m Efe Fehi ndiye dair bildiklerim Obir zama“lar memleket'e tiyatronun terakki edeceğinden ümidini kesmişti. Hattâ kendisine aktör olmak için müracaat eden değerli san'atkâr Raşid Rıza, coğrafyacı Faik Sabri ve Raif Beylere: “Bu meslek adam geçindirmez, aç kalır, sürünürsün —3I)— Üstad Fehim "Türk tiyatrosunun en bü- yük san'atkirlarından ve hizmetkârla - rından biridir, Onun kadar mahrumiyet- le, gayretle çalışmış pek az san'atkâr var- dır. Fehim Efendi gözlerini mes'ud Kapa- miştir. Şundan dolayı ki, tiyatronun is - #ikbalinin açık olduğunu ve tiyatramu - zün katettiği merhaleleri görmüş bed « binliği sevince tahavvül etmiştir, O bir memlekette tiyatronun terakki edeceğinden ümidini kesmişti. Hattâ ken- disine âktör olmak için müracaat eden değerli san'atkâr Raşıd Rıza, coğrafyacı Faik Sabri ve Raif Beylere: 4— Bu meslek adam geçindiremez, aç kalır, sürünürsünüz!ie Demiş, arzularını is'af etmemiştir. Üstad Fehim, 1857 de Üsküdarda doğ « Ruştur. Evvelâ Tophaneye girmiş, (İda - tei mahsusa) fabrikasında tornacı olarak çalışmıştır. İlk tiyatro zevkini ve heve - sini Gedikpaşa tiyatrosundan alan Ah - med Fehim 1876 da (İki sağırlar) kome disinde (Bonifas) rolile sahne hayatına atılmıştır. Fehim Efendinin sür'atle te - kâmülünde Ahmed Vefik Paşanın büyük yardımı olmuştur. Üstad bunu her za - man söylerdi. Fasulyeciyan ile. beraber Bursaya gitmiş, heyet o zaman Bursa va. lisi olan Ahmed Vefik Paşanın himaye- sine mazhar olmuş, burada Fehim Efendi Ahmed Vefik Paşanın rejisörlüğünde Molyerin aşağı yukarı bütün eserlerin! oynamıştır, Molyeri bize sevdiren odur. Molyeri eh kuvvetli oynıyan aktör, gene Fehim - dir, 9 sene evvel kaybettiğimiz büyük üs ir evvel, Rânâ, bizzat Ra-i fıa hanıma giderek, o gece i - çin kendisini de davet etmişti. Ve il a için de, kulağına bir sır tevdi ediyor dl müş gibi: — Şehzadeler gelecek. fakat, Allah aşkına, kimsecikler duymasın! demişti, Müsteşarın karısını da ayni şekilde temin eyledikten sonra, sazendeleri ve hanendeleri de peylemiş, artık içi ra - hat olarak hazırlıklarını tamamlamıştı, Beberühi, bu. şatafatlı o ziyafetin ne münasebetle çekilmekte olduğunu bir türlü anlayamıyordu. Bir sırasını ge - tirip de sordukça, Rânâ sadece gülü - yor, pek sıkıştırılınca oda, çocuk gibi, dilini çıkarıp kaçıyordu. Kanbur, bir taraftan çatal bıçağı, tab- laları, sahan kapaklarını -parlatırken, bir traftan da kendi kendine bu mu -| ammanın halline çalışıyordu. — Ne oluyor? diye söyleniyordu. Bu bizim Rânâ hanımmı gene bir orosto - poğluluk tertib eylemekte olduğu aşi « kâr. Aşikâr amma.. aceb neyi, kimi is- tihdaf ediyor?” Durup dururken bu mas tafa ne lüzum vardı? Bu çengü çengâ- neden maksud nedir? Dündenberi, sa - de ben, bakkala on liradan fazla öte - beri için para ödedin:. İki kocaman ha- sırlı rakıyı Limog iskelesinden buraya taşımak için kolum koptu. Boru değil: tam, çifti on iki okka! Hamala versene, a budala? Hayır! Su kapıdan ekmek yi. yoruz diye, paralarının israfına gönül bir türlü katlanamıyor. Ne murdar ta- biatım var, be! Oluk gibi bir yandan yor.. öle yanda ben, musluğu tıka - Il fakat, bizim â gi y lacak teresin canina okuyacak. Yooo!,, Orası muhakkak! Lâkin, acaba ne icad edecek? Ben, diyorum ki, ihtiyar bu - rada iken, on ikilere, falan, haber sa - lp da, evi bastıracak.. lâkin, bugüne bugün; herif nazır.. zaptiye nazırı da Üstelik. On iki, yirmi dört, kırk sekiz, ihimle afişler yapar, klişeler #z!,, demiş, arzularını is'af etmemişti Üstad Fehim talebele ri ve dostları arasında tadı 50 uzun yıl yetiştirmişti. Bana öyle | yılı münasebetile bir jübile yapılmış, iyi. geliyor ki daha 80 yıl bir Fehim yetiş -| ce bir para temin edilmişti. 1926 ya ge- mez. linciye kadar üstad Fehim için ödenmesi Fehim. Efendi. artık ihtiyarlamış, isti, |akla gelmiyen bu borcu değerli ve kadir- rahate çekilmesi zamanı çoktan gelip, HİnAS san'atkâr Raşid Rızanın teşebbüsile geçmişti. Fakat o hâlâ içinde taptaze du- | Ha etmek mümkün oldu. Üstadın vaziye- debaşındaki Milli sinemanın üzerinde |dan bilen talebesi Raşid Rıza, böyle bir bulunan odasında zevk için çalışıyordu. | jübile tertib edilmesini düşünmüş, dü - Bana oğlu kıymetli ressam Münif Fe «İşüncesini derhal mevkli tatbika koymuş» hazırlardı. | bu, Hattâ sahneye intisabımın on beşinci yık Hazırlıklara başlandı. Mükemmel bir dönümünde kendi elile bir klişe yapmış. | program tertib edildi. Jübilede bana da üzerine «komiks değil, «san'atkâr Naşide | üstada olan borcumu ödemek fırsatı ve- diye yazmıştı. rildi. Ben de bir perde komedi oynıya « 1928 senesinde üstad san'at hayatının | caktım. Bu teklifi sevinçle, iftiharla ka- ellinci yılını doldurmuş bulunuyordu. Bu | bul ettim. O zamana kadar jübile nasıl senelerde de Fehim Efendi tamamen çök- | yapılır bilmezdim. Hakikaten bu san'at - müştü, Çalışamıyacak bir haldeydi. Ma. | kârların hayatlarında bütün yorgunluk- nakyana Harbi Umumide ellinci san'at' (Mevamı 10 uncu sayfada) zin ne bay Ee e a merete viz gelir! Kim bilir, buraya ber düşüşünde, so - kak ağızlarında, kar şıki bostanda, arka- mizdaki tekke bah - çesinde, kaç tane bafiye gözcü var. dır? Çürük tahtaya basar mı 0? Ah, Râ: na sultan! Galiba bu işde sen aldanı - yorsun. Nene lâzım elin firavunu ile uğ. raşmak. İki (başlı sağ, sizdir dur, Ha- nım efendi cenab - ları bir yandan. pa- şa hazretleri öbür yandan.. çek lirala - m? Doldur çömle; gelelim" Karı Başka şeye benze - miyor. Ö almak için, icab ederse evi, kendi de içinde olduğu balde, heye tile ateşe verir. Ben, dünya evine ne « ye girmedim ya? İşte bumun için. Maa- diâciz cennete âzim olur.. şu dünya, ne tuhaf be?! Meselâ, (o fukaranın birini, mezarlık arasında bir kadınla görüşür- ken yakalasalar recmederler de, paşa- vai hazaratının, Rânânın evinde cün « ip , ei lie Km büş etmelerine herkes göz yumar, Son- i ii ö ” mi eğ b rs, gel de, haramda bile kaldei müsa » ri h iu gece bur: : ler ki m? Bir sit ü lıktır, şüp- vala riayet eylemiyen bir cemiyeiten he yok. Bani burada görü: acak- | hayir um. Neme lâzım?. Ben şu şam- lar. Lâkin ayıplamazlar; ne haddine ? | danlarımı da parlatayım, ondan sonra Onlar buraya haram işlemeğe geliyor oturup tatlı tatlı enfiyemi Ooçekeyim. Jar, ben ise, helâl nafakamı, (alnımın |lâkin, acaba, gelecekler kim? Rânâ sul- terile kazanmak için buradayım, Meç-| tan ne hazırlıyor?. Var bu işde bir dır lis kurulu iken, birdenbire bir zelzele|bara, canıml, Mutlaka vari; Pir aşkına, olsa da, ev yıkılıp, hepimiz altında ka-| bu benim bildiğim hatun, böyle azim larak ölsek, onların topu birden, softa-İ külfete girişmez. Hele, bakalım: Ak » ran san'at heyecanile başbaşaydı. Şehza- |timi ve buna kazandığı hakkı çok yakın- müştür. Günde 10-12 litre süt alabil » Son Posta'nın Romanı : 62 Maltız keçileri iyi bir bakı Yazan: Göynükte eski orman mühendis mua - vini Bay Nevzad Akgüngöre: Kırım ineklerile Maltız keçilerinin si- zin taraflarda beslenip beslenemiyeceğini soruyor ve eğer «beslenebilir. dersem, bunlardan bir kaç başmı nereden teda - rik edebileceğinizi yazmamı istiyorsunuz. Bu hayli çapraz sual karşısında benim söyliyebileceğim şudur: Gerek Kırım inekleri ve gerek Maltız| keçileri sahilden pek uzak yere gelemi -| yen nazik yapılı hayvanlardır. Her ikisi- nin de memleketimizde (pek sütlüdürler) | diye aldıkları şöhret, yersiz olmamakla beraber bu şöhretleri sancak memleketi - miz çapında kaldıkça doğru olabilir. Yok- sa Avrupanın ıslah edilmiş süt ırkiarı ya. nında bunların verim derecesi, dile alın. mıyacak kadar küçüktüğ. İstanbul çevresinde de beslenilen bu inek ve keçilerin soyları gittikçe yozlaş- makta (- dejenere olmakta) bulundu - undan, bugün o eski şöhretlerini kısmen kaybetmişlerdir. Bilhassa büyük şehirlere yakın ahır - larda itina İle beslenen Kırım İnekleri - nin vakit vakit hastalandıkları, en ufak bir buluttan nem kaptıkları çok görül - mek için bu ineklerin yemine, suyuna pek büyük itinalar göstermek zoru var « dır. Birkaç sene önce, Ankara treninde görüştüğüm bir meraklı, İstanbuldan alıp içeri vilâyetlere götürdüğü üç beş Kırım ineğinin, daha kışa girmeden kân işeme- den (— Piroplazmos'dan) öldüklerini ya- na yakıla anlatmıştı. Binaenaleyh sizin taraflardaki fklim şartlarını, yem ve ba- kım vaziyetini incelemeden kestirme ola. rak (beslenebilir diye bir hüküm vermek doğru değildir. Mahallt veteriner ve zira- at memurlarile istişareden (stifade ede- bilirsiniz, şam olsun da, âyi - nei deveran ne su - ret gösterir? * Akşam üzeri, Be berühi, kapıyı önce Rafia hanımla müs- teşarın karısına aç- tı.. her ikisi de, ken- disine her gelişle - Tarımman £ Bizde çok sütlü diye tanınmış olan bu cins inek ve keçiler ancak pek uzak olmiyan yerlerin iklimi ile barışabilirler. yanamadıkları gibi bol süt vermeleri için de daima çok Mekke kr, Hastalıklara da- na muhtaçtırlar. ed Bence saf bir külfür ırkı olmayan Kı. rım ineklerile uğraşmaktansa Montafon, Monbelyard gibi gittikleri her memleke « tin iklimine uyabilmiş olan bir ırkın inek lerini beslemek daha doğrudu. Hiç ol « mazsa bunlardan yeteri kadar süt almal$ kabil olduğu gibi, ayni evsafı haiz yav - rular almak ta mümkündür; halbuki Kı. İrımlarda evsafı yavruya geçirmek kabili, yeti noksandır. Bizde Göle, Balya gibi yerlerin müm « taz soyları bulunmakla berâber, Karaca. bey harası gibi devlet sseselerinden birine baş vurursanız yukarıda söyledi. Zim ırklardan iin, yahud daha başka makbul ikin yavru veya anaların dan damızlık tedarik edebileceğinizi u marım. Yok, mutlaka Kırım isterseniz bunları da İstanbuldan araştırmanız ve bir defa ziraat odasına başvurmanız fena olmaz kanaatindeyim. Maltız keçilerine gelince; Bunlar iklim hususunda Kırım inekleri kadar hassas değildirler. Mutedil orman iklimlerine do kolaylıkla alışabilirler, Bu itibarla sizin taraflarda beslenebilmeleri ihtimali daha kuvvetlidir. Mallzlar çoban ve sürü ile beslenmekten Ziyade, üçü beşi bir araya getirilerek elde beslenmiye daha elveriş- li olduklarından, eğer memleketinizde bu tarza uygun şerait varsa istifade edilebi- lir. Sicak ve Kuru bir yer, bol yiyecök te- mini takdirinde doğumları: da ekseriya ikiz olur, Maltızları ticari mahiyette kullanmak iktisadi olmamıştır. Sütü satinak gibi bir gaye varsa bu yol tavsiye edilemez. Aile ve köy ihtiyacı için elverişli olabilir. Arzunuz üzerine size Maltız keçileri « nin beslenmesi ve bakımı hususunda yap. dım edecek bir eseri de bildiriyörüm: Bü eser (Keçi beslemek usulü) adında olup (Devamı 10 vhew sayfada) kimseler olamazdı. Eve girdiler; yukarıya çıktılar; so « yundular, dökündüler. Salondaki ha « zırlığı görünce, her ikisinin de ağızları açık kaldı. Doğrusu, sofra, tam da r evlâdlarına lâyik surette ter « tib edilmişti. Rânâyı tebrik ettiler. Oda onlara, misafirlerin müstema sıfatlarına binas en, izinleri lâhik oluncaya kadar, içe ride, ayrı bir odada beklemelerinin muvafık olacağını söyledi. Bu teklif doğru buldular, ve kızların gündüzleri oturdukları odaya girdiler. Çalgıcılar, birer birer sökün etti, Önce, patlak gözleri, ve alkolden ihtis kana uğramış kıpkizil çehresile Tatyos geldi, Arkasından, koltuğunda lâvta « sı ile Onnik, ve kır perçemlerinin Üze- rinde aziziye kalıb fesi, önü kâmilen rinde bol bahşiş ver dikleri cihetle, kan- bur onlara karşı en mütebessim çehre - halükle karşıladı: €len- iliklenmiş alaturka setreslle hanende Viçen geldiler. Udi Âfetle Karakaş, o gün Göksuda fasılda olduklarından ge sini takmıyordu. Bu | Sikmişler, piyanist Ahmed bey ise, has“ sefer de, Mn e talığını bahane eyliyerek özür dilemişti Bunlar, hep bir araya toplanarak sazlarını akord ettiler, ve hangi fasıl « dilerim! (o Buyurunjlardan, ne gibi şarkılar çalacaklarını, şahbazlarım! o Hoş kararlaştırdılar. Kendilerine, meclisin 51. Bak safanal.. Gel| ların kavlince cehenneme, halbuki ab-| geldiniz! Safalar getirdiniz! Rafia hanım, önceden hazırlamış ol- duğu mecidiyeyi herifin avucuna sı * kıştırmakla beraber, sordu: — Kuzum, İzzet efendi! Kimler var sizde bu gece misafir? Beberühi, tecahülünün samimiyetini belli eden bir tavırla cevab verdi: — Vallah, bizim Rânâ banım, sağ ol. sun, söylemez ki! Dündenberidir, ağzı ni araya araya hâl oldum.. balmumu ile mühürlenmiş sânki: Tek kelime ko- paramadım. İki kadın bakıştılar. o Demek, Rânâ kendilerine doğruyu söylemişti. Be - berühiye karşı bile bu kadar Oketüm davranmış olması için, hakikaten bu - raya gelecekler çebzadegindan gayri kimlerden teşekkül edeceği bildiril « mediğinden, pek ağır tarafına gitme « yip, Ferahnâk, Hüzam, oHicazkâr ve Hicaz fasıllarını tam; ıktan sonra, İ köçekçelere geçmeyi münasib görmüş. İlerdi. O yılın modası, güftesi Recai Za- İdenin, Hicazdan bestes olan: de Şevki beyin ey saçı ar, dereleri» şarkısı idi. Bu 1 umumi ve hususi met 5 K hane, Kü“ çüksu, Göksu, Çubuklu, Emirgân ko « rusu, Libâde gibi halkın en çok devam ettiği mesire yerlerinde son derece rağ» bet görüyordu. Onu da o gece okumak üzare, aralarında mutabık kaldılar. (Arkas var) zer, er