkü çağırırsm.. ne bileyim, ben? O civarda, sözü sohbeti dinlenir, kude- geçer görürüz. Doktor Şerif: «Paran var mi?.» dedi deşim? — Anladım. — Haydi, göreyim seni! Bir ihtiyacın olursa, ben buradayım; unutma! Elim- den geldiği kadar sana yardım ederim. — Teşekkür ederim, Şerif! — Paran. — Var. Dediğir gibi bir köşk yavru- su pek pahalı olmasa gerek. ları da savayım da, bize gidelim. — Yok! Ne gezer? Beş on liranın o içindedir. O gibi yerler, bugün öldü. Yirminci asır inzivanın da, şti -| Ertesi sabah erkenden Kadıköyüne rin de düşmanıdır. Lâkin, iyi hatırı-| geçmişler, bir araba ile Erenköyüne gidip, münasib bir ev aramiya koyul - ma geldil. Sen kendi kendine oralara beceremezsin. | muşlardı. Doktorun tahmini doğru çık- onlarla konuşursun.. haydi, şimdi, şu- rada bekliyen iki hastam daha var. On- gidemez, ew aramasını Bu gece bizde kal, Hazır, annemle dejti. Harem kısmı, vergilerin ağırlığın - görüşmüs olursun. Yarın sabah birlikte) dan dolavı mal sahibleri tarafından madan insanlar da vardır. Aarada bir,| yıklırılmış ve sade, kuytu bir yi ortasında iç buçuk odalı selim ği mış bir köşkü bedavadan urub ne, üç ay için kiraladılar. Ev oldukça virandı. Muharebö rip çıkan askerden sonra, sn olmamıştı. Lâkin buna mukâbis olab gibi, masa v€ si vermiye de yi pey verdiler ve ki gün sonra bir de yaşlı kadi n muş, Bu kadın onun yemeğin! ei / maşırını yıkayacak, orta hizmeti. reçekti. Ahmed Ercan evini ve biha çesini pek beğendi. Bu bahçe, Diğ sizlikten, bakir bir orman he tnişti ubi Amerikanın par ni hatırlatıyordu. ' Zemini çeşidi otlar bürümüş, ağaçların atlar renk kır çiçeklerile bezenmi$' pencerelerini sarmış kocaman nımeli ile bir sakız yâsemini, çi içini sarhoş eden bir koku belli” arı yıkılmış asmalar dolduruyorlardı. Çard:" diğine büyümüş, zemini Belki de senelerdenberi insaf girmemiş bu bahçeyi arılar, er ler, renk renk, çeşid çeşid böei dilerine malikâne edinmiş, s6” best içinde uçuşuyorlardı. pi Muslukları kopmuş, kor mış, künkleri kırılmış kaska yilağarığ havuzun içine durma” lar akmakta idi. Geceleri kurbağalar, gün kuşlar konser veriyorlardı. ehlilik bu viranede imtizac el Aylandoz ağaçları ile nadi çamları dallarını karıştırıyor!” nı menekşelerle nazlı şebbü” yuk rük tarhların srasında kom$ yorlardı. pi ; dh